Derin Mavi Düşünceler
Y Kuşağından..
Not: Bu yazı 5 dakika sonra kendini imha etmeyecek:)) Deep Blue Sea 1 -2 -3 adlı filmi seyrettikten sonra yazılan bu yazının amacı nedir bilen var mı? Bence can sıkıntısı için yazılmış bir yazıdır.
Konusu filmin; köpek balıklarının beyinlerinden alınan sıvıyla insandaki alzemeir hastalığının tedavisini... sonuçta köpek balıkları fazla akıllanıyorlar ve insanları ham yapıyorlar biraz.. Film biraz yavan, yavaş akıyor sıkılıyorsunuz.. lakin izleyiniz..
***
Evrim, yani tek hücreli canlıların önce suda yaşama tutunması ve sonra karaya çıkması ve sonra da uçmasını içeren bir düşünce sistemi, bu düşüncenin üst modelinde insan var. Akledebilen, ayırabilen, bütünleştirebilen, sentezleyebilen bir canlı olarak,değiştirme gücüne erişmiş bildiğimiz en üstün varlık dünyamızda.
Evrime göre, insanın yapması gereken bir sonraki atılım, hem suda hem de gökte malzemeye, mekaniğe ihtiyaç duymadan yaşaması, bunun yanında karada giysiye gerek duymadan hava koşullarına adaptasyon sağlaması gerekiyor. Balık insan, kuş insan, yırtıcı veya yırtıcı olmayan hayvansı insan modeli. Bu gelişime bağlı olarak fiziki olarak sağlamlaştırılmış, çeliğe benzer bir deriyle kaplanması ve uzuvlarının mekanikleşmesi.
Burada Evrimin, Tanrıyı da bir canlı olarak görüyor düşüncesine ulaşabiliriz. Tanrı’nın da evrimleştiği hipotezinde bulunabiliriz ancak şimdilik kanıtlayamayız.
Tanrı evrimleş midir? Tanrı nedir?
Sorularına cevap arıyorum. Sadece düşünsel olarak. Benim şahşi düşüncem ise Tanrı’nın öldüğü ancak sisteminin bir şekilde çalışmaya devam ettiği.
**
Bilgisayar teknolojisine ulaşmamız belki de 50 bin yıllık bir zaman aldı güneş takvimine göre tabii ki. Çoğu makalede ve anlatımda evrim için belirtilen milyon ve milyar yıllar içinde çok çok küçük bir zaman dilimi. Sonuçta leyleklerin bizi getirmediğini biliyoruz ve insan üretimi üzerinden çalışıyoruz binlerce yıldır.
Yapay zekaların ve robotların sisteme girmesi ise insanı atıl duruma veya bir alt tür konumuna getirecek gibi bir endişe var. Birey için yersiz olan bu endişe ise, insanlık için ise gerekli bir endişedir. Yapay zekanın kendi enerjisini üretmesi ( ruh ve öğrenme) insanı tamamen devre dışı bırakacak.
İnsan beyninin daha haritalandırılmaması veya haritalandırılamaması ise en büyük eksikliğimiz. Düşünüyoruz ancak nasıl düşündüğümüzü bilemiyoruz. Akıllı, mantıklı, vicdanlı bir cahiliz aslında. Tüm gerçek buna çıkıyor.
