Ölüm
Ölüm nedir bilir misiniz? Bana göre ölüm; bir yıldız kayarken dilek tutmak kadar saçma, bağcıkların bağlanmamışken koşmak kadar saf bir heyecan, salıncağa binme sırası sana gelmişken parktan gitmek kadar üzücü… Anlamını kazanmadığı zamanlarda bir anda söyleyeceğiniz ama anlamlı olduğunda saatlerce susabileceğiniz ya da ağlayabileceğiniz bir durum...
Ölüm bir his midir, fiziksel olarak yediğiniz bir darbe midir? Belki bir uçurtmanın ipi gibidir ölüm. Uçurtmanın ipi sizdedir ya hani? İşte bu hayatta olduğunuz tarafı temsil etsin, bir gün ölüm gelir yani rüzgâr öyle bir sert eser ki ip kaçar elinizden… Belki de sonbaharda esen bir rüzgâr gibidir, ölüm. Yerdeki yaprak sizsiniz, sizin toprağa gömülerek çiçek almayı bekleyen yanınız; esen rüzgârsa, sizi yalandan uzaklaştıran bir trendir. Sizi vagona yükleyip, uçuran bir tren...
Size neden sonbahar yaprağı dedim, biliyor musunuz? Çünkü sonbahar yaprakları yerden zorla havalanırlar ve gittikleri yol boyunca parçalara ayrılarak kaybolurlar. Tıpkı bizim gibi. Ölümümüz gibi… Biz de öldüğümüzde her yanımızı birinde bırakmaz mıyız? Sevgimiz birinde, saygımız birinde, iyiliğimiz birinde, kötülüğümüz başka birinde kalır... Hafifleriz, göğe çıktıkça. Hikâyelerimiz farklı ağızlarda farklı yorumlarla anlatılır. Bu yüzden her bedenin hikâyesi gömüldüğü toprakta biter ve akan her gözyaşıyla yeniden hayat bulur…
Ansızın gelir ölüm, tıpkı bir sonbahar rüzgârı gibi. Tıpkı uçurtmamızı tellere takan bir rüzgâr gibi… Bir anda sertçe eser... Sizi serinletir gibi olur ama giderken bütün şehri birbirine katarak gider… İşte ölümde böyledir. Gelir, tatlı bir uyku gibi konuverir yanağınıza. Sizi mutlu ederken; çevrenizdekileri sarsarak, yıkarak geçer ve gider.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.