SAKA BURSA
SAKA BURSA
Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Gülten Akın
Şubat ayının son günleri iki gün sonra suya cemre düşecek. Karşımda ihtişamıyla duran antik çağda İda, eski ismi keşiş günümüzde ise ulu namı verilmiş dağa bakarak yazımı kaleme alıyorum. Böyle bir girizgâhın gideceği meçhul yer için okuyucuya esrarlı bir söz yazıp onu yazının devamını okuması için şevklendireyim: Dağ Musa’ya gelmez/ O halde Musa çıkmalı dağa / Ulaşılmışsa çetin zirveye zahmet ile / Hazret unvanı verilir rahmet elinden O’na.
Serimden düğüm kısmına geldiğimize göre asıl konumuza geçelim. Şehri insandan dinlemek ve insanlarıyla anlatmalı illa ki mekânlar önemli lakin mekânı şereflendiren insandır kelamı kibarını hatırlamalı. Bursa bu bağlamda benim için Ahmet Hamdi Tanpınar ve göçmenler demektir.
Tanpınar kelebek gibi Bursa’ya dokunup geçmiş bu kısa ziyaretlerinin etkisi büyük olmuştur. Bursa’da yıllarca yaşamış Emir Sultan Mezarlığı’nda medfun nice insan en az onun kadar Bursalıdır. Onun Bursalılığını doğmak çokça yaşamak ile ölçmek abestir. Tanpınar eline bir fotoğraf makinesi alıp güzide fotoğraflar bırakmakla kalmamış, daha önce Bursa’ya temas edip şehri tarif edenlerin izleklerini bizlere sunmuş. Bununla da yetinmeyip kendi hayal dünyasını mekânların ruhuyla harmanlayıp okuyucusuna resmetmiştir. Bursa sanatın bin bir rengi ile bezenmiş bir tablodur zihin duvarımıza astığı. Bursa’nın kaderinde kendini bulmuş, nedir bu kader? Zamanın çizdiği rota gereği ihtişamını İstanbul’a bırakmış buruk ve hüzünlü bir şehir. Yeni payitahtın yükseldiği an Bursa ‘da zaman donmuş içinde tüm güzel renkler hapsolmuş günümüzde dahi ışıltılarını yaymakta.
Tanpınar edebi çevrelerde yalnız bırakılmanın ve değerinin bilinmemesinin hüznünü taşır. Bu anlamda Bursa’da ona göre İstanbul’un gölgesinde kalmış hatta hak ettiği değerde verilmemiştir. İşte bu hak Beş Şehir eserinde diğer dört şehirden farklı olarak zaman kelimesinin eklenmesiyle kendini gösterecektir.
Tanpınar’ın bizlere bıraktığı Bursa’da değiliz, hız sarmalında koşuşturarak evimize ya da işimize gidiyoruz. AVM ismini verdiğimiz yapılarda mutluluk poşetleyip, nerede o eski bayramlar tarzı cümleler ile sözde kendimizi affettiriyoruz. Bu kolaycılık, evet zaman değişti ama değişmeyen bize eskinin nezaketini, sanatını, huzurunu sunan yerler (kurtarılmış bölgeler) var. Neresi mi? Mesela Muradiye Külliyesi bu anlamda size yetecektir.
Tarihin tozlu raflarında hazin hikâyelerini okumuşsunuzdur, okumamışsanız dizilerden aşina olduğunuz Cem Sultan ve Şehzade Mustafa Muradiye’de medfun. Bir Fatiha sonrası ruhunuzda ürpermelerle birlikte tarihte zaman yolculuğuna çıkacaksınız. Sizi yeniden sanatın ince zarif örnekleri başka bir ruh haline çekecek. Sultan Murat’ın türbe alınlığında ki ince işçilik zarafetin bin bir rengini bitki motifleriyle sunar. Ölümün dahi güzel bir durak olabileceğinizi mezar taşlarındaki muazzam ince işçilikle görürsünüz. Günümüzde kaligrafi ismi verilen yazının resme dönüşmüş hallerini görüp hayran kalmamak elde mi. Köşeli taş zeminde ilerlerken yan tarafta gördüğünüz küpler ile taşınan leziz yemekler ya da depolanan zeytinyağlarını hayal edin. Cami köşesine dikkat kesilirseniz sadaka taşını göreceksiniz o oyuktan kim nafakasını almış sonra durumu düzelince karanlıkta keseyle yüklü meblağı bırakmış hayal edin bayram sabahları bayramlaşan avluda koşuşan çocuk neşesini. Çıkarken ilk giriş noktasındayız insicamı dağıtmama adına para vermeli sıraya girmeli ismini bilmediğim garip aygıtı saymazsak tarih yolculuğunun lezzetini Muradiye’de alırsınız. Bu garip teknoloji göstermelik para aldıkları da yok galiba bizi zamanımıza getirmek için konulmuş diyerek hüsn-i talil yapalım. Giriş kapısında üstadın şu mısraı bu mekânı özetler mahiyette, “ Muradiye sabrın acı meyvesi .”
