Geçer Geçmez Zaman
Ne oluyor dünyaya kim bilebilir. Bir yerde deprem, bir yerde yangın, bir taraftan salgın, bir taraftan yörüngesini kaybetmiş gönüller.
Yine dine gireceğiz ama dinlerin de elle tutulur tarafı kalmadı. Maddenin sırrı çözdükçe madde insanlığın başına bela mı olacak. Kılavye diyoruz, bilgisayar diyoruz, insanlık, adaleti sevgi saygı diyoruz,... diyoruz da diyoruz ama 2020 yılı beladan geçilmiyor.
Yollar kalabalığı taşımaz oldu, beton asfalt karman karışık düzenler, çığrından çıkmış bir dünya var karşımızda. İhtimal 3. dünya savaşı görmeden düzelmeyecek, çok fazla dalgalanacak yine dünya. Sahi iki kutuplu dünya görüşlerinin ve dinlerle ölüm sonrasıyla desteklenmiş ideolojilerin, inançların faydası kaldı mı zihinlerinize, ruhunuza, gelecek öngörünüze.
Düzelir mi bu dünya, geçer mi bu salgın ve diner mi kalabalıklar.. Umut yeniden yeşerir mi, bilinmezlikler içinde.
Hangi sistem çökecek diye önce diye bakıyorum artık dünyaya. Önce sağlık sistemi çökecek sanki.. Dünya 1. ve 2. dünya savaşlarından sonra Cumhuriyet ve demokrasi kültüründe de dengeyi kuramadı sanki. Bu böyle gider mi?
Eskiden çok mı rahattı zihinler, günümüzden 200 yıl önce mesela. Haberleşmenin bu kadar yayılmadığı, bilgi almanın bu kadar kolay olmadığı zamanlarımızda dede ve ninelerimizin dede ve ninelerinin baba ve anneleri zamanı denk gelmeli 200 yıl önce. ekseri 1920-1930 arası doğumlu insanların dedeleri ve nineleri 1820-1830 yıllarına denk gelir doğumları değil mi aşağı yukarı..
Hani arada diyorum ya, son nesiller yani bizler için televizyon ve internetin çocukları için zaman hiç olmadığı kadar anlamsız, hayat hiç olmadığı kadar sonuç odaklı diye.. Sonuçların bile anlamını yitirdiğini düşünen bir ben miyim??
Gün ola ki bir kötü haber düşmesin internete, basına..
Taciz, ölüm, kaza, yangın, deprem, tsunami, fırtına-kasırga, kavga, yağma, çekişme, devamlı rekabet, devamlı para kazanma hırsı, devamlı çekişme, devamlı bir baskılama var yazılı ve görsel basında.
Kavramlarımız; önemini yitiriyor. Eğitim ve öğretim tüm dünyada sekrete uğramak üzere sanki..
İkinci dünya savaşı kurulan uluslararası örgütler istenileni mi yapamadı, tarihten, binlerce yıllık tarihten ders mi alamadı, çıkaramadı insanlık.
Hani bir şarkı vardı; "ölümü bekleyen kumrular gibi..." sevda aşk, hasret, ayrılık konuluydu sanırım. Lakin artık tüm tanımlarda geçersiz olmaya başladı.
Madde küçüldükçe daha da bir büyüdü sanki. Birleştirme ve parçalama teknolojisinin hız ve kablosuz bağlantılarla girdiği etkileşimin sonu nereye gidiyor ki??
Tanrının, Tanrıların ve eskilerin hatalarını nasıl düzelteceğiz bu çağda..
Şehirlerde toplandıkça insanlar, her coğrafyada kırsalda yaşam kendini yeniden gösterirken, artık vahşi hayvanların çoğunluğu sağladığı bir kırsal mı gelişiyor git gide.
Dinler tıkandı, barış demeleri, sevgi demelerinin yalan olduğunu ve hep çıkar üzerine kurulu olduğunu sistemleri bir çok dizi ve filmde gördük.
Bilim neyi arıyor, bir eli geçmişi on binlerce yıllık gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışırken, bir eli yapay zeka ile zihin ve ruh transferi peşinde mi?
İkisinde de huzur vermeyen bir taraf var, bir bit yeniği var çağımızda. Çağ dönüşümleri hep böyle mi oluyordu, çağ dönüşümü vaktine mi denk geldi soluklarımız, nefeslerimiz, zihin ve gönüllerimiz.
Doğa desen bir başka enerji biriktirmiş de sanki artık yaşamı güdecek gibi.. Dağlar yürümeye, deryalar taşmaya başlayacak gibi sanki..
Bunca zalimliğe ve öngörüsüzlüğe karşı insan ne yapabilir, dünyayı terk etmekten başka.. BU terkediş elbette on binlerce yıllık tecrübe ve gelişim sonrası elbette dünya dışına olacak. Yer altına girip yaşayacak yeni bir medeniyet kuracak değiliz ya.. Diğer gezegenlerde, sadeliği, barışı, sevgiyi, huzuru vb aramaktan aşka çaresi kalmayan bir çağa girmedik mi? Sahi, ne deniyor şimdiki zamanımıza; bilgi çağı mı, uzay çağı mı, robot çağı mı, yapay çağ mı??
