- 287 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Toplum 20
İnsan da tevazuunun alçak gönüllülüğü vardı ama sömürülmenin, sömürülür olmanın alçak gönüllülüğü olmazdı, olmamalıydı da.
El gerçeği sizden gizledikçe, El kolektif ortaklığın gücünü ağzına almadıkça ve El ortaklığı şirk saymasıyla kendisini belirli kılan bir El mana anlayışıydı.
El, var sanıydı. El size somut kolektif etkileri göstermek yerine halüsinasyonlar göstertiyordu. Bu sanallığa rağmen yine de El gölge ile dövüşmüyordu.
El ’in karşısında kavga ettiği bir kolektif yapı vardı. El ’in geçmişinde ve üzerine oturmakla hala da çaktırmadan düzenini sürdürmekle kavgalısı olduğu kolektif bir yapı vardı. El kendi sömürü mantığını, kolektif egemenliğini, kişisi egemenliğini; El iradesi olukla söylüyordu.
Kolektif olanın sahipliği karşısında "Mülk benim" diyen El mantıklı süreç, kolektif belirlilik içindeki bu cüret ile bu aldatmayı söylüyordu.
El, kolektif belirlilikler üzerine yaptığı bindirişlerdeki afaki anlamlı söylemlerin belirsiz durumlarına göre, fiili değil söylem sel belirimler yapmakla vardı.
El afaki savını düşünceden fiile geçirdi. El, genel yararla belirli olan kolektif yapılı pozitif ortamı; genel yararın zıddı olan negatife ile kolektif süreci kendi yararına göre söyledi.
Kolektif yarar yerine kişisi El yararına dönüşen kolektif ortam; yavaş yavaş negatif yönden etki durumla belirmeye başladı.
Şimdi, yavaş yavaş beliren negatif algılı süreç karşısında, yavaş yavaş belirsiz olan kolektif süreçti. Hafızada silinen kolektif sürecin fiili durumu değil, algısıydı; anlamıydı
Biz yerçekiminin farkında olmasak bile yerçekiminin tüm varoluşlarda ve var oluşumuzda zorunlu bir etkisi vardı.
Sağlasan ve üreten çevrim sel süreç içinde de biz farkında olsak ta olmasak ta; biz tu kaka yapsak ta yapmasak ta kolektif süreçle kolektif paylaşımın dinamiği vardı.
El illüzyonu kolektif süreç üzerindeki zorunlu kolektif paylaşımı; El takdiri olan algı ve mana anlayışı yaptı.
El anlayışlı algı ve mana; kolektif süreci ve kolektif paydaşlığı kapladı. Üzeri kaplanan kolektif süreç ve üretimi tüketimi yapılan kolektif ortaklığın algısı değişti.
El mana anlayışıyla üzeri örtülen kolektif gerçekliğin algısı, yavaş yavaş yok olacaktı. Bu tür bürünmeler ile kolektif etki, El şalı altında görünmez gücün manyetik etkilerine dönüşecekti.
El, görünmez olan gücün bu etkileriyle kendisini tanımlayıp, görünmez etkili gücü kendisine algı yapacaktı. Kolektif paylaşım ancak El illüzyonlu iradeyle unutturulup, yok edilebilirdi.
Değilse El mana anlayışlı algı, karşılıklı denkleşmeler içinde üreten kolektif hareketi hiç bir zaman yok edilmeyecekti.
Aksi durumda eğer kolektif üretim olmazsa; El ’in varlık sebebi olan sömürüsü ve El ’in iradem dediği algı sürecini de yok ederdiniz.
Bu tür sanal giydirişle olan algılar nedenle El kolektif sürece bambaşka afaki isimler vererekti. El; kolektif süreci sanal söylem ve sanal vaatler altında gizleyecekti. Böylece bu gizlemelerle El, saman altında su yürütecekti.
El, bu gayretlerin etkisi altındaki monarşin zamanlı akışlarla olan düzenlemeler sonrasın da kolektif süreci özel sahipli irade sürecine çevirdi.
El algısı karşısında kolektif egemenlik belirsiz oldu. El karşısında kolektif egemenlik sisse bir durum gücü haline geldi. Sissi durumun görünmez manyetik etki gücü, El algısı olup çıktı.
Var olan ama sisse durum içinde olmakla bilinmeyen kolektif egemenlikle olan yaptırım gücü, günümüze kadar gelen düzenleyici süreçlerin içinde ve kamusal yararlanma yaptırımlı algıyı oluşan her yerde; kolektif yaptırımlı gücün etkisi vatan aşkı, millet aşkı olup çıkmıştı.
Bilinmez ama (!) El ’in dilemesi, El ’in takdiri olan bir yerde; vatan aşkı, millet aşkı ne anlama geliyordu? Yoksa kolektif gücün yani vatan aşkının olmadığı yerde El ’in gücü; dilemeye ve irade etmeye yetmiyor muydu?
Bu gibi gizemli söylemlerle karartılan kolektif süreç, gizlenenmiş olanın belirsiz durumlu etkisi altında adeta yok olmuş, görünmez olmuştu.
