- 653 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
EĞİTİM YUVASI (Okul mu, Aile mi)
• Manken olmak için evden kaçtılar.
• Yuttuğu sineği öldürmek için zehir içti.
• “Sesin güzel değil!”dedi, dayağı yedi.
• İki sevgili aynı iple intihar etti.
• Evden kaçan kızı evinde alıkoyan gence göz altı…
Yukarıdaki gazete haberlerinin hemen hepsi ve bunlara benzer daha nice haber hep eğitim sorunlarıyla ilgili. Habere konu olan bu kişilerin hemen hepsi bir okul bitirmiştir. Ancak öğrenim görmek eğitimini tamamlamak anlamına gelmiyor ki hatalı davranışlarıyla gazetelere konu oluyorlar. Yani eğitilmemiş insan da eğitilmiş insan gibi bilgi sahibidir, yanlış ile doğruyu ayırt edebilir. Ancak yanlış davranışı benimser ve yoluna onunla devam eder.
Anaların, babaların, öğretmenlerin işi zor bu devirde… Eğitim sürecinde doğru davranmak gerekiyor.Çocuğu kendi haline terk etmeden sabırla eğriyi doğrudan ayırt etmesine ve doğruyu benimsemesine bazen otorite göstererek bazen sevgi ve hoş görüyle kişilik gelişimini tamamlamasına yardımcı olmak gerekiyor.
Eğitim davranışsal bir gelişimdir. Yani anlatılarak kazandırılacak doğru davranış biçimi değildir. Anlatımlar, gözlemlemelerle, düşünüp değerlendirmeler yapılarak, uygulamalarla yaşantılarla benimsenir ve alışkanlığa dönüşürse eğitim amacına ulaşmış demektir. Yani hayatın içinde test edilmemiş kişi eğitilmiş sayılmaz. Asla öğretimle karıştırılmamalıdır. Okuyarak, dinleyerek, tartışarak bilgi sahibi olunur. Ancak hiçbir anlatım eğitim için yeterli değildir. Çünkü eğitim davranışa geçtiğinde ancak ortaya çıkmış demektir. Söz gelimi “Bulunan bir para veya kıymetli eşya bulanın olmaz, ahlaklı insan onu sahibini bulur ve ona emaneti teslim eder.” Görüşünü, bilgisini, fikrini eğitilecek kişiyle paylaştık. Kişi inanmış göründü. Ancak kişinin bulduğu parayı sahibini bulması yönünde çaba harcamasını beklerken kendisinin harcamasına razı olduk. Yani edindiği bilgiyi davranışa dönüştüremedik. Eğitmek istediğimiz kişiye karşı kendimizi doğru bir bilgiyi bile aktaramaz duruma getirdik, onu nasıl eğittik diyebiliriz ki?
Başka bir örnek verelim: Sigaranın zararlarını kendimizden söz açarak adeta ezberlettik, Ancak çok geçmeden o kişinin de bizim gibi sigara içtiğini öğrendik ve olayı görmezden geldik veya kabullendik. Biz, şimdi karşımızdakini hangi yönde eğittik?
Eyleme dönüşmemiş hiçbir davranış alınmış bir eğitim değildir. En kolay ve kalıcı eğitim daha sorunla karşılaşılmadan edinilen bilginin benimsenmesi ve uygulanması esnasında âmâsız koşulsuz uygulanması ile ortaya çıkar. Söz gelimi çocuğa diş sağlığı için yemekten sonra dişlerin fırçalanması alışkanlığı kazandırıldı. Ama o gün sular kesik çocuğa dişlerini bundan dolayı yıkamasan da olur fikrine götürecek bir davranış içinde olduk. Verilen eğitim boşa çıktı demektir.
