- 1082 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GEÇMİŞİN İZİ
G͟E͟Ç͟M͟İ͟Ş͟İ͟N͟ İ͟Z͟İ͟
Penceremin kenarında minik bir kuş cıvıldıyordu, “içimdeki özlemler” yüreğimi darmadağın ediyordu, senden uzak diyarlarda bedenimdeki her zerre acırken, dizlerimdeki ağrılar, hasretinle daha da artıyordu...
Geçmişin izini her anımda hissettim, içim deprem rüzgârlarıyla ürperdi. Yalnızlığın sessiz cümleleriyle boğuştu, yokluğunun “rehin düşleri” ruhumu derinden incitti!..
Sensizlikle giderken uzaklara, parça parça ağladım! Feryatlarımla, sabahlara kadar sızım sızım sızladım! Giden zamanda kaybettim tüm anılarımı! Hiç alışamadığım yokluğunla araladım perdelerimi! “Lâl oldu dilim!” “Ansızın, kelimelerim sustu!” “Gülümsemelerinin yokluğu, içimi kuruttu!” Sana anlatacaklarım içimde boğuldu, bedenimdeki ağrılar ciğerlerimi yaktı kavurdu!
Biliyor musun? Bu dünyada sevenler hep terk edilirmiş. “Hayatın sihirli küresinden uzakta tutularak cezaya çarptırılırmış!..”
Uzun yolda yalnızlığımla gidiyordum, karanlığın ortasında yüreğim sancılanıyordu, hiç bitmeyen tedirginliğimle ben titriyordum!.. Sen, bir rüzgâr misali haz alıp esiyordun. “O gidişinle martılar bile hüzünlenip ötmezken, giden zamanın yokluğu beni incitirken, ıslak zeminde senin hayalini çizerken, yokluğunla her zerremi darmadağın ediyordun!” Engin denizlerde kayalar çarpışırken, yürekler ayrılıklarla sıkışırken, her hüzzam şarkının çiçeği kırılırken, seni yüreğimin giz yerinde saklıyordum!..
Hayat yükünün deli sancısı içimi tahrip ediyordu, ben sabahlara kadar yolunu gözlüyordum. Çılgın yürek atışları yüreğimi darmadağın ederken, ben “sevgimin resmini” maviye çiziyordum. Güneş gökyüzünü aydınlatırken, ben senin hayalini hasretle içime çektim, senden uzaklarda zaman geçerken, ben sevgimizin resmini ruhuma işledim...
Hüzün gözyaşlarımdan damla damla akıyordu, kaybettiğim umutlarım hücrelerimi kanatıyordu, ıssız bir köşede, ben, bu hayatta hep aynı “mor melodileri” dinliyordum...
Dışarıda zemheri yağmur yağıyordu, kara bulutlar göklerde ağlıyordu, birden acı bir ses yankılanıyordu, bir “tufan misali” sokakları sular dolduruyordu, zemheri yağmur serpe serpe sularını akıtıyordu, yürek yakan sancılı haykırışlar alevleniyordu. Zaman kızgın gözyaşlarıda matemliyken, fırtınanın derin sesi bedenleri ürkütüyordu...
Gecenin ayazında yüreğim dağılmış, içimdeki acının sesi vücudumu eritmiş, çığlıklarımla gözyaşlarım hayata kan kusmuş, içimdeki kırgınlıklar beni karanlıklara götürüyordu...
“Odamdaki hediyen solmuş, ruhumdaki eziklik hücrelerimi derinden çürütmüş.” Ben, her tan vakti yeni güne uyanırken, senden çok uzak diyarlarda yaşarken, bedenimden kopan her zerreden hüzün akarken, sen, her anımın sahibiydin!..
Vedaların benliğimi yakmış, içime saplanan özlemin derinden yarmış, hiç kapanmayan yaram daha da derinleşmişti, bilesin!..
Unutma sakın! Hayat seni suçlarken, hiç acımadan bir anda fırlatır uçurumun kenarından, efkarlı halinle kendinde hatayı bulamazken, yakar seni yüreğinin şah damarlarından...
Ruhundaki acı gerçekleri haykırmaya, içindeki günahları anlatmaya, hayat muhasebesinin tüm yükünü taşımaya, kabuk bağlamış yaraları sarmaya, var mısın?
Üstüne çöken siyah bulutları izlemeye, yağmur damlacıklarıyla ıslanmaya, “aşkın karanlık odalarında kaybolmaya,” benimle bir ömür boyu yaşamaya, var mısın?
𝐌𝐄𝐇𝐌𝐄𝐓 Ö𝐊𝐒Ü𝐙
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.