- 596 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SOKAKTAN GELEN ÇOCUK
Kıskanmak deyince; eşler arasında, nişanlılar arasında ve sevgililer arasında başkalarına karşı duyulan tutum ve davranışlar akla gelmez mi insanın? Bir de başarılı olan kişilerin yaptıkları güzel iş ve işlemlerinden dolayı küçük büyük çapta fark etmez kıskançlıklar doğabilir insanın içinden. Oysa kıskançlık insanın içini kemiren küçücük kurtçuklardan başka bir şey değildir, kemirmeleri sonucunda önce insanın benliği sonra da bedeni ve inanmış kişilerin de imanını zedelenmez mi?
Ama anne ve babalar çocuklarını, öğretmenler de öğrencilerini asla kıskanmazlar.
Bugün ( 15 Ağustos 2020 ) her sabah yaptığım gibi Galatasaray taraftarı olamam münasebetiyle ilkin spor haberlerini izledim tv.den, hani transfer günlerindeyiz ya, yeni gelenleri ve gidenleri merakla izledim. Asıl amacımız söz konusu Galatasaray haberleri değil tabi ki, başka bir kanalda diğer haberlere geçtim. Aradığımı değil de bugün yazacağım konuyu bulduğuma sevindim, haberleri izlerken.
Malum; Yükseköğretim Kurumları sınavları yapıldı ve sonuçlar açıklandıktan sonra emeklerinin karşılığını alanlar beli oldu. Yani, YKS nin birincileri.
Şimdi içinizden diyeceksiniz;
“Yahu kardeşim, önce kıskançlık, sonra Galatasaray haberleri, akabinde YKS birincileri, ne alaka…? Haklısınız tabi, esas mesele bu ya….
Haberlerde; dershane öğretmeni olan bir meslektaşımız öğrencisine:
“Eğer Türkiye birincisi olursan, sana arabamı vereceğim.” Demiş ve öğrenci sınavlarda birinci olmuş öğrendiğimiz kadarıyla haberlerden. Kamera karşısında 450 bin liralık BMW marka beyaz renkli arabanın anahtarını öğrencisine verirken gözleri parlıyordu. Bu haberin gerçek payı nedir, reklam amaçlı yapılmış olabilir mi, bir şey diyemeyiz? Dershane öğretmenlerini bilmiyorum, ama benim gibi öğretmenlerin hiçbir zaman bu kadar parası olmadı sanırım. Toplam otuzdokuz yıl görev yaptım, emekli oldum yine de ne benim, ne de eşim adına evimiz olmadı. Şu anda doktor olan kızıma ait bir dairede oturuyoruz ve eski bir arabamız var. Doğrusu faiz nedeniyle kredi işine girmediğim için ev alamadık.
Bu haberi izledikten sonra sokakta bulup çıkardığımız bir öğrencimiz geldi aklıma.
Doğu illerinde gerek yaşayanlar olsun, gerekse görev yapanlar veya herhangi bir sebeple ikamet edenler olsun, 1990 lı yıllarda yaşanan felaketlere şahit olan ya da başından geçen olayları kolayca unutacaklarını sanmıyorum, çünkü sivil halkın psikolojisi bozulmuştu. Amacımız tartışma konusu açmak değil, bilakis konunun anlaşılması için bu cümleyi ifade etmek zorunluluğunu duydum.
Doğunun insanlarının başına PKK canavarını kurduktan sonra besleyip musallat edenlerden sağ olanlar acep mutlu mudurlar, ölenler mezarlarında nasıl rahat ediyorlar doğrusu merak ediyorum. Tümünü Allah’a havale ediyorum.
Eğitim camiasından gelen biri olarak o dönemlerde bizleri en çok etkileyen şüphesiz ki belediye sınırları içinde kalan ve belediye sınırına yakın merkezler, bir de karakolu olan köyler dışındaki diğer bütün köy okullarını tam yedi yıl boyunca kapalı tutulması oldu. Okul çağına gelmiş binlerce çocuk eğitimsiz kaldılar. O çocuklar 12 –18 yaşlarına geldiklerinde ya kandırılarak dağa çıkarıldılar ya da şehirlerde kapkaççı, balici veya tinerci oldular. Her birisi suç makinesi haline geldi.
