- 396 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NİKOLAY VASİLYEVİÇ GOGOL
’’Ölüm olmasaydı hayatın hiç bir güzelliği kalmazdı’’ diyen Rus yazarı gogol, 1892 yılında doğdu.Ukrayna’nın küçük toprak sahiplerinden bir ailenin çocuğuydu. 1925 yılında babası öldükten sonra, anasını, yurduna yararlı olabilmek için başkentte oturmalarının şaret olduğuna inandırarak Petersburg’a yerleşmeye razı etti. Bu yurduna hizmet düşüncesi, giderek yurduna hizmetle yükümlü olduğu inancı Gogol’ün tüm ömrünce sürdü. Bütün bu hizmet tutkusuna karşılık, ilk ağızda bakanlıklardan birinde ancak bir mümeyyizlik bulabildi. 1831’de de bir kız okulunda tarih öğretmenliğine layık görüldü.İşte o yıl, Dikankai Yakınında Bir Çiftlikte Akşamlar adlı kitabının ilk bölümünü, 1832’de de ikinci bölümünü yayınladı. Çocukluk anılarından yararlanarak, bu bir kaç öykü içinde, Rus köy yaşantısının öylesine şairce, öylesine gerçekçi bir tablosunu çizmişti ki, bir çırpıda ünü aldı yürüdü. 1835’te ikinci derlemesi Mirgorod adıyla yayınlandı. Bu derlemede Taras Bulba’nın yanı sıra, İvan İvanoviç ile İvan Nikiforiç’in Kavgası vardı: bu öyküsünde Gogol, daha sonraki yapıtlarında enine boyuna işleyeceği temayı ele alıyor, birbirinin hemen hemen aynı, yine de birbirinden ayrı, ama aralarındaki bu ayrılıkların hiçlikleri ardından temeldeki hiçlikleri sırıtan, sıradan kişileri konu ediyordu. Gene o yıl, Gogol, 1829 ile 1834 yılları arasında yazdığı çeşitli metinleri, özellikle Portre, Newskıy Prospet ve Bir delinin Günlüğü adlı üç uzun öyküsünü biraraya getiren Arabeski’yi yayınladı. Bu üç öyküde yazar, kentlerin kenarda köşede kalmış kişilerini incelemeye girişir. Ama bunların en önemlisi, tüm değersizliğine karşın, benliğini saran ölçüsüz gururdan kurtulmak için çıldırmaktan başka bir yolu kalmayan bir insanı anlatan Günlük’tür. Burun adlı öyküsünden de Gogol’un, ilk kez olarak, çevre kaygılarının ötesine geçtiğini sezinleriz. 1836’da, Rus kırtasiyeciliğini yeren Müfettiş adlı komedisi oynandı:Bazı Petersburg çevrelerinin gösterdiği ters tepki oyunun tutulmasını engelleyemedi. 1841’de yayınlanan Palto’yu işte bu sıralarda bitirdi ve Ölü Canlar’ın ilk bölümünü elden geçirmeye başladı. Yaratıcılığı bakımından bu alabildiğine verimli dönem, aynı zamanda Gogol’ün yaşantısında ağır bir iç bunalımının başlangıcıdır. Müfettiş’in temsilleri biter bitmez, Gogol-Almanya’ya, oradan da İsviçre’ye ve Fransa’ya gitti, sonra İtalya’ya geçti, 1839 baharını orada geçirdi. Moskova’ya dönüşünde, gene bir anlayışsızlık duvarıyla karşılaşınca Viyana’ya, oradan da Roma’ya gitti. Ama bu patırtıda, Ölü Canlar’ın birinci bölümünü bitirmekten geri kalmadı: 1841 eylülünde Moskova’ya döndüğünde, sansür yapıtını geri çevirdi:istenen değişmeler yerine getirildikten sonra, 1842’de basılmasına izin çıktı. Gogol Roma’ya döndü. Ölü Canlar’a yöneltilen eleştirileri oradan izledi: arkadaşlarının kimi yapıtın lirizmine, kimi gerçekçiliğine, kimi milliyetçiliğine kancayı takmıştı. Bu tepkilere fena halde öfkelendi: yapıtına çamur atanların tümünü mahçup etmek için ikinci bölümü yazmaya koyuldu. Gene aynı nedenle, 1847’de Arkadaşlarımla Mektuplaşmalarımdan Seçmeler’i yayınladı. Bu yüzden dostlarının çoğuyla bozuştu, öfke içinde Ölü Canlar’ın müsveddelerini yaktı, sonra Kudüs’e hacca gitti: Moskova’ya dönüşünde bağnaz bir papazın pençesine düştü. Mistik bir vecit haliyle kapkara bir umutsuzluk arasında yalpalayan dengesiz yaşantısı, onu sonunda riyazete sürükledi. Gene de sanatından vazgeçmemiş, Ölü Canlar’ın ikinci bölümünü yeni baştan yazmıştı:ama onu da 1852 şubatında yaktı. iki hafta sonra da, sürekli oruca dayanamayıp öldü. Gogol Rus edebiyatında çağdaş romanın atasıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.