- 1114 Okunma
- 21 Yorum
- 7 Beğeni
ONLARI BEN ÖLDÜRDÜM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Oğluma sevdiğini aldım. Kızlarım sevdiklerine vardılar. Hepside çekip gittiler ekmeklerinin peşinden. Eşimle ben yıkılmamak için birbirine yaslanan eski cumbalı evler gibiyiz. Ömürlerimizin son demleri.
Birbirimizi kırmamaya dikkat eder, imkânlarımız nispetinde isteklerimizin de yerine getirilmesine gayret gösteririz. Peki, hiç tartışmamız olmaz mı? Olmaz olur mu? O tartışmalar evliliğin tuzu biberi.
Bir gün:
“Borcumuz bitti diyordun. Evimize laminant parke yaptırsak. On yıldır da boya yüzü görmedi duvarlar. Hazır ev boşaltılmışken bir de boya… Ha ne dersin?”
Gözleri yıldızlaşmıştı. Yüzü gülüyordu. -Zarf değil mazruf önemli –desem anlamaz, anlasa da -dediğim dedik- derdi.
“Peki dedim peki. Bakarız.”
“Baktım da. Eşyalar balkonlara taşındı. Ustalar bulundu. İşe başlandı. Bize:
“ İş bitinceye kadar evinizden uzaklaşın. Hem bize ayak bağı olmaz, hem de boya kokusundan etkilenmezsiniz” dediler.
Eşim kardeşine gitti. Ben de bodrumda kalmaya karar verdim. Yok, yok o sizin bildiğiniz, bazılarının tatil yaptığı Bodrum değil. Toplantı salonu olarak kullanılan apartmanın bodrumu. Günler sonra ustaların işi bitti. Gittiler. Şimdi sıra temizlikten sonra eşyaların tekrar balkonlardan eve taşıma işine gelmişti. Günlerce uğraştık. Tabaklar, bardaklar, biblolar. İncik boncuk tek tek yıkandı dolaplara vitrinlere yerleştirildi. Her eşyaya yer bulundu. Ama benim iki koli kitabıma el sürüldüğü yok. Onlar salonun ortasında nereye kaldırılacaklarını bekliyorlar. Hanım avını kapmaya hazırlanan kedi gibi kolilerin etrafında dolanıp duruyor. Dayanamadı:
“Ne olacak bunlar? Bir çare bul.”
Evimde her şeye yer vardı da, sadece kitaplarıma yer yoktu demek ki?
İlk koliyi açtım.
Bırakılacakların, atılacakların ayırımını yapacağım. Bir ağlama yükseldi kitap kolisinden, ağıtları tavandaki lambayı salladı:
“Yapma ne olur, kıyma bize. Yıllardır burada hapisteyiz. Ama şikâyetçi değiliz. Bir gün gelir yine okunuruz umudunu hep koruduk.”
Talimatla dava açan savcıların, direktifle karar veren hâkimlerin durumlarından farkım yoktu. Karar verilmiş, gereği yapılacak, kitapların hepsi olmasa da büyük bir bölümü ortadan kaldırılacaktı.
Elime ilk gelen ince bir şiir kitabıydı:
“Âşıktı benim yazarım. Çok sevmiş, kavuşamamış yüreğinin yangınını şiirlerle söndürmek istemişti. Paraya kıydı. Ben de kitaplaştırdı şiirlerini. Sana da imzalayıp gönderdi. Şimdi beni atacaksın öyle mi?”
Çok şiir kitabı vardı bende. Ölüm korkusuyla titrese de onu atılacaklara ayırdım. Hazin hazin ağlıyordu. Sesini duydum. Duymamazlığa vurdum.
Koliden yeni bir kitap aldım. Öykülerdi:
“Sen de öyküler, anılar yazıyorsun. Yazdıklarını kitaplaştırdın. Kitaplarını çocuğun gibi sevdin. Eşine, dostuna imzalayarak göndermenin hazzını yaşadın. Benim yazarım da zamanında öyle yapmış, O da senin yaşadığın mutluluğu yaşamıştı. Biliyorum beni de atacaksın ölüm kuyusuna. Ama sana yalvarmayacağım. Çünkü sen nankörsün.”
Cevap vermedim, veremedim. Ne denilirdi ki? Haklıydı.
Yalvarmalara, ağlamalara, isyanlara aldırış etmeden ilk kolinin büyük bir bölümünü atılacaklara ayırdım. Kalacaklar hayranlıkla okuduğum eski yazarların kitaplarıydı.