Köyler iki taraflı boşalttırıldı. Bazı köyler terör zoruyla boşaltılırken, bazı köyler de güvenlik amaçlı askeriye tarafından boşaltılıyordu. Geri gelmesinler diye boşaltılan köy evleri çoğunlukla yakılıyordu.
Köyden kente göç başladığı günden beri Dere Mahallesinin dar sokakları köy çocuklarından geçilmez olmuştu. Muş merkezin nüfusu günden güne çoğalıyordu. Köylerden gelenler alışık olmadıkları yeni yaşam tarzlarıyla karşı karşıya kalmışlardı. Şehir hayatına alışmaları zorlaştıkça, köy kültürüyle karışık yeni bir yaşam tarzına geçmişlerdi. Ne Şehirli olmuşlardı, ne de köylü kalabilmişlerdi, anlayacağınız yarı öldürülmüş yılana dönmüşlerdi.
Köyden göç eden duyarlı aileler çocuklarını getirip bize teslim ediyorlardı, ama çoğunluk sokaklarda kalmıştı. Bir vesileyle ayakkabı boyacılığı yapan İbrahim adında bir çocuk bulmuştu sınıf öğretmenlerimizden Dilek Hanım, müdür odasına gelerek;
“Müdür Bey, sizinle bir konuyu paylaşmak istiyorum zamanınız var mı?”
“Ebette, Dilek Hanım, buyurun lütfen.” Diye cevap verdim.
“Bizim sokakta bir çocuk vardır, boyacılık yapıyor, günlerdir dikkatimi çekmişti. Bu gün yanına vardım ve konuşturdum. Köyden yaklaşık bir yıldır gelmişler, Dere mahallesinde kalıyorlar. Çocuk üçüncü sınıfa kadar köy okulunda okumuş. Babası inşaatlarda çalışıyor, acaba bu çocuğu okula alabilir miyiz?”
Dilek öğretmenime teşekkür ettim, rehber öğretmenimizi ve bir müdür yardımcısıyla zaman geçirmeden mahallenin muhtarına gittik. Durumu olduğu gibi anlattık. Biraz sonra üstü başı kirli, elleri boyalı ve eski giysiler içinde on yaşlarında görünen sevimli bir çocuk bulup getirdiler.
“Adın ne senin?”
“İbrahim.” Dedi.
“İbrahim, sen boyacılık mı yapıyorsun?”
“Evet, abi seni ayakkabı de boyam.. 1 milyon..”
“Tamam, İbrahim boya istersen…” Ayakkabılarımı kendisine uzattım. Rehber öğretmenimize göz ettim, çocuğu konuştur diye. Muhtar ve birkaç kişi bizleri izlemekle yetindiler. Rehber öğretmenimiz Yunus Bey;
“İbrahim, sen köyde okula gittin mi?”
“Evet, üçe kadar okudum.”
“Yeniden okula gelmek ister misin?”
“Ben istiyorum, babam diyor git çalış, para getir.” Ben devreye girdim, İbrahim ayakkabılarımı boyarken.
“İbrahim, ben Yavuz Selim İlköğretim okulunun müdürüyüm, senin kaydını yapmak istiyoruz arkadaşlarımla, okul masraflarını biz karşılayacağız, yani baban para vermeyecek.”
Başınızı ağrıtmayalım, kısacası babasına rağmen İbrahim’i Dilek Hanımın sınıfına verdik, sekizinci sınıftan sonra Muş Fen Lisesini kazandı. Babası yine zorluk çıkardı, masraflarını karşıladık, bursluluk sınavını da kazanmıştı, ailesine fazla yük olmadan liseyi bitirdi ve Elazığ Tıp Fakültesini kazandı.