Oysa evde su yok. Marketten su getirdin, diş temizliğine devam ettirdin ya da misafirliktesiniz fırçanız, macunuz yok, parmaklarını kullandırarak, sabunla ya da sadece su ile dişlerini yıkattınız… O alışkanlığın kesintiye uğraması bir daha mümkün mü? Velhasıl eğitim kazandırılmak istenen davranışı en küçük bir sıkıntıda es geçmek üzerine değil, sabır ve kararlılıkla davranışın sürdürülmesi üzerine kuruludur.
Eğitim çok küçük yaşta başlar. Tuvalet eğitimi, temizlik eğitimi, beslenme eğitim, bedensel gelişim eğitimi, derken sorumluluk almak ve görevlerini yerine getirmek, planlama yapmak, zamanı doğru değerlendirmek, okuma alışkanlığı kazanmak gibi davranışa dönüştürülerek eylemlerle sürdürülür… Meyvesini yıllar sonra görebileceğiniz davranışlar bütünü olduğu içindir ki çok zordur eğitim. Ancak sabır ve ısrarla takip edilirse başarılı olunur. .
Eğitimde her türlü duygudan yararlanılır. Sevgi, övgü, beğenme, takdir etme, yergi, utanma korku… Bu duygulardan mümkünse pozitif olanlarını önce kullanmak gerekir. Ancak en olumsuz duygulardan da yaralanılır. Örneğin çocuğumuza ibadet eden birisi olarak eğitmek istiyoruz. Önce küçük yaştan itibaren Allah’ın bizi yarattığını, bizi esirgeyip koruduğunu, pek çok nimeti de bizim için yarattığını, sevdiklerimize de onun hayat verdiğini öğrettik. Bizim de onu sevmemiz ve ona vefa göstermemiz gerektiğini hissettirdik. Allah’ın şükrü sevdiğini, sağlıklı olduğumuz için, aç açıkta olmadığımız için, sevdiklerimizin yanında olduğumuz için şükretmemiz gerektiğini sık sık tekrar ettik. Haydi, birlikte şükredelim dedik. Sofraya otururken verdiği nimetler için birlikte besmele çekip Allah’a şükrettik. Sofradan kalkarken aç açık da olanların da Allah’ın doyurması için için birlik de dua edip şükrettik. Öğrenmiştir deyip asla davranışımızı terk etmeden sabırla ve sevgiyle şükrü öğrettik… Namazı yaşına bağlı olarak iki rekâtlık namazlarla alıştırmaya çalıştık. Yaşı geldiğinde baktık ki namaz kılmak ona zor geldi. Ya rekâtları terk ediyor, ya hiç bizimle namaz kılmıyor. Yani Allah’a şükrümüzü sunuşumuzda sevgi yetmedi. Önce Allah’ın emirlerini yerine getirmeyenleri sevmeyeceğini, sonra çocuklarına gerekli eğitimi ve anlayışı yerleştirmeyen anne ve babayı sevmeyeceğini anlattık. Zorlamamız yetmedi. Ahretten bahsettik cennet ve cehennemi öğrettik. Ebedî hayatta da cennette birlikte geçirmenin ne kadar güzel olacağını anlattık, inancımızı en doğru ve güzel şekliyle yansıttık. Yine olmadı… Onu iyi eğitemediğimiz için kendimizin de cehenneme gitmek istemediğimizi söyledik, çekince yarattık. Sonra kendisinin cehenneme gitmesini istemediğimiz açıkladık, cehennemle korkuttuk… Umulur ki bir yer de kazanırız. Ancak olmadıysa onu kazanmaya ne olumlu yaklaşımlar yetti, ne olumsuz yaklaşımlar… Daha ürkütücü bir sonuca gitmeden eğitimi kesmeli, ancak onun için bu konuda umudumuzun var olduğunu hep hissettirmeliyiz, Yeniden yürekleneceği günü sabırla beklemeliyiz.Zorda kaldığı bir gün yine namazın faziletlerini anlatıp manevi güç toplaması için kaldığımız yerden yeniden başlayabiliriz.Asla diğer insanları ölçü ve örnek almasını neden olacak büyük tartışmalara girmeden …Bütün eğitim faaliyetlerinde olduğu gibi çocuğu tümden kaybetme noktasına gelindiğinde derhal vaz geçmek gerektiğini unutmadan kısa aralıklarla tekrar tekrar denemeliyiz.Unutmayınız ki eğitimin ters tepeceği noktayı ancak çocuğunu iyi tanıyan anne ,baba bilir…
Maalesef eğitimle öğretimi de karıştırıyoruz. Öğrenim okuyarak, dinleyerek, gözlemleyerek, sorgulayarak, deneyleyerek elde edilir, öğrenilenin kullanılma, uygulanma zorunluluğu yoktur. Eğitimde davranışsallık vardır. Edinilen veya öğrenilen bilgiler davranışa dönüşmek zorundadır. Biz çocuğumuz okula başladığında eğitimi işini öğretmene havale ediyoruz. Bu yanlışlıktan kurtulmak için eğitim ve öğretim kavramlarının anlaşılması gerekir.