Sıra ikinci kolideydi.
Bu koli de Üniversitede okuduğum derslerin ciltlenmiş kitapları ve ansiklopediler vardı. Elime aldığım kalın bir kitabın kapağında TOPLUM BİLİM yazıyordu:
“Ben diğerleri gibi sitem etmeyeceğim. Ama bütün arkadaşlarımın adına sana söyleyecek bir çift sözüm var. Bizleri okudun, öğrendin. Sınavlara girdin, sınıflar geçtin. Kazandın. Diplomanı alınca havandan geçilmiyordu. Biliyorum beni de arkadaşlarımı da atacaksın. Bizlere artık ihtiyacın yok. Aslında seni de fazla suçlamıyoruz. İnternet denilen illet bizleri bu duruma getirdi.”
Utandım. Boynumu büktüm. Doğru söylüyordu onlarda atılacaktı. Peşinden sıra ansiklopedilere gelmişti. Onlar asık yüz, çatık kaşlarıyla kendileri gittiler atılacak arkadaşlarının yanına.
Doldurdum hepsini kutulara. Aşağıya çöp konteynırının yanına bıraktım. Boğazım kırk düğüm ağlamamak için. Balkondan olacakları seyredeceğim. Saçı sakalı birbirine karışmış bir kâğıt toplayıcısı dört tekerli arabasını iterek kutuların yanına geldi. Açtığı kutulardan kitaplar aldı. İnceledi. Sonra kuşkuyla göz gezdirdi balkonlara:
“Al al. Onlar atıldılar. Senin olsun” diye seslendim.
Sevinçle çıkartıp çıkartıp attı kitapları arabasındaki büyük çuvala. Hızla ayrıldı oradan.
Çuvaldaki eski bir koli:
“Hoş geldiniz”dedi.
Başka bir koli konuşan kolinin yırtığından tutarak:
“ Ne diyorsun sen? Buraya atılanlara –hoş geldin- denilir mi? Hoş bir yer mi burası? “
“Haklısın. Yeni gelene- hoş geldin- denilir ya. Ondan işte…”
“İyi ki henüz bizim dilimizden anlamıyorlar. Belki başlarına gelecekleri de bilmiyorlar.
Önce toptancıya gidecekler. Onları götüren hurdacı üç beş kuruş kazanacak. Daha sonra bir canavarın dişleri arasında lime lime parçalanacaklar. Makinelerden geçirilip bize benzeyecekler. Onları başka fabrikalar alıp içlerine yiyecekler, deterjanlar koyacak. Çeşitli marketlere gidecekler. Kim bilir bunları atan da o koliden bir yiyecek alacak. Daha sonra bizler gibi çöpe atılacaklar. Yine toplanıp yine fabrikalara gidecekler. Bu kısır döngü sürüp gidecek.
Bizlerin tek sevinci de binlerce ağacı kesilmekten kurtarmamız olacak.”
Daha fazla dayanamadım. Ağlıyordum.
ONLARI BEN ÖLDÜRMÜŞTÜM…
YORUMLAR
Yıl 2020... Bilişim, teknoloji ve uzay çağındayız. Kitap, dergi, broşürlerin yok olmaya yüz tuttuğu bir dem. Ve birileri çıkıp, kitaptan bahsediyor, kitaba saygıdan bahsediyor. O da olmadı kitapları konuşturuyor, ama ne konuşturma...
Ve de o birileri benim ağabeyim. Ne mutlu...
Sanırım otuzlu yaşların atındaki gençlerin bir çoğu burada ne anlatıldığını kavrayamayacak derecede kopuktur o duygulardan. (öyle olmadığını umarak...)
Ben çok fazla kitap okuyamadım. Bir çok insan kabul etmese de hayat şartları buna uygun değildi. Fırsat buldukça bir kaç roman, biraz şiir, daha çok gazete ve dergi, 23 - 33 yaşlarında bol bol müzik, nota ve halk edebiyatı ile ilgili kitaplar. Devamında bir nevi deprem daha vurdu yaşantımıza sağlamından. Klasörler dolusu nota, bir kaç koli kitap evin bir köşesinde muhtemelen bana küfrederek tozlanıyorlar şimdi.
Bazen alıyorum elime sazı açıyorum notayı (kitabı) önüme, en fazla bir saat içinde parmaklarım kilitleniyor, gözlerim hiçbir şey seçemez oluyor ve uzun süre görüşmemek üzere bir kez daha son buluyor buluşmamız.
