Yazmasaydım
Ne yazılabilir ki, pişmanlıktan ve eleştirmekten başka. Koskoca Muhsin Yazıcıoğlu’nu alanlar bizleri ne yapmaz ki.. İnsanları gözümüzde büyütüyoruz belki, çünkü kahramana ve umuda ihtiyacımız var yüzde 99 çoğumuzun. Yüzde 1’lik kesimin dini, milliyeti, siyasi görüşü, aşkı, hayali, düşünceleri balina gibi, bizler de planktondan farksızız. Doğrusu bu, gerçeklik bu. Nasıl düzeltebilirsin ki geçmişin yanlışlarını…
Ya hu gelmişsin 70 yaşına hala riv riv yapıyorsun, kusura bakma ağam. Koltuklar baki mi ya, yok mu bunların bir emeklilik prosedürü. Aldatmışlar işte. Ne ile aldattılar. Gına geldi.. Of be..
Ne yazayım oğlum, tükendi yani cesaret. Yiğitliğin y’si yok. Gariplik, karacahıllık, her bir harfinin karesinin on üzeri bilmem kaç çarpımıyla binmiş fikirlerimize, yüreğimize, yiğitsen sen yazsana!
Öncelikle şu Tanrıyı, Allah’ı bir rahat bırakın, artık bir geride bırakın lütfen, Görmüyor musun faydası yok, duymuyor musun seslenmiyor, ölmüş. Bu kadar açık ve net ya hu..
Şemş olup Mevlanayla özlü sözler mi edilecek devirdeyiz, Din iman yayılacak, tebliğ yapılacak bir çağdamıyız, ideoloji tokuşturacak zamanda mıyız.. 1900 öncesinde oynadıkları oyunları yine oynuyorlar. Kim ise onlar. Güçlerini nereden alıyorsa onlar. Bizi bizimkikiler, sizinkiler, onlarınkiler yönetmiyor görmüyor musun?
Dönüp dönüp dinden yazıyorsun ya, vallahi billahi tallahi Tanrı varsa tannahi tinnahi vannahi dilinizden, yazınızdan, söylevinizden düşürmediğiniz peygamberler var ya, yüzünüze tükürür. Tanrı veya Allah kahkaha atar onun adına yaptığınız zulümden, piyon gibi oynar sizinle.
Çok mu ağır yazıyorum ya hu anlayana..
Deniz bitti, yeniden tsunami çıkarmaya çalışıyorsunuz.
İki kutuplu düşüncelerden geleceğe ne huzur var ne de rahat. Köşe başlarını, su başlarını tutmakla evladınıza, torununuza hayırlı bir gelecek mi bırakacağını sanıyorsun.
Aynı yılan kaç defa sokacak tarihte soktuğu gibi. İkinci dünya savaşındaki atom bombası bile dünyanın aklını başına getirmedi.
Enerji savaşı mı , din savaşı mı, su savaşı mı anlaşamayıp gariban askerlere verip gazı,ideolojiyi, cennet huri, muri düşünceleriyle birbirine kırdırıyorsunuz.
Dnayı, hidrojeni, azotu, oksijeni vb yapı taşlarından herkese refah ve huzur oluşturacak biz çağdayken nedir alıp veremediğiniz..
Sizlere hiçbir şey diyemiyorum, çaresizin Tanrısından Allahından tek istediği her birinize benim gibi bir öngörü, ariflik, hüsni niyet ve saflık versin. Belki görürsünüz ve yaşarsınız cehennemi..
Ne bitti eril dişiliğiniz ne de bitti kanınız, kibriniz. Bir başkası hakkında ne düşünüyorsanız çaresizin Tanrısı Allahı size misli misli versin..Verdikleriyle zulmetmemek şartıyla.
Lanet göndersin Tanrım ki her biriniz o lanete düçar olasınız.
Y kuşağından sesleniyorum beyim efendim ağabeyim ablam kardeşim.. Lanet gelsin daracık zihninize..
Yok beyim yok, ötelerden cinlerden perilerden ilham veya vahiy gelmedi. Şeyini şey ettiğimin zihni, yazmalısınız diyor sadece.
Üşüyorum, rüzgar var, ayaklarımda çorap yok balkonun kapısından vuruyor ayaklarıma soğuk.
Kendinize gelin yoksa evladınız torununuz intihar partileri verecek bu gidişe.
Ve ya çağırın gelsin öttürsün boruyu Tanrının borazancısı.. Yeter la..Yeter kı..
