Umutlar Ülkesi (2.bölüm)
KRAL DOĞADAN DERS ALIYOR
Artık mahcup Kral, yavaş yavaş kusurlarını keşfetmeye başlıyormuş. Derin bir karmaşaya kapılmış. İlk kez, hatalarından arınmanın yollarını arama gereği duyuyormuş.
Mola verip yemek yerlerken fundalıkların arasından bir şirin tavşan çıkagelmesin mi? Aç olduğu her halinden belli oluyormuş. Kral, hizmetkârlarına:
−Atın şuna artık yemeklerden bir parça da gitsin işine! diye emretmiş. Hizmetliler, hemen buyruğu yerine getirmiş. Sevimli tavşan, iştah ile atılanları bir çırpıda silmiş, süpürmüş. O kadar memnunmuş ki sevimli gözlerinde sevgi ışıkları parlamış! Kıvrık kuyruğunu titreterek sevinçle sallıyormuş.
Kralın kafası karışmış. Kral, sarayında onca çeşit yemek, tatlı ve meyveyle tıka basa doysa da yine de hiç mutlu olmazmış. Minik tavşan bunu nasıl başarıyor? diye kara kara düşünmüş. Sorun bende mi acaba diye, derin bir kaygıya kapılmış.
Ben ondan daha zekiyim! Onun başarıp da benim beceremeyeceğim hiçbir şey olmamalı! diye yüreği isyan etmiş. Etmiş de emrindekilere küçük düşmemek için, sus pus olmayı yeğlemiş.
Dere kenarı rengârenk çiçeklerle bezeliymiş. İnsan bakmaya doyamıyormuş. Çiçeklere üşüşen arılar vız vız, hiç durmadan uçuşuyorlarmış. Kral boş bulunup düşünmeden sormuş:
−Nedir bunların böyle telaşı?
Baş hizmetli izinle söze girmiş:
−Kralım, onlar, her gün kahvaltıda kaşık kaşık yediğiniz balı üretiyor. Bal yiyip sağlıklı kalmamızı sağlıyorlar diye, arılara övgüler yağdırmış.
Kral, elbette bunu bilmeyecek kadar cahil değilmiş, ama nedense döngüsel, yaşamsal bağı, o anda kuramamış.
Kral:
−Bu minicik havanlar, kilolarca balı nasıl üretiyorlar? Kim bilir, hep birlikte ne çok çalışıyorlar? Ben ülkem için ne ürettim? Neler üretilmesine öncülük ettim şimdiye kadar? diye kendisine çıkışıp duruyormuş.
Kral, gökyüzüne bakışını sabitleyerek güneşe içini dökmek istemiş:
−Ey Güneş, aklımın ve yüreğimin aydınlanmaya ne çok ihtiyacı var!
BİLGİN BİLGE DEDE
Kral ve maiyetinin, Bilgin Bilge Dede’nin kulübesine varması aylar almış. Kral Umut, bu süre içinde doğayı gözlemleme fırsatı bulmuş. Tabiatın değişken güzelliğinden, karşısına çıkan hayvanlardan çok etkilenmiş. Gördüklerinden özgün dersler çıkarmış. Meğer onlardan öğrenilecek ne çok şey varmış. Varmış da Uykucu Kral hepsini de kaçırmış!
Kral’ın yüreği, günden güne yumuşuyormuş. Artık çevresindekilere daha dikkatli, daha duyarlı olmaya özen gösteriyormuş.
Kral ve yardımcıları, her gece dinlenmek için uygun bir yerde konaklamışlar. Kral Umut, şafak sökerken merak, heyecan ve istekle erkenden uyanmaya başlamış. Günden güne, sinirli ve ters halleri törpülenmekteymiş. Bu gelişme, hizmetlileri hayrete düşürüyormuş.
Yaklaşmakta oldukları derme çatma minik kulübenin kapısı, ardına kadar açıkmış. Kapının eşiğinde siyah benekli, orta boy, sevimli bir köpek kıvrılmış, yatıyormuş. Ağzındaki kemiği keyifle kemirmekteymiş.
Bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken sırılsıklam ıslanmasına aldırış etmeyen ilginç biri, bahçedeymiş. Koyu renk şapkasından sıyrılan beyaz, düz saçları, alnına dökülüyormuş. İnce telli yumuşak saçlar, içten bakışlı gözlere kadar, yılların izi kırışıkları, bir tül perde gibi örtmekteymiş. Göğsüne dek uzanan ak sakallarından şıp şıp yağmur suları damlıyormuş. Bu kişi, kısa boylu, zayıf, güleç, ton ton bir ihtiyarmış.