**
Kutsal kitap okumalarından ise karşımıza çıkan sonuç; insanın devamlı hataya meyilli ve vahşi olduğu. Kutsal kitaplardaki; düşünmüyor musunuz, akletmiyorsunuz hitabı ise sanki kedinin fareyle oyunu gibi bir oyun çıkarıyor karşımıza. Sanki dünya denen gezegende kobay varlıklarız hissini siz de yaşamıyor musunuz hiç? Tanrı oyuncağı bir dünya, içinde doğa, bitki, hayvan. Kutsal kitaplar bize peygamberlerin bir nevi öğretmen olduğunu anlatıyor, seçilmiş ve aramızdan çıkan öğretmenler. Bu seçimin ise neye göre yapıldığını bilemiyoruz çünkü bilinen tarihlerde herhangi bir sınav metodu veya ayırma, eleme metodu yoktu. Tanrı seçti birilerini, bir ilaç verdi ve ilacı olan diğer insanlara göre daha fazla öngörüye sahip oluverdi. Ve tabii ki Tanrının insandan istediği, kulluk. Yani itaat, sınırları belirlenmiş bir davranış ve sözler kümesi içinde yaşam. Bu kümenin dışında ise, zulmün olduğu söyleniyor. Kutsal kitaplarda, nasıl düşünmemiz gerektiği anlatılıyor. Lakin düşüncemizi, kendimizi geliştirmemizin yolu gösterilmez. Buradaki sorun Tanrılık egosu olarak karşımıza çıkıyor. Ben de bunları yazarken aslında, Tanrıyı eleştiriyorum. Yaratılan, yaratanı eleştiriyor veya suçluyor yani. Ancak kutsal kitaplarda vrilen düşünce sisteminde daim olarak insnaın kendini eleştirmesi istenir? Ben nerede yanlış yaptım, ben Tanrımı neden anlayamadım, neden dinlemedim gibi bir muhasebe.. Son iki din özelinde de buna, günah çıkarma veya tövbe deniyor.
**
Kısa bir ömür süresinde ne evrimi ne de dinsel düşünceye tam tamına kavuşabilmemiz imkansız. O yüzden yaşamı uzatma çalışmaları yapıyoruz. Karın doyurmaktan ziyade, doyurulmaya ihtiyacımız kalmayan bir yaşam formu düşlüyoruz. Çalışmak yok, uğraş yok ancak daha iyi ve yüksek bir tür olma çabamız var. Bunu da insanın düşünme kapasitesini artırarak yapabiliriz.
İnsanın zayıflıkları nelerdir?
Acı hisseden bir deri.
Yeme ve boşaltım isteyen ve deriyle kaplanmış bir beden.
Sınırlı bir duyuş, görüş ve düşünce içinde hapsedilmiş bir tutuklu, mahkum.
***
O bana desin ki:
Sen de bana de ki:
**
Hem dinler tarihine hem evrimsel düşüncenin tarihine bakarsak bir şey ile savaş halindeyiz. Soyut düşünceler insanın hem kendi hem de diğer insan ve canlı cansızlarla ilişkisini belirliyor, aynı zamanda Tanrı ile de. Tanrının bilinebilmesi bana imkansız geliyor, yani yaşamdayken Tanrıyı bilmek imkansız. Evrimin yalan olduğunu düşünsek bile, doğru olarak kabul edileceği kesin gibi bir sonuç da, tarihsel gelişmeyi düşünürsek karşımıza çıkıyor.
Kim istemez? Dalgıç takımlarına ihtiyaç olmadan suda yaşayabilmeyi veya helikopter ve uçaklara gerek kalmadan gökyüzünde uçabilmeyi? Bu düşünce şekli yani biyogenetik bedeni değişim ve imkanlara sahip olma düşüncesi, tost makinesinin arasında fazla kalmış bir ekmek gibi yanık beyin kokusu mu yayıyor? Yani kömürleşmiş bir ekmek.
Dini boyutuyla irdelersek de; inanç dizayncılarının son mertebe de dile getirdikleri şu ki; her ayeti kendine geliyormuş gibi oku ve anlamaya çalış. Tarihi peygamber anlatılarında olan hemen her şeyin ya yalan olduğu ya da hızla o mucizeleri gerçekleştirmeye doğru gidiyoruz. Yani maddeye hükmetmeye, suya, havaya, bedenimize, azı çok yapmaya, görülmeyeni görmeye, zaman ve mekan yolculuklarına doğru hızlı bir araştırma içinde bilim de.
Etik kurallar koyuyoruz, yapılmaması gerekenleri maddeliyoruz. Ancak her kural meraklı ve araştırmacı insanlar tarafından peyder pey zaman içinde aşılıyor. Sonra yeni kurallar koyuyoruz. Dini anlatılarda da olan bu değil mi? Bir zamanlar haram olanlar sonra helal, bir zamanlar helal olanlar sonra haram olarak alınabiliyor. Bunun açıklaması da; ya Tanrı da kendini geliştiriyor ya da insanın gelişimine göre kurallar koyuyor olabilir noktasına geliyoruz.
***
Hayatı ıskalamak nedir?