Buna rağmen ben henüz onlara kıyacak cesareti bulamadım kendimde.
Kim bilir!..
Kıymetini bilirlerse, belki çocuklara kalır miras niyetine. :))
Yazı; konusu ve anlatımıyla yine muhteşem.
Olması gerektiği gibi.
Olması gerektiği yerde.
Gönül dolusu tebrikler, Saygılar ağabeyim.
Bedri Tokul
Eminim sazın perdelerinde gezen parmakların da en uygun yeri buluyordur.
Natürel bir insansın sen.
Seni onun için çok seviyorum.
Öyle oldu be Alibaba.
Gitti işte canlarım
Yüreğim yangın yeri.
Hadi bir şiir yaz da yüreğime su olsun.
Öperim gözlerinden ...
Her şeye yer bulan kadınların kitaplara yer bulamaması sanırım Türk kadınlarının genel sorunu. Bende de var bir tane. Allah sabır versin erkeklere. :)
Bedri Tokul
Dertdaşım.
Çok haklısın.
Teşekkürler.
Saygılar.
Merhaba Üstadım,
Zamanımızdan hatırlıyorum, üzerinde kırmızı damgalı "Er Mektubu Görülmüştür" zarfını eline alan anne, az da olsa okuma yazma bilen birine okuturken erkek - kadın, çoluk - çocuk herkes toplanır asker ocağından gönderilen Memed'in mektubu köyümüzün orta bir yerinde okunurdu. Pür dikkat dinlediğimiz, çocukluk döneminden aklımda kalan mektubun giriş cümlesi;
"Babacığım ve anneciğim, üzerime farz olan selamlarımı yollar ellerinizden öperim." ibaresini hiç unutmadım.
Değerli Üstadım Bedri Bey,
Bendeniz de öncelikle siz ve hanım efendinin, sağlıklı uzun ömürler geçirmenizi ve mutluluklar içinde kalmanızı Allah'tan dilerim.
Yazınıza gelince; edebi cümlelerle cansız görünen kitapları canlandıran konuşturma tekniği bir harikadır, kutlarım sizi.
“Sen de öyküler, anılar yazıyorsun. Yazdıklarını kitaplaştırdın. Kitaplarını çocuğun gibi sevdin. Eşine, dostuna imzalayarak göndermenin hazzını yaşadın. Benim yazarım da zamanında öyle yapmış, O da senin yaşadığın mutluluğu yaşamıştı. Biliyorum beni de atacaksın ölüm kuyusuna. Ama sana yalvarmayacağım. Çünkü sen nankörsün.”
Yukarıdaki bu ifadenizin son cümlesinde kitaplar sizden ne kadar şikayetçi olmuş... yani açıklamaya göre kendinizi ele vermişsiniz. 1967 yılında ilkokul üçüncü sınıfta iken kendi harçlığımla aldığım ve kitaplığımın baş konuğu olan kitabı halen saklıyorum.
Bir eğitimci olarak okul kütüphanelerine defalarca yüzlerce kitap bağışında bulundum. Keşke atmak yerine bir okulun kütüphanesine hediye etmeniz daha doğru olurdu.
Yazını zevkle okudum...
Mehmet Burhan AKIN tarafından 7/24/2020 3:49:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bedri Tokul
Sanmayın ki onları atmam benim ilk kararımdı.
Çok girişimlerde bulundum.
Kitaplarımı almak için bir bağıştan ziyade suçu gibi sorgulandım.
Neyse...
Giden gitti kalanlar benim evlatlarım.
Selam ve Saygıyla....
Günaydın Msllektaşım!
Her ne kadar aldığımız eğitim, ölmek ve öldürmek üzerine olsa da; gerçek Asker kolay kolay cana kıymaz kıyamaz.
Bunun örnekleri hem tarihin derinliklerinde, hem kendi yaşantımda canlı olarak duruyor.
Kaldı ki, kitaplar için öldürmek ifadesi biraz duygusallık gibi geldi bana. Mesela başka bir pencereden baksanız, "Yapma ne olur, kıyma bize. Yıllardır burada hapisteyiz" ifadesini göz önüne alırsanız, onlar için AF YASASI ::)) çıkarttığınız da düşünülebilinir.
Bir de kütüphaneye bağışlamak onları hayata döndürecek çözüm olurdu?
Yazı içerik ve anlatım olarak , Tokul'caydı. Severek okudum içimden geldiği gibi değerlendirdim.
