- 643 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAHYA KAPTAN
TARİHİN AZ BİLİNENLERİ
Yahya Kaptan
Her dönem kendi kahramanlarını yaratır. Bu kahramanlardan popüler olanlar toplumsal hafızada daha çok yer bulur. Altta en az popüler olanlar kadar kahraman olanlar pek bilinmez. Oysa tarihsel süreçte toplumsal destanlar oluşurken en tepedekinden en son ferdine kadar anlatılacak ve hatırlanmayı hak edecek birçok kahraman yer alır.
Bu kahramanlardan birisini, aslında isimsiz olmayan, büyük önder Atatürk’ün Nutuk’unun yirmi sayfasında yer verdiği bir kahramanı tanıtacağız; YAHYA KAPTAN
1891 yılında Makedonya’da doğdu. On dokuz yaşında amcasıyla kavga eden bir Bulgar’ı öldürerek dağa çıktı. Balkanların en karışık olduğu dönemler başlamıştı. Dağlar komita denilen çete kaynıyordu. Bu çetelerin bir bölümü sıradan eşkıyalardı. Ama önemli bir bölümü yüz yılarca Osmanlı yönetimi altında kalmış, batılı devletlerinde katkılarıyla milliyetçi akımlardan etkilenmiş ulusalcı nitelikteydi. Yahya Kaptan ilk zamanlar Sırp çetecilerle birlikte hareket etti. Bir süre sonra da kendi çetesini kurdu. Bundan sonrada Bulgar çeteleri ile mücadeleye başladı. Osmanlı’ya karşı Balkanlarda başlayan milliyetçilik ayaklanmaları buralardaki Türk halkına karşı hunharca saldırılara dönüşmüştü. Bu durum Türklerde de milliyetçilik fikrinin uyanmasını sağladı. Yahya Kaptan kendini Türkleri korumakla doğal görevli saydı. Kaptanlığı denizcilikle ilgili değildir. Balkanlarda çete reislerine verilen bir unvandı. Kurtuluş Savaşımız da yer alan birçok kaptanın unvanı da buradan gelmektedir.
Yahya Kaptan, Makedonya’nın Bulgar çetelerinden kurtarılmasında büyük yararlılıklar gösterdi. Bu yüzden Sırplar tarafından onurlandırıldı. Fakat daha sonra bölgede kurulan yeni otoriteler çetelerin burada yaşamasına izin vermedi. Yahya Kaptan da İstanbul’a göç etti.
İstanbul’da İttihat ve Terakki Partisi iş başında idi. Enver Paşa’ya bağlı dönemin gizli haber alma örgütü Teşkilât-ı Mahsusa kuruluyordu. Yahya Kaptan bu cemiyetin tam da aradığı adamdı. Ordu için istihbarat toplayacak, parti için propaganda yapacak, sabotaj ve suikastlarda bulunacaktı. Bu cemiyet için de iki görev üstlendi. İlki Sırplara karşı sabotaj eylemleri düzenlemek, ikinci ise Irak’ta Türk ordusuna karşı çete savaşları yapan Araplara karşı çete taktikleri geliştirmekti.
Irak cephesinden dönerken Teşkilat-ı Mahsusa’nın baş tetikçisi Yakup Cemil’le tanıştı. Onun coşkulu kişiliğinden çok etkilendi. Yeni bir hükumet kurmak için başlatılan mücadelede yer aldı. Bu hareketin sonunda Yakub Cemil idam edilirken o sürgüne gönderildi.
I. Dünya Savaşı bittiğinde İstanbul’a döndü. Ama artık İstanbul eski İstanbul değildi. Mondros Ateşkes’i uygulanmaya konulmuştu. İttihatçı hükumet gitmiş, işgal güçlerinin emrinde İngiliz yanlısı bir hükumet başa geçmişti. Daha önce bütün subaylar ya ittihatçıydı ya da ittihatçılara yakınlık duyardı. Oysa şimdi İttihatçılar Osmanlının I. Dünya Savaşı’na girmesinden ve imparatorluğun toprak kayıplarından sorumlu tutuluyordu. Anadolu’ da başlayan milli mücadelenin önderleri de İstanbul’dan kaçan subaylardı. Bu nedenle İttihatçılar hain olarak görülüyordu.
İstanbul itilaf gücü askerlerinin denetimi altında girmişti. Yeni hükümet işgal güçleri ile tam bir uyum içinde idi. Anadolu’da yeşermeye başlayan milli mücadeleyi devletin başını belaya sokacak, yeni sorunlar üretecek bir hareket olarak görüyordu.
