- 1147 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
“Anne Seccaden Gelsin ” Ayasofyaya Gidiyorum
Sibiryada yedi yıl esir kalmış bir babanın on çocuğundan birisi olarak ayakta kalmak mı anlatılası Ya da sekiz çocuğa annelik yapmanın mahareti mi.
Evin, tarlanın, ahırın işleri yetmez sipariş edilen kilimler dokunacak, eli keser tutan aile bireyleri organize edilip sabah çapacı ırgatlığına da gidilmeli. Harçlık çıkacak sonradan çoğu üniversite bitirecek horanta okutulacak. Hangi birine nasıl yetişilir ki.
Kilim dedim de kolay mı öyle. Kök boyasından ip boyama seromonisiyle başlayıp ilmek ilmek dokunan o altı metre karenin teslimi ayları bulur. Sipariş usulü günü gelmeden teslim telaşesi için kirkit sesleri gece yarılarına kadar sürer de sürer. Defalarca dinleyeceğiniz memleket hikayeleri ezberinizde olsa da bir yandan masıra sararsın hem yarenlik edersin fırsat bulunca da yanı başına oturup bir iki sıra da sen geçersin. Bereket kilim tezgahı evinizin içindedir.
Sekiz kardeşe sekiz kilim eşantiyonu da birer birer tezgahtan çıksa da. En küçük kardeşime bile dokunan kilim yedinci fert olmama rağmen vakitsiz evden de tezgahtan da ayrılık gelip çatınca bana yetişmez türlü sebeplerden.
Ne zaman benim evime gelse gözleri kah duvarda kah yerde nakış nakış dokuduğu kilimini aradığın da onun mahcubiyet hissi beni daha bir yaralardı.
Tam otuz yıl önceydi. Gözleri yakını görmekte zorlansa da eline yarım metrelik örgü şişlerini almış bişiy dokumaya başlamış bir hayli de ilerletmişti. Yarın evlenirsen çocuklara patik örüyorum boyutunu çoktan aşmış. Giydirmemiz mümkün olamayacak sveter sınırları da geride kalmıştı. Ve her sırasına bir nakış hattıyla devam etmesi beni şaşırtmıştı. Çok özeniyor çok zahmet ve gayret gösteriyordu. Hiçbir kiliminde bu hassasiyeti hissetmemiştim.
Dokuma o kadar büyüdü ki taşımakta zorlanıyor ama her kilimdeki bir nakış örneğini diğer sıraya işliyordu adeta. Yedi kardeşe dokuduğu kilimdeki en zor örneği bu örgüde birleştirmişti adeta. İlgilenmiyor gibi görünsem de gizliden her gün takip ediyordum. O gözlerle o yaşta bir metreyi aşan boyuttaki el sanatını nihayet tamamlamış ve bir Cuma günü beni yanına çağırarak;
“Oğlum vaktiyle kilim dokuyamadım ama o kilimlerden daha kıymetli bişiy ördüm sana. Bu bir seccade. Siz köyde kaset dinlerken hep duyardım “zincirler kırılsın Ayasofya açılsın” diye. Bu seccadem sana hediyemdir. Şartım ve vasiyetimse onunla ilk namazı Ayasofu da kılmandır. Tabi seksen küsür yıldır kapalı olacağını söyleyemesem de yutkunarak alıp 30 yıldır duvarımda beklettim hep arkasındaki yer örtüsü yıpranıp çürüyen bu ana yadigarı seccademi. Öyle ki sofyayı camiye yabancı görüp yakıştıramadığından bilinçli olarak Ayasofu derdi Ayasofyaya. Onu 2000 yılında kaybettik. Ana yadigarı seccademle ana vasiyetini gerçekleştirmek üzere ilk vazifesi için 23 temmuzda İstanbul yolundayım.
Cennet Mekan….
YORUMLAR
Hikaye çok dokunaklı da sanki Ayasofu kısmı doğaçlama olmuş.
Annenizin mekanı cennet olsun.
Seyit Hamoğlu
O günleri yaşayan birisi olarak
Ayasofu başlığım olacaktı. Çünkü en gerçek oydu. Daha da detaylandırmadım kurgu bu diyenlerimiz yanlışlar yapmasın için
off çok güzeldi
kurgu değilse
ne kadar değerli bir hediye ve vasiyet
ne güzel bir anne
annenizin mekanı cennet olsun
tebrikler güzel yazınız için
Seyit Hamoğlu
Ne çok yaşanmış memleket hikayeleri var ülkemde
Okuma yazma bilmese de Anadolu Arifliği ancak yaşanılası topraklar.