Kutlarım
Selam ve sevgilerimle.
Necati Kavlak tarafından 7/24/2020 9:18:56 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bedri Tokul
"Hadi canım sende, hem asker hem yazar. Olmaz öyle şey "demişlerdi.
Sanki askerlerin ruhu yok.
İşte iki örnek...Sen ve ben.
Yazıyor ve yaşıyoruz...
Selamlarımla...
Bu itiraf geçersiz!..
Hiçbir kitap dostu, bunu yapamaz… Eşyanın tabiatına aykırıdır bu!..
İlk harçlığımı aldığımdan bu yana en büyük giderim her zaman kitaplar oldu. Artık o hale geldi ki yer bulamaz oldum. Yaklaşık on yıl önce iki binden fazla kitabımı il kütüphanesine bağışladım. Bu arada vakıflara, sosyal kurumlara yaptığımız bağışlar da ayrı. Birçok plaket verildi, açıkçası bunu da çok anlamlı bulmuyorum. O nedenle bazılarını almaya gitmedim bile. Veren – alan – plaket yazısını yazan – onun parasını ödeyen birbirini tanımıyor bile. O törenvari ortamdaki suni kibarlıklardan da çok irite oluyorum. Bunun için yapmıyorum ki ben bunları!
Kütüphane yetkilileri araç ve personel gönderip birkaç kez gidiş gelişle teslim aldıktan sonra bağış yaptığıma dair imzalamam gereken bir kağıt olduğunu söyleyip beni davet ettiler. Gittiğimde ilk kez bir kişiden bu kadar çok sayıda kitap bağışı olduğunu söyleyip kapının üzerine adımı yazacakları bir oda tahsis etmeyi düşündüklerini belirttiler. Hiç beklemediğim bir şeydi, birden ayağa kalktım ve galiba biraz sert tepki gösterdim. ‘ O zaman büyük salonda sizden gelenlerin olduğu raflar düzenleyelim oraya yazalım.’ dediler.
“ Benim değil ki o kitaplar!.. Ben yazmadım onların hiçbirini, para verip aldım, yıllarca yararlandım, şimdi bazılarının basımı da yok, birileri daha yararlansın diye veriyorum. Para verip almak bana bu ayrıcalığı sağlamamalı!..” dedim. Müdür beyin hayretten açılmış gözleri hâlâ gözümün önündedir.
Hastanelerde ‘tefriş edilen’ odaların kapılarında yazılı isimler için de hiç iyi şeyler düşünmüyorum açıkçası!.. Bizim kültürümüzde sağ elin verdiğini sol el görmezdi.. Şimdi ‘bilmiyorsan öğren’ diye gözüne sokuyorlar insanların!.. (
Demem o ki Bedri Bey.
Sizinle yıllarca her şeyini paylaşmış, size can olmuş o kitaplar sizde yaşıyor artık, isteseniz de onları öldüremezsiniz!
Yunus ne demiş:
Ölür ise ten ölür
Canlar ölesi değil…
Güne gelen yazınızı kutlarım.
Saygılarımla…
Bedri Tokul
Onları çöplüğe düşürmeden önce önce bazı girişimlerde bulundum.
Oturduğum sitede SDÜ görevli Türkçe Doçenti var.
Onu aradım.
"Kitapları okuyup incelemem lazım dedi.
Telefonlarını bulduğum Okul Müdürlerini aradım.
"Biz sana döneceğiz" dediler.Kimse dönmedi.
Biraz da kahırla onları kaderlerine terk ettim.
Şimdi düşünüyorum da ağlıyorlar mı acaba?
Selam ve Saygıyla
Bedri Tokul
Ne olur kıymayın onlara.
Okumasanız da arada bir okşayın onları.
Onlar anlar mutlu olurlar Deniz...
Selam ve Sevgiyle.
Bedri Tokul
Fark yazan değil yazılanı gören yürektedir.
Teşekkür ediyorum tekrar gelişine.
Selam ve sevgiyle Can...
Merhaba Bedri Komutanım, yazıyı okurken çok duygulandım çünkü çok tanıdık geldi. Bu kitapların hepsini okudun mu? Okuduysan atsana. Sorularından bıktım usandım. Hangisine elim varsa o ağlar ben ağlarım. Tebrikler.
Bedri Tokul
Ama beni en çok duygulandıran sitemize tekrar uğramış olman oldu.
Selam ve saygıyla...
Kutucukta
"Yorum yapin"
diye talimat veriyor ya
Yapmayacam yorum falan
Bu yaziya yorum yapmayacagim a... k...
erdal güvenli tarafından 7/23/2020 9:19:53 PM zamanında düzenlenmiştir.
erdal güvenli tarafından 7/23/2020 9:38:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bedri Tokul
Bu da bir yorum işte...
erdal güvenli
Yorumda giydirmissin ama yine de
Olsun be bedri abi
Senin de canin saolsun
Bedri Tokul
Anlamadım. Anlamam.
Kavgayı sevmem. Ama bilmez de değilim...
Öperim gözlerinden.
Duygusu hiç yabancı gelmedi bana...
35 yılı aşkın bir zaman gurbetlik hayatım oldu, bu zaman zarfında defalarca izine geldim, döndüm.
Her dönüşte valiz dolusu kitapla dönerdim, genel olarak herkes incik-boncuk meraklısıydı ben kitap,
çoğunluk zamanını AVM lerde, tatil mekanlarında geçirirdi ben kitapçılarda, gülerlerdi bana hep.
Özel günlerde, yaş günlerinde kitaptan başka hediye kabul etmiyorum diye baştan söylerdim :))
Temelli dönüş günü yaklaştıkca kitaplarım nolacak diye içten içe düşündüğüm çok oldu.
Ve o gün geldi, malum evi boşaltacağız...
Yük etmek istemedik, ihtiyacı olan alsın diye, onca eşyayı, buzdolabı, çamaşır makinası, kap-kacak ne varsa herşey kapının önüne yığıldı,
sıra kitaplarıma geldiğinde duraksadım, hiiç atasım yok, bakıp duruyorum öyle, elim varmıyor bir türlü.
Attım duygusu yaşamamak için atmadım, akibetini bilmemek için öylece evde bıraktım ama gerçekten çok içime dokundu, utanmasam ağlardım da.
O günlere gittim yazınızı okurken, öyle bildik duygulardı ki, sizi en iyi ben anlarım diyecek kadar...
Yüreğinize sağlık değerli kalem
Bedri Tokul
Düşünceler aynı.
Yaşananlar aynı
Olan onlara oluyor işte.
Selam ve saygıyla...
Vallahi çok zor bir durum ben de kıyamam hiç kitaplarıma, hanımla hep tartışırız, ''Buradan kaldır şuraya koy.'' muhabbetleri de hep olur bizde... Gerçi şimdi İnternet de her şey var da ben yine de kitabı aslından okumayı seviyorum. Bir çoğunu iş yerime götürdüm. Ta otuz sene öncesinde bilgisayarın olmadığı zamanlardan kalma ansiklopedilerim var bazı zaman bağışlıyorum, ilçelerde kitaplık kuran arkadaşlarım dostlarım var... Ortaokul-1- de Türkçe Hocamız rahmetli Ganime Hanımın sömestr tatilinde okuttuğu Reşat Nuri Güntekin'in Damga adlı kitabı bile hala durur... Kıyamıyorum vallahi Bedri Ağabey, okuması da saklaması da güzel, bir servettir kitaba döktüğüm paralar, olsun hiç önemli değil, onlara sayesinde insan olduk, adam olduk, değmez mi? Kutluyorum yürekten güzel yazını Ağabeyim...
Bedri Tokul
Gidenler gitti de keşke kalanların başına bir iş gelmese bari...
Selamlarımla.
BAYRAMIN KUTLU OLSUN ŞİMDİDEN.
Bedri Tokul
Sevgilerimle.
Merhaba Kıymetli Hocam
Sizin sorununuzu bende yaşadım ya, duygularınızı anlıyorum inceden
Çocukluğumda, yani yetmişlerde mobilyaların bugüne göre farklı bileşenleri vardı
Büyük bir kütüphane salon takımının parçası idi bizde
Annemle babamın kitapları, ansiklopediler, vs.
Yıllar geçti mobilya sistematiği mi değişti ne?
Kütüphane öncelik olmaktan çıktı
Tüketim toplumu yönünde geliştikçe vitrin, gümüşlük öne çıktı
Yeni neslin kütüphanede pekte gözü yok hani
Birde, nasılsa İnternet yok mu duygusu beyinlerden önce ruhları kemiriyor asıl
E kitap kokusu fetişizmine rağbette azaldı, yerini e-kitaplar aldı, alıyor, alacakta
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...