Bilgin Bilge Dede, İki büklüm eğilmiş, kısık sesle huzur yayan bir şarkı mırıldanıyormuş. Eliyle tek tek tavukları beslemekteymiş. Çevresine doluşmuş bir dolu güvercini de göz ardı etmiyormuş. Onlara, hevesle avuç avuç yem atarken neşesi, kadife gibi yumuşak sesine yansıyormuş.
Kuşların, bir daire kurarak itişip kakışmadan yemlerini bitirmelerini, hayranlıkla seyretmekteymiş. Sevimli güvercinlerin, karınlarını doyururken kıpırtılı beyaz başlarıyla birbirlerine sokulmaları ne kadar da hoşmuş!
Kral, bu özgün kişi, mutlaka Bilgin Bilge Dede olmalı diye düşünmüş.
Bilgin Bilge Dede, yaklaşan nal seslerini duymuş. Yüzünü aydınlatan bir gülümsemeyle doğrulmuş. İki yana düşecek gibi sallanarak çitlere doğru birkaç adım atmış. Gelenleri sıcak bir selamlamayla karşılamış. İçeriye buyur etmiş.
Çitlere atını bağlarken Kral Umut, yaşlı dedenin gayretine ve mutluluğuna imrendiğini hissetmiş. Ben aynı şartlarda mutlu olabilir miydim? diye aklından geçirmiş. Hiç sanmıyormuş!
Kral, birden irkilmiş ve kendinden utanmış: Mutluluğu, insan kendi mi oluşturuyor, içinde yaşatıyor, diye düşünmekten kendini alamamış. Kavrama ufkunu açan derin bir sorgulamaya dalmış.
Genç kral ve hizmetlileri, içeriye girdiklerinde oturacak ne koltuk, kanepe ne sandalye görebilmişler. Krallarıyla birlikte çareyi, yere bağdaş kurmakta bulmuşlar.
Bilgin Bilge Dede misafirlerine, sabah folluktan topladığı sıcacık yumurtaları sunmuş. Bahçesindeki türlü yeşilliklerden hazırladığı yemeği ikram etmiş. Keçisinden sağdığı sütü, pişirdiği mis kokulu bir somun ekmeği herkese paylaştırmış. Kral Umut, ilk kez yediklerinden bu kadar zevk aldığını duyumsuyormuş. İçinden gelen tatlı bir dürtüyle gülümsemesi, yüzünü aydınlatıyormuş.
O güne kadar el etek öptüren, herkesin önünde eğildiği Kral Umut, Bilgin Bilge Dede’nin davranışlarından çok etkilenmiş. Ani bir kararla yerinden fırlamış. Bilgin Bilge Dede’nin önüne kendini atmış. Yaşadıklarının yarattığı derin saygıyla eğilmiş ve ihtiyarın elini iki eliyle kavrayarak öpmüş.
O andan sonra maiyetindekiler, genç kralı takdir etmeye ve onu sevmeye başlamışlar.
Aniden kulaklara hoş gelen bir meleme sesi duyulmuş. Konuklar, melemenin geldiği yöne, açık duran kapıya doğru bakmışlar. Yavru bir kuzucuk, kapının aralığından başını odaya uzatmaktaymış. Ürkek tavrı, içeriye sokulmasını önlüyormuş. Ne kadar da şirinmiş!
Bilgin Dede, kollarını ona doğru sevgiyle açmakta gecikmemiş:
−Gel minik kuzucuk gel! Sen de mi acıktın? Bize katılmak mı istedin? İlgimizi mi beklersin? diye onu cesaretlendirmiş.
Ak, kıvırcık, topak postuna bürünmüş haliyle yavru kuzucuğa, insanın hemen sarılası geliyormuş! Çekik kara gözlerindeki masum sevecen bakışı, yüreklere değin işliyor, sevgi titreşimleri uyandırıyormuş.
Kral Umut, yüreğinde aydınlanan güçlü hisse karşı koyamamış. Aniden ayaklanmış. Minik kuzucuğun yanına hoplamış ve ona sarılmış! Henüz içmeye başlamadığı sütünden kuzucuğa lıkır lıkır içirmiş. Kuzucuk, sütü huzur içinde bitirmiş.
Kendini güven ve sevinç içinde hissettiği parlak gözlerinden okunuyormuş. Kral Umut, onu kucaklarken iliklerine kadar nasıl da mutlu olmuş!
Ayşe Yarman Öztekin
"Umutlar Ülkesi" Masal kitabımdan