- 804 Okunma
- 4 Yorum
- 3 Beğeni
LÜZUMSUZ ÖLMEK...
‘’yaşamak değilse de şimdi
-karla ağarırken yeryüzü
vakti dolmuşsa üşümenin ve söylemenin-
lüzumsuz ölmek benim de hakkım.’’(küçük İskender)
Bir düşü giyindim gecenin sefaletinin g/izini sürdüğüm yetmedi lakin.
Sözcüklerdi muhatabım, sevgili Nilgün ve tüm izafi tanrıları bir arabaya doldurandı kâinat aşkı da azığa çeken düşlerin muadiliydim ve kıt kanaat seven insanlara asla öykünmedim tıpkı kendi yazdığım öyküleri sandığımda saklayıp kendi öykülerime ben bile inanırken.
Bir düşüm farz-ı muhal.
Gerçeksem ne mi değişecek görmediğim düşlerden örülü saçlarıma konan kelebekler mi günü uzatacak bir düşün de ta kendisi belki de yarı-zamanlı bir kelebeğimdir ben, Nilgün:
Ne bir günde sonlanan.
Ne de bir asırlık bir ömre denk düşen.
Yarı-zamanlı bir düşüm de ben günün yarısı açıkgözlerim ve kalan yarısı düş gördüğüm hem muhatabım illa ki yalnızlık ve sefil kalemim her ardıç kuşunda kendimden bir şeyler bulduğum.
Herkes terk ediyor dünyayı işte.
Herkes terk ediyor bedenini.
Beden dediğin ne ki rakamlarla sırdaş olan…
Kaç okka çeker sahi bedenim hele ki ağırlığımı koymuşsam bir ömür oysaki tüy gibi hafif benim mavi iskeletim ve beyaz tenim ellerim ise dezenfektan mağduru bir et ve kemik yığını yüzümdeki maskeyi de saydın mı, Nilgün…
Bir de sayamadıklarım aymazlığı kalabalığın oysaki sosyal mesafe denen mefhumdan hala da alamamışken ağzımızın payını…
-Pardon, kaç eksilteyim nüfustan?
-Bin kişiyi düş hesaptan hadi gel yuvarlak hesap yapalım şunu neresinden baksan yoğun bakımdakilerle iki bini bulur mu sahi?
-O kadar ceset torbası yok elimizde.
Düşler, Nilgün hani son zamanlarda görmediğim düşler tıpkı seni görmeden sevdiğim gibi insan düşlerini sever mi, Nilgün?
Ah, bir de kendime uzlaşsaydım ya: dur, şu maskeyi takayım da yüzüme iyi de rol yapma yeteneğimden hala yoksunum, Nilgün yoksa seni bu denli sever miydim?
‘’Her şeyi yazmıyorum, korkuyorum. Yazarsam çok dağılacağım gibi… Ve o tamamlama, anlamlanma arzusu…’’ (N. Marmara)
Aklımdan geçeni sen yazmışsın bin yıl evvel oysaki bizler hala kundakta viyaklayan bebekleriz ve sesi ayyuka çıkmış bir gök taşıyız oysaki gözlerimizden döküleni böyle algılamıyor insanlar. Olsun. Allah biliyor ya…
Deforme olmuş bir sözcük gibi geliyor yalnızlık belli ki esnekliğini kaybetmiş bir kumaş gibi ve mütemadiyen örüp o kırışıklığını yok etme arzusu ama ya ütü bozuluyor ya da yağmur yağıyor ve tüm ütü izlerini ve yalanların izini siliyor Tanrı tıpkı bizim bizi sildiğimiz gibi.
Her şeyi yazmak mümkün olsa keşke, sevgili Nilgün ve herkesi sevip kucaklama arzusu: sanırım yürek infilak eder ve yeryüzünde saklı tüm lügatler bir çağ yangını ile mahşeri çağrıştırırdı büyük olasılıkla üstelik azıcık şey yazdığım halde uğulduyor kulakları dünyanın elbet Sağır Sultan da nihayetinde kulaklık takmaya mecbur kaldı ve asla geçiştirmiyorum duygularımı ama bazıları var ki…
Efsunlanmış bir yürek benimki çoktan seferberlik ilan etmiş bir tamah etmediklerim en çok da dünyanın malından mülkünden pek de haz etmediğim yine de boynumun borcu olmalıydı para kazanmak ama cepten yemişken özellikle çalıştığım dönemlerde kolay irtibata geçemedim hani insanlarla en azından öğrencilerimdi beni anlayan ve muhteşem bir etkileşim geliştirdiğimiz.