Normal şartlar altında diğer insanlar gibi yaşarsınız. Aile, okul, gençlik, evlilik, aile kurmak, çocukları büyütmek, çocukları evlendirmek, torunları sevip veya sevemeden ölüp gitmek. Bunun yanı sıra karnımızı doyurabilmek için de bir işte çalışmak..
Yalnız insanlığın gelmiş olduğu nokta itibari ile artık çalışmaya, sosyalleşmeye gerek var mı? İnsanlar neden çalışsın ki, maddeyi ve değer atfedilen işlemleri sayabiliyoruz, insan nüfusunu da son 200 yıldır kayıt altına alıyoruz, sadece insan sayısı değil, hayvan ve bitkileri de kayıt altına almaya başladık, periyodik cetveli oluşturduk, geometrik şekillerin gücünü ve yardımını aldık… Şimdi sadece her insanın bir tanrı gibi veya geçmiş zamanın peygamberleri veya kralları gibi yaşaması kaldı?
Hem insan hem hayvan ve bitki üretiminde yeni bilgiler ve gücü elimize almaya başladıkça, monte ve demonteyi daha doğrusu var olanı değiştirebilmeyi de başarabilirsek ne kalacak geriye.
***
Dünya devletleri veya büyük şirketleri arasında enerji ve su savaşı yaşanacağını bir şekilde tarihe de bakarak görebiliyoruz. Peki ya, her insan kendine ait enerjiyi ve suyu kendi üretebilse nasıl olur yaşamımız. Yine de diğerinin suyuna ve enerjisine göz diker, onu kıskanır mıyız.
***
Robot teknolojileri hem dini hem de evrimsel düşüncenin temellerini yeniden yazmamızı gerekli kılacak. Buna mecburuz bir bakıma da.
Elbette garip gelecektir, mesela, sağ kolumuzun olduğu yere sağ bacağımızı diksek veya montelesek, el ile ayağımız yer değiştirse sizce daha kolay bir yaşamımız olur mu? Kafamızı belimiz ile göğsümüz arasına alsak nasıl bir yaşantımız olur? Evet, insan bedeni üzerinde deneme yanılma yolu ile en iyi olanı arıyorum şuan. Bu değişimler ilk başta, olur mu öyle saçmalık, kafa yukarıda ayak aşağıda olur sabit düşüncemize ters gelecektir. Dini düşünce bunu insan fıtratını değiştirdiğini için şeytanilik, evrimsel düşünce de biz bunu böyle düşünmemiştik diye itiraz mı edecek veya cezalandıracak?
Sanatsal, bilimsel ve dinsel düşüncenin gücü insanın düşüncesini de zamanla değişmesine yol açıyor. Ve insanlık binlerce yıldır düşünmenin suç olmasından çıkarılması için uğraşıyor. Düşünmenin eksiği, fazlası, yararlısı, zararlısı olabilir mi? Elbette. Bir diğerine acı yaşatmayan her düşünce özgür olmalı. Zihinsel acının tarifini var mı sizde? Veya bunun adı saçmalık mıdır?
**.*
İnternet sisteminin meydana getirdiği nesiller arasındaki olaylara bakış açısı hiç olmadığı kadar farklılaşıyor. Elektiriğin icadı sonrası meydana gelen değişimin üzerinden kaç yıl geçti? Ve hala elektiriksiz yaşayan insanlar var. Sadece elektiriksiz değil, yağmur ormanlarında yarı çıplak yaşayan kabililer var. Dünya her zaman bu kadar farklı mıydı? Her kıta veya kültürün yaşam şeklinin farklı olmasının nedeni çevrenin kendisi miydi?
Devletlerin yerini, devletten üstün veya devletten daha çok çekici sistemsel yaşamlar.
Ailenin yerini, yeni ve istediğimiz gibi insan üretimi, cinsiyetin ortadan kalktığı bir yaşam şekli.
Hayvanların tamamen anlaşıldığı ve insanlar ile diyolağa geçtiği. Bitkilerin de ha keza aynı.
Robotların da yeni dünyada yerini aldığı.
Peki tüm bunların arasında etik yasalar, ortak dünya anayasası yazılabilir mi?
***
Yani Tanrıyı ve dini ve evrimi biz kendimiz insanlık olarak belirleyecek bir güce erişebilir miyiz?
Veya; Tanrıyı ve bilimi yenebilir miyiz? Tamamen kendimize amade kılabilir miyiz ?
