- 667 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AYNI KADERİN İKİ ÇOCUĞU, KEDİ ve İNSAN
istanbul’da evimizin alt katındaki bodruma bir kedi yavrulamıştı. bisikletimi oraya koyarken uzaktan saymıştım minicik yavruları, tam 7 tanelerdi. yanlarına yaklaştığımda benden kaçmış ve bodrumda su depolarının insanlar tarafından ulaşılması mümkün olmayan alt kısımlarına saklanmışlardı. kedileri beslemek için ikinci bir nedene ihtiyaç olmasa da o gün ikinci bir neden fark etmiştim. yiyecek vermeyi ihmal etmemizden ya da anne kedinin ihmalkar davranmasından dolayı olur da depoların altlarında açlıktan ölürlerse oralara ulaşamayacağımız için yavru kedileri dışarı çıkaramayacaktık ve etrafa kokular yayılacaktı. ölüm her canlı için mukadder olsa da kediler o ulaşılmaz noktalarda ölmesin ve etrafa kötü koku yayılmasın diye onları her akşam besliyordum. her akşam önlerine koyduğum yiyecekleri iştahla yiyen kedileri uzaktan izliyor ve oldukça keyifli olduklarını görüyordum. onlar mutluydu ama ben değildim. çünkü bu mutluluğun bitişinin bizim elimizden olacağını biliyordum. eninde sonunda onları yakalayıp uzak bir yere bırakacaktık. onlar bu planımızı bilmediklerinden neşeliydiler tabi. bir gün iki gün üç gün derken kedilerin tavırlarından o bodrumda kendilerini kalıcı olarak düşündüklerini ve "yiyeceklerimiz böyle daima önümüze gelecek" kanaatine vardıklarını anlamıştım. tam onları uyaracaktım ki aynı rahatlığın biz insanlarda da olduğunu fark ettim. sanki biz o kedilerden farksızdık! sahi biz bu güzel dünyada kalıcı mıydık? bizi yakalamak isteyen eller, yerimizi değiştirmek isteyen planlar yok muydu? bulunduğumuz yerde ölüp kaldığımızda etrafa kötü kokular yayılmayacak mıydı? tıpa tıp kedilerle aynı kaderi paylaşıyorduk. diğer bir deyişle aynı kaderin çocuklarıydık. o yüzden de 8. gün o 8 kediyi yakalayıp uzaktaki güvenli bir yere bıraktığımda çok da vijdan azabı çekmedim.
her canlı, insanlara bir şeyler söylüyor olmalı ve sanırım her daim mutlu olan kedilerden öğreneceklerimiz var.
baş ve sonuna müdahale edemediğimiz bir zaman aralığını kediler gibi şen geçirebileceğimiz bir tılsım var mı acaba?
YORUMLAR
Golden Bridge Ba na Hill ( Vietnam Ba na tepesi)de yapılmış olan, keşke gitmiş olsaydınız. Uzaktan el’lerin üzerinde altın dan bir zaman metre gibi düşündüğüm şerit gökyüzündeki bulutların içine giriyor görüntüsünde, mimaride ellerin tuttuğu altın şerit yakınlaşınca bir köprüye dönüşüyor ve bulutların içinde yürüyorsunuz ilerledikçe de el’lerin güvencesinde herşeyi yapma ihtimalinizin ve olasılığınızın olduğunu keşfediyorsunuz bulutları izlerken dek yolun sonuna.
Son’un ne olduğu bu kadar önemli midir? Başlangıçla son arasında bulutların üzerinde hayal kurmak, gerçekleştirmek bu arada bir varlığı mutlu etmek ve mutlu olmak son’un ne olduğunu değiştirmese bile aralıkta huzurlu ve mutlu olmayı sağlayansa yeterlidir .
Ne yalan söyliyeyim yazınızı okurken kurgusu tüyletimi diken diken etti. Çünkü her yaptığımız davranış biçiminde Tanrı rolünü üstlenmek gibi geldi ölüp kokacaklar diye kedilere mama vermek de sonra 8, günde 8 kediyi sadece kafada bırakılacağı düşünülen yere bırakmak da. Bu davranış biçimini ifade eden , vicdan azabı yapmadığını belirten kurgu; hayatı kötü geçecek diye bi insanı öldürebilen katilin savunması gibi değildir de nedir?