Ve… İbrahim şu anda Aile Hekimi olarak görev yapmaktadır.
Efendim… ? Kıskanmak mı, dediniz… ASLA….
15 Ağustos 2020
Mehmet AKIN
YORUMLAR
Mehmet hocam merhaba.
Öncelikle duyarlı yüreğiniz için teşekkür ederim.
Ben de 6 yıl sınıf öğretmenliği yaptım.Uzun zaman doğuda bulundum.Sizi oldukça iyi anlayabiliyorum.
Şener Şen'in bir filmi vardı.Ben niye bu mesleği seçtim bilmiyorum,diyordu.Elime ne geçti,hiç,diyordu.
İşte bu meslekte elimize geçen koca bir hiç.Sadece elimizdeki yüreğimizi saran ince,sakin bir huzur.
Gerisi koca bir hiç...
Mehmet Burhan AKIN
Merhaba Öğretmenim;
Duyarlılık, öğrencilerini asla kıskanmayan güzel yürekli tüm öğretmenlerimize aittir, ben deniz sadece Allah'ın payını bırakarak ülkeme hizmet etmekten şeref duydum, maddi zenginliğim olmasa da...
Söz konusu filmi eşimle beraber izlerken bana;
"Senin eline ne geçti?" diye sormuştu maddi açıdan.
Çok şey kazandım Cemile Hanım... Dürüstlük ve güzel ahlak düsturuyla küçük insanların dostluğunu kazandım, maneviyatı kazandım, güzel konuşmayı ve sonradan da az çok yazmayı öğrendim. Çarşıda - pazarda, yolda ve sokakta görenlerin dualarını kazandım. Allah'ın yardımıyla binlerce insanın ekmek kazanmasına vesile olabildiysek ne mutlu...
Bundan daha güzel zenginlik olur mu?
Saygılarımla....
Gün var sevdadır yüreğinde küçük dostların,
Dillerinde kelam, ellerinde kalem
Adını yazarken öğretmenin.
Gün olur ak güvercindir,
Semaların mavisinde yükselirken ülkenin.
O benim öğretmenim, hem de senin.
hani bir söz vardır
fıratın kıyısında koyunu kurt kapsa devlet sorumludur diye
her şeyde liyakat liyakat liyakat derim de başkada bir şey bilmem ben
nice saygılarımla
Mehmet Burhan AKIN
Evet, Müslüm Bey, içinde "liyakat" geçen biricik cümle ile koca bir devletin görevlerini özetlemişsiniz. Ne yapalım; herkes evinin önünü süpürmeli, devlet kirlerden arındırılsın diye, sevgi pınarından bir tascık su içmeliyiz, ak güvercinler mavi semalarda süzülsün diye.
Saygılarımla....
Yaşanılan toplumsal olayların adeta kısa bir özeti olmuş. O yıllar da tabi terör ile mücadele bugünkünden çok farklıydı... Köyler mezra lar boşaltıldı, insanlarımız çok sıkıntı çekti... Özellikle Güneydoğu Şehirlerinde haliyle çok yığılma oldu. Sokakta ki boyacı bir çocuğu alıp da topluma kazandırmak ve iyi bir meslek sahibi yapmak ne güzel ulvi bir davranır. İşte zaten terör de böyle önlenir. Belki fark edilmeseydi doktor değilde dağda adam öldürmeye programlanmış bir robot olacaktı... Güzel kayda değer bir yazı okudum kutlarım içtenlikle Mehmet Burhan Bey...
Mehmet Burhan AKIN
Gerçekten çok değerli bir yorum olmuş, teşekkür ederim efendim.
Sizin de değindiğiniz gibi, Allah'a şükürler olsun 29 yıllık idarecilik dönemimde binlerce öğrenci yetiştirme imkanımız oldu, rahatlıkla söyleyebilirim ki bir tek öğrencimiz bile dağa çıkamadı, aldığı eğitimden dolayı.
Saygılarımla....