- 328 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
İZ BIRAKAN KADINLAR (7) GEORGE SAND
On dokuzuncu yüzyılda bir kadın elinde sigarası, üzerinde erkek kıyafetleriyle Paris’te onunla ilgili tüm olumsuz düşüncelere meydan okuyordu. ’’Siz yazmamalısınız!’’ diyen herkes karşı çıkmış, hatta geçimini bu yolla kazanmak için türlü yolları denemişti. Yazarlık yolunda attığı en büyük adımsa yeni isminin bir erkek adı olmasıdır. George Sand, günümüzde Paris’in en ünlü ilk kadın yazarları arasında sayılırken, onun güçlü kalemi , aklı, azmi ve aşkları unutulmayanlar arasında yerini almasını saplıyor.
Sand bir anneydi, bir kadın ve şefkat dolu bir insan. Hayatını gözden geçirirken, Paris’in sokaklarında mutlu olduğu işi yapmaya çalışan bir insanın izini süreceğiz.
1800’ lerde kadınlar hala pek çok haktan yoksun , toplum baskısıyla kuşatılmış durumdadır. George Sand, böyle bir zamanda, biraz da beklenmedik bir şekilde dünyaya gelir.
Soylu bir ailenin oğlu Fransız subayı Maurice Dupin ve Parisli bir esnafın kızı Victoria Delaborde 5 Haziran 1804’te evlenirler. Evliliklerinden kısa bir süre sonra 1 Temmuz 1804’te geleceğin George Sand’ı Amandine Aurore Lucila Dupin doğar. Henüz dört yaşındayken babası geçirdiği bir kaza sonucu hayatını yitirir. Anneannesi yalnızca torununu birlikte yaşamak ve iyi bir eğitim vermek için yanına alır. Büyükannesinin evi, Nohant’ın bir köyündedir. Bu görkemli ev, George Sand için, hayatı boyunca büyük önem taşıyacak, Frederic Chopin’den Balzac’a; Turgenev’den Flauberte kadar pek çok ünlü ismi, sayısız sanatçıyı çok sevdiği evinde misafir edecektir. Eserlerinin bazılarını bu evde yazacaktır.
On üç yaşındayken, İngiliz Augustine Manastır’ına yollanır. Burada üç yıl sıkı kurallarla dini bir eğitim alır. Büyükannesinin hastalığı nedeniyle Nohant’a geri döner, ancak kısa bir süre sonra 1821’de babaannesi vefat edecektir. George Sand, çok sevdiği annesiyle yaşamaya başlar, fakat annesinin kaprisli ve geçimsiz mizacı onu 17 Eylül 1822’de Casimis Düdevant’la evliliğe iter. Bir yıl sonra ilk çocuğu Maurice dünyaya gelir.
Kısa süren mutlu evlilikleri ortak bir paydada buluşmadığı için sarsılmaya başlamıştır. Sevgiyi kollarda aramaya çalışır. 1828’de ikinci çocuğu Solange dünyaya gelir. Bu dönemde Stephane Ajanson’la gizli bir ilişkisi vardır. Bir kaç yıl sonra kocasından aldığı bir miktar nafakayla Paris’e yerleşecek, burada ilk eserlerini verecektir.
Yazar olmak istediğinde, ilkin büyük bir tepkiyle karşılaşır. kocasının yanına dönmesi ve çocuk doğurması bile söylenir. Ancak onu hiç bir şey yıldırmaz. Rose Atblanche, İndiana romanları yayınlanır.
Kafasında silindir bir şapka, kimi zaman smokin, kimi zamanda alelade bir erkek kıyafetiyle yollara düştüğü zamanlardır. Paris’in sokaklarında özgürce dolaşır. Dünyayı, kendini tanır, bu kıyafetlerle ruhunu da özgür bırakır. Biraz para kazanmaya başlayınca önce kızını, ardından da oğlunu yanına alır. Fransız oyun yazarı ve edebiyatçısı Alfredde Musset’le bir ilişkiye başlar. Birlikte İtalya’ya giderler. Orada Musset’in doktoruna aşık olacaktır. Aşığını boynu bükük ve kırgın Fransa’ya yollar. 1836’da kocasından resmen boşanır.
Dünyaca ünlü müzisyen Chopin ile çocuklarıyla birlikte Mayarko Adası’na giderler. Tutkulu bir aşk yaşayan çift, Chopin’in hastalığının ağırlaşmasıyla bir manastıra yerleşirler. 1847’de Chopin ile süren 9 yıllık ilişkileri de yıpranmaya başlamıştır. Kısa süre sonra ayrılırlar. Chopin’i pişmanlıkla ve biraz da vicdan azabıyla öbür dünyaya uğurlayacaktır. Ayrıca George Sand için siyasal hayatın baskın olduğu bir dönemdir bu.
8 Aralık 1876’da öldüğü zaman arkasında iki çocuk, torunlar, sayısız eser, pek çok arkadaş bırakır. Bu cesur kadının ardından, pek çok yazar ve düşünür güzel sözler söyler. İlk kitabından beri yazın otoritelerinin ilgisini çekmiş, erkeklerin dünyasına meydan okumuş, akıllı ve yürekli bu kadın, yarım asırdan fazla bir süre yılmadan yazmış, edebiyat dünyasının önemli isimlerinden biri olmuştur.
Hayallerinin peşini bırakmış nice insana inat George Sand, umuduna tutunarak rüyalarının peşinden gitmiştir. Yüzüne kapanan her kapıya rağmen, yılmadan elinden kalemini düşürmeden yazmaya devam etmiş ve sonunda onu dinleyen ve işlerine önem veren insanlarla karşılaşmıştır. Hayatın bin bir türlü zorluğuna rağmen, sevdiği işi yapmaya çalışan ve bu uğurda maddi manevi kayıpları olan kim bilir ne kadar çok insan var. Bu kayıplara rağmen, onların pek çoğu yılmadan sürdürdükleri mücadelelerinin meyvelerini mutlaka toplayacaklardır. Belki meyve ağacının dallarında elmalar, kirazlar yığılı olmayacak, ancak bir tane, beş tane de olsa emeklerinin ürününü alacak. Büyüdükçe hayalleri küçülen insanlara inat, hayallerinizi daha da büyütmeye bakın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.