- 454 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
-GÖRÜNEN KÖY KILAVUZ İSTER Mİ?-
Banker Bilo’yu bilirsiniz. Bir Şener Şen, İlyas Salman klasiği. Şen’in canlandırdığı Maho, Salman’ın canlandırdığı Bilo’yu film boyunca kandırır durur. Sonunda ise Bilo öyle bir kazık atar, Maho yerle yeksan olur bir anda. Final sahnesinin patronu Bilo’dur hani. Nasıl mı? Maho Bilo’nun saflığına öyle güvenir, yurtdışında bir işi halletmek için giderken işleri yürütmesi için Bilo’ya vekâlet verir. Ne ki, bu vekâleti kullanması halinde Bilo her şeyin sahibi olacak ve Maho don paça kalacaktır açıkçası. Nitekim öyle de olur. Almanya’dan dönen Maho sırıtıp kalır.
Nereden geldi aklıma bu? Sosyal medyada Kıbrıs harekâtı ile ilgili değerlendirme ve paylaşımlara bakıyorum da, bir Kıbrıs Fatihidir gidiyor. Fatih Ecevit mi yoksa Erbakan mı? Tabii ki Fatih Erbakan, Ecevit’in çocuğu da olmadığına göre.
Şimdi efendim kimi sitelerde kimi yorumlar öyle uçuk bir seyir takip ediyor, rahmetli Erbakan’ın anlatımlarında dahi karşılığını bulmak imkânsız hani.
İlk harekât başladığında Ecevit’in yurtdışında olduğu üç gün sonra döndüğünde adanın yarılandığı Ecevit’in de ayağının tozuyla harekâtı durdurduğu söylemi mesela.
Evet Ecevit merhum bu tip yorum ve değerlendirmelerde yurda dımdızlak kalacak biçimde dönen birini canlandırmakta, görünen o ki. Üç gün sonra apar topar, şok vaziyette dönmekte var serde!
Sorulmaz mı halbuki: Ecevit yurtdışında müzakerelerde iken harekât başlasa el demez mi? Sayın başbakan neyin pazarlığını yapıyorsunuz, ülkeniz harekâta başladı bile.
Oysa Sayın Hocanında anlattığı üzere böyle bir durum söz konusu değil. Erbakan, Ecevit’in son kez Londra yapmasından yana değil bu doğru. Ecevit’in diplomasi turlarını şişirdiği eleştirisi mantık arz edebilir de. Ancak sevgili hocamız, Ecevit gittikten sonra kuvvet komutanlarının da görüş ve beklentileri doğrultusunda harekât hazırlıklarını tamamlattığını bildirmekte. Gemiler, uçaklar harekâta hazır hale getirilir. Bir nevi harekât noktasında idik artık demekte. Erbakan bu şekilde davranmakla Ecevit döndüğünde zaman kaybedilmeyeceği hususuna vurgu yapmakta. Yine rahmetli hoca harekât akşamı yurda dönen Ecevit’i kuvvet komutanlarıyla beraber havaalanında karşıladıklarını bildirmekte. Önce Ecevit görüşmelerini anlatır. Ardından Erbakan ve komutanlar yapılan çalışmalar hakkında Ecevit’e bilgi verirler.
Erbakan harekât hazırlıklarının tamamlandığı kendisine iletildiğinde Ecevit’in heyecanlandığı yönünde izlenim aktarmakta. Belki kendisi de harekâtı arzu ediyor ancak yurtdışında iken içeride meydana gelen gelişmelerin beklediği bir durum olmadığı üzerinde durmakta. Tabi burada bir hususunda altını çizmek isterim. Ecevit neden son kez Londra yapar? Diğer garantör ülke İngiltere ile birlikte hareket etmek imkânı aramakta. Oysa ziyaretten eli boş dönmekte. Dolayısıyla bu noktada Ecevit’in harekâta muhakkak surette karşı olması mümkün mü acaba? Ola ki karşı çıkacak. Peki ne var İngiltere ziyaretinden elinde? Hiçbir şey. Hani derim ki, Ecevit’in harekâta karşı olması anlamsız kalmakta. Erbakan emrivaki yaptık diyor o ayrı.
Akabinde Bakanlar kuruluna geçilir ve harekât kararı alınır. Kuşkusuz hükumet ortakları arasında tartışmalar da yaşanacaktır.
Burada Ecevit’in diplomasi turları da MSP kanadında önemsiz gösterilmekte ki yanılgılı bir yaklaşım bence. CHP ve diplomasi batının harekâtımız konusunda hiçbir itiraz noktasının kalmaması anlamına da gelmez mi? Nitekim adada kalıcı çözüm noktasında batı dünyasının hiçbir katkısı görülmemekte. Evet Amerika harekâttan dolayı ambargo koymakta ülkemize. Amma velakin, bu zulüm anlamı ancak taşır. Dolayısıyla diplomasi atakları bizim harekât konusunda elimizi güçlendirendir aslında.
