- 496 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HEYECANI KALMADI!
Artık her güzel şey gibi, bayramların güzelliği, heyecanı da gerilerde kaldı. Her şeyden önce aile fertlerimizin çoğu bir zamanlar hayattaydı. O yüzden mutluluğumuz, neşemiz tamdı.
Geceden başucumuzda hazır beklerdi kıyafetlerimiz. Ya dikilir, ya hazır alınırdı. Zaten baştan aşağı donanmakta bir zamanlar bayramdan bayrama yapılırdı.
Mesela, ille de rugan olmalıydı, ya kırmızı yada pırıl pırıl parlayan siyah rugan ayakkabılar. Uzar giderdi arife gecesi yaşadığımız heyecandan, bir türlü sabah olmazdı.
Kim bilir kaç kere uyanıp bakardım iç geçirerek gecenin karanlığına, sabah olmadı mı diye daha. Gözümü açar açmazsa da giyinirdim bir telaş içinde. Belki kırk kere göz atardım rugan pabuçlarım ayaklarımda nasıl duruyor diye.
Evdeki hazırlıklarsa ise bambaşka olurdu.
Nane, muz ve vişne likörleri ikramlıkların başında gelir, minik kadehler içinde kahve yanında çikolata ile birlikte ziyarete gelenlere ikram edilirdi.
Bu öyle varlıklı ailelere mahsus bir şey de değildi. Bizler gibi orta halli ailelerde de ille ki olurdu. Çünkü o zamanlara ait bir hoş bir adet, bir görgü meselesiydi.
Ha! Bir de zeytinyağlı dolma ve el açması baklava ikramlıkların başına gelirdi. Dizilirdi itina ile kayık tabaklar içine, üzerlerinde dilimlenmiş limonlar. Of!!! Baktıkça fena halde iştah kabartırdı.
Elimize uzattığımızda hemen bir şaplak gelirdi, tabağın düzenini bozmayalım diye.
Kahvaltı sonrası, bir an önce sokağa fırlamak ister, sabırsızla büyüklerimizin onayını beklerdik. Bıraksalar komşular daha uyanmadan kapılarına dikilebilirdik. Yani heyecanımız, sevincimiz son derece yüksek olurdu.
Küçük ayrıntıların verdiği büyük mutlulukları yani.
Ev ziyaretlerinde çikolata ve kolalı mendil verilirdi çocuklara genelde. Daha çok da yakınlarımız tarafından. Erkek çocuklara kenarları mavi çizgili, kızlara pembe çiçek desenli.
Hele bir de içine para sıkıştırılıp verilmiş ise, o aile fertleri komşular mimlenir, her bayram ilk ziyaret edilenler arasına alınırdı. Çünkü cepte biriktikçe bayram harçlıklarımız, yakın bir meydana kurulan eğlence panayırı gelirdi gözlerimizin önüne.
Ne kadar para, o kadar atlı karınca, kayıklı salıncak veya süslenmiş kamyon kasasında, şarkı türkü eşliğinde gezinti demekti.
Ben artık büyüdüğümü yine böyle bir bayram ziyaretinde anlamıştım. Annemin teyzesine giderdik Taksimden kalkan otobüse binerek ta Büyükdere’ye. Bize çok uzak bir yol gelse bile, hevesle giderdik bu ziyarete. Büyük teyzemizin elini öper öpmez yüzümüzü güldüren miktarda bir para sıkıştırırdı cebimize.
Ama baktım ki, böyle bir bayram ziyaretimizde, erkek kardeşime yine mendil ve para, bana ise sadece öpücük geldiğinde çok şaşırmıştım, açıkçası biraz da burkulmuştum. Sonra anlamıştım ki ben artık bir yetişkin sırasına girmiştim. Buymuş sebebi ve örenince mutlu da olmuştum, “ Aman büyümüşüm ben diye.
Velhasıl eski bayramlar, sonralarında olduğu gibi tatil anlamına gelmez, herkesler bir yerlere gitme telaşında olmazdı. Coşkuyla, mutlulukla yapılırdı konu, komşu, aile büyüğü ve tabi ki kabir ziyaretleri. Yani toprağın altındaki de üstündeki de mutlaka hatırlanırdı.
Geçmiş zaman kullanarak anlattım ama hala var bu güzel adetlerimizi yerine getirenler elbette ki. Bazen yaşam koşulları istemeden değiştiriyordu insanların önceliklerini. Bu yıl zaten adetlerimiz de alışkanlıklarımızın tümü “pandemi” yüzünden ertelendi.
Hep denirdi bir saniye sonrası ne olacağını kim bilir diye. Güzel bir atasözümüz vardır “ELLE GELEN DÜĞÜN BAYRAM” Eh! böyle olunca katlanması daha kolay geliyor insana.
Bu yıl da bayram kutlamaları uzaktan olsun. Bir dahaki kutlamalar için ümidimizi kırmayalım. Küçük büyük, tanıdık, arkadaş eş dost ben uzaktan hepinize kocaman sarıldım.
***
YORUMLAR
Harçlıkları... Ve şeker toplamalar... Büyüdük mü acaba diye aynaya bakmaları...
Öyküde geçenler bir film şeridi gibi...
Sanırım büyümenin en zor yanı hayatta ziyaret ettiklerimizin azalıp kabirde ziyaret ettiklerimizin artması...
Tebriklerimle yazar
ersinbaşeğmez tarafından 22.3.2022 23:19:03 zamanında düzenlenmiştir.