- 442 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
ÖĞRETMENDEN ANILAR - 1
ANILARIMIZ - 1
( 26. 06. 2020 tarihinde güne seçilen Müslüm BAYRAM kardeşimizin “ÖĞRETMENLERİMİZ ve EĞİTİM ÜZERİNE” başlıklı yazısına bir katkı…)
Hani adettendir ya… Emekli olanlar varsa bağı bahçesiyle, tavuklarıyla uğraşmayı severler. Yoksa torunlarının maskarası olmaya çalışırlar hem de severek, üstelik üste para da verirler. Ehh.. yaşı uygun olan kimileri de arkadaş gruplarıyla okey oynayarak kendilerince vakit geçirirler. Haa… bunların hiçbiri yoksa bir köşede oturup ölümü beklerler. Ne yazık ki ülkemizde yaşayan emeklilerin pembe ( ! ) tablosu bu olsa gerek.
“Efendim..? Bir daha söyler misiniz lütfen, kulaklarım ağır işitir de?”
“Tatil mi dediniz...? Sayın okurlarım?” Bizim emeklilerimiz mi tatile çıksınlar?”
“Hahahaaa… güleyim bari kim kaybetmiş de emeklim bulsun? De hadi oradan, işine bak kardeşim, bırakın da rahat ölümümü bekleyeyim. ( ! ) Ne de olsa emekli değil miyim?”
Bildiğim, duyduğum ve de okuduğum kadarıyla – özel olarak incelemedim - Avrupa ülkelerinde emeklilere daha fazla özen gösteriliyormuş. Emekli olduktan sonra maaşlarını tam olarak alıyorlarmış. Yani kısacası;
“Sayın emeklim, sen devletine elli – altmış her neyse bunca yıl çalmadan çırpmadan, kaytarmadan, rüşvet almadan ülkenin ekonomisine, eğitimine ve ahlaki değerlerine katkıda bulundun, yüksek maaş almayı hak ettin. Türkiye gibi parasının değeri düşük, denizi, güneşi, tarihi eserleri ve doğası harika olan ülkelere her yıl tatil yapmaya git, aldığın maaş senin ananın ak sütü gibi helal olsun, sayın emeklim.” Dermiş.
Emekli olduktan sonra bana;
“Yeni hayatında ne yapmayı düşünüyorsun, hocam?” diye soranlara;
“Bilmiyorum, bakalım karşımıza ne çıkar.” Deyip geçiştirdik koca bir yılı geride bırakarak. Doğrusu evde oturmak, çarşı pazarda dolaşmak hoşuma gitmişti. Eskiden çarşıdan geçerken bana;
“Müdür bey, lütfen buyurun bir çayımızı içiniz diyen esnaflar artık beni görmezden gelmişlerdi, tesadüfen göz göze gelince;
“Merhaba, Mehmet babam ne yapıyorsun?” demeye başladılar. Vay be… insan emekli olunca evde dahi değeri düşüyormuş. İyi, ama bir uğraş bulmam gerekirdi. Tembelliğe iyice alışmışken eşim ve çocuklarımın zoraki ısrarları üzerine;
“Baba, çocukluğundan beri kitap okuyup durdun, şimdi iki satır yazmaktan aciz misin? “ Doğru söylemişlerdi.
“Bilmem, sizce yazabilir miyim?” Ve rafa kaldırdığımız kalemi yeniden elime aldım, yeni bir yola çıktım, başım selamet mi bilmem. Kolayı varken, ilkin en zor işten başlