Vay be..
başlığın konuyla alakası yok efendim, alakaya maydanoz işte..
karakucak dalıyoruz bu gece..geçenlerde bir şiir okudum, ustam; yazmış yazmış güzel yazmış, z kuşağının göremediği, oynayamadığı, bilemediği ne varsa almış mısralara, en sonunda da vurmuş z kuşağına şamarı, sizinki de hayat mı deyü.. ötede oynayın der gibi..
hangi kuşak hangi kuşağı kıskanıyor, görelim.. Sizinki de hayat mı be..
geçenlerde bir karikatür gördüm, yumurta çatlamış, içinde civciv, civcivin elinde laptop, yumurtanın üstünden bakıyor tavuk ile horoz..
biz öküzü de gördük, cizlavatı da, lakin şu tarlalarda traktörden önce nasıl hasat kaldırılır onun sadece resmini gördük, eşek at veya öküzle sapların üzerinden yürüyorlar ya daire şeklinde..bir de çakmak taşlarını sıra sıra çakıldığı kalın tahta vardı yalabuk bir şey, o nede kullanılırdı bilmiyorum, hep dayanmıştı damların, ev duvarlarının kenarına,
ahşap ev konuşur sizinle, dinlemesini bilirsiniz, şimdi duvarlar konuşmuyor ki.. köyde yaşamak başkaydı, hele hele o soba var ya, dışarısı kuru ayaz düşünün sobayı, kuzinelerden önceki teneke sobaları, yatay dikey… çam çıra odunlarıyla bir doldurun hele, yeme de yanında yat..
ben köyü ilk okul 3 e kadar yaşadım ortaokul sona kadar da bir şekilde köyle bağlantımız devam etti, sonrası yok babo, yalnızlaştı gitti köyler… sabahın köründe sabah ezanından önce döver biçere, akşam geç gelen bir römork sapı atmaya giderdik, uykulu uykulu, sabah yeli çıkmadan önce patoza verilmeli saplar, sonra ver elini mükellef köy kahvaltısına…
tabii peder bey işçi olup yurt dışı yurt içi çalıştığı için inşaatlarda, genelde köy işlerini dayımın yanında öğrendim sayılır pek de öğrenemedik sayılsa da…orak nedir ne işe yarar, tırpan mırpan biliriz amma pek kullanamadım küççüktük herhal, lakin var ya balık tutması başka güzeldir ha derelerde çaylarda, hele elle kayaların ağaç köklerinin altını karıştırmak…serpme atmaya gücüm yetmezdi sanki.. atsam da karışık giderdi, lisede öğrendim amma.. germe ile de balık tutmak güzel olur aslında, kalabalık olucan 3- 4 kişi kafa dengi.
hele köylerdeki bayramların tadına doyum olmazdı da yinede iki köy arasında git gel olduğum için iki köylü de olamadık ya la tam.. sonra ver elini beton asfalt okul zaten… liseye kadar yine de hep müstakil geniş evlerde yaşadık ya.. sonrası sarmadı pek..
bir gün yazın, girdik camiye 5-6 arkadaş en küçükleri ben ve bir kişi daha vardı, diğerleri genelde 1 yıl dini yurtlara verilmiş lise seviyesinde abilerimizdi, ikindi ezanını okudu biri, ben nerde kaldıysam koş bakem abdest al, yetiş bari farza… girdim camiye, bunlar 4 kişiydi, farz daha başlamamış sanki, büyüklerden de gelen yok, imam da yoktu herhal, sünneti kılam abiler durmuş namaza nasılsa, ikindi vakti olmalı, aldım tekbiri, bağladım elleri, birinci rekat bitti, abiler de namaz kılıyor ya, ikinci rekatta bunlar başladı birbirlerine laf atmaya kıyamı da bırakmıyorlar ama, biri birine laf atıyor diğeri diğerine havadan sudan konuşuyorlar, namazda konuşulmaz ki, ben namazdayım, ya hu namazda konuşulur mu, biri dedi ki; yattı kabak kalktı kabak, hepsi de kapandılar secdeye, ben namazı bozsam mı bozmasam mı, farz mı kılıyor bunlar acep, iki arada bir derede, yattı kabak kalktı kabak direk kıyama,
sonradan tekrar kıldırdılar da ben nasıl kıldım, şimdi tekrar yattı kabak kalktı kabak diyecekler diye mi düşünüyom, cemate uysam mı olur uymasam mı, ne yapsam onlara mı uysam, namaza mı devam etsem.. yalanım olmasın sanırım yattı kabak kalktı kabak derlerken ben de onlara uymuş olabilirim belki de.. neye gülecekler başka..
epey güldülerdi dayıoğlu abiler falan…
la siz uzun eşek oynadınız mı hele..
***
hayatımda ilk salıncağa yaylada binmiştim, hatırlamıyorum aslında derinlerde bir yerlerde, bulanık, silik, yeşilin her tonunu görebileceğim bir orman sınırındaki o büyük ulu ağacın dalında, öyle bir sallamışlardı ki büyüklerim sadece o kadar mı hatırlıyorum yoksa. hatırlıyorum hatırlamıyorum sanki kalbim yine aynı heyecanı arar gibi..uçup gidecektim sanki..
acıdan mı besleniyor vicdanımız, yüreğimiz, dertten mi çileden mi insanlığımız, aşkımız. hep bir öğüt vermeler, hep bir umut, hep bir hayal kurdurmak mı kendimize sevgimiz. sessizliğe alıştım sakin şehirler gibiyim kimi, kimi enkazları kaldırıp yerine cennet evleri yapacak kadar işkolik, hızlı ressamlar kadar maharetli..
hatıralardan mı besleniyor geleceğimiz, yarınlardan mı nefes alıyoruz her nefesimizi ve şimdimizi hep boğuyoruz istemsizce.. kedere bağışıklık kazanamadık mı daha.
bir gülümseme uğruna bir göz selamı uğruna nelerimizi feda ettik hayatımızda. gençliğimiz mi çok renkliydi yoksa biz mi çok hareketliydik, dur durak bilinmeyen zamanlar ne çabuk geçti.
okullar neden unutulamadı, okul yıllarını neden özler insan, kimi beklerdin sabah keşke karşılaşsam diye, nasıl ayarlardın saatini, adımlarını nasıl ölçerdin denk gelebilmek için oysa. Okuyup yedi ayetül kürsü bir de onun için mi okurdun fazladan bir yedi tane daha. oysa onun umurunda olur muydu.
bir sesini duymanın ötesinde, bir pencereden seyrederken dışarıyı o, neden onun baktığı yerlere süreklerdin sınıf arkadaşlarını. seni görsün diye mi, oysa sen oraya vardığında çekilirdi pencereden sırasına.
en çok uzun teneffüsleri sever ya öğrenciler,ne de çabuk ders zili gelirdi, kaç defa ders astınız da aldınız nice sokakların tozlarını, nice parklarda kuytularda neler konuşurdunuz ben hatırlayamam ki, o ilk öpücük lakin ben onu unutmadım işte. siz de unutmamamışsızdır, ilkler unutulmaz olum,
veya sahil kenarlarında gezmeyi, hayatı yeni tanımanın verdiği merakla her türlü konuda fikirler üretmeyi ve dalga geçmeyi eskiden kalan ne varsa ve biraz da keşke bizde eski zamanda mı yaşasaydık diye mi tartışırdınız sizler, var mıydı bağlama veya gitar çalan arkadaşınız, ondan herkesin anladığı ama kimsenin anlamamazlıktan geldiği şarkılar türküler ister miydiniz gözlerinizin görüş alanında ama görmemeye niyetlenseniz de, oradaydı hemen işte, baktığımı görmesin dediğiniz şeyler için..mırıldanız mı bağırıp çağırdınız şarkıları türküleri..
keşke çalışmak, para kazanmak derdi olmasa dünyada, sadece yaşasak, gezsek, tozsak, eğlensek seninle dediğiniz kaç yakın arkadaşınız vardı yanınızda arkadaştan öte. otobüs yolculuklarında aynı kulaklıkla iki eşit parçası olup volkmenin, mırıldandınız mı belli belirsiz. sizler de koşturdunuz mu yağmurun altında otobüslerin arkasından, sinemada korku filmlerine gidip korktunuz mu birlikte ve sizin evinizi temizledi mi hiç kimse, mükemmel sofralar hazırladılar mı bildiğinizce hep birlikte. evcilik oynadınız mı edebinizle..
bir kötü haber gelmiş ağladığını gördünüz, çaresiz hissetiniz mi kendinizi, unutturmak için ne planlar programlar düzenlediniz mi sağda solda, güldürebildiniz mi sonunda önce istemsizce sonra da unuttu kendine geldi işte yine parıldayan gözler, gülümseyen gözler dediniz mi, duydunuz mu yeniden hayatın kalp atışlarını. Ve el birlik nice çokça fidan diktiniz mi birlikte uzun ömürlü olsun dediğiniz, can suyunu verdiğiniz ağaçlara, çöp topladınız mı piknik yerlerinde bu da bizim zekatımız sadakamız olsun diye..
ve vurup bira şişelerinin dibine gece boyunca düşlediniz mi yaşadığınız dünleri, bir an uzak kalsam ölürüm deyip haftalarca uzak kalmak zorunda kaldığınız kaç zaman oldu, kaç kişiyi sevdiniz, şıpsevdi olmasanız da kaç defa şıpşevdilik tuttu hayatınızdan. centilmenlik ettiniz mi buyurun lütfen önden diyerek yurt kapılarında, cafe giriş çıkışlarında, tavlada kim yenerdi siz mi o mu, peki ya satranç kadar sıkıcı bir oyunu kim sevdirebilirdi size. masa tenisinde sırılsıklam oldu mu tşörtünüz, kıpkırımızı yanaklarıyla size bakarken bir acayip olmadınız mı siz de..
çevirmeli telefonlarda 1 saati aşkın test çözdünüz mü ya hu, saate bakıp eve varmıştır şimdi, aramasına az kaldı, testleri hazırlayayım dediğiniz hiç olmadı mı dershane zamanları, dershane sınavlarında sıralamalarda birlikte isim aradınız mı, girmedi mi kara kediler aranıza, başka başka hayaller kurduranlar olmadı mı çaprazdan devamlı size bakan güzel gözlerle.. denedi mi hiç arkadaşınız sizi acaba bana ihanet edecek mi diye başka sınıftan arkadaşlarıyla oyun kurdular mı size de, çıktınız mı alnınızın akıyla oyunlardan.. kaç ay boyunca sadece gözleriniz konuştu da ortam olup aynı mekana oturduğunuzda kekelediniz mi, kekelemediyseniz olmaz ki zaten..
neden hiç telefon düşmezdi elinizden, neden bir mesaj sesini duymak için kulağınızın biri hep telefonda olurdu, oysa daha az önce okumuştunuz mesajları, cevap vermiştiniz, neden cevap vermedi diye panik oldunuz mu, yanlış bir kelime mi kullandım yoksa diye işkillenip yazdığınız kelimelere farklı anlamlar yüklediniz mi, oysa o uykusunu yarım etmişken açtınız mı slov müzikleri,
eşşek şakalarını bile kaldırdınız değil mi, kimi zaman kıskanılmak hoşunuza gitti, kimi zaman kıskandırmaya çalıştınız, kimi zaman siz kıskandınız, kıskandınız ama yıllar zaman geçti gitti, saçlar döküldü, kafa bambaşka şeyler ile doldu. eridiniz, enerjiniz kalmadı, göbeğiniz çıktı, yollar uzamaya başladı..
kavgasız olur mu dediniz, kavga da ettiniz mecburen, kaç defa trip attınız, kaç defa tirip yediniz kaç defa tokat yememişsinizdir umarım, tokat yiyecek kadar hata yapmamışsınızdır. olsun yine de çatık kaşlı zamanlar da yaşadınız, hiç çekilmez olduğunuz ve olduğu olmuştur olanların içinde değil mi,
sahi hiç suya itildiniz mi cepleriniz doluyken, kitaplarınızla veya siz ittiniz mi birini tüm şimşekler başıma üşüşse de deyip uzandınız mı sıcacık taşların üzerine, aklınızda bozulan telefon ve ıslanmış defter kitap ile tüm sinirinizi uçurup gittiniz mi bulutlar ile..
sahi ihtiyarlık hayalleri kurmadınız mı hiç, çocuklarınızı okula gönderdiniz ve evlendirmediniz mi bitmeyen sohbetlerin sonunda. ve vakit geldiğinde nereye gömülmek istediğinizi söylediniz mi arkadaşlarınıza ve söz aldınız ve yıllar sonra ne arkadaş kaldı ne de sözler mi yoksa.
şimdi artık eleştirme makamındasınız değil mi gençleri. değişti bu gençler deyip, bizim zamanımızda böyle miydi hiç diye, öğüt verme yaşlarına geldiğinizde karşıdan gelen cevaplara tebessüm ettiniz mi gençlere, yoksa bilmişliğe devam mı ettiniz sanki anlarlarmış gibi..
bu ülke için fazla mavili penbeli yazılar mı yazılır ya hu. rüzgar hep soğuk esmez ya deyip yine ürperdiniz tüyleriniz diken diken oluverdi mi aniden.. nerede yaşam, heyecan, umursuz yaşamak nerede biz.. geçti gitti rüzgar gibi değil mi??
***
Mançoloji ne zaman çıkmıştı ya hu sene kaçtı
Şimdi sene kaç..
Vay be..
***
Sen gülünce güller açar Gülpembe
Bülbüller seni söyler biz dinlerdik Gülpembe..
Sen gelince bahar gelir Gülpembe
Dereler seni çağlar sevinirdik Gülpembe
Güz yağmurlarıyla bir gün göçtün gittin
İnanamadık Gülpembe
Bizim iller sessiz bizim eller sensiz
Olamadı Gülpembe
Dudağında son bir türkü Gülpembe
Hala hep seni söyler seni çağırır Gülpembe
Güz yağmurlarıyla bir gün göçtün gittin
İnanamadık Gülpembe
Bizim iller sessiz bizim eller sensiz
Olamadı Gülpembe
Gözlerimde son bir bulut Gülpembe
Hala seni arar seni bekler Gülpembe..
yıllar sonra öğrenince Barış abi, bu şarkıyı kime yazmış...
düşündünüz mü köy mezarlıklarında yatan nice ata analarınızın yaşamının daha doğrusu ilk gençliklerinin nasıl olduğunu, nasıl yaşandığını...
YORUMLAR
Bu gönül penceresi çok hoşuma gitti.Daha önce tanımamanın üzüntüsünü yaşıyorum
Ustadan, üstattan, hocadan daha ziyade kardeşimi tebrik ederim demek geldi içimden
Yinsani
her şiirinizin sanırım ilk okuru benim, kaleminize sağlık her şeyden önce..
eksik olmayın.
saygı sağlık ve huzurla..
ortalama bir Anadolu öyküsü
baştan sona YAŞAMDAN kareler
aslında her işimiz namaz gibi vasat
namazı dahi anlamını bilmeden kılar Önce kendimizi kandırır, ve yalana ortaklar buluruz. Başka ortakları da inanmaya zorlar inanmayanı da döveriz.
vasatı bir aşarsak ilerisi düz ova Ekrem kardeş, alaman disiplini şart yani;))
nice saygılarımla
Yinsani
saygı huzur ve sağlık dileklerimle..
MÜSLÜM BAYRAM
ancak benzer halleri görünce gitmedim camiye;))
Yinsani
MÜSLÜM BAYRAM
Benzer hayatlarımız köyde ya da şehirde... Biz de sobalı evlerde büyüdük belli bir zamana kadar tek kanallı TRT ile günlerimiz, o *oktan diziler ile geçti gitti, o televizyon benim ilkokulda bir senemi yedi gitti... Şehirlerarası milletlerarası hele de telefon yazdırılır, saatlerce beklenirdi, daha daha nasılsın diyenlerden sıra gelmesi için... Şimdilerde yüzden fazla kanal var, ara sıra, nadiren bakarım, dizi mizi hak getire, işim olmaz... Şanslı nesillerdik biz, ileride sosyoloji ve tarih kitapları hep yazacak bu yaşadıklarımızı... Ara sıra bakın yeni yetme gençlere bilgi yarışması programlarında ve hangi sorulara cevap veremediklerine kahkahalar ile gülersiniz... İlkokul birinci sınıfta ki çocukların yarıdan fazlası gözlük takıyor hep bu tablet ve cep telefonları yüzünden... Nimetleri olduğu gibi teknolojinin külfetleri de hayli fazla... Severdik birbirimizi, akrabalarımızı, arkadaşlarımızı, şimdi hep menfaatler girdi araya... Paraya bu kadar tapmazdık... Kare totolar vardı bir onu oynardık, yaşımız tutmadı diye annemize imzalatır, bayiye yatırırdık... Velhasılı anılarımızı tazeledin dostum... Sanırım ninesine yazmıştı Barış Manço bu şarkıyı... Teşekkürler
Yinsani
eksik olma abi..
zaten niyetim anıları depreştirmek ti..
saygı huzur ve sağlık ile..
Yinsani
öyle bir büyümüştü ki o ceviz, ulu ağaç gibi olmuştu, sevmişti galiba yerini.. sonradan tapu kadostra mı geçti nedir, ceviz komşunun arsasında kaldı, bize de alt komşusun can eriği düştü:) diğer ağaçlara vesebzelere gölge ediyor diye kestiler.. fotosunu çekemedim ya ona yanıyorum..
çevizler sırık ile toplanır bilirsiniz belki..çeviz ağacı ile şarkı türkü vardı sanırım.. şimdi onu hatırladım dinleyem bari..
an-ı-lar mı deniz hanım.. evet tekrar yaşanılmayacak bir döngüye girdi yaşlarımız sanırım, y kuşağı olarak..
eksik olmayın efendim.
saygı huzur ve sağlık ile..