Çekirgelik
Y’den
Gündemler yoğun, herkesin gündemi kendine. Sanal gerçeklerin; gerçek sosyal hayattaki insanların üzerindeki etkileri günden güne artıyor. Dijital hayat hiç olmadığı kadar içimizde, zihnimizde, okunan her haber bir düşünceyi etkiliyor, bir yargı hakkındaki kararınızın değişmesine etki ediyor.
Milletimizin üzerine derin bir huzursuzluk ve mutsuzluk çökmüş durumda. İç açan haber neredeyse yok. Basında okunabilecek gazeteci, köşe yazarı neredeyse kalmadı, ortada buluşabilecek anlaşmalar bile sağlanamıyor. İki uçurumu bağlayan köprü üstünde karşılaşan inatçı keçilerin hikayesini bilmeyen yoktur. Aslında durum bundan ibaret. İnsanların ergenlikten yaklaşık yirmi beş yaşına kadar olan hayatın içindeki her konuya dair görüşleri kolay kolay değişmiyor. Farklı düşünebilmek, karşısındaki anlayabilmek, empatiden yoksun berbat bir döneme girdik.
Değişim ve dönüşüm gerçekleşemiyor.
Bunda elbetteki; basının yeri, atılan manşetler yadsınamaz. Devlet tüm gücüyle; vatandaşlarından farklı ses çıkaranların üzerine doğru gidiyor. Yoksulluk, güvensizlik, at gözlüğü görüş, sen benim kim olduğumu bilirmin enaniyetinin doğurduğu kültür çıbanları her gün patlıyor, kan-irin düşünceleri silmek yine de peçete gibi, pamuk gibi yumuşak fıtrattaki kalemlerin gücüne, kırılma katsayısına, şirazede kalma çabalarına bağlanıyor sonuçta. Kültürümüzdeki ulul emre itaat düşüncesi yerini bireyselliğe bırakmış durumda. Çünkü ulul emirler hiç olmadığı kadar küflenmiş, zihin makineleri enerjilerini kaybetmiş durumda. Bunda elbette internetin etkisi de gün gibi gerçek.
Baba figürü ile anne figürü, rol modeller; öğretmenler- imamlar, belediye başkanları, vekiller, kalbur üstü zenginlerin tavrı veya etkisi gençlerin üzerinde neredeyse kalmadı. Ve gençler gelecek göremiyor, gelecekte umut, huzur, ben de şunu düzeltebilirim düşüncesinden kopmaya başladılar.
Katiller, uyuşturucu yetiştiren ve satanlar, istismarcılar, hırsızlar, gaspçılar vb aflarla toplumun içinde salınırken, eli kalem tutan, yanlışları haykırmak isteyen herkes zindanlara tıkılma tehlikesiyle karşı karşıya. İnsanlarımız kalabalık yerlerde bulunmaktan çekiniyor.
Dijital hayatın zihinlerde meydana getirdiği dalgalar artık, dalgakıranlar tarafından engellenemez boyutta büyük, tsunami bekleniyor ve gelirse de gelsin yutarsa da yutsun modunda bir gidişatın ayak seslerini her gün görülüyor, duyuluyor.
Sadece son günlerde medyaya düşen;
Ünide aynı okul veya sınıfta okuyan farklı cins iki arkadaşın biri Prof., diğeri de doktor ünvanında aynı üniversite çalışırken, 4-5 yıl önce aralarında duygusal bir yakınlaşma başlıyor, oysa ikisi de evli ve çocuklu. Haber detaylarında sanki kırmızı noktalı film izler gibi kelimeler akıyor, her iki tarafta birbirinden şikayetçi. Mekan üniversite ekseri...
Asker veya polis babasının beylik tabancasıyla, sanırım 15-19 yaş aralığındaki bir kızımız, tvitere son mesajını yazıp, intihar ediyor.
Ülkemizdeki bir tarikat şeyhinin cinsel istismar davası, insanın midesini bulandırıyor. Sivil toplumun önde gelenleri olarak görülen dini yapılanmalar bir çok konuda zıvanadan çıkmış izlenimi veriyor. Her türlü eleştiri ise; din zırhı giyilerek konunun özü gözlerden kaçırılmaya çalışılarak unutturulmaya çalışılıyor.. Artık ülkemizde yanlışları dile getiren herkes suçlu muamelesi görüyor.