Hiç şüphesiz MSP’nin küçük ortak görünümü de aldatıcıdır çok kez. Nitekim harekât dönemini müteakip CHP kesiminin büyük ortak psikolojisi güderek başarıya hemen tamamen sahip çıkması da karşı taraf üzerinde psikolojik olumsuzluk doğurmakta. Rencide edici olmakta. Bunda koalisyonun bozuluş biçimininde rolü var muhakkak. Ecevit’in asıl diplomasi yapılacak yerde, harekâtın dünyaya anlatılacağı noktada kendisine ihtiyaç varken kör bir inatçılığın tuzağına düştüğü söylenebilir. Ne var ki bu durumun oluşmasında CHP-MSP koalisyonunun ideolojik açıdan taşıdığı zıddiyet ve oldukça zor kurulması, devamında da yine oldukça zorlu bir seyir takip etmesinin de rolü kuşkusuzdur.
Ancak Kıbrıs harekâtı, böyle zıddiyet zemininde bir hükumet modeli olmasa kolayca gerçekleşir miydi sorusu da önem arz eder kanımca? Buna kolayca evet demek mümkün görünmüyor bana. Tek başına CHP ya da MSP hükümeti tahterevalli misali bir dengeyi sağlayabilir miydi acaba? Diplomatik, askeri ögeler sağlanır, iç siyasette çok boyutlu bir münazara zemini oluşur muydu diye sağduyu ile sorgulamak gerekir zannımca. Hamasi nutukların dışında kalarak açıktır ki.
Şu kadar ki, bu hükumet döneminde Kıbrıs dışında farklı sorunlarda da çözüm sağlandığı; haşhaş meselesi, Osmanlı hanedanının erkek mensuplarının yurda dönüşlerine izin verilmesi gibi hususlarında böylesi bir koalisyonla çözüm bulduğu unutulmamalı derim.
Yine, konuyla bütünleştiğini umduğum şekilde başta sunduğum pasaj yahut anekdotun özüne dönersem:
Ecevit siyasi yaşamının önemli bölümünde Kemalizmin hantal yanları üstüne yıkılan bir siyasimiz iken Erbakan ise sistemin, devletçi seçkinci yapılanmanın öteki kıldığıdır. Kuşkusuz salt kişisellikleri değil temsil ettikleri düşünceler bağlamında da.
Ecevit Kemalist gelenekten geldiği halde o geleneğe mesafeli olan, yanlış anlaşılma ve hayal kırıklıkları da yaşayandır. Erbakan ise temsil ettiği kesimle birlikte tek parti döneminden itibaren dışlanan, ötekileştirilen, yabancılaştırılandır. Sistemin fırsatçılıktan başka şans tanımadığı yapılar hani. 12 Eylül sonrası ülkücüler ve solcular ezilirken islamcıların aradan fırlayıp kaçmaları, zıplamaları da bu değil mi gerçekte?
Öyleyse Maho’nun Erbakan Bilo’nun Ecevit olması gerekmez mi? Temsil ettikleri yapılarla beraber alınır, kollektif bir kişilikte yorumlanırlarsa tersidir halbuki. Ecevit Kemalizmin kıskacında Maho’ya, Erbakan ise İslamcılık parantezinde Bilo’ya dönüşür.
Nihai noktada da baskıcı, ezer keser yapı olan Kemalizm’in lideri Ecevit kişiselliğinin yüklediği tüm alicenaplığa, yüce gönüllülüğe rağmen Maho olmaktan kurtulamaz. Erbakan ise kişiselliğinin yüklediği siyasi kıvraklığa karşın temsil ettiği kitlenin ezilen konumunda Bilo’ya dönüşmektedir.
Bu ülkemiz gerçekliğinde kişi, olgu ve katmanların paradoksal yer değiştirmesi halidir gerçekte. Kemalizmi kabul etmeyen Ecevit Kemalizmle özdeşleşmekte bir biçimde. Merve Kavakçı olayı bile yarım asır boyunca sistemin yüklediği bu deli gömleğini üzerinden atamayan, a ha ha hah kandırma bizi Kemalistsin sen, jakobensin sen yapılan karaoğlanın bir hayal kırıklığı krizine girmesidir hakikatte.
Ne demeli, görünen köy kılavuz ister mi yoksa?
L.T.
YORUMLAR
Ne demeli, görünen köy kılavuz ister mi yoksa?
Ne yazık ki tek kılavuz bile yetmiyor görünen o köye yoksa görünmeyen mi demeliydim?
Her şey ve herkes biçim değiştirdi ve değerler bile tökezlerken kime ne anlatabiliriz ki?
Mekanı cennet olsun.
Saygılarımla dost yazarım
levent taner
Katkı ve katılımınız dolayısıyla şükran duydum hanımefendi
Saygı ve selamlarımla...
Hava kuvvetlerimiz tarafından 1964'te Kıbrıs'ta gerçekleştirilen uyarı uçuşu esnasında uçağı isabet alan ve paraşütle atlamasının ardından Rum askerlerince esir alınarak öldürülen Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel'i şehadetinin yıl dönümü vesilesiyle saygı, şükran ve rahmetle anıyorum.