- 376 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yaşlılık Aylığı
Yaşlılık Aylığı
Çocuklar, ‘Nayıl’ın torunu’ demezlerdi, belki de diyemezlerdi. Birazda eğlencelik olsun diye ‘Naylon torunu’ derlerdi. İsmi Fatma idi ama bu ismi pek bilen yoktu. Köy yerinde resmi bir işlem olmayınca gerçek isme pek ihtiyaç duyulmazdı zaten.
Yıllar önce, 65 yaş üstü, (yaşlılık) maaşını alabilmek için tek oğlu Ali’ye zorla da olsa başvuru yaptırmıştı. Bundandır ki uzun yıllardır ilk kez resmi bir işi düşmüştü. Oğlu Ali de ‘annesine bakamıyor da yaşlılık maaşı aldırıyor’ denmesin istiyordu doğal olarak. Oğul Ali’nin, yedi çocuğunun olması ve köy yerinde yaşlılık maaşına teveccühün fazla olması belki de Fatma Nine’nin işini kolaylaştırmıştı.
İlk maaşının üzerinden yıllar geçmiştir. Uzun yıllar maaş almaya alışmış, maaşın kıymetini, önemini fazlasıyla kavramıştı Fatma Nine. Yaş doksana dayanmış. Nedendir bilinmez birkaç maaşı yatırılmamıştır. Kimisi, ‘sistemde bir hata olmuştur’ kimisi de ‘herhalde ölmüştür’ zannına düşüldüğünü beyan ediyorlardı. Kocası da beş sene önce ölmüş olan Nayıl’ın Torunu, maaşa da alışmanın verdiği beklentiyle her gördüğünden maaşının akıbetini soruyordu. Maaşının yatmamasından hayıflanıyordu. Doğal olarak kimse kesin bir şey söyleyemiyordu. Maaş alınan PTT den soralım diyerek geçiştiriyorlardı. Üç ayda bir yatan üç kuruşluk maaş eline tam olarak da geçmiyordu. Genellikle oğlu Ali’nin ilçe bankasından aldığı maaş eve gelmeden, en azından bir kısmı harcanıyordu. Gelin, kocası Ali’yi sık sık uyarıyor, yaşlı kadının maaşını harcamanın ne kadar günah olduğunu söylese de durum çokta değişmiyordu. Her ne kadar ilaç, pazar, hastane gibi önemli harcamalar alınan ufacık maaşla karşılanıyor olsa da böyle bir şikâyet hâli yaşanıyordu her seferinde.
Fatma Nine, kocasının ölümünden sonra tek başına evinde de kalamaz olmuştu. Otuz yılı aşkındır göz bunluğuyla dünyayı, aydınlığı görememesi çok zordu ama evinde kocasıyla iyi kötü idare ediyorlardı. Artık oğlunun, gelininin tahsis ettiği bir kanepede hayatını sürdürmeye başladı. Anılarını, hayallerini, rüyalarını hep bu kanepe üzerinde yaşıyordu artık.
Hep eskilerde yaşardı Fatma Nine. Çocukluğunda yaşadıkları hadiseleri bu gün yaşıyormuşçasına heyecanla anlatırdı. Daha çok acıların, yoklukların, savaş yıllarının hizaladığı insanların içerisinde yaşayan sıradan biriydi ama eskilerin tabiriyle hudayinabit bir tarafı da vardı. Nayıl dedesi köyde muhtarlıkta yapmış zengin ve köyün ileri gelenlerinden biriymiş. Bundandır ki baba evinde fakirlik çekmediğini söylerdi. Gelin geldiği kapının fakirliğinden bahsederdi hep. Gelin geldikten sonra dahi uzunca bir süre dedesinin zenginliğinden faydalandığını çekinmeden dillendirirdi. Koca evinde yokluğun yanında iki kaynana da pek kimseye nasip olmazdı hani. Zengin dedenin sağladığı özgüvenden olsa gerek ‘kocasının, ömrü boyunca ağzının içine bakıldığı’ söylenirdi. Bu da olumlu anlamda bir nasiplenme olsa gerek. Adıgüzel Dede, ‘ben ölürsem ağma gözüyle koca karı ne yapar’ diye çok söylendiği de olurdu.
Fatma Nine her ne kadar yemek yerken üzerine dökme ve ihtiyaçlarını giderme sıkıntıları yaşasa da ağma gözlerine uzun yıllardır ne kadar alışılabiliyorsa alışmıştır artık. İlk baştaki sıkıntıların çoğunu atlatıp kabullenmişti. Uzak il Konya başta olmak üzere her duyduğu doktora gitmişti ama olmamıştı bir türlü maalesef. Azda olsa görme umuduyla yaşadı hep. Görebilmekten daha çok bir ışıktı aradığı. Nişanı bozulan kızı için döktüğü gözyaşlarından dolayı gözlerinin kaldığı söylenir kimilerince.
Doksan yaşına gelen insanın hayat tecrübeleri, acıları, gözyaşları süreğen şekilde çokça yaşanıp devam ediyor. Oğul Ali’de yaşlanmıştır artık. Kendi köyündeki imamlık işinden emekliye ayrılmış, hastalıkları da nüksetmeye başlamıştı. Fatma Nine için üzülecek, ağlayacak, tasalanacak bir olumsuzluk daha eklenmişti hayatına artık. ‘Ali’mle başlayan yürek burkan cümleler kuruyordu hep. Artık oğlu Ali ile beraber iki hasta ve yaşlı olmuşlardı evde. “Allahtan gelene kim ne diyebilir ki hâşâ” deyip tespihini çekerdi bolca. Bir taraftan, istemeye istemeye de olsa kızlarının evine gitmesi yüreğini burkardı. İhtiyaç hâsılı gidişlerde olsa, yaşlı ve hasta insanın, alıştığı evin dışına çıkması çok zor olsa gerek.
Yaşlılık maaşı da ortada kalmıştı bir taraftan. Torunlarını zorla güçle ikna ederek posta işletmesine gönderilip durum iletilmiş ve parmak basılarak bir dilekçe alınmıştı. Çevresindekiler, çokça toplu para alacağını söyleyeduruyorlardı. Umut dünyası işte, her söylenenden sonra Fatma Nine sevinç içinde kalıyordu. Zor güç de olsa bir senelik toplu bir maaş alındı alınmasına da harcayamadı Fatma Nine. Torunlarına nasipmiş. Belki de bu parayla Fatma Nine adına hayır yapılmıştır kim bilir? Rahmet ola.
İlkay Coşkun
25.06.2020
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.