- 297 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KENTLERİN MİMARİSİ YAHUT GELECEĞİN KENTLERİ
KENTLERİN MİMARİSİ YAHUT GELECEĞİN KENTLERİ
Eski derme çatma kentlerimiz kentsel dönüşüme uğruyor. Evet, bu dönüşüm şimdiden hayra alamet gözükmüyor. Geçmişin gecekondu mimarisi yerini çirkin betonlaşmaya bırakmıştı. O çirkin beton binaların tek düze balkonları hiçbir mimari üslup içermiyor, dahası kötü bir mühendislik ürünü halinde kenti alabildiğine çirkinleştiriyordu.
Kısa bir dönem büyük kentler yüksek binaların absürt ağırlığına dayanmaya çalıştılar. Bu yüksek binalar çirkinlikte birbiriyle yarışadursun şimdi yerini devasa gökdelenlere bırakıyordu. Bu devasa gökdelenler tam bir garabet gibi gökyüzünü tırmalıyor, kenti korkunç heyulalar gibi sarıp sarmalıyorlar.
Böyle mi olmalıydı. Asırlarca süren bir sürü medeniyetin yeşerdiği bu topraklarda bu denli çirkin yapılaşmaya izin vermek hangi akla ve havsalaya sığardı. Sığmazdı ama yapıldı. Bu mimari katliam hayatımızı da çirkinleştirdi kentlerimizle beraber. Bu çirkinleşmeye sırf mazi düşmanlığı yol açtı. Elimizde kör kazmalarla yıkıp yok ettiğimiz o eşsiz mimarinin yerine yeni bir şey koyamadık. Sırf onu hatırlatmasın diye mühendisliğin en bayağısını icra ettik ve kentleri gulyabani çarşısına döndürdük.
Nasıl ki sırf Batılılaşacağız diye o güzelim elif -bamızı, çirkin yapılı batılı alfabeyle değiştirdiysek, aynısını mimari alanda da yaptık ve o güzelim mimariyi yer ile yeksan ederek yok ettik, hayalini bile hafızalarımızdan kazıyarak çöpe attık. E onun yerine bir başkasını da koyamadık.
Ayrıca kentlerimizden yeşili çıkardık, her tarafı betonlaştırdık. Ne yolları yol yapabildik, ne evleri ev. Ne sokak kaldı ne cadde. Ne bulvar kaldı, ne meydan. Ne mabedimiz mabet oldu, ne konağımız kaldı ne sarayımız. Ne köprümüzde bir güzellik kaldı, ne vasıtamız. Eskiden öyle miydi ya. At arabalarımız bile bir estetikle yapılırdı, faytonlarımız süslüydü. Köprülerimiz bir mimari harikası olarak kurulu camilerimiz eşsiz sanat eserleri.
Kütüphanelerimizin, çeşmelerimizin, külliyelerimizin, şifahanelerimizin, sübyan mekteplerimizin, çeşmelerimizin, türbelerimizin, konak ve saraylarımızın bir birine ve doğaya uygun mimarileri nerelerde kaldı. Mezarlıklarımızın, kabirlerimizin ve mezar taşlarımızın bile bir mimarisi vardı, hanlarımızın, hamamlarımızın, kervansaraylarımızın dillere destan mimarisi nasıl da çarçabuk unutuldu, yok sayıldı.
Her biri abidevi bir eser olan bu yapılarımızın çoğunu da kendi ellerimizi de yıkıp tar- u mar ettik. O da yetmedi onları sanat tarihinin karanlık sayfalarına gömdük. Ve hiçbir güzelliği bulunmayan son derece çirkin sayılabilecek beton parçalarından yapılarla doldurduk kentlerimizi. Kentlerimizi çirkin mi çirkin beton yığınlarına döndürdük. ne altyapımız altyapı ne mahallelerimiz bir mahalleye benziyor. Her şeyimiz derme çatma. Afrika’daki ilkel bir kavimin derme çatma sazlık kulübelerinden oluşan mahallerinden daha berbat mahallelerimiz ve evlerimiz.
Şimdi ne yapacağız. Yepyeni bir anlayışla makro planda yapılacak düzenlemelerle küçük sevimli kentler ve güzel mahalleler kurmak. O mahallerde çıkmaz sokak kültürünün yeniden inşa edilmesini sağlamak. Güzel caddeler, yeşille kuşatılmış mekanlar, sanat eseri yapılar. İşte geleceğin kentlerinin felsefesi. İşte bize yeni ve yepyeni medeniyetin ilk yapı taşlarını kuracağımız mimari düzen.
Şimdilerde özellikle sivil mimarinin sırf yap sat merakıyla girdiği yeni arayışların bu mimarinin ilk örneklerini verdiğini müjdelesek yanlış yapmış sayılmayız. Ancak kamunun başka amaçlar peşinde meydana getirdiği yapılaşmaların ise toplumuza yabancı tamamen batı tarzında ürkütücü bir mimariye yöneldiğini, bunun da bizim değerlerimizle bağdaşmadığını söylemek yanlış olmaz sanırım. Oysa bu alanda devletin olumlu örneklerle öncü olma zarureti vardır. Ve kamunun acilen bu yanlıştan dönmesi ve kentsel dönüşümün de bu anlayışla yeniden ele alınması gerektiğini burada ilave etmeliyiz.
Dini mimarinin de yeniden revize edilerek yanlış gidişattan uzaklaşarak, yeni bir İslam mimarisine kanat açma zamanı gelmiştir.Çeşmelerimizden, kütüphanelerimize, sosyal tesislerimizden özel mimarimize kadar her şeyimizi yeni bir mimari anlayışa kavuşturma zamanı gelmiştir artık. Devletin kentleri yeni çirkinliklere boğma girişiminden vazgeçerek, mimari alanda üslup araştırmalarına girmesi ve elde edilen bulgularla yeni mimari anlayışının geliştirilmesi ve ikamesi şarttır ve acil bir zaruret halinde karşımızda durmaktadır.
Bu olmazsa olmaz durumun karşımızda olduğu ve zorunluluk halini aldığını biliyoruz artık. Eğer geleceğin mutlu ve huzurlu toplumunu inşa etmek istiyorsak bunu ivedilikle ele almalı ve zaman kaybetmeden gerçekleştirmeliyiz. Aksi halde geleceğin gençleri ve cemiyeti bundan daha zengin olabilecek ama daha mutlu olamayacaktır.
Ahmet Kemal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.