Doymadınız değil mi önünüze kaynak diye konulan kitaplardan alıp satmaya, yıllar önce asırlar önce ölüp gitmiş insanların kelimeleriyle, sözleriyle kültürcülük, bilgilistlik, tecrübelistik oynamaya..
Vur davula davulcu
Çal zurnayı zurnacı
Koca melek öttür boruyu
Bir halay oynayalım, göbek atalım şu kahpe dünyada kimsenin ne dediğine aldırmadan…
Melodram
Böyyük insan olacağım
Küçüldükçe küçülerek
Konsam kavak yapraklarına
Ne yapacağım be amca
Ormancı ne bana kastın
Bozkurt işemiş gövdeme
Bir ses gelirse baltandan
Canından olursun avcı
Hayal adam diyecekler
Kanatlandı getti horda
Gettolarda sarhoş oldu
Terbiye verdi Tanrıya
İsyan etttim Rönesansa
Fare kadar değeri yok
İnanç işçileri gibi
Yurdun ücra köşesinin
Yüzüncü katından attı
Enderunlu öğrenciler
Kötü insan kahkahası
Haydi gençler hep birlikte
Barış Abiyi analım
Aa de bakayım . . .
Öttürmeyeceksek suru
Güneşi patlatacağım
Madem uluyum dedim
Ne işin var ... ucunda
***
ayı- göz.
YORUMLAR
Öfke...
Bence öfke değil sadece. Kafa bulma. Diyorsun rahmetli nilgün marmara gibi ben sizin içinizi biliyorum. Her kesi ve her şeyi kandırsanız da ben tokum, ben yokum. Anlattıkların huriler vb. O kitapsa da vardı sana yazdığım. Ondan yazmıştım adını. Değişmiyor ustam ne olursa olsun. Tanrıyı kaldırsan yerine başka put koyacaklar. Huriyi kaldırsan bu sefer de huni’yi koyacaklar değil mi ki yerimiz var, aklımız yok.
Çırpınmalar boş yere. Gel en güzeli çölde değil de kutup da kutup ayısına denk gelelim.
Haa aklımdayken ne kuşağı olursak olalım giren ve düzen değişiyor mu be ustam. Değişmiyor. Kuşak da bir aldatmaca DEĞİL mi? Hayır....... desen de düzen’in düzen’inden kaçabiliyor musun...
Ne yazdım be ustam.
Islık baya sert, kulaklarım hala çınlıyor.
Bir yorumda demiştin, ''bir kaç yıl önce tanışsak hiç anlaşamazdık seninle'' diye...
Öfke... Anlıyorum. Cidden anlıyorum canım benim. Susmak bilmeyenlerin başımıza bela ettiği bir kanı bozuk piç, dün bir damla süs-av köpeğini tecavüz edip paramparça etti. Yanıbaşımda hem de... Dün elektrikli scooter ile kaç tur attım alındığı karakolun etrafında bir bilsen... İnan ki ben de tutamıyorum kendimi. Sağ yumruğumda kaç tane mikro kırık var kim bilir... Duvar, kapı, cam Allah ne verdiyse. Kaç tane telefon kırdım, saymayı unuttum. Artık almıyorum telefon filan. Anlıyorum kardeş, gerçekten anlıyorum.
Savaş karşıtlığı mı, vallahi onu da anlıyorum. Ama hayat bir savaş. Meydan savaşı hatta tam karşılayacak bir benzetme. Dağa çıksan hayvan, bitki avlayacaksın, şehirde insan eti. Ne pis kokuyor o insanın eti...