Trump, Putin, Erdoğan gibi ülke liderlerinin dünyada açtığı kuşak bunalımı her geçen gün söndürülemez bir yangın gibi çevremizi sarıyor. Kendi üzerlerine gelen şimşekleri; vatan, devlet, din, milliyetçilik, ırksal ayrımlar, mültecilerin sorunları, enerji ve maden şirketlerinin ekonomiye katkısı, refah ve huzur üzerinden tüm muhaliflerine; terörist, hain, ajan vb suçlamalarda bulunarak geçiktirmeye ve geçiştirmeye çalışıyorlar. Ve bu zaman kazanmada, geçiktirmede; sanki başında olduğumuz insanlara nasıl bir kötülük edebiliriz baskı, yıldırma ve korkutma uygulayabiliriz diyerek, bol kepçeden nutuk çekmeye devam ediyorlar. Rahmetli Kemal Sunal’ın koltuk belası filmini günümüzün siyasal dünyasında her gün izliyoruz.
Bir belediye başkası 30-45 vb sayılardaki akrabalarını belediyenin her birimine torpille yerleştiriyor, müdürlükler, memurluklar, sosyal haklar bol kepçeden, balı tutan benim parmağım, yalamalıyım düşüncesi şeklinde tüm ülkeyi sarıyor. Merkeziyetçilik ve beyçilik, başkancılık, koltukculuk hiç olmadığı kadar depremler hazırlarken geleceğimize, bu gidişe dur diyecek bir rüzgarın esamesi bile okunmuyor.
Ekseri 70-80 lerde gençliğini geçiren şimdinin ortalama 60-65 ve 70 üstünde yaşlara sahip ve yetkili durumda olanlara, maddi ve manevi beklenti ile kuyruk olan orta yaştakilerin (35-50 yaş ) zulümleri ise tabii oldukları büyüklerinin, kat be kat üzerinde topluma zalimlik, hukuksuzluk ve menfaatçilik olarak geriye dönüyor.
Tüm bunların arasında kalan ve kendini gelişmeye, dönüşmeye, değişime her türlü algıya karşı korumaya çalışan ekseri X ve Y kuşakları ise sudan çıkmış balık gibi, ne aşağıya ne yukarıya tüküremiyor bile. Bir çaresizlik, bir düşünce bunalımı bir memnuniyetsizlik hem ülkemizi hem de dünyayı hiç olmadığı kadar sarmış durumda.
Bir çocuğun, yola başkasının attığı çöpü alıp çöp kutusuna atması bile umut doğurmaya yetmiyor.
İşçilerin, Eyt’lilerin, corana salgını nedeniyle sağlıkçıların, artık unutulmuş ve görülmek istemeyen KHK’lıların, uzaktan eğitim modellemesiyle iyice arap saçına dönmüş öğretmen ve öğrencilerin, kadın erkek her düşünen zihnin, küçük esnafın, sanayi esnafının vb günden güne artan sorunları çözüm beklerken; saltanatçılık, sarayçılık endeksli her düşünce ortalığı bahar havasında göstermeye çalışıyor.
Ülkemiz ve devletimizde temmuz ayında kış ayları yaşanırken; düşünürler, gerçek şairler, bilimciler, iyilik ve güzellik nefeslenmeye çalışan kimi dindarlardan bile sigara içenler sigara üstüne sigara yakarak, rakı içenler şişelerin dibine vurarak, ibadet edenler ise duaya sarılarak cehenneme dönmüş zihinlerini rahatlattırmaya çalışıyor.
Tuz kokmuş, su kirlenmiş, hava boğucu, ateş, karanlık ve kötü ise hiç olmadığı kadar insan bedenini,zihnini ve ruhunu tek kişilik hücreye kapatmış durumda.
Sorunları çıkaran kuşakların yetişme tarzı, düşünce sistematiği belliyken, onlardan medet beklemek ise; akıntıya karşı kürek çekmeye benziyor.
Karanlığın ardından karanlık, enaniyetin ardından enaniyet, ıskalamanın ardından ıskalama ise bir nefes aldırmıyor..
Nefes verenlere ne mutlu.
Saygı huzur ve sağlık dileklerimle...
En sevdiğinize emanet olun.
YORUMLAR
Tuz kokmuş, su kirlenmiş, hava boğucu, ateş, karanlık ve kötü ise hiç olmadığı kadar insan bedenini,zihnini ve ruhunu tek kişilik hücreye kapatmış durumda.
Sorunları çıkaran kuşakların yetişme tarzı, düşünce sistematiği belliyken, onlardan medet beklemek ise; akıntıya karşı kürek çekmeye benziyor.
Tespitler her daim yerli yerinde
tek eksik çözüm metotlarını yazmıyorsun
Ekremim yoldaşım
sorunlar büyük olabilir
dert etme sakın
bu millet koca imparatorluklar görmüş bir millet
küllerimizden doğar
tüm kötülüğü yeneriz evelallah
umut filizlerini ek Kİ yeşersinler
Müslüm BABAYA GÜVEN SEN;))
saygılarımla
Yinsani
eksik olmayın
saygı sağlık ve huzur dileklerimle:)
Yaklaşık iki yıldır Rusları inceliyorum, gözlemliyorum...
