- 321 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Eylül
Bu gün “barış günü”! Barıştan uzak yaşadığımız şu evrende ben barış günü üzerine değilde, hüzün üzerine yine dün gece küçük bir yazı yazmaya çalıştım çayımı yudumlarken. Okuyan yüreği güzel herkese istisnasız yürekten saygılarımı gönderiyorum!
Yüreğimin de yapraklarının döküldüğü bir mevsimin başlangıcıdır Eylül! Bu mevsimde gider her şey değişime ve dönüşüme boyun eğmek zorunda kalır.
Hüzün, bu mevsimin geçmeyen ve iyileşmeyen melankolik bir ağrısıdır.
Uçar gider yapraklar birer birer dallarından düşerek!
Uçar gider çevre kirliliğine hala direnen kuşlar
Artık mevsim yaza veda etmiştir. Bahçenin ve balkonların plastik sandaleyeleri hüzünlü nağmeler söyleler birbirlerinin üzerine istiflenmiş olarak!
İçimi sıkan bir bir hüzün vardır, onsuzluğun da vermiş olduğu psikolojik melankolik kavşaklarda yürürüm hüzünüme hüzün katmak için.
Her şeye, giden her şeye, düşen her yaprağa; “durun, durun!! Gitmeyin, niye bu kadar aceleniz mi var” diyerek arkalarından sessizce içimden bağırırım.
Gider kırlangıçlar, leylekler, mevsimlik kuşlar! Herkes gider! Sende gitmedin mi diye sitem de ederim içimden ağlarken, kahvemi yudumlarken, kitap okurken, yazarken, haberleri dinlerken!
Eylül, mevsim güzdür artık sözün yerine dökülen yapraklar konuşur hüzünlüce! Gölgeler döner! Sıcaklık düşer! Deniz soğur, iskeleler yanlızlaşır, seyhatler azalır, perdeler daha bir sıkı kapanır ve depresiyonlar daha da depreşirler! Bir şeylerden ayrılma vakti gelmiş çatmıştır kapımıza!
Gökyüzü de hüzüne karışır, mavilik yerini kara bulutlara, sisli havalara bırakarak pencere kenarlarına tünekler kederlice … Beyaz bulutlar da göcüp giderler ve başınızı kaldırıp gökyüzünün sonsuzluğuna doğru yönelttiginizde, umutları tükenmiş bir insane gibi konuşur o da sizinle! Dumanlıdır başımız gibi gökyüzü de! Bir zamanlar kollarımız arasına almak için uzandığımız kuru topraklar nemli, küflü, böceksiz, çiçeksiz, karıncasız kalmıştır, yanlızlık duygusu verir bu atmosfer de insan!
Ne kadar isterseniz isteyin, avuçlayamazsınız gökyüzünü! Onun hüzünlü avuçları daha geniştir, o kucaklar kocaman insanlığı yüreğine sardığı sevgisiyle! Sesleri gelmez artık çocukların parklardan, bahçelerde ve bostanlar da duyulan sesler, sohbetler yoktur! Veda etmiştir evlerin içine girerek! Bostanlar son meyve ve zebzelerini istemeyerek sararan dalların arasından size sunarlar son bir kuvvetle!
Eylül, bağları bozar, dağları sarı sızılarla inletir kırık bir keman gibi! Asmalarda göreceğiniz son üzüm çerikleri çok tatlı gelir yenildiğinde. Asmalar beyazlaşmış-kırlaşmış saçlar gibi dökülerek kelleşir her şey! Zenginler içinde hüzünlü bir başlangıçtır Eylül! Onlar da yazlık rezidanslarını, dağ evlerini, villalarını, deniz kıyılarını terk ederek giderler herkes gibi! Bazen her şey yarım da kalır hüzünün çöktüğü yerde! Sandalyeler masalar çöpe giderler, terk edilmiş kediler de kaybeder son sahiplerini ve onlarda çekip giderler hüzünün mevsimine …
Bense sıkılırım yüreğimde bu Eylül’ün böyle hüzünlü gelişine. Her seferinde içimi derinden acıyla yırtan yaprakların tek tek düşüşünü seyretmek sadece içimi burkmaz, beni yaralar iyileşmeyecek hançer yarasıyla! Yıkar yüreğimi, yıkar beynimi, silkeler bedenimi, kaybettirmek için kendimle kendimi! Bu yüzden hüzünlenirim her düşen yaprakla yeniden! Oturmuş acılarım içimden beynime, beynimden bedenime, bedenimden yüreğime damar damar gezer ruhumu inciterek! Toplayıp toplayıp kendi acılarımın üzerine yazarım!
Eylül, hüzündür hazana boyun eğen, içimi kanatan! Sanırım hiç bir hekim bu kanamayı durdurmaz, hekimler çaresizce seyrederler tükenen bedenimi gözlerinin tüm güçleriyle … Bilmem, ben acı çekerken onların hissettiği ruh halini! Güneş gücünü kaybeder toprağı ısıtmaya yetmez! Başka ülkelere ve kıtalara göçmüştür bahar, sevgi, sevinç, mutluluk, huzur, güven ve itimat! Tarlalar sararmıştır her şeyiyle, anızlar çürümeye yüz tutmustur, her şey sertliğini kaybederek, yumuşamaya, kuşlar kıta değiştirmeye, gül bahçeleri solmaya, yeşillikler sararmaya, yaz aşkları son noktalarını koymaya başlamıstır. Her tarafta bir hüzün tedirginliği vardır, tanımı imkansız olanından!
Ayrılık mevsimidir Eylül! Garlar veda yeridir! Buralarada sarılan sarılanadır yürekleriyle. Öğrenciler başka kentlere gitmek için garlara dolarlar ve ayrılık saatinin gelişini ve binecekleri vasıtaları beklerler. Eller sallanın pencereden geriye kalanlara … Utanır insan kendinden, kendi hüzününden, gözlerinden akan yaşları saklamak için! Yüzünü döner, çünkü mevsim hazan mevsimidir! Eylül’dür! Eylül ağlamak ve hüzünlenmek için bahane arar ve bulur! Ağlar insan içinden, özünden, pınar gibi gözünden! Yaş gözden ayrılır yaprakların dallardan ayrıldığı gibi izler bırakarak nokta nokta … Ne kadar silersen sil akan yaşları dinmez! Nice mendiller eskitmiştir Eylül hazanıyla!
Eylül bir habercidir bize hüzünü getiren, acıyla bedeni bütünleştiren ve hüzünle bir sözleşme imzalayan! Eylül, ne kadar silersen sil! Çok acı bırakır geriye kendinden! Gider bir şeyler kayıp olup tükenmek için! Ağlar yürekler gidenlere, ağlar yürekler ayrılıklara … Yıkılmıştır saltanatı baharın ve yazın! Nazlanacak bir şeyi kalmamıştır doğanın! Hüzün kokar baştan aşağı! Hüzün kokar saksılarda, hüzün kokar sokaklarda, tenhadır ovalar, ayrılmıştır kuşlar, böcekler, çiçekler, arılar, çekilmiştir karıncalar yuvalarına.
Hüzünlü akar ırmaklar Eylül’de! Dile düşen sesiyle … Silinmiştir doğanın nezakati, her şey birbirinden kopuş noktasına gelmiştir ve kopar birer birer düşen yapraklar gibi!
Ama sizin Eylülünüz hüzün kokmasın! Saygılar!
H. Hüseyin Arslan - 1 Eylül 2020
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.