- 472 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Korona - Köylerimiz ve yeni nesil
Kanlıca Mahallesi eskiden köydü, Çankırı vilayetinin orta kazasına bağlıdır. Köyün içerisinden geçen yol yuva, kısac, Dodurga Bayındır, orta Bayındır köylerine doğru uzar gider. Şimdi eski kerpiç köy evlerinin yerlerini, betonarme binalar almış durumda.
’Korona 19’ Tatil anlayışımızı, yeme içme gibi birçok zevklerimizi de değiştirmeye başladı. Şimdilerde bütün hastalıklara karşı doğala dönmeye başladık. Ah o eski zamanlardaki annelerimizin kül çöreği olsaydı, üzerine de hakiki tereyağı sürüp, yanında da yayık ayranıyla beraber yeseydik. Ne kolesterol ne şeker nede tansiyon kalırdı...
O zamanlar her evin bir bahçesi bu bahçede az çok yeşillikler marul, salatalık, sağan, patates gibi daha pek çok şeyler yetişir, Tavuk, ördek, kaz, hindi azda olsa her evde bulunur, yokluklara kıtlıklara rağmen insanlar hormonsuz, hilesiz bunlardan istifade ederlerdi.
Köyün 40-50 sene öncesine kadar suyla dönen taşlı iki un değirmeni vardı.’Hasanğil’in değirmeni köyün bir ucunda, yer altı denilen yerdeydi. Diğeri yukarı bostanlıklarda, ’paşağil’lerin değirmeni.
1970 li yıllarda at, eşsek, kağnı arabalarına ve tek tük pat pat traktörlere, buğday çuvallarını yükleyip, öğütmek için bu değirmenlere gelirlerdi. Hatta uzak köylerden bile gelenler olur, gelenler köy odalarında misafir edilirdi. Şimdilerde ise bu değirmenlerin yerinde yeller esmekte, bu değirmenleri döndüren sularda, güldürcek barajını beslemektedir.
Bu su değirmenlerindeki buğdayların unu esmer olurdu. Dolaysıyla tamamen doğal olduğu için lezzeti de bir başka olur. Sindirimi rahat, kilo yapmazdı. Vücudumuzun tüm organlarına faydalıdır. Ama varlığında pekte kadri kıymetini bilmediğimiz bu ekmekleri şehir fırınlarında fellik - fellik arar olduk.
Büyük şehirlere göç verilmesi ve teknolojinin gelişmesiyle de çocuklarımız köylerden koptu, hatta örf adet ve eski yaşam tarzımızı da unuttular. Şehirleşen çocuklarımızın sinema, tiyatro spor anlayışı ve şehir kültürüne bağlı olarak eğitim anlayışlarına göre de köylere olan ilgilerini azaltmıştır.
Büyük babalar, dedelerin, Amca, dayı akrabaların göç etmeleri, vefatları, gençlerin tahsil meslek ve evliliklerine bağlı olarak köylerimiz ihtiyarlar mahallesine ve terk edilmiş yerlere dönmüştür. Eskiden çocuklar anne-babalarına göre hareket ederlerdi, şimdi ebeveyn bizler çocukların peşinden gider duruma geldik.
Çocukluğumda yarım yamalak yaşadığım, gördüğüm köy hayatını çok arzuluyor, şiir, makale ve sosyal paylaşım sitelerinde bu konuları karınca kararınca yazmaya çalışıyorum. Sila-i Rahim’i çocuklarımıza anlatamadığımız ve köylerimizi sevdiremediğimiz içinde, kendimi ve benim gibi olanları suçluyorum.
Şu ’’korana pandemi’’ dönemlerinde yine köylere, yeşile, sakin yerlere rağbet arttı. Yarınların ne getireceğini bilemeyiz. Her gencin ayağı yeşile değmeli, eline diken Batmanlı, az çok hayvancılık, çiftçilik gibi şeyler konusunda bilgilendirilmelidirler.
Görselde olsa köylerimizde değirmenler, dibek taşları, at, öküz arabaları, yaba, dirgen, düven, öndere, anazut, tırpan, orak, hak, mucur gibi geçmişi anlatan şeyler sergilenmeli, anlatılmalıdır. Milli eğitim küçük yaşlardan itibaren bu konularla alakalı nesillerimizi yetiştirmelidir.
Bugün birkaç üniversite bitirmiş kelli felli insanlarımızın, gençlerimizin, Horoz mu - tavuk mu yumurtlar ? Sorusuna horoz cevabını verdiklerini, buzağının hangi hayvanın yavrusu olduğunu bilmediklerini, yediği ekmeğe, tarihine, özüne ne kadar yabancı olduklarını ne yazık ki şaşkınlıkla izliyor, üzülüyoruz.
Korkarım ilerde hazıra ,tembelliğe, zevki sefaya düşkün, köyüne, özüne uzak yetişen bu nesil, köy yollarını unutmakla kalmayacak, mezarlarımızda bize, bir Fatiha’yı da çok görecek veya sosyal medya üzerinden göndereceklerdir. Maalesef sorumlusu biziz...
Ahmet Ali Canbaz 11.08.2020
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.