Tanrı istismarı? Evet dostum. Tanrıyı, kediyi, köpeği, başkalarının acılarını, kendi hayal kırıklıklarını her şeyi istismar ediyor insan. İnsan böyle bir şey. Bilirsin. Tüm bunlara rağmen, kenarda köşede durup, kendinde olanı yaşamak güç, biliyorum, anlıyorum. Belki 15 yıl, belki de 20 yıl Tanrı ile kah kavgalı, kah hiçe sayar yaşadım. Onlara bakıp aldandım. İstismarcılara... Yemin olsun sana hiçbir şeye çözüm olmadı. Daha da battım. Şükür ki sevildiğimi anlamam uzun sürmedi. Genç bir adamken ''eyvallah'' dedim. Yemin ederim ki onların Tanrısı başka, benimki başka; bunu anladığımda iç huzurun ne demek olduğunu öğrendim. Bırak kendi hallerine, takılsınlar. Kendini kandırmak, Tanrıyı kandırmaktan daha güç bir durum. Tanrı kanmaz. ''Şakacıdır O, izlemeyi sever'' diyordu ya Şeytanın avukatında. Bir gün kısmet olursa sana o filmi ilk kez ne şartlarda izlediğimi anlatacağım. Ergenken. Her yerdeler ve nefes alınmıyor, anlıyorum ama sal onları ve bu tatlı rüzgarların tadını çıkar. Senin ayakların üşürken, ben köpeklerle oynuyordum dışarıda, kuvvetle muhtemel aynı saatlere denk gelir. Oynadığımız araziye yakın olan binanın en üst katındaki lanet kadın mı? En sonunda geçtim balkonunun altına, ağır ağır sövdüm suratına. ''Delirtme beni,'' dedim ''buradan taşınmak zorunda kalırsın,'' susuyor artık. Görse de bizi görmezden geliyor; eh sakallarım 7 aylık, sözümü dinlese iyi eder bence de. Nefesini kesecekleri son ana kadar görme Dostum. Duyma da...
Yinsani
Erlik Aldacı
):
Yinsani
Yinsani
Her 10 yılda, her 30 yılda… ölüömür, 3 ün 5 in hesabındasın bir soluk ver.
Her 10 yılda, her 30 yılda… ölüömür, 3 ün 5 in hesabındasın bir soluk ver.
Her 10 yılda, her 30 yılda… ölüömür, 3 ün 5 in hesabındasın bir soluk ver.
Gün gelecekti 3-5 değil 1’in hesabında nefessiz kalacaktı, soluk verme diyecekti.
40 larla birlikte ilk dersine girdiğinde; Bilgi şekle girdiğinde gerisi anda, diye söze başlamıştı. Ve sormuştu; herkesin bir cümlelik hakkı var. İlk insan kimdir? “Adem” diye bir fısıltı yayılmıştı. Başka bir isim söyleyecek var mı? – ilk insan diye bir şey bilenemez, ilk insanların araştırılması daha bitmedi.
Börü Bey, bilen birinin soru sorarak öğrencilerini test etmesinden nefret ederdi, ancak bunu söylemenin ne yeri ne de zamanıydı. Arkadaşları gibi o da Adem derdi, biraz düşünür bilinemez derdi, biraz düşünür benim derdi.. Ne fark ederdi ki, biliyorsan anlat işte, diye yakınıyordu içinden. Neden 40 tı neden 400 gün bir kampa alınmışlardı. Soru soranlar asla sevilmezdi. Emrin demiri kestiği bir şekilde yetişmiş, törenin aklı zorladığı bir kültürde kalbiyle devamlı mücadele ederek gelmişti bugünlere.
M.Ö. 2299 de vurulduğunda ilk davul, 2488 yıllık bir yolculuk bitti, yeni bir yola çıkıldı. Dilin Olguşlaşmasından sonra Kültüründe şekli yasaları oluşur, Şekli yasalardan sonra söze değer verdiniz. Gözleri açıldığında aydınlanır beynimiz, hangi açıyla gelmeli ilk ışık gözlerimize önden başlayabilelim. O yüzden karanlıkta yapılır doğumumuz.
Börü Bey ders kitaplarını okurken, dış kapının dış mandalıyız belli ki, hangi ata hangi ana bu açıyı hesap eder ki o hengamede diye düşündü. Niye gelmişti, getirilmişti ki buraya. Bilmediği neyi öğrenebilirdi daha. Vur deseler vurur, kır deseler kırar, öl deseler ölürdü, gerisi kendisini aşardı. Hiç sevmezdi düşünen insanları. Kendi yerine düşünen birileri varken, düşünmek ızdıraptı. Kendi yerine söyleyenler varken söylemek acıydı.
Çadırına doğru gelen ayak seslerini duydu, -Börü Bey, müsaitseniz davetlisiniz. Müsait değilim uykum var, bari gece rahat bırakın diyemiyordu. -Giysilerinizi bırakıyorum alınız, bunları giyersiniz. Hayda, çattık dedi içinden. Ne var benim giysilerimde. Nedir bu şekilcilik
-Tamam. Hiç sevmemişti burayı.
Eleştirmek için düşünüyor, eksik bulmak için okuyor, öldürmek için çalışıyor..