Bilimsel tanımlamalar yapmak yerine iki kavramı çok kısa bir şekilde karşılaştırarak ifade edelim: Eğitim davranışsal gelişim iken, öğrenim bilgiseldir; yani akla yazma işidir. Her tür bilgi edinilebilinir. “Erken yatıp erken kalkan kişiler daha sağlıklı ve verimli olurlar” doğru bir bilgidir, Ancak bu bilgiden yararlanarak kişi erken yatıp erken kalkmayı alışkanlığa dönüştürmüşse bu konuda eğitilmiş olur. Yani öğrenim daha kapsamlı bir kavramdır; sadece davranışsal boyutta olanları eğitimle ilgilidir.
Ve biz bu iki kavram arasındaki ayrımı fark etmediğimiz için çocuğumuzu okula gönderdiğimizde eğitim işinin orada daha doğru olarak süreceğini düşünüyoruz. Bu yanlış bir beklentidir. Daha doğrusu tembellerin beklentisidir. Çünkü eğitim kişiden kişiye toplumdan topluma, bölgeden bölgeye farklılaşır, doğru sayılan davranışlar değişir. Sizin doğru olarak öğrettiğiniz bir anlayış okuldaki bir öğretmene göre de doğrudur. Bir başka öğretmene göre son derece sakıncalı bir davranıştır. Hele bu günkü kozmopolit yapıda çocuğunuzu tam anlamıyla bunalıma sürükleyecek bir durumdur. En basiti, bir öğretmen konuşmacının hem görünür olması, hem de konuştuğu topluma saygılı olması bakımından ayağa kalkarak konuşmasını isterken bir başka görüşteki öğretmen kendine güven duygusunun çok önemli olduğunu rahat konuşma yapabilmesi için yerinde oturarak konuşması gerektiğini söylemektedir…
Ben öğretmenliğini yaptığım öğrencilerin ailelerinin siyasî düşünceleri, etik kuralları, kültürel yapıları,bölgesel, yöresel anlayışları bana ne kadar ters düşerse düşsün çocuklarının aileleriyle çatışmaya girip hem ailenin, hem çocuğun hem de dolaylı olarak toplumun mutsuz olmaması adına yıllarca çocuğun aileden aldığı eğitimi, dünya görüşünü korumasına özen gösterirken bir başka meslektaşımın aileden aldığı eğitimi ve fikri yapıyı bilhassa değiştirmeye çalıştığına şahit olmuş birisi olarak diyorum ki
Çocuğun eğitim yalnız öğretmene terk edilemeyecek kadar önemlidir. Her şeyden önce öğretmen, öğretim mi yapacak eğitim mi? İlkokuldaki sınıf öğretmeni dahi sizin çocuğunuza ayıracağı süre günlük on dakikayı geçmez. Çünkü sınıfta kırk öğrenci olsa ve biz birer dakika ayırsa kırk dakika eder. Günde altı saat ders gören öğrenci demek ki altı dakika eğitim alabilir. .Ben öğretimden bahsetmiyorum eğitimden bahsediyorum. Üstelik aldığı eğitim öğrencinin ilgi ve sevgisine bağlıdır. Örneğin öğretmen sırada dik oturmak gerektiğini söyledi ve nasıl oturulacağını gösterdi. Sizin çocuğunuzun aklı o anda teneffüste oynayacakları oyunda ise eğitimi almayacaktır. Ancak sıra arkadaşı neden dik oturmak gerektiğini öğretmene sordu ve açıklamaları can kulağıyla dinledi. Oturuşunu düzeltti… Sizinki de ona baktı geçici olarak oturuşunu düzeltti. Ancak sizin çocuğunuzun eğitimi eksik oldu.