Mesela şu an ben acıktığımı hissediyorum; bir düğmeye basarak bu hissimi geçiremez miyim gelecekte.
Mesela şua benim tuvalet ihtiyacım var, bir düğmeyle bu ihtiyacımı giderme şeklini değiştirebilir miyiz gelecekte. Terleyerek tuvalet ihtiyacımızı gideremez miyiz? Sıfır atık bir yaşantımız olabilir mi yani?
Mesela ben şu an, balkonda atlayıp, kanatlarımın çıkması sonucu havada süzülemez miyim gelecekte. Gökte kuş, karada insan, suda balık gibi hareket edemez miyim? Kutuplara gittiğimde bir düğmeyle bedenim kutup ayısı postuna bürünemez mi gelecekte?
Mesela insan ruh haritası çıkarılır ise, kötülüğü sökebilir miyiz ruhumuzdan? Tanrının veya evrimin yanlış yaptıklarını düzeltebilir miyiz??
Şu an 05:06 da okunan ezanın susması için her müslümanın zihnine bir ezan çağrı cihazı takılsa, müezzine gerek kalır mı??
Mesela…
Bana de ki: ...
YORUMLAR
Neşıldaşim öyle ya da böyle tüm bu çelişkiler ve tüm bu karmaşa ilerlemenin kendisini oluşturuyor bir şekilde sanki...hani kesin bir durum vardır doğada her şey zittiyla var olur...insan kendi içinde zittiyla var zaten..iyo taraf ve kötü taraf..surekli kendi çelişkilerimizle debeleniyoriz...
Sonuç mu; bulduğumuz hiçbir cevap sonsuza kadar bizi tatmin etmeyecek. Istediği her şeye sahip olan kişide bir şekilde içsel boşluğa düşecek içinde her şey eksik hisseden de...her zaman bir eksik kalacak. Hatta bana göre bu eksikliğin ne olduğu arayışı birçok inanç sisteminin doğuşunu sağladı..tabii ki yine rahat duymadığımız için olanı bozduk...bozduk sonra yine ve yeniden...
Bir şeyleri yasaklayarak sorun ortadan kalkmaz o yasaklı şeye karşı kontrol sahibi olunacak düzeye gelinirse tehdit ortadan kalkar....ya a tehtid olarak algılatılan şeyleri ölçümlemeyecek zihinler gelişirse....
Sonuç yok ya işte her sorun çözüldükçe kendi üst versiyonunu getirir her cevap bulundukça yeni oluşan sorunda yetersiz kalır...
Karıştım sanırım;))) affola.
Sağlıcakla nesildaşım
Yinsani
"öyle ya da böyle tüm bu çelişkiler ve tüm bu karmaşa ilerlemenin kendisini oluşturuyor" bunu kabul ediyorum..
"Hatta bana göre bu eksikliğin ne olduğu arayışı birçok inanç sisteminin doğuşunu sağladı.." kabul oyu veriyorum:)
kendi üst versiyonu.. evet. bir başka sorun... evet...
biz de böyleyiz.. sorunların kördüğümü..
yeni şiir yazmışsın, sonra okumak istiyorum..şimdi bir film bulursam.. ben artık şiir de yazamıyorum.. karalıyorum sadece..
eksik olmayın efenim..:)
black_sky
Zıtlık durumu bu karmaşanın uzantısı gibi..yani kendimi iyi hissetmek bir şey iyi hissetmemek de var ....dogmak var ölmek var sonunda...mutlu olmak var mutsuz olmak var nasilsa;)))
Sonuçta önce hangisi geliyor bilmem ama arkasından tersi olan bulunuyor bir şekilde....aslinda uzun hikaye;)))
Şiir yazmak benim de içimden kaçtı gitti...ipsiz sapsız bir şeyler karalıyorum işte. Siyaha hürmeten...
Netflix de zaman tüneli diye bir film vardı...aslinda oyunculuk falan kötü ama senaryo ilgi çekici bir nak istersen...insanin evrilme durumuna bir bakış açısı...yine bilimkurgu ;))
Ben bu ara dans filmlerine sardım çok iyi kafa dağıtıyor..eglenceli de^))) vakit geçirmek için iyi yani...
Sağlıcakla nesildaşım...