Çadırdan ilk adımını attığında duyduğu sözlerdi. Çadırın içinde iki kişi vardı. Biri dosyalarda bir şeyler gösteriyor, diğeri onu dinliyor gibiydi. Masada oturan ona doğru baktı. Hoş geldin evladım Börü, gözlerinin içine doğru bakıyordu. Göğsünün üstünde gördüğünde anka kuşunu, diz kırdı yere yumruğunu göğsüne vurdu, başını eğmedi. 40 ların içinden 3 kişi çıkacaktı yumruğunu yüreğine vurmayan, baş eğmeyen.
Öyle demişlerdi, kuralına göre oynuyordu o da. Ne zaman ki yumruğunuzu kalbine götürürsünüz o zaman baş eğersiniz denmişti. Kanmayın, Kandırmaya çalışmayın. Bizi de kimseyle karıştırmayın. Dürüst ol canımı ye babından bir söylev dinlemişlerdi ilk dinlenme yerinde. Ve bittiğinizde eğitiminiz ya siz olarak devam edersiniz, ya biz olarak kalırsınız.
Yatmadan önce defterine yazmalıydı öğrendiklerini, aklında kalanları, çünkü her eğitimin sonunda bir sınav vardı. Hiç bitmiyor niyese bu sınavlar.. İyice robota bağladım.. Başını koyduğunda taşa, saymaya başladı keçileri 40 a kadar. Yine çıkmıştı işte karşısına 40. Hurifelere bağlanacak sonuçta bu yol diye gülüyordu içten içe..
İnanç ile kurallar farklıdır. İnanç zihnin işidir, Kural kalbin işi. Her ikisi bir ola ki sizde bir olasınız. Yoksa, yaşam sevdirmez kendini, siz de sevemezsiniz. Sevginin doğması bedenle ilgilidir. Her bir yeriniz sevgiyi özümsediğinde tam olursunuz. En karanlık durumlardan, en kara acılardan en aydınlık bilişlere en hedeflere yolunuzda acıyı da hissetmezsiniz.
Tam da robot olmaktan bahsediyor. İnsanın kendisini kendi eline alması. Mantık dışılığın zihinle ve kalble savaşında robota çevirecekler bu gidişle bizi. Neyi yazıyorsa, altına da eleştirisini yazıyordu. Yolun sonunda ihtimal diyordu baş eğmeyenlerden olacağım. Çoktan baş eğip, yumruğunu göğsüne vurduğunu unutmuştu.
Kurt ulumalarını duyunca kulak kesildi. Oysa uzaktan güzel geliyordu sesleri, bu kadar yakınlardan ürpertiyordu.
**
Alkıbey’e beye gelen ulağın getirdiği haberde, gelen misafirlerin İsa Sofi’nin türbesini yapacakları yazıyor ve tüm isteklerinin karşılanması isteniyordu. İkindi namazını müteakip gelen misafirleri yola karşılamaları için adamlarını göndermişti çoktan. İsa Sofi’nin çok garip ve cüretkar bir yiğit olduğu biliniyor kimi zaman da ermişlerden olduğu halk arasında kulaktan kulağa yayılıyordu, o da onun gibi bir gazanfer olabilecek miydi, olmasa da bu yolda ölürüm diyordu içinden.
Konağına dönerken gördüğü çocukların yanına yaklaştı ve topladı çevresine, kimlerden olduklarını sordu. Cevap aldı. Eğer dedi sorduğum sorulara cevap verebilirseniz sizlere hediyem olacak. Çocuklardan biri, bilemezsek ceza yok ama amca dedi muzipçe gülerek. Bilene hediye varsa bilemeyene de ceza olması gerekmez mi, diye yanıtladı çocuğu Alkı Bey. Erlik midir eri yormak amuca dedi bir diğeri, hadi sorsana ama önce ne hediye vereceksin onu söyle. Tabii, boşuna düşünmemiş oluruz diye destekledi arkadaşını diğeri. Peki bilemezsek, ceza verirse dedi diğeri yine ısrar ederek. Cezayı biz belirlersek soru sorsun, kendisi belirlerse varsın yoluna gitsin dedi çakır gözlü olan da. Üç kişiye üç soru muştu..
Deh yavrum deh diyordu biri, cezan beni eve kadar taşımak, deh… 2 soruyu bilen çocuk bilemeyen çocuktan onları taşımasını istemişlerdi. Ancak yine de aldıkları sarı altınları kendi aralarında 7ye böleceklerdi, kardeş payı bunu gerektiriyordu çünkü.
Ertuğrul bey de oğlu Ataman’ı göndermişti Alkı beyin yanına. Ataman’ın türbenin nerede yapılacağı belirten harita vermişti net tariflerle.