Üzüm üzüme baka baka kararır. Biz eğitim sürecini okula, öğretmene terk edersek. En büyük hatayı yapmışız denmektir. Çocuğun etkileşim altında olduğu kişi aslında öğretmenden daha çok arkadaşları olacaktır. Evet, lider ruhlu olanların bir kısmı o kadar güzel davranışlar kazanmışlardır ki büyümüş de küçülmüş tarzındadırlar. İleri düzeyde meziyet sahibidirler ve yüksek karakterlidirler. Tabi bu durum sorumluluk sahibi veli ve onun yakın çevresinin eseridir. Bu eserlerin sizin çocuğunuzu da etkilemesi mümkündür.
Ancak asıl büyük kısım ise evde kendi haline terk edilmiş televizyonun, bilgisayarın dünyasında karaktersiz şahsiyetlerle öyle özdeşleşmiştir ki hayatı ”kakara kikiri”den ibaret sanmakta ve hemen her yerde öyle davranmaktadır. Ya da bir türlü eğitilememiş sokaktaki başını beladan belaya sokan ablaları, ağabeyleri kendine örnek edinmiştir. Onların okulla, öğretmenle ilgili olumsuz, yıkıcı anılarını dinleyerek gelişeceklerdir. Bu tip öğrenciler öğretmenin hangi yönlendirmesine ne kadar uyacaktır? Yani siz eğitimini takip etmezseniz çocuğunuzun hiç istemediğiniz bir karakter olması ihtimali daha fazladır.
Eğer ergenlik çağında başınızı taşlara vurmak istemiyorsanız küçük yaştan itibaren çocuğunuzun eğitimiyle yakından bizzat ilgilenmelisiniz doğru davranışlar, ancak anne ve babanın ortak çabasıyla kazandırılır. Yeter ki anne baba fikir ve yaklaşım farklılıklarını çocuğa fark ettirmeden kendi aralarında konuşarak ortak bir karara dönüştürebilsinler.
Eğer biraz büyüsün diye beklerseniz, çocuğunuzu başkaları büyütür ve hiç beklemediğiniz davranışları başkası kolayca kazandırır. Siz de:
-Bu çocuk kime çekmiş böyle!
-Hiç söz dinlemiyor ki…
- Teşekkür, alıyordu ne oldu bu çocuğa böyle… Bütün kabahat şu arkadaşında…
-Bizim çocuğumuz çok akıllıydı. Kötü bir öğretmene düştü de okumadı gibi başkalarını suçlayan açıklamalarınızı dinler dururuz.
Ya da büyük umutlarla, telaşla bir psikologa koşarsınız. Oysa eğitime önem verseydiniz çözüm onlarda değil, sizde olacaktı… Yani çocuğunuz aklınıza çok geç geldi.