Yirmi adım sonra Muradiye Medresesi’ne adım attığınızda atalarınızdan mektup alacaksınız, el yazması eserler tezyin, süsleme cabası. Sizi dünden alıp düşün kanatlarına bırakacak nadide eserler, sanat eseri hatları hakkı ile okuyamayışın hüznü. Adımını attığınız her odanın bir medrese talebesine ait olduğunu hatırladığınızda Osmanlı’nın kuruluşundaki samimi, atak ve heveskâr saadetini yaşayacaksınız. Çıkışta kapı önlerinde sokaklarda gördüğünüz çeşit çeşit kedinin gezinmesi mahallenin dayanışma ve şefkatini gözler önüne serecektir. Son kez külliyeye veda etmeden önce Muradiye Camiine bakmalı bu güzergâh benim tercihim aslında cami ile başlayan bir gezi tercih edilir. Geçmiş ile gurur duymak için başka bir sebep Fatih’in babası II. Murad’ı cami ve türbe ile anmak bir dua göndermek vakti. Cami tipik Selçuklu mimarisi yatayda geniş alan kaplayan yapı Selçuklunun genişleme siyasetini gözler önüne sermekte. Muradiye pek tabidir ki bu yazdıklarımın çok daha fazlası, her gidişimde başka kapılar ve dünyalar açılır önüme her ziyaretimde ayrı bir lezzet alırım.
Bursa Muradiye’den ibaret değil Üftade, Somuncu, Emir Sultan gibi manevi tabiplerin kabri, hikmet ve izleri takip etseniz ruhunuz ne derinliklerde şifa bulacaktır. Tarihi Bursa Yıldırım, Çekirge doğu- batı hattı boyunca uzanan tepecikler üzerine kurulmuş yapılardır. Bu hat dışında ikinci bir Bursa mevcut Uludağ güneyi dağ ilçeleri doğa ve bozulmamışlık, kuzey ilçeler deniz ve tarım gibi zenginlikler sunacaktır. Burada ayrı bir parantez açmak gerekiyor, Bursa Osmanlı ise İznik Roma ve Bizans’tır.
Özü özü Bursa Uludağ eteğindeki ufak tepeler üzerinde inci gibi dizilmiş gerdana benzer merkez Ulucami bir uçta Yeşil Türbe diğer uçta I. Murat Hüdavendigar Cami arada Tophane, surlar, hanlar Setbaşı ‘ndan oluşan inci gerdanın ipi.
Şehrin merkezinde bulamayacağınız çocukluğunuzun insanlarını Üftade dergâhı yokuşunda gördüğünüzde zaman makinesinin varlığına şahitlik edebilirsiniz.
Keçecizade Osmanlının dibacesi olarak tarif etmiş büyük Bursa yangını sonrası. Bu önsöze yeni sözler eklenmiş küllerinden yeniden doğmuş her göç hareketi onu yenilemiş. Balkanlar, Kafkasya’nın çalışkan insanları tarih boyunca ticari merkez olan şehri yeniden zenginleştirmiş. Otomotiv sektörünün temelleri Bursa’da atılınca bu sefer Anadolu’nun dört bir tarafından insana ekmek kapısı haline gelmiş. Günümüzde Suriye’den gelen dindaşlarımızın sığınacağı liman olma görevini üstlenmiştir. Tarihi ile ata, şefkati ile ana olmuş Hüdavendigar şehri.
Hız ve haz sarmalında geçen hayatımızın koşuşturması arasında özlediğimiz geçmişe ulaşmak için gideceğimiz o kadar çok yol var ki sadece bunu isteyelim. Şehreküstü metro durağına inerken küçük camilerde geçmişin ruhunu hissetmek. Postane yokuşunda küçük çay ocağında ihtiyar amcalardan göç hikâyeleri dinlemek. Hala yaşayan bakkal dükkânlarında alış veriş edip selamlaşmak zor olmasa gerek.
Şehrin içinde dolaşırken Çelebi’nin tarifini anlamak için çeşmelerden birinden kana kana su için. Avucunuza dolan ve serinliğini hissettiğiniz suyun Uludağ kar eriyiği olduğunu şehir kuruldu kurulalı aktığı ve akacağını bilin. Bursa sakadır karşılıksız size hayat sunar, ruhundan ikram eder. Teşekkür mü, istemez ama durup bu ruhaniyetli şehrin hazineleri sevgi ve hayranlıkla ziyaret yetecektir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.