Oysa gelenlerin elinde isa sofi olarak bilinen gazanferin el yazısı ile son isteklerini belirttiği ferman üstü bir mühürle mühürlenmiş bir belge vardı. Ataman bey ve Alkı bey ne kadar olmazlansalar da gelenlerin ne gitmeye ne de fikirlerinden vazgeçmeye niyetleri yoktu.
Ertuğrul Bey gelenlerin bu yersiz istek ve gösterdikleri belgeye inanmak istemese de, İsa Sofi’nin bir gün kendisine bir gazadan sonra dediği sözleri hiç unutmamıştı; geldiklerinde gardaşım, kararın senin üstünde olduğunu göreceksin. Kurdun adım attığı yerde çöl tilkisinin hükmü geçmemeli ve geçmeyecek..
Gelenler kurttu. Anlamıştı Ertuğrul bey sonunda ve de hak vermişti. Ancak şeyhi bu işten hiç memnun olmadığı belirtmiş ve bizi kırdın dostum diyerek çekip gitmişti.
İsa sofinin türbesini Kurt inancına göre yapan gelenler yüzyıllarca sürecek çöl tilkisi aklını hapsetmişlerdi sonuçta taşların içine..
Ve gelenler geride 3 kişi bırakmıştı döndüklerinde.
Konsantre Karanlık Madde
Devam Ekrem Bey, devam... Okumak istiyorum ben bu seriyi.
Ne mi yapıyoruz?
https://www.youtube.com/watch?v=Tou-B7FjEx0
Ateş senden, davul benden. E hadiiii...
Yinsani
bu türkü de sos oldu zihnime..
eksik olma..
Yinsani
bu da benden gelsin bari:)) dostlara...
Konsantre Karanlık Madde
Az önce rüyamda mağaralarda dolaşıyordum. Bir tane hyundai h100 minübüse doluşuyorduk ve mağarada törenimsi bir uygulamaya katılıyorduk, ateşli mateşli. Belli ki ondan. O saydığın 7 madde, şehirler ve ırmaklar... 3'ü ile doğrudan bağlantılıyım. Sabırsızlandım şimdi, bilesin.
Konsantre Karanlık Madde
E bin sen de şu H100'e be. Gel hatta önde ikimiz oturalım. Üşürse ayakların, açarım kaloriferi.
Yinsani
program yaptırma bana şimdi:))
Konsantre Karanlık Madde
Karanlık mı, biriktir biriktir. Ödünç, hatta hibe istersen bolca var benim gardıropta, halıya sarılı, kitaplıkta. Dolu her yer. Ama üzgünlük, öfke; Şaman inancında kişi üzüldüğünde ve ya öfkelendiğinde, bir parçasını da bunlara bırakır. Tek parça lazımsın Ekrem Bey.
Yinsani
boş boş klavye oynatıyoruz ya hu...bana mı öyle geliyor..?? tatula, şehrin şamanları bölüm bölüm birleştiririz, ulu şamana bir ıslık çal..
ben çaldım..
dostça..saygı huzur ve sağlık ile daim..
Konsantre Karanlık Madde
Yinsani
Konsantre Karanlık Madde
Yinsani
selanik karlı dağ atanın anne babasına atıf bulunulmalı.. şaman bilmeli.. hangi ruhun oraya indiğini gibi gibi gibi..
yazabilir misin acep:) gaz verem hele..
Konsantre Karanlık Madde
Yinsani
felsefe tarih din teknik iç ve dış sesler psikoloji spor, askeriye, aşk ayrılık anılar hatıralar vatan ülkü tanrı altay ... burada karlı dağ çıktı.... yazarız gibime geliyor
kam'la görüştüm, mail attım. ( ya hu kam, şaman diyoruz millet de essağ sanır:))
bilemiyorum işte nesildaşımın şiirlerinden alırız bir kaç bölüme.. bilemiyorum tam olarak... dediğim gibi top ulu şamanda.. beyzbol mu oynar, çimenlerdeki deliğe top yuvarlıyor neydi o oyun ondan mı oynatır, yoksa at üstünde mi.. tank üstünde mi yapar kurguyu bilemiyorum..
Erlik Aldacı
Ha...benim fikrimi sorarsanız "uygun"dur der onaylarim. Yalnız "ihtiyar"bu günlerde fazla uyukluyor, elinde fal bakma kitabı.
Onun için biraz zaman verin enerji toplamalı...
Ha...farketmedim sanmayın yine başladı gece konuşmaları.