Ya da El ’in güçsüzlüğünü gizleyen, El ’in güçsüzlüğü yerine konmakla El algısını belirli kılan vatan aşkı, millet aşkı söylemli kılıf anlamlar altında, kolektif güç kaybolmuştu! Artık kolektif güç görünmez manyetik etkiyle vardı
El marifetiyle görünmez kılınan kolektif egemenlik şimdi "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" denmekle bir başka belirsizliğe sürükleniyordu.
Millet tanımı İbrahim’i millet gibi muğlak bir tanımdı. El iman akdini çağrışan inanç üzerinde dünyayı tanımlayan bir söylem ve kavramdı. Üstelik te üretim ortaya koymadan egemenlik te ortaya konamazdı. Egemenlik ve üretim bire bir ilişkiliydi ama konumuz salt egemenlik değildi.
Çekim merkezleri veya eksen merkezi olan kıbleler gerek üreten ilişkiye katkı veren, duygu ile gerek mana anlayışıyla; kişilere birlik olmanın, büyük olmanın, azametini veriyordu.
Çekim merkezi olan kıbleler kişiye; denizde yürüme, çamuru yara yara yürüme, rüzgara karşı yürüme gibi bir dirençle ağırlaştırma eylemi kazandırıyordu.
Çekim merkezlerinin kişiye kazandırdığı bu azameti yüklenen kişiler, çekim merkezinde, hamura atılan bilyeyi kapan hamurun etkisi gibi ortam kişiye ağırlık kazanıyordu.
Böylece çekim merkezlerinin size yüklediği ağırlık kişiyi dağınık olmaktan kurtarır. Çekim merkezi kişiyi toplu olmaya, birlik olmaya götürecek yoğunluğu vermenin ağırlık merkeziydi.
Ön ittifaklarla oluşan çekim merkezlerinin içine yani sadece ittifak merkezi olan tapınaklar, üretim olan kolektif değerli gerçeklerle somut biçimde dolduruluyordu.
Oysa El egemenliği ile çekim merkezlerinin içi El ’i saygı olan "El büyüktür. El ’in her şeye gücü yeter". Türü El de olmayan üreten gücün zıddı olan söylemlerle El algısı ve çekim merkezi olan kıble tapınakların içi boş lafların etkisiyle dolduruluyordu.
Bu dolgu malzemesi algı illüzyonlarla kişilerin kolektif sahipli gücü ve iradeleri gidiyor; yerine ikimi kişilerin mal mülk sahibi olması; ve mülk sahibi kişi olan El ’n güya gölgesi, güya vekili güya halifesi vs. olan iradesi konuyordu. Kimi kişilerin de maldan mülkten yoksun olması gibi tuzaklı ve fiili gerçek bir illüzyon algı ortaya konuyordu.
Buna mukabil (karşılık) yine El çekim merkezi içene vaat gibi gerçek olmayan soyut var sanılı algılar konuyordu. El ’in haksızlıklar karşısında vaatten başka hiç bir şeye gücü yetmiyordu.
Bu nedenle çekim merkezi içine konan durum ister somut ister soyut olsunlar merkezin eksen çevrimini, ağırlık alanını oluştular.
Çevrim merkezli kıbleler kişilerine bu eksen çevrimi içinde atıf olunan algı amaçlı kayıtları, manyetik bağlanma yoluyla yaptığı yansıma yüklemlerle kendi kişilerine ağırlık veya sorumluluk kazandırıyordu.
Bu yüklemle kişi merkezin ağırlığını duyuyordu. Eksen çevriminden kaynaklı eylem ve eylemsizlikle kişiler bu merkezi etki alanı içinde bir ağrılık hissi etrafında mevlevi dervişi gibi dönüşlerle kristalize olmakla, bu kristalize eksen çevrimi kişinin kendisini hissetme bilinciydi.
İşte dinler, El mülk anlayışlı algı etrafındaki bu ağırlık merkezleri, zamana bağlı süreç içinde gerçek ya da hayali düzenli dolgu enstrümanlarıyla yükleniyordu.
Dinler değişen şartların değişen dolgu enstrümanlarıydı. Dinler giderek varsıl ve yoksula ait ortaya karışık durumları oluşmuştular.
Ama her durumda dinler ortaya karışık görünümle kişileri tevekkül ettirici, boyunu eğik kılıcı bir anlayış içinde tutmanın egemen El anlayışlı bir oluşum olmasıyla, El; kendi çelişkisini adalet adı altında süreç içine akışlı yapmak isteyen bir öznel kullanımdı.
İşte gerek kolektif alan içinde, gerek El mana anlayışı içindeki kült merkezi olan etki ve çekim ekseni ile kişi ağırlık kazanır. Kişi kendisine ağırlık kazandıran eksenin çekim merkezinden uzaklaştığı zaman, kişi kendisini boşlukta ve dağınık hissedeceğinden; kişi, eksen çevrimli dolgu malzemesine sıkı sıkı sarılır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.