On binlerce yıldır ölümün ardına gidip de gelen yok, o taraftan haber getiren yok. Sadece mışlı, dılı bir anlatım ve yazım tarihimiz var.
Her şeye rağmen bir insanı güldürebilirken, bir insana huzur ve umut verebilirken nefes alıp vermek en güzeli değil mi?
Tanrının çok fazla hatası var, insanın ise bunu düzeltmeye gücü de yok, ömrü de yetmiyor.
Sormayın, bir kaç haber okudum, hem ülkemizden hem de dünyamızdan da, böyle bir yazı düştü kılavyeden ekrana..
Sal’la gitsin nereye kadar, nal’la gitsin nereye kadar, yuvarla gitsin dersek bir çukurda duracak mecburen tekerlek. Küçükken bir kaç arkadaşımlar bayır aşağı öküz arabasının tekerlerini yuvarlamıştık, bir kaç tane, kimi fazla gitmeden yan yatmış kimi ise düzlüğe kadar inmişti ben diyeyim sanki.. Çocukluk işte, fırçamızı yemiştik, büyüklerimiz hiç üşenmemiş o tekerlekleri veya tekerleği çeviren demir halkayı alıp gelmişti.. Kaç yaşındaydık acaba ilkokul 1 veya 3 arası kaç yaşında olursa işte insan..
Dünyada o tekerlekler gibi, tüm insanlık yuvarlıyor dünyayı bayır aşağı sanki, içindeki tüm kavramlarıyla beraber..
Dilerim tekrar bir yıkıma uğramadan çağın kapısını açarız. Bunu yapamazsak son kuşaklar veya 1-2 kuşak sonra artık zihinlerde, hayallerde, gerçeklerde insan tarafından taşınamaz bir boyuta ulaşacak..
Güneş doğmayıverse bir gün ne olur ki??
Saygı sağlık ve huzur dileklerimle..
YORUMLAR
Onlar nasıl insan olmamızı istiyorlarsa biz öyle insan oluyoruz. Onlar nasıl düşünmemizi istiyorlarsa biz öyle düşünüyoruz. Onlar nasıl yaşamamızı istiyorlarsa biz öyle yaşıyoruz. Onlar nasıl ölmemizi istiyorlarsa biz öyle ölüyoruz...
Yani yaşamımız endeksli. Kendimiz olmak için başka şansımız yok Tanrı'dan başka.
Yinsani
yoksa yani :)) cuf cuf benim kafa..
Tanrı; bilinmez meçhul..
Nesildaşım,
"Black Mirror" dizisinin bir bölümünde adamın buzdolabında tüm evrimsel gelişim gerçekleşiyordu.big bang ve sonrası tekrar ve tekrar...her seferinde insanlık kendini yok ediyordu falan..belki bu da bizim kendimizi 346. defa yok edişisimizdir.
Belki sen ve ben hatta herkes eskimiş ruhlarımıza bilmem kaçıncı yeni bedenimizi giyiyoruzdur.
Tabii ki hatırlamak durumundan eksik zaten hatırlasak bunu da kullanacak karanlık ruh çok olurdu. Sırf bu yüzden unutmakla lanetlenmisizdir.
Yaradılışımızın bir süreci kendini yok etmek gibi. Farkında olmak ama yine de oluruna bırakmak...daha kötüsü bu ya..farkında olmak..söylediğin, yazdığım her şeyin olurluluğunu birçok kişi biliyor ama yine de bu duruma göre davranmaya bir türlü kendimizi ikna edemiyoruz..elinde güç sahibi olanlar güç uğruna zaten gücü olmayanlar da devam edebilecek başka bir yol bilmediğinden...bazi zihinler zaten hasta , bazıları ise sadece kendini düşünmek üzeri ne uykuda...
Kendimden yola çıksam dahi çoğu zaman gittiğin nokta bir hiç...ve sürekli daha fazlasını isteyen bizler...ve giderek azalan kaynaklar...sonuc ne olabilir ki...
Dünyaya yaklaşan bir meteor tüm insanlık birleşir kıyameti durdurmak için...başarır ya da başaramaz her seçenekte insanlık bir şekilde devam eder. Genel hikayeler böyle değil mi.
Yine de ben ruh transferini tercih ederdim. Yine " Black mirror" dizisindeki gibi sanal cennete gönderseler beni öyle kendi kurgumda takılırdım...gercek olan bu gerçeklikle hiç uğraşmazdım.
Gerçek diyorlar ama kimin ve neyin gerçekliğini yaşıyoruz bilmiyorum , başka türlüsü olsak mutlu olur muyduk o da başka bir soruya...
Sağlıcakla nesildaşım...
black_sky tarafından 8/6/2020 12:22:58 AM zamanında düzenlenmiştir.
Yinsani
onikide ok.. kimin gerçekliğiniz yaşıyoruz nesildaşım harbiden nedir bu dünya??
katkın için teşekkürler..