Ben miydi onlara öğreten yoksa onlar mıydı bana çocuk kalmanın keşfini sunan ve işte o gün bu gündür derviş yüreğimle salınıyorum ve asla sahibi olmadığım kredi kartıma bir limit de düşünmedim hani gerçi artı sonsuza meyletmiş bir ruh olmanın karşılığını da bankada bulamayacağıma göre…
Seçme hakkımız hiç mi yoktu yoksa biz seçtiğimize pek mi emindik elbet kimse celladını ve acıyı kendi elleriyle seçmez ama… Ya, acıyla besleniyorsa varlıklarımız bazense acının limit aşımında aykırı duygular taşkınlara mahal verip aşkı körükleyen özlemi bile gözümüz görmezken, sevgili Nilgün…
‘’… kimi zaman yaşamın önerdiği ve geri bıraktırdığı zenginliğin içinden seçimler yapmada özgürdür artık insan, seçilmesi gereken kimi zaman bitimsiz bir acı olsa da…’’ (N. Marmara)
Belki de seçtiğimiz her acı önümüzde uzanan yolun da bir alıntısı ve mahşerin öncüsü duygularla mukayese edemeyeceğimiz de bir yanılgı ki en çok da insan kendine kanarken ve bu yüzden çevresindeki her insana da inanmayı seçmişken ve işte maneviyatın sıcak varlığı artık kaç kat daha çıkacaksak acılar.
Şükür vesilesi elbet.
Katıksız hüzünle içli dışlı…
‘’Üşümüşüm…
Düşlerimin üzeri açıktı, bendim.
Arzularımsa çıplak, onlardım.
Düşler düşmüyor yakamdan.’’ (N. Marmara)
Oysaki bizler çoktan düştük düşlerin gözünden ve ayrıntılarda kaybolduk en çok da ayrıntılarda mutlu olmayı becerdiğimiz…
Mutluyum an itibari ile üstelik kimsenin tahmin edemeyeceği kadar…
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
çok teşekkür ediyorum
sen de ben de ve hep beraber
sevgimlesin canım
SİHİRLİ BİR ANAHTARIMIZ OLSAYDI KEŞKE KAPALI KAPILAR ARDINDAN MUTLULUĞU BULUP ÇIKARABİLSEYDİK,,
Geceler
Yıldızlarıyla
Dostluğunu gösteriyor
Oysa
Biz maskeler ardında
Saklarken yüzümüzü
Herkese
Dost yüreğimi uzatıyorum
Sevdiğimin ellerinden tutuyorum
Hergüne
Bir şarkıya benzeyen
Düşler bırakıyorum
Maviye boyadığım kalbime
Ortak ediyorum
Sımsıcak samimi güneşi
Maviliklerde ki yakamozu
Kollarımla sarıyorum
Hergün biraz daha
Yaşamanın güzelliğinin farkına varıyorum
Ben zor yolları ve zor sevdaları seviyorum,,
Güzel yazına gelsin değerli şairim
Güzel gönlünde ilham hiç bitmesin
Gülüm Çamlısoy
Mutluluk mesela.
Beklentisiz sevmek ve yaşamak ve yazmak çünkü hasıl olan devasa bir sevgi nihayetinde kendimizle uzlaşmak adına.
Sevmek için neden mi yok?
Olmasın da hem insan nedensiz severken.
Lakin hayat bir tuhaflaştı ve durduk yere insanlar birbirinden haz etmiyor ama edebiyat öyle mi?
Kurulan köprüler yazmanın verdiği huzur ve işte İlahi Aşkın güzelliği insanları severek yola çıktığımız ve kendimizce mutlu olduğumuz...
Çok çok teşekkür ederim dost şairim
Sonsuz selamımla
Bugünümüzün en güzel dıle getiren şiir i için kuçak dolusu nülüferler yolluyorum oysa ki nülüferler yağmur la beslenir yağmur kadar iyi geliyorsun toprağa yüreğin dert görmesin
Mutluyum an itibari ile üstelik kimsenin tahmin edemeyeceği kadar…Hem çok
Vahap 47
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ediyorum.
Dostluğun ve edebiyatın bahçesinde saklı nice çiçek ve şiir ve yazı ve dostluğun verdiği huzur ve inançla kalemlerin ve yüreklerin yeşerdiği...
Eksik olmayın.
Allah razı olsun.
Sonsuz selam ve saygılarımla dost yürek
"Okuyucuları ikiye ayırırım: Hatırlamak için okuyanlar, unutmak için okuyanlar" WILLIAM PHILIPS
Bir de yazanlar...
Sahi, bir yazar kaça ayrılır?
Yaşamak gibi gereğinden fazla önem vermekse hayata ve edebiyata ve tüm insanlara da.
Bence bir yazar da ikiye ayrılır:
-Hatırlamak için yazanlar sevgiyi ve dostluğu içine çekme ihtiyacı ile.
Ve
-UNutmak için yazanlar hele ki omzunuzdaki yük insanlara göre göreceli iken.
Sevmeyi hatırlamak için yazanlar ve tüm kötülükleri ve yalanları ve yalan dostları unutmak adına.
İnsan durduk yere sever mi sahiden ya durduk yere yazar mı?