- 635 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
HELAL EMEK
Ozanların dili ile
Yazarların kalemi ile
Turnaların selamı ile
Kin ve nefretten uzak,
Hoşgörü, anlayış ve barışın bol olduğu
Kavgasız bir ülkede yaşamak dileğiyle
Sevgi dolu yüreklere MERHABA….
************************
Bugün alın teri, hak ve emek ile paylaşmaktan ibaret iki ayrı konuyu birleştirerek işleyelim, dedik
Çocukluğumdan hatırlıyorum; köyde yaşadığımız yıllarda küçük büyük, kadın erkek fark etmez herkes bir işin ucundan tutardı. Bana da inekleri, kuzuları, danaları otlatmak düşmüştü. Her sabah evden ayrılmadan annem;
“Oğlum, dikkatli ol. Sakın kimsenin tarlasına girmesinler” Babam, köy meydanına kadar gelerek;
“Aman ha, milletin otuna harmanına dikkat et, kimselere ziyan vermesinler hayvanlar.” Diye tembih ederlerdi. Çocukluk işte…
İlkyazın başlarında ineklerimizi değirmen yamacının aşağı taraflarında siyah taşların üzerinden akarak Murat suyuna dökülen Masella deresi kenarında otlatıyordum. Köyümüzde henüz okul yapılmamıştı. Okul başlama yaşımız geçtiği halde öğrenci olamadığımız birkaç akranımla oyuna dalmıştık. O gün hangi oyunu oynuyorduk şu anda hatırlamıyorum. Derenin düzlüğünde boy atmış yeşil çimenler yetmezmiş gibi inekler komşumuz Hüseyin’in üç dönümlük arpa ekili tarlasına girmişlerdi. Arpalar başak vermeye yeni durmuş olmalıydı ki inekler iştahla tarlaya saldırmışlardı. Koştuk, inekleri arpa tarlasından çıkardık. Çok üzgündüm ve bir o kadar da korkuyordum annem ve babamdan;
“Sakın kimsenin tarlasına girmesinler” diye her seferinde tembih ederlerdi.
Olanlar olmuştu bir kere… Akşama doğru küçük ayaklı inekler kısa adımlarla dereden yokuş yukarı köye doğru yürürlerken arkalarına takılmıştık. Bana yalan söylememeyi öğretmişlerdi.
“Yalan, Allah’ın düşmanıdır.” Demişti bizimkiler, ilk dini kavramları verirlerken. Dürüst olmanın yolu doğru konuşmaktan geçmez mi?
“Ana…” dedikten sonra sesim kendiliğinden kısılmıştı.
“Evet, Mehmet bir şey mi oldu, haydi söyle güzel oğlum?”
“Ana bugün kötü bir şey oldu, korkuyorum, söylersem…” Annem telaşlanmıştı, üstüme üstüme geldi.
“Haydi, konuş yine mi kavga ettin, sen kötü bir çocuk mu oldun Memo..?
“Hayır, ana kimseyle kavga ettiğim yok, inekler…” Söyleyemiyordum, utanıyordum belki de korkuyordum. Annem, çeper ağılda sağılmayı bekleyen bir ineklere baktı, döndü bir bana baktı, bir şey anlayamamıştı.
“Nolmuş, ineklere..?”
“Şey… Arkadaşlarımla oynarken dalmıştık, o esnada Hüseyin amcaların arpa tarlasına dadanmışlardı. Hemen çıkardık.” Annemin rengi attı, sadece yüzüme bakarak;
“İyi yapmadın, Mehmet oğlum. Görevine sadık kalacaktın.” Başka bir şey demeden kovayı aldığı gibi inekleri sağmaya başladı.
Başındaki beyaz leçek mavi boncuklarla işlenmişti. Her zaman bir tutam saç boncukların altından alnına dökülüyordu. O gün kırmızı çiçekli basmadan bir fistan giymişti, beline bağladığı kuşak eskimişti. Her zaman sağarken inekleri onlarla konuşur, sevgi sözlerini söylerdi. Ama o gün hiç konuşmadı, sessizce sağım işini bitirdikten sonra beni yanına çağırdı;
“Düş önüme…” Sertçe buyurdu.
“Nereye ana?”
“Konuşma, yürü Hüseyinlere.” Komşumuz Hüseyin’in evi yakınımızda sayılırdı.
“Sohbet bacı… Sohbet bacı bir bakıver hele.” Kocası Hüseyin amcayla beraber dışarı çıkmışlardı.
“Hayırdır, Nayde abla ne bu telaşın..?
“Şu sütler sizindir.” Dedi iki kovayı göstererek.
“Niye ki?”