Konsantre Karanlık Madde
Sansılar Ekrem sansınlar, sanrılarla yaşıyor zaten çoğu, bırak Abimi de Kam sansınlar. :D
E o zaman havayı hafif serinletip?
Ah be nesildaşım değerli büyüğüm çok güzel bir yorum yapmış inan...
Öfke....
Ben o duyguya yenildigim zamanları düşünüyorum kendime çok zarar verdim. Icim içime sığmıyordu her dışarı taşması başka bir can yangınına sebep oldu..ruzgarla kavga eder gibi sonunda yığıldım kaldım gereksiz tepişip durmaktan...nefesim kesildi bir süre dünyayı bayılmış gibi bilinçsiz dolandım...sonra durağanlaştim, bu vazgeçmişlik değildi...artik kendimi yormamam gereken insanlar ve durumlar için daha az emek harcadım...her şeyi yoluna koydum diyemem yine bazı olaylar oluyor ve ben delirme durumuna geliyorum yine...ama eskisine göre rüzgâra tükürme eğilimin daha az...
Bu durum bazen tehlikeli neden mi...tam bir tepkisiz olabiliyorsun...onemli durumlara bile tepki vermemiz duruma düşebiliyor insan ama genetik bizde müsait değil...cikar biri der bir şey....biz yine gözlerimizde alev...yahu ne saçmalıyorsun derken buluruz kendimizi...
Ama uyum güzel ve önemli...boyun eğmek değil uyum...dalgaya karşı yüzmek değil dalgayı kullanarak yüzmek gibi...
Sağlıcakla nesildaşım.
Erlik Aldacı
Uslu dur, sana yeni bir sörf alayım...:)))
black_sky
Dalgalı denizin dayağı bol olur....derler diyecektim...ama bu lafi şimdi ben dedim;))
Erlik Aldacı
black_sky
Olmazsa artık ben birkaç kanun ya da kenan taksim parca bakarım;))
Yinsani
Öfke...
Beyim ben çiftçiyim, biliyorsun. Öyle çetrefilli sözlere aklım pek ermez. İnsan kurgusu yapılandırmalara bazen öfke duyarım. Hatta dellenir, celallenirim.
Sıcaklar bastırdı topraktaki rızkımız yandı yanacak, "gözümüze uyku girmiyor." Kıt kanaat kursağımıza bir şeyler giriyor...inan onunda "zekat"ını isteyecek muhteremler diye ikinci kez diken batıyor bir yerlerimize. Hele bir de pandemide "gavur"misafirlerimize yapılan ayrıcalık ve bize yapılan ayrımcılığı görünce " sök obayı, kalk gidek" diyesi geliyor insanın.
Gece bir poyraz fırtınası çıktı aniden "la herif ne yatıyon, kalk fakirhane üstümüze yıkılacak," dedi Gülümser.
Sabah ola hayrola dedim ama pek hayır olmadı. Bahçede ne varsa eline sağlık yakmış yıkmış. Umutlar mı, onlar umut değildi. Umuda bir yolculuk bileti, küçük bir delikten bakış fırsatı idi.
Alay eder gibi hala yüzümü yalıyordu poyraz. Gülmeye başladım hemde kahkahalarla...anladım dedim senin gerçeğine uymadığım için suçlu benim. Doğa anlatmıştı bana ama ben içimdeki sahip olma isteği kabarmış "hadi be" demiştim.
Anladım...Huzurun bir parçası olmak istiyorsan "uyum"a bağlı.
Söylemiş miydim beyim. Ben bir çiftçiyim...rüzgar ekmem ben poyraz biçmemek için.
Kimbilir tarafından 7/23/2020 10:26:14 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sadece dostça bir soru....Dış dünya ile neden bu kadar kavga ediyorsun? Yaşamı nicelige endeksleyenlere tabii olmak için mi...
O kadar önemli olmamalı senin için.
İç dünya ile barışıksan sorun yok....onlar istediğini yapsın. Huzurun ipi onlarda degil ki...sende.
Beden, vücut istediği kadar rahatsız edilsin...bunaltilsin. Bunlar ancak pisirir insanı.
Gerçekleri, yasanmışlıklari masal olarak algılayıp, "anlat anlat..." de me hiç. Y altı kuşaklara.
Gülümsemeye devam et. İç dünyanın yöneteni sensin ama sözcükler de anlamını yitirdi diyorsan.
O zaman sen de susmalısın... bu böyledir. Çünkü herkesin dünyası kendisine özeldir.