- 333 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Şifa Ararken
Bir yaz günüydü. Dilaver, her sabahki gibi erken kalkmış, dolaptan çıkardığı kahvaltılıklardan atıştırmıştı. Ev halkı onun açken çekilmez olduğunu söylerlerdi. Oysa kavgacı veya geçimsiz değil, Bilakis ağırbaşlı, ılımlı, biraz duygusal ve ani karar veren bir mizaca sahipti. Üç çocuğu öğrenci, eşi ev hanımı, kendisi öğretmendi.
Oturma odasına geçti. Doğu tarafında geniş pencereden bir süre Antalya yoluna baktı. Yol her zamanki gibi arabalar çoktu. “Sanki herkes bir yere gitmek zorunda! “ dedi kendi kendine. Dağınık görünen çalışma masasında defter, kalem, lap top ve henüz bir erdiği Tolstoy’un bir kitabı gözüne ilişti. Zihni dinlenmiş halde kitap okuması akıllıca olurdu. Kitabı eline aldı, ayracın bulunduğu sayfayı açtı. Eşinin tiz sesini duydu:
-Kalktın mı canım?
-Evet.
-Mutfakta bana yardım eder misin?
-Hayır. Kitaba başladım.
-Kitaplar olmasa vakit geçirebilir miydin?
-Hayır.
Bir taraftan TRT Nağmeyi açmış dinliyordu:
“Ayrılık ateşten bir ok/Nazlı yarden hiç haber yok./Benim derdim herkesten çok... “
Kısa bir zaman sonra telefonunun çalmasıyla kitabı bıraktı. Arayan köylerinden Mehmet dayısının hanımı Huri yengesiydi. Dayısının rahatsızlandığını haber vermek için aradığını söyledi.
-Nesi var? Diye merakla sordu Dilaver. Senn gel, dedi Yengesi. Yarım saate geleceğini söyleyip, hızla giyindi ve eski arabasıyla yola koyuldu. Skoda Formen marka otomobili 16 yıllık bir arabaydı. Lastikleri aşınmış, ama diğer İhtiyaçlar öne geçtiğinden bir türlü onlara sıra gelmemişti.
Bir müddet geçince dayısının yeni yaptırdığı evlerine vardı. İki katlı, bahçeli, güzel bir evdi. Büyük, mavi, sürmeli demir kapı açıktı. İçeri girdi, selam verdi. Önce saygıyla dayısının, sonra yengesinin ellerini öptü.
-Neyin var dayıcım. Geçmiş olsun, dedi.
Yengesi atıldı:
-Bu dayın var ya! Hiç söz dinlemez oldu. Çocuk gibi. Dur dedim, hasta olursun.. Yanıyormuş, akşam bahçede yattı. Şimdi de altını ıslatmış.
Bir yandan bıyık altından gülümsüyordu. Kelimeler makineli tüfekten çıkar gibi arka arkaya geldiler. Onu hiç böyle telaşlı, biraz tedirgin ve karamsar halde görmemişti. Dayı ise üzerinde yeşil, dağınık bir tişört, ayağında ince bir kot, kanepede masum masum oturmuş, konuşma sırasının kendisine gelmesini bekliyor gibiydi.
-Abartma hanım! Sadede gel. Ben iyiyim.
Sesi kısık çıkıyordu. 1930 doğumlu eski topraktır o. Fakat yeğeni olarak o kadar hatırlatmasına karşın her yıl genel sağlık kontrolü yaptırmıyorlardı. Bir süre daha konuştular. Dilaver:
-Ben yarın erken geleyim. Birlikte Üniversite Hastanesine gidelim. Olur mu? Dedi. Yengesi buna sevindi. Dayı ise tepkisizdi. Kendisi de onlara iyilik yapma fırsatı bulmaktan memnundu. Üniversite öğrenciliği yıllarında dayısı ona sürekli yardım etmişti. Bundan dolayı ona karşı büyük bir minnettarlık duyardı. Hakkını ödeyemem, derdi. Tek oğlu dış ülkelerden birinde tekniker olarak çalışıyordu. Dayı, oğlunun yanında kalıyorken bir kalp krizi geçirmiş, sonrasında daha çok köyünde kalmayı tercih eder olmuştu. Belki oğullarıyla aralarında ters giden bir şeyler vardı.
Ertesi gün sabah vakitlice yola çıktılar.
Dilaver, ilkin ön koltuğa oturan dayısının emniyet kemerini bağladı. Yolu yargılayıp geçmişlerdi ki tuvalet ihtiyacı için durmaları gerekti. Dayısı bir şişe veya poşet istedi. Yenge ona poşet uzattı. MAşağı inmeden yan tarafa dönerek poşete idrarını yaptı, gidelim dedi. O sırada Huri yenge yine sitemkar sözler sarf etti. Belki kocasına karşı otorite elde etmenin tadını çıkarır aslına. Eskiden olsa bu heybetli adam aslan gibi kükrerdi. Onu yerinden kalkmayı bile üşeniyor veya kalkmıyor durumda görmek de mi varmış?Kendisinin de bir gün gelip yaşanacağı düşüncesiyle bir an ürperdi. Şayet yaşarsa 30 yıl sonra ne durumda olacağını kim bilebilirdi?
Şehre girmişlerdi. Her zamanki gibi trafik yoğundu. Yengenin önerisiyle Üniversite Hastanesinden vaz geçtiler. Dilaver, Kayhan ışıklı kavşağına yaklaşırken yeşil ışık kırmızıya dönmeden geçme düşüncesiyle hızını artırıp 70’e çıkardı. O anda sağ taraftaki tali yoldan bir Reno aniden önlerine geçti. Onun önünde de bir dolmuş vardı ve aniden ikisi de durdular. Aralarında 20 metre var, veya yoktu. Dilaver bütün gücüyle frene bastı. El frenini de çekti. Fakat hiç bir şey arabasını kayarak ilerlemekten alıkoymadı. Sanki bu arabaya freni aksesuar olarak koymuşlardı. Sanki buzda gidiyordu. Gürültüyle Reno’ya çarptılar. Arabanın kaputu yamulup yukarı fırladı. İlk anın şokuyla kimse ne diyeceğini, ne yapacağını bilemedi. Nihayet yenge karşı yoldan geçmekte olan polisi görüp çağırdı. Dilaver indi, sakin olmalıydı. Renonun sahibine, neden aniden durduğunu sert bir şekilde sordu. 20 yaşlarında genç bir çocuktu. O da öndeki dolmuşu işaret edip “Dolmuş durduğu için. “diye cevap verdi. Halen ne yapacağını bilmiyordu. O sırada polisle yenge konuşuyorlardı. Dilaver yanlarına yaklaştı.Polis, tarafların kendilerinin tutanak tutmasının doğru olacağını anlatıyordu. Bu konuda sigorta şirketinden yardım istenebileceğini hatırlatıp gitti. Az önce konuştukları genç çocuk geldi, sigortadan birini çağırabileceğini söyledi. Dolmuş şoförü ise yolcularının beklemekten sıkıldılarını, bu yüzden gitmek için izin vermelerini istediğini söylüyordu. Genç çocuk bu kararı Dilaver’e bıraktı. Dilaver onu haklı görüp gidebileceğini söyledi. Sonra arabaya geçip oturdu. Neyse ki yolun kenarındaydılar. Park ışıklarını yaktı. diğer önlemleri aldı. Beklemeye başladılar. O anda yenge dedi ki:
-Baksana Dilaver. Dayın kolundan yaralanmış.
Dilaver dayısına döndü. Ne olduğunu sordu.
-Fren esnasında sağ elimi cama dayamışım. İncindi sanırım.
-Sigortadan biri gelsin, tutanak tutalım diye bekliyoruz. Ambulans çağırayım mı? İyi misin?
-Hayır, hayır. Siz işinizi halledin önce.
Neydi bütün bunlar? Şifa ararken az daha zincirleme bir kazanın ortasında kalıp mahvolacaklardı. Zavallı dayısı, kim bilir nasıl acı çekiyordu? Nihayet sigorta görevlisi geldi. Trafik sıkışıklığından dolayı biraz geciktiğini açıkladı. Dilaver kendisi tutanağa yazdıklarını gösterdi. Beriki baktı, boş ver onu dedi. Senin araba çalışırsa ikiniz bayramyerine, ofise gelin. Dilaver kontağı açtı, dışarı çıktı. Motorda anormal bir durum görünmüyordu.
-Biz önce şu üst taraftaki hastaneye uğrayayım. Dayımı bırakıp hemen geleyim. Adresi verirseniz.
-Olur dedi, sigortacı.
Gittikleri yer üniversite hastanesiydi. Girişte durdu. İçerdekilere acil hastaları olduğunu haber verdi. Tekerlekli sandalye verdiler, yardım ettiler. Kayıt olurlarken Dilaver izin alıp gitti. Sigorta ofisini buldu. Yakında özel bir park yeri vardı, arabayı oraya bıraktı. İki katlı iş yerinin merdivenlerini kendinden beklenmedik bir hızla çıktı. Yorgun, bitkin ve biraz acıkmış haldeydi. İçeri girdi. Sigorta görevlisi krokinin önemli olduğunu söyledi. Dolmuş şoförünün imzası olsa kaza tazminatı almalarının daha kuvvetli olacağını anlattı. Bunu nasıl da düşünmemiştim. Tecrübesizlikten belki. Renoda ciddi bir hasar yoktu. Birlikte tutanağı tamamladılar.
Dilaver tekrar hastaneye döndü. Danışmada hastanın ismini verdi, nasıl bulacağını sordu. 2.katta ortopedi polikliniğine yönlendirdiler.Yine hızlı hızla merdivenleri çıktı. Dayısıyla yengesi koridorda bekliyorlardı.Onlara selam verdi. O sırada bir doktor geldi yanlarına. Ona kendini tanıttı, bilgi vermesini rica etti. O da bunun için geldiğinden bahisle devam etti:
-Beyefendiye ilk müdahaleleri yaptık. Ağrı kesici verdik. Yarım alçıya aldık, çıkması zor olmasın diye. Filmini az önce getirdiler. Kırık var. Ameliyat öneriyoruz.
-Yaşı ve enfarktüs geçirmiş olduğunu dikkate alıyor musunuz?
- Kalp krizi vakası mı var? Bakın asistanlar yapsın derseniz ücretsizdir, fakat güvenli olmaz. Profesör yapsın derseniz bir miktar ücretlidir, tabi güvenlidir. Siz düşünmek isterseniz düşünün.
Yenge telefonla konuştuğunu, oğlunun uçak bileti alacağını ve onları beklediğini anlattı. Dayısı devlet hastanesine gitmeyi istiyordu. Az önce Doktorun son sözlerini duyunca burada ameliyat olmayacağını söyledi. Dilaver ona ağrısı olup olmadığını sordu. Daha önce birkaç defa daha sormuştu. Aslında yüzüne bakan birçok kimse acısını gizlediğini düşünürdü. “Yok” diye cevap verdi. Telefonla ambulans istediler ve arabaya binip oraya yakın semtteki dayısının evine gittiler. Bir saate varmadan ambulans geldi. Hastaneye akşam olunca vardılar. Birtakım tetkiklerden sonra ertesi gün ameliyata alacaklarını söylediler. Üçü de geceyi orada geçirdi. Sonraki gün zayıf, çelimsiz bir doktor bilgi verdi. Sonuçtan kimseyi sorumlu tutmayacaklarına dair bir tutanak imzalattı. Dayısı ikisiyle de helalleşti. İkisinin de gözleri yaşla dolmuştu. Ameliyat başarılı geçti. Birkaç gün sonra da Dilaver onları Almanya’ya yolcu etti.
10.08.2017
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.