Belki vermek istediğiniz mesaj yazarken de tersidir vurgulanın diye düşünmek isterim bu gece uyumadan önce çünkü çok rahatsız oldum.
Saygılar
kader hamağı
yazıyı güncel halindeki soruyla bitirseydim daha iyi olurdu? bu soruyu eklememe neden olan değerli yorumunuz için teşekkür ediyorum.
YediYıldız
İnsan anne karnına düştüğü an’dan itibaren maruz kaldığı her olayı alt bilincinde biriktirendir.İyi kötü algısı-ahlâk anlayışı, içinde bulunduğu aile, çevre, verilen eğitim, almayı tercih ettiği eğitim, iş, dostlar, eş, sevgili,yaşadığı şehir... gibi bir çok etkenle şekillenendir .İyi kötü algısı şekillenirken, ahlak anlayışı oluşurken ki bu da insanın tüm özgürlüğünü elinden alandır ; geçmiş ve gelecek etkisi olmayan süreçtir’e inandırıp insanı an’lık haz lara yönlendiren bir durumdur ki; en başta bahsettiğim haz şekillerinden birini tercih ederek yaşamamıza sebep olur.Mantıken sizin bahsettiğiniz insanları haz’ların kölesi yapan da bu dur, geçici mutluluk hormonu gibidir sürekli aranan, istenen, uygulanan.
Ben, mutluluğun içten geldiğine inananlardanım. Ne kadar yoğun ve yüksek doz olursa olsun tek başına haz yeterli değildir.Bencillikle karıştırılmamalı söyleyeceğim ancak ben mutluluğun sırrına, kendi içimden gelenden başka önüme konulmuş her kısıtlamaya kayıtsız kalarak sahip oldum. Hayatın bana getirdiği hiç bir şeye aldırış etmemeyi öğrendim. Dışımda dönen dolaplar, yapılmaya çalışılan kötülükler ve iyilikler, övgüler yermeler adı altında dedikodular, kayıplar ve kazanımlar,yoksulluk ve zenginlik, acı ve haz, utanç ve şeref gibi doğarken yaşamın getirdikleri ile oluşan yaşamımı ve bildiğim mutlak son ölümümü kocaman bir hiç olarak görüyorum ben.
Var’lığıma size bahsettiğim iki el üzerinde içimdeki çok sevdiğim Allah’a teslimiyet doğrultusunda yaşam ve ölümün çok üzerinde bakmayı tercih ediyorum. Aşk’a ve sevi’ye vurulan kısıtlamaları kabul etmiyor;hayran olabileceğim içimde bütünleşen her erdemli davranış biçimine mutlu oluyor; başıma ne gelirse gelsin ruhumdaki özgür bıraktığım sevi yi yok edemeyeceğini ve bunu paylaşmayı sürdüreceğimi biliyorum.
Mutluluk içten gelir değerli dost, aşk’ımıza sevdiğimize kırmızı bi ip’le bağlanmışız doğarken, O’na ulaşmak O seviyi hissetmek bile sürdürülebilir mutluluk kaynağıdır ; var olanı çıkarmak bilgeliğine kavuşmak ne eğitim, ne kültür , ne matematik ne fizik bilmekle olur. Ne de bu duruma dışarıdan müdahale mümkündür.Hatırlamamız gereken tek şey var lığımızı sevmemiz ; bedenen ve ruhen ait olduğumuzu bulup O nunla bir olduğumuzu kabul edip çok severek bu durumu kabullenmektir. Hayatın yan etkilerini göz de büyütmek biz lerin öz’ünü insanlığımızı kaybetmemize sebeptir çünkü...
İçimize müsaade zamanı belki de...Evrenin buna ihtiyacı var..
Bence sonuna bağladığınız cümle gereksiz olmuş Yazıdan ayrı duruyor çünkü ..tabii naçizane benim fikrim...
Mutlulukla 🌈🍀🙏❤