Psikolog ya da pedagog not alarak sizi dinler ve çözümlemesini yapar sorun çocukta değil sizdedir. Yaklaşımlardan bahseder, ergen davranışlarından bahseder, sevgi der, arkadaşlık der… Sizin tasvip etmeyeceğiniz, sizi değersizleştiren bir sürü söz söyler ve size öğüt verir. Siz acaba der ezilir büzülürsünüz, uzman ne derse yaparsınız. Çok nadiren işe yarar tavsiyeler…
Fakat genellikle yıllardır ihmal edilen eğitimden dolayı anlatıldığı gibi davransanız da sonuç alamazsınız. Evet, uzmanın dediği gibi çocuğun kendine güveni artmıştır, yani daha özgürdür artık. Ama daha dik başlı, daha sorumsuz, daha kimliksiz birisi de olmuştur. Ciğeriniz yanar utana sıkıla bu seferde bir çocuk psikiyatrisin kapısını çalarsınız. Son çare olarak doktora :“Aman ilaç!” dersiniz! İlaç daha ilk gün etkisini gösterir, şehla bir bakış gelip yerleşir çocuğunuza… Çocuğunuz bu sefer de pısırıklaşmış, sus pus olmuştur artık. Bir süre böyle uysal uysal okula gider gelir… Önce iyileşti sanırsınız, umutlanır, sevinirsiniz… Ancak çocuğun en basit görev ve sorumluluklarını bile yerine getiremediğini görür üzülür, üzülürsünüz.
Okuma- yazma kısaca öğrenme bilgi ve becerisine sahip olmayan bireyler belki öğretmenlerin yetersizliğinin eseridir. Ancak nerede, nasıl davranacağını bilmeden yaşayan ve kusurlu davranışlarıyla topluma illallah dedirten her genç, önce ailenin, sonra diğer olumsuz karakterlerle ilişkisini kesemeyen okulun ve devletin kusurlu yaklaşımının neticesidir…
Aman eğitim, başarılı ve mutlu birey için eğitim. Huzurlu ve mutlu bir aile için eğitim, güvenli ve müreffeh bir toplum için eğitim…
Çocuğun ilk mürebbisi annesidir bebek ilk annenin kokusunu alır, sesini ayırt eder, gülümsemesini algılar, onun akıl yürütme kurallarını kavrar,duygu iletişimini onunla kurar, sonra çocuğun örnek alacağı ailenin diğer bireyleri gelir, lütfen çocuğumuza kötü örnek olacak davranışlarımızı onun kendisini bulana kadar mümkünse yok edin,erteleyin, değilse onun gözünün önünde yapmayın... Ve lütfen çocuklarımızı aç açık bırakmadık, kitapsız deftersiz koymadık, ne istediyse aldık, özel okullara gönderdik gibi maddi ihtiyaçlarını karşılamakla eğitimini karıştırmayınız.
Eğitim seviyesini hangi davranışları ben kontrol etmesem de yapar sorusunu sorarak bulabilirsiniz. Örneğin zamanında yatar kalkar mı? Yanlış davranış içinde olan kişilerden kendini koruyabilir mi? Geleceğini düşünüp ders çalışır mı? Başka insanlara saygı gösterir mi? Kişisel ve toplumsal temizliğe dikkat eder mi? Aile içinde sorumluluk alır ve görevini yerine getirir mi? Başka insanlarla uyumlu çalışır mı? Sofra kültürü edindi mi? Kötü alışkanlıklardan uzak durur mu? Kendi hakkını savunduğu gibi başkalarının hakkına hukukuna saygı gösterir mi? Zamanı doğru ve verimli kullanır mı? Gibi sorular sorduğunuzda cevabınız hep:”evet !”ise siz eğitimi önemsemiş örnek bir anne ya da babasınız. Saygıyla önünüzde eğiliriz. Çünkü doğru eğitilen her genç bizim sağlığımız, huzurumuz, geleceğimizdir ne kadar size teşekkür etsek azdır.
Aman eğitim, başarılı ve mutlu birey için eğitim. Huzurlu ve mutlu bir aile için eğitim, güvenli ve müreffeh bir toplum için eğitim… Barış içinde yaşayan mutlu bir dünya için eğitim…
Necip Zeybek
Emekli Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.