Yahya kaptan yerini almakta gecikmedi. Eski ittihatçıların Anadolu’da başlayan Milli Mücadeleyi desteklemek için kurduğu cemiyetlerden en önemlisi olan Karakol Cemiyetinin Menzil koluna girdi. Bu cemiyetin görevi İstanbul’dan Anadolu’ya insan ve silah sevkıyatını sağlamaktı. İzmit’e geçti. Bölgede azınlık çeteleri ve Osmanlı’ya bağlı güçlerle milli cemiyetler arasında yoğun bir mücadele yaşanıyordu.
Çok sayıda azınlık çetesi ulusalcı ayaklanmalar içinde idi. Ayrıca Osmanlı’ya bağlı güçlerde bölgede milli cemiyetlerin etkinliğini kırmak için faaliyet halindeydi.
Yahya Kaptan, Milli Mücadeleye destek amacıyla Kocaeli bölgesine geldiğinde, bölgedeki çeteler Karakol Cemiyetinin yöneticileri tarafından nerede ise denetim altına alınmışlardı. Özellikle bu konuda Dr. Fahri Can başarı sağlamıştı. Karakol Cemiyetinin askeri kanadını ise Binbaşı Necati ve Yüzbaşı Nail yönetiyordu. Her ikisi de Osmanlı askeri sıfatını korurken Yenibahçeli Şükrü Beye bağlı çalışıyorlardı.
Bu kişilerin ve Yahya Kaptan’ın çalışmaları ile bölgedeki çetelerle Karakol Cemiyetinin örgütlediği yapı birleştirildi. Başına da lider kişiliği ve deneyiminden dolay Yahya Kaptan getirildi. Karakol Cemiyetinin başkanlığını ise ülkeyi terk etmiş durumda bulunan Kara Vasıf Bey yapıyordu.
Karakol Cemiyeti’nin bölgede gerçekleştirdiği bu yapı, azınlık cemiyetleri, İtilaf Devletleri, Osmanlı hükumeti ve Karakol Cemiyeti arasındaki bölgeyi kontrol mücadelesine yeni bir boyut kazandırdı. Bu mücadele Mustafa Kemal’in kurmaya çalıştığı ulusal örgütlenme ile daha da bir yoğunluk kazandı.
Sivas Kongresinden sonra milli cemiyetlerin bir çatı altında birleştirilip mücadelenin tek elden yürütülmesi kararı alınınca, Karakol Cemiyet’i , Heyet-i Temsiliye’ye bağlanmak istemedi. Örgütü üzerinde hakimiyetini güçlendiren Yahya Kaptan Heyet-i Temsiliye’ye bağlılığını bildirdi. Bu olay Kocaeli yarımadasındaki güç dengesinin Heyet-i Temsili’ye lehine değişmesinde etkili oldu. Osmanlı’ya bağlı güçler bu durumdan büyük rahatsızlık duydu. Yahya Kaptan’la Heyet-i Temsiliye arasındaki bağı kesmek için telgraf hatlarını tahrip ettiler. Yardım alma umudu kalmayan Yahya Kaptan Osmanlı’ya bağlı jandarma karakol komutanı Hilmi Bey tarafından Tavşancıl’da kuşatıldı. Esir alınan Yahya Kaptan bir pınardan su içerken yine Osmanlı’ya bağlı güçlerce ensesinden vuruldu. Sonrada kafası kesilerek öldürüldü. Henüz yirmi dokuz yaşındaydı.
Burada sıkıcı olmaması için yaptığı çalışmalardan fazla söz etmeyerek kısa bir biyografisini verdiğimiz Yahya Kaptan’ın hikayesinden çok etkilenen yüce önder Atatürk Büyük Nutuk’unda kendisine yirmi sayfada yer vermiştir. Kendi heykelini yapmak isteyenlere; siz önce Yahya Kaptan’ın heykelini yapın dediği bilinir.
Yahya Kaptan ve adı bilinen veya bilinmeyen binlercesi bu toprakları vatan yapan kahramanlardır. Hayatlarını bu uğurda veren insanların vatan yaptığı topraklar üzerinde yaşarken, onlara minnet duymamak mümkün değildir. Ama günümüzde daha ucuz kahramanlar yaratılarak bu kahramanlarımız gölgelenmek istenilmektedir. Amaç bellidir! Bir atasözü derki; ağacı kesmeden önce etrafındaki dalları temizleyeceksin. Ağaç Türkiye Cumhuriyetidir. Ona kastedenler önce kahramanlarını unutturmak ya da karalamakla işe başlamışlardır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.