Bedri Tokul
İmkanlarından yararlanıyor muyuz? Evet.
Kolaylık mı? Evet.
Ama maalesef bir çok değerlerimizi de elimizden aldı.
Mazruf unutuldu, zarfa bakılıyor artık.
Değerli yorumun için çok teşekkür ederim.
Selam ve Saygıyla...
Yazını dün gördüm bayadır da yazı şiir paylaşmıyordun tam heyecanla gelecektim ki uyuya kalmışım malum sağlıkçıyız ve çok yogunuz
sen burada kitaplar demişsin ama bizlerde öyle değilmiyiz hep yeni başlangıçlarda el üstünde tutulup sonrada bi kenara atılan yine sen onları yollacak yer bulmuşsun bizi kim alır satsalar parada etmeyiz
bu çirkin havayı solumaktan cigerler bitap
eller kırık
ayaklar yorgun
dizler fersiz
ah abim ah özlendin
yine gümbür gümbür gelmişsin acı ama güzeldi
yüreğin var olsun
Bedri Tokul
Önemli olan insanların sağlığıyla özveriyle ilgilenen siz sağlıkçıların sağlığı.
Evet çoktandır yoktum defterde. Bu evdeki tadilat beni benden aldı.
Birine beddua edilecekse;
"İnşallah eşyalı evde tadilat yaptırırsın" demek yeterli.
Para nedir ki? Senin değerini belirleyecek bir ölçüyü henüz insanlar icat edemediler.
Senin o güzel yüreğin Dünyalar eder.
Selam ve Sevgilerimle canım kardeşim benim...
Tebrik ederim saygı değer Bedri abim yine güzel bir yazı okuduk maalesef benzer şeyler yaşıyoruz bende kiyamazdim kitaplarima lakin darma duman oldu kitapligim aslında pek çoğunu okumamiştim yazık oldu maalesef
Bedri Tokul
Kitap candır.
Kitap dosttur.
Değerli yorumun için teşekkür eder yüreğinden öperim.
Selamlarımla...
geçen yıl 100 üzeri çeşitli türden kitabu letgoya koydum, hani reklamı vardır ya, neydi ikinci el satış uygıulaması... sadace deneme bazlı "aşk'a dair" adlı bir kitap gitti 10 tl ye.. cigara parası bile etmedi..
ondan önce de 2 koli geri dönüşüme attıydım..
bu sorun bir çok insanda var..
beğendiğim romanları gelip giden gençlere yiğenlere veriyorum, kaynak eser olacakları yiğene verdim..
kitap devri geçti artık.. gerçek bu..
konuyu çok güzel yakalamışsın komutanım..
kaleminize sağlık
saygı ve huzurla..
Bedri Tokul
Senin işine yaramayan Letgo benim öyle işime yaradı ki.
Karşı komşum iyi bilir o işleri.
Ondan rica ettim. Sağ olsun aradı buldu.
Kalan kitaplarıma uygun bir kitaplığı gittim bir öğrenciden aldım.
Şimdi kitaplarımda huzurlu bende.
Teşekkürler selamlar...
);
Üzüldüm cidden sizin adınıza
insanları öldürürken vicdanları sızlamayan canileri düşününce
ne kadar masum ve samimi bir duyarlılık diye takdir ettim sizi
kurgu bile olsa
çok güzel mesajlar vardı
çok çok teşekkürler kendi adıma
ben de hiç kıyamıyorum kitaplara
sanki bir sürü ağaç yakıyormuşum gibi ve
ve bir sürü güzel insanın emeklerine saygısızlık yapıyormuşum gibi vicdanım sızlıyor
fazla uzatmayım
saygılar diyorum..
Bedri Tokul
Evet...
En önemlisi de bu zaten.
Hani bir şeyler yazıyoruz ya bizleri daha çok etkiliyor
o canların atılması.
Selam ve Saygıyla...
Geçen yıl aynı olayı ben de yaşadım ağabeyim.
Ne kadar zor onların katline dayanabilmek..
Gene yazmışsın varol ağabeyim.
Adam yazıyor dedirten cinsten.
Sağ ol.
Selam ve saygımla kelden öptüm..
Bedri Tokul
Uzun cevap daha sonra.
Öptüm gözlerinden.
Bedri Tokul
Bir bakayım dedim yayınlayabilmiş miyim ?
Hemen altında senin yorumun.
İlk yorum insanı daha bir başka mutlu ediyor be Suat.
Bu kel sana kurban olsun...