- 278 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Tevbe mübarek bir intihardır
Kıyamet sûresinin ilk iki ayetini düşünüyorum bugünlerde arkadaşım. Biliyorsundur. Yemin içeren iki ayet onlar. Birincisi ’kıyamet gününe’ yemin ediyor. İkincisi ’nefs-i levvame’ye. "Kıyameti biliyoruz da peki ya nefs-i levvame nedir?" diye soracak olursan hatırımda şöyle kalmış: O nefis mertebelerinin ikincisidir. ’Kendini kınayan nefis’ demektir. Yani, nefsin ’emmarlığı/sorgulanmazlığı’ boynundan düşmeye başladığında, insan da birtür ’özeleştiriye’ başlar. Kusurlarını görür. Yanlışlarını ayıplar. Hatalarına pişman olur. Önceki ’ben’inden sonraki ’ben’ine hicrete niyetlenir. En azından şöyle bir yanında götüreceklerine bakar. İşte bu hicretin başlangıç adımıdır ’nefs-i levvame.’ O yüzden mezkûr ayete de kısaca şöyle meal verirler: "Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim."
Hani ben yazılarımda sıkça alıntılarım: Irvin Yalom’un Bugünü Yaşama Arzusu’nda şu manada bir isabeti vardır: "Tedavi, suçlamanın bitip, sorumluluğun kabul edildiği noktada başlar." Arkadaşım bunu mutasavvıflar bize asırlardır söylüyor. (’Nefsin yedi mertebesi’nde yolculuk buradan başlıyor.) Kur’an ve sünnetse onlardan da önce. (Zaten bu petek balından akıtmasa o dil şekeri nereden bilsin?) "Pişmanlık tevbedir!" buyuran Aleyhissalatuvesselam, ilgiyi böyle kurmakla, içimizdeki hicretin dakikatini de önümüze serpmiş oluyor. Pişmansan tevbe edersin. Tevbe edersen pişmansın. Pişman olup da tevbe hicretine teşebbüs etmemek bir problem olduğu gibi tevbe edip de pişmanlık ateşine düşmemek de bir problemdir. Bunlar birbirlerini gerektirirler. Sonraki ’ben’ olacaksan önceki ’ben’den pişman olmalısın. Yanmalısın. Küsmelisin. Yakmalısın. Tevbe pişmanlığın zâhirdeki delilidir. Pişmanlık tevbenin bâtındaki burhanıdır. Ancak ikisi birleştiğinde insan kendi kıyametini koparmaya azmeder.
Bak, şaşır, kalem bizi döndürüp birinci ayete geri getirdi. O vakit, ben "Allahu’l-a’lem!" kaydıyla diyeyim, sen de hakikat görürsen hakveriver. Onlar arasında şöyle de bir ilgi kurulabilir gibi geliyor arkadaşım: Bunlar âlemdeki ’kıyamet hakikati’nin iki ucudur. Mürşidimin tabiriyle "İnsan şu âlem-i kebîrin bir misal-i musağğarıdır..." Büyük âlemde olanların nümuneleri şu küçük örneğinde de vardır. Yani ’kıyamet kanunu’nun da minicik bir ferdi onda kopmaktadır. Nedir peki o nümune? Pişmanlıktır.
İnsan, hakikaten pişman olduğunda ve hakiki pişmanlığın da ancak tevbeyle olabileceğini anladığında, içinden şanlı bir göç kaldırır. Nefs-i emmaresi (emredici nefsi) sorgulanır hale gelir. Böylece yaralarıyla yüzleşir. Teşhis eder. Tedaviyi çağırır. Kem kendiliğini terketmeye ve hayırda başka bir kendilik bulmaya gönüllü olur. Egosuna olan aşkını sonlandırır. Kıyamet nasıl âlem-i kebîrin ’fena’ yarasına şifa olacaktır, aynen öyle de, kendini kınamak da nefsin ’fanilik’ yaralarına şifa çalacaktır. Böylece insan içindeki ’öncekiyi’ yıkar. Yepyeni bir ’sonraki’ inşa eder. Bu sonraki elbette sonsuzluğa dairdir. Kıyamet de zaten varlığı sonsuzluğa müsait kılar. O gün, önceki mülkünü yıkıp sonraki bâki yurtları inşa edecek olan Rabbü’l-Âlemîn, fenada varolagelen varlığın da özeleştirisini alacaktır bir anlamda. Kıyameti ile evren kendini kınayacaktır. Pişmanlığıyla da insan kendisini kınamaktadır.
Hatırlayalım: Başka bir hadis-i şerif de bize ’ölmeden önce ölmeyi’ öğütlüyor. Ölümün ’küçük kıyamet’ olduğu anımsanırsa bu mübarek müntehir neyi öldürmektedir? İntiharını nereden nereye atlayarak yapmaktadır? Bana öyle geliyor ki, öncesinden sonrasına, günahından tevbesine, lezzetinden pişmanlığına, inkârından imanına, isyanından tevekkülüne yaptığı her atlayışta insan bir ölür bir dirilir. Bir yanının kıyameti kopar ve başka bir yanı cenneti olur. Büyük kıyamete delil arayanlar çevresel felaketlere bakmakla gözlerini yormasınlar arkadaşım. Git de akıl ver. İnsanın asıl kıyameti, hergün kopan binbir şekliyle, içindedir. Ve birgün büyük kıyametle cümle küçük kıyametlerin defteri kapanır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.