Hayatın Dengesi Almak ve Vermektir
Almadan vermek iletişimde dengeyi bozduğu gibi, insanı da bozar. Günümüz insanı hep almak üzerine kurguluyor yaşamını ve sonuçta yeni hastalıklar, depresyon, ani parlamalar ile etrafına yanardağdan lavlarını fışkırtıyor… Külleri kendine olduğu gibi çevresinde ki insanlara da zarar veriyor.
Hani bir zamanlar ahlak dersi verenler, kız senin değilse onun başına gelenden bana ne der mantığını kurarlardı ya… Oysa hangi kadına şiddet, tecavüz ve yanlış yapılmışsa, bu şerrin alevlerinin yakmadığı toplumda bir yer kalmıyor. Kadın dengesini bozarsa, toplum bozuluyor, annelik bozuluyor, çocuklar sevgisiz ve şiddeti sever oluyor. Sorunlarını diyalog ve konuşarak çözmüyor. Elindeki silahını ateşliyor ve etrafını savaş alanına döndürüyor. O annenin çocuğu, bana ne diyenin çocuğuna kıyıyor… Maalesef.
İyilikte, güzellikte, yardımlaşma da… Paylaşılmalı. Ben iyiyim demek yetmiyor, onu paylaşarak göstermek gerekiyor. Onun sayısını artırmak için çabalamak gerekiyor. Bataklığı kurutmak ve üzerinde bir çam ormanı yeşertmek gerekiyor. Yakmak değil, bozmak değil, öldürmek değil… Onarmak gerekiyor.
Şimdi birçok kötülükten şikâyet eden toplum yapımız var. Bu şikâyeti yapan kişilerin hayatına bir bakın kendisi iyilik adına neler yapıyor gözlemleyin. Aslında o eleştirdiği her şeyi kendisi yapıyor da göremiyor. İçki ve sigara içme diyor sevdiklerine, kendi içiyor. Kumar oynama diyor, kendisi piyango ve loto alıyor, en masumu masrafına okey ve tavla oynuyor. Temiz ol diyor, sokağını tükürüğe boğuyor, çöpünü yerlere atıyor… Terliyor ve kokuyor ama başkasının kötü kokusunu eleştiriyor. Sonuçta ilk önce biz yaşamalıyız, eğer başkasının yaşamasını istiyorsak… Doymayı bilmeliyiz ki, başkasının da doymasını sağlamalıyız. Çok yemek değil, yeterli ve paylaşarak yemeye alışmalıyız. Sofrasında fakir ve aç olan kim var ki… Kim kafasını kaldırıp, gerçekten açlıkla savaşıyor ki…
Zengini ve fakiri tutturmuşuz doymuyoruz diyoruz… Paylaşmadığımız her fazlalığı, spor yaparak, diyet yaparak atmaya çalışıyoruz. Alacaksın ve vereceksin ki dengeyi kuracaksın. Ne bedeninde ne de ruhunda açlık olmadığı gibi sağlıklı yaşayacaksın. Etrafında huzur göreceksin. Herkes vazifesini yapmayı öğrenecek ve karşılığında para veya başka şeyler talep etmeyecek. Dilimizden hayır çıkacak. Elimize süpürge alıp evimizin önünde ki şerri süpüreceğiz. Temiz olacağız ki yayla havasına özlem duymayacağız. Çalışacağız ki, tembellik olmayacak etrafımızda. Kimse kimseye yük olmayacak veya kimse kimseyi hizmetçisi gibi kullanmayacak.
Hava sıcak olmalı ki meyve ve sebze büyümeli, yeşillik artmalı… Bizim yaşamamıza sebep olan her şey ortaya çıksın. Sıcaktan rahatsız olmayacağız, oluyorsak soğuk duş alacağız, gölgelik yerlerde duracağız, gerekirse klima kullanacağız. Doğa hep veriyor ve bizden bir şey beklemiyor ama insanlar bu vermeyi anlamıyor. Aldıkça vermedikleri doğayı yaşanmaz hale getiriyorlar. Orman yangınları, suya karışan fabrika artıkları… Piknik yaparken zevk aldığımız etrafımıza çer çöp atışımız… Ne bir daha ki sene orada piknik yapılıyor, ne oralarda ki pis kokudan dolayı gezilebiliyor, ne de ortaya çıkan zararlı böcek ve hayvanların kötü etkisinden kurtulabiliyoruz. Doğa kendini yenilemeye de çalışıyor ama o da bir yere kadar. Doğadan alıyor ve doğaya ne veriyoruz? Sonuçta artan yiyecek fiyatları, çöller, bakmaya dayanamadığımız oluşumlar, Antarktika da buzullar eriyor… Biz bunu düşünmeliyiz ki, doğa yaşanılır olsun. Bizde yaşayabilelim.
Sonuçta veren kazanır… İnsanı aldatan, doğayı kirleten, yetimi inleten kaybeder. İsrafa düşmeden, haydin almayı ve vermeyi dengeleyecek bir yaşama bayrak açalım. Etrafımız yaşanılır olsun ve güven versin topluma… Şikâyet etmek yerine, başkasından beklemek yerine biz bunu yapmaya gayret edelim ilk önce, olmaz mı?
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.