Benim Köyüm Karahacılı
KÖY HATIRALARIM
( Benim Köyüm Karahacılı )
İlkokul öğrencilik yıllarımda yaz tatili başlarken, ödül olarak babam beni çok sevdiğim köyüme, ve yine hep iyi duygularla yad edeceğim rahmetli dayımlara gönderirdi. Sevinirdim o gün sabah olmazdı. Aşağı Şeyh köyünden İbo amcanın minibüsüne biner köyün yolunu tutardık. Minibüsün şanzımandan gelen ses bile bize ninni gibi gelirdi. Sonra Konur Köyünün bitmek bilmeyen tepesini tırmanırken her zaman içimde bir sıkıntı, ruhumda bir daralma ve bir an önce köyümü görme aşkıyla sanki o tepe gözümde ütopya. Sanki Müsellim Köyününün sivriçosu ve alatepesi önümde bir engeldi.Nihayet o tepeye vardığımda sanki çocuklar gibi sevince boğulurdum yıllar yılı, Kalbim kıpır kıpır olurdu. Neden olmasın çünkü; ben bu köyde doğmuştum. Çocukluğumun en güzel günleri, canım köyüm Karahacılı’da geçmişti.
Ne kadar mutluyduk, teyzemin oğlu Veli ile tornet sürerken. Çocuktuk ama adaleti çocuklumuzda görmüştüm. Tornet sürerken Müsellim yolunda hiç hak geçirmez sırası ile binerdik tornete. Evet teyzemlerin tornet yapacak belki keseri bile yoktu ama kocaman yürekli, taş ile tornet yapan büyük bir sanatkar vardı. Ne zaman öğretmenimiz bir el işi verse hemen teyze oğlu Veli’ye koşardık. Arkacın arkasına gider kavak dallarını keser getirir bundan ev yapar bizde öğretmenden el işinden iyi not alırdık. Sanki kendimiz yapmış gibide sevinirdik,
Çok mutluyduk köyümüzde, çünkü; sorumsuz bir hayat vardı. O zamanlar üstümüzde geçim derdi, ağır hayat şartları ve kronik hastalıklar gibi ağırlık yoktu. Rahmetli İreş dayımlara gider, oda bizi süpürgelik bağlarına gönderir, buzağı yesin diye tısbağa (kamlumbağa) otu toplamamızı söylerdi. Köyde en büyük işimiz buydu.
Sonra akşama doğru köyümüzün üzerine serinlik çöktüğünde emsallerimizle caminin yanında toplanır, arası kestim oyununu oynarken ne kadar mutlu olurduk. Köyümüzde gün batımını seyretmek bizim için bir ayrıcalıktı. Hele sığır gelirken akşamın olduğunu ancak anlardık. Ay gördüm oyununu oynarken karşı yamaçta, bostan tarlalarında gezinirdik.
Gece damın üstünde tarhana beklerken yıldızların kayışını, saman yolunu izler temiz havada derin bir uyku çekerdik. Çocuktuk acıyı, ölümü bilmediğimizden güz gelmesini beklerdik. Güzün ebemle süpürgelikte yukarı bağımızda alaçik (Çuldan yapılmış kulube) kurup, içinde yatarken üzüm pekmez şırasının şıp şıp damlama sesi hala kulaklarımda. Geleneğimiz, halaylarımızı o çocukluk yıllarında Rahmetli Ahmet dayımdan öğrenmiştim. Ben köyümü neden bu kadar sevmeyeyim. Şimdi varmı dibek döğmeler, kızların karşılıklı türküleriyle bezenmiş el değirmenli imeceler.
Ala çorak’tan, eceli ve çankal mevkiinde tırpanla biçilen ekinlerin saplarıyla birlikte harman yerine kağnı (öküz arabası) ile Maşat yolundan getirilirken, kağnı tekerlerinden çıkan acıklı gıcırtı sesleri, hala kulaklarımızda,
Şimdi gelmez geri o çocukluk yıllarımı böyle anar anar ağlarım. İşte bu köy BENİM KÖYÜM KARAHACILI .
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.