“Bizim oğlan bugün inekleri otlatırken oyuna dalmış arkadaşlarıyla, o esnada sizin arpa tarlasında girmişler. İnekleri sağdım, şu iki kova süt sizin hakkınızdır. Buyurun alın.”
Komşu kadın şaşırmıştı, ne diyeceğini bilemedi. Hüseyin amca araya girdi.
“İnşallah fazla ziyan olmamıştır.” Derken bana bakmıştı.
“Orasını bilmiyorum, yarın bizim Hacıyla gider bakarsınız, ziyanı ne varsa ödesin. Sizden ricam hakkınızı helal edin. Bilirsiniz ben evime haram mal koymam.”
İki süt kovasını bıraktı, evimize geri döndük. Babam da eve gelmişti, durumu ona da anlattı.
“Emanete ihanet ettin oğlum…” dedi sadece.
“Doğrusu bir şey anlamadım, annem bugünün sütlerini niye verdi?”
Kullandıkları bazı sözcüklerin anlamlarını bile bilmiyordum, afallamıştım, kötü bir şeylerin farkındaydım, ama çocukluk aklım bulanmıştı. Babam farkına varmış olmalıydı.
“Şöyle karşıma otur bakalım, şimdi beni iyi dinle.” Oturdum, annem de yanıma oturdu.
“Bak oğlum, Hüseyin amcan tarlayı sürdü, tohumu ekti, biçme zamanı gelince hasat yapacak, anlayacağın emek verdi, yoruldu. O tarla çocuklarının rızkıdır.” Annem devreye girdi, saçlarımı okşayarak.
“Dinimizde hakkımız olmayan şeylere haram denir. Başkasının malını ve emeğini yememiz doğru değildir.” Çok konuştular.. Baştan beri kullandıkları bazı kelimelerin anlamını bilmiyordum.
Sadık kalmak, emanete ihanet, dürüstlük, hak, emek neydi bilmiyordum. Din deniliyordu, ama ben henüz bilmiyordum.
Onlar ve onların akranları iki kıtlık görmüşlerdi, anadillerinden başka dil de bilmiyorlardı. Köylerine okul yapılmadığı için hiçbiri okuma ve yazma bilmiyordu. Uluslar arası İnsan hakları, Çocuk hakları ve Hayvan hakları beyannamelerinden hiçbir zaman haberleri olmadı.
Onlar ne deizmi bildiler, ne de atimizim ne olduğunu… diğer izimlerin hiçbirisini bilemediler. Marksizm nedir hiç duymadılar. İslam dinini inceleme ve araştırma imkanları da yoktu, ama Allah’a olan inançları sayesinde insanlığı öğrenmişlerdi. Hak ve hukuk bilir, emeğe değer verirlerdi.
Allah’a şükürler olsun hakkımız olmayanı, emeği, helal ve haramı, yalan konuşmamayı, dürüst davranmanın temellerini ailemizden öğrenmiş olduk.
Darısı “ Z “ kuşağı dedikleri yeni nesil çocukların başına…
05 Ağustos 2020
Mehmet AKIN
YORUMLAR
Bu paylaşımdan iki yazı çıkması daha doğru olmaz mıydı Mehmet Öğretmenim?... Çünkü başlık, her ikisini anlatmıyor.
Üstelik biri anı biri de izlenim yazısı gibi...
Küçük bir önderi sadece.
Saygılarımla...
Mehmet Burhan AKIN
Çok haklısınız efendim, yayınladıktan bir gün sonra farkına vardım;
Birini 'HELAL EMEK' diğeri de 'BAYRAMDA KEŞKEK' adı altında iki ayrı yazı olarak yayınlamak gerekirdi.
İlginiz için çok teşekkür ederim...
Mehmet Burhan AKIN
Önerinizi yabana atmak olmaz,
HELAL EMEK
BAYRAMDA KEŞKEK başlıkları adı altında yazıları ayırdım.
Saygılarımla...
hocam saygılar
sizler öğretmensiniz daha iyisini bilirseniz söyleyiniz lütfen... İnsanlar hatalarıyla olgunlaşır, önemli olan hatalarının bilincinde olmasıdır.
Uzun yıllar yöneticiyim ekibimdeki iş arkadaşlarıma hata yaparım diye iş yapmaktan sorumluluk almaktan sakınmayın diyorum
niyet önemli tabi
sizin bahsettiğiniz öyküde ki durum bence çok abartılı olmuş, okul çağını geçmiş bir çocuk bizim zamanımızda dahi ergen sayılırdı, Bence bal gibi de biliyordunuz;))), çünkü ben beş yaşımdan itibaren 14 yaşıma kadarl çobanlık yaptım bu işlerde kül yutmam kusura bakmayınız hocam
Size sorumluluk veren Baba ve Annenin Sizin bir çocuk olduğunuzu da bilmeliydi, ve de o hayvanların komşunun tarlasına girip ekinlere zarar vereceğini de tahmin edebilmeliydi.
Şahsen ben çocukken dayak yiyeceğimi bilsem de de kışın sabahtan akşama kadar karda kayak yapardım ve de dayağıda yerdim. öyle baş okşama vs vallahi baravo ki o dönemler dayağın cennetten çıktığı yıllardı.
şu uludağa gidip üzerine bir de para vererek kayak yapanlara üzülüyorum doğrusu
diğer paylaşım konusu imece usulu keşke her daim olsa
okullarda yerli malı haftası unutuldu gitti.
Yani hocam içimdeki doğrular bana bunu yazdırdı. neden yazıma yorum yapılmıyor diye sorarsanız yazdıklarımı bir düşünün bence...
nice saygılarımla
muslumbayram tarafından 8/7/2020 1:10:34 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mehmet Burhan AKIN
Yorumunuz için zatı alinize teşekkür ederim, vermek istediğiniz mesajların tümünü aldım, bazı yazarların sayesinde beyin gözlerim açıldı siteye yazdığımdan beri.
Yaklaşık iki aydır Edebiyat defteri sitesine üyeliğim devam etmektedir, kimsenin fikir ve düşüncesine hakaret ettiğimi sanmıyorum. Güzel gördüğüm yazılara elbette güzel yorumlar yazacağım, takdir edeceğim, payıma düşeni alıp gideceğim...
Edebiyat defteri sitesini görüp incelediğim zaman “tamam” dedim kendi kendime, nihayet emekli yıllarımı değerlendirebileceğim, yazılarımda hatalarımı bana bildirecek yorumlar, ileride yazmak için tasarılarını yaptığım kitapları yazarken, yaşım ilerlemiş olmasına rağmen bazı yazarlar çocuklarım yaşlarında da olsa kendilerinden yararlanabileceğim - bizde öğrenmenin yaşı yoktur kuralı geçerlidir - ve aynı zamanda bana ışık tutacak yazıları kendime örnek alacağım için ne çok sevinmiştim.
Doğrusu, deftere girdiğimin beşinci gününde bir yazımız günün yazısı olarak kabul görünce;
“Haydi, Mehmet hoca… Ömrünü Küçük Dostlarının eğitimine adadın, şimdi kalemini toplum için kullanmanın tam zamanı. “ diye düşünmüştüm. Sevinmiştim, sokağımızda kovalamaca oynayan çocukların sevinciyle. Kısa süre içinde bana yol gösterici çok yazarın yorumlarıyla karşılaştım. İnanmayacaksınız belki, o hızla bir ayda bana gelen ilhamlarla çok hikayeler, denemeler ve eksik olan bir romanı tamamlamak çalışmaları içinde kendimi buldum. Ama bazı yazarların kasıtlı olarak dine saldırmaları karşısında şaşırdım kaldım, artık ne ilham kaldı, ne peri geldi, ne de ağzımızın tadı. Burada fikir çatışmalarının yapılacağını bilmiyordum.
"Okul çağımız geçtiği halde öğrenci olamadığımız...." Cümlesi;
"Okula başlama yaşımız geçtiği halde öğrenci olamadığımız birkaç akranımla oyuna dalmıştık. " Olmalıydı, yanlış ifade etmişim. Gözünüzden kaçmamış, eskiden okul çağı yaşı 14 olarak kabul edilirdi, devam etmek isteyenlere 2 yıl daha uzatılırdı.
Köyümüzde okul olmadığı için 11 yaşında iken Yatılı okul birinci sınıfa kaydımı yaptılar. Dere kenarındaki olayda ise 8 - 9 yaşları arasındaydım. Ailem hakkında kimseyi inandırmak zorunluluğum yoktur, anımızda yazdıklarımın tümü doğrudur. Hakkımda kim nasıl isterse düşüncesinde serbesttir elbette.
Sonuç olarak;
Özüm de bir, sözümde birdir. Kula kul olmadım, menfaat için kimseye tenezzül de etmedim, Allah'tan başka kimseye de baş eğmedim. Bu güne kadar sitenizde yazdıklarımın tümü doğrudur, bizde abartılı olay olmaz... Çoook, çok bizde Edebiyat sitesine yazmayı veririz, be Müslüm kardeş sıkma canını....
Hak kavramının bilincinde olmak, başkalarının emeklerini sömürmemek için hem insana, hem ülkeye, hem de İslama hizmet etmenin temel şartı olarak kabul ediyorum. Bu değerlere bağlı yaşayanlara selam olsun..