Fark ettiğim ilginç bir şey oldu. Kıt olmanın getirdikleriyle bol ve güzel olanın hoyratça harcanmasına anlam veremediklerini gözlemledim. Bu bir tanesi idi, kuşak farkı ve çatışması sanıyorum onlarda da var. Bilgi seviyeleri de oldukça yüksek, çocuklarına ayrı bir önem veriyorlar. Çocukları ağlamasını da gülmesini de biliyor, bizdeki gibi suskun, korkutulmus, tehdit altında (yobazların) değiller, ve inan bizden çok daha fazla mutlular, toplum olarak.. Ve biz yazında belirttiğin gibi bunca her türlü bereket kapasitesine sahip olmamıza rağmen sıkışıp kalmışlığın, dar kalıplara sıkılma çabalarının getirdiği mutsuzluk, umutsuzluk had safhada. Yaşamda ilk defa kötü hissediyorum kendimi ülkemin geleceği adına.
Yok oluyoruz, eriyoruz, tükeniyoruz...çocuklarımızı bile kurtaramıyoruz. Ama;
Her kaos bir Mustafa Kemal'e gebedir. Atatürk umuttur, umudun adıdır.
Yinsani
İlkokul 4-5 gibi sabah okula yürürdüm, kimi geç kalırdık arada, okul istiklal marşını okurken, saygı duruşuna geçer, ilkokul kitaplarındaki bayrağı, resimleri, şiirleri, kurtuluş savaşı görsellerini hayal ederdim.. sonra bakardım sabah işe giden büyükler hiç oralı olmazdı. kimi de beni görür hazır ola geçince bir gururlanırdım kendimle..
sonra biraz daha ortaokul ve lisede, bu hocaların kimi neden cumaya gitmiyor kimi neden cumaya koşuyor diye sorgulardım, ben de cumaya koşardım, herhangi bir öğretmenimiz camide görünce gururlanırdım öyle kendimce işte..
Üni hayatı kısa da olsa daha renkliydi, cumalara devamdı, bir müddet peder emekli kartını bana vermişti, bununla idare et demişlerdi sanki, yine de ay başı gelmezdi kimi zamanlar. şimdiki emekli ücretleri 2-3 bin arasında ortalama olmalı. şimdi çevreme baktıkça bu gençler ekseri yüzde 90, ki ben de o kesimdeydim, nasıl geçiriyorlar bir ayı kampüste yurtta öğrenci evlerinde diye düşündükçe hesap kitap yapamıyorum.
35-36 yaşımdan sonra da deist oldum işte. benim yolculuğum ekseri Anadolunun yolculuğu yeni çağa. boğazın baronları dinli dinsiz laik istler vb her yeri sarmış. hala araştırıyor hala anlamaya çalışıyorum dünyayı.. anladın mı dersen? cık ; kötüler fazla kötü, iyiler fazla saf insancıl.
Atatürk bu yüzyılda devletin başında olsaydı şu durumda acaba ne yapardı, çoğu zaman düşünür dururum.. eh düşündükçe de kayış atıyor işte..
diğer millet ve ulusların çocukları, aileleri ile kendimizi kıyaslamak güzeldi..düşünmek lazım işte.
katkılarınıza ve derin yorumlarınıza hayranım zaten.
eksik olmayın.
teşekkür ederim.
Az önce yine bir kıyamet senaryosu filmi izledim. Hani deprem, salgın, sel vs.... dünyanın sonu gelir ve kalan insanlar hayatta kalmak için bin türlü mücadele verir...ve yine insan bir şekilde hayata tutunur...
Her kıyamet senaryosu ya doğa eliyle ya da bilinmez bir güç ile insanın belasını verirken ki insan bu sonu yine kendi yaratmışken...bir şekilde hatalarından ders alarak hayata tutunur...
Şimdi ne alaka belki olacak yazıya ama...etrafima bakınca başka bir kıyamet senaryosunda sanki sona doğru gidişatın uyanmadigimiz bölümündeyiz gibi geliyor..her yandan uyarı tabelaları yükseliyor ama tabii ki biz umursamıyoruz...
Bazen şu beklenen son gelse daha iyi olacak sanki diyorum ama halen iyi insanlar var ve mücadele ediyorlar görüyorum...
Yeterli gelecek mi...zaman gösterecek..
Sağlıcakla kal nesildaşım...
Eksik olma aksi olma hep ol...
Yinsani
umarım zaman güzeli iyiliği ve bu çağa da kalmaya imkan verir herkese..
Y'ler de kuşakmış dedirtebiliriz ,çağ dönüşümünü başarabiliriz, umarım.. umut etmek için çalışmaya devam..
Y'den :) eksik olma, aksi olma hep ol..
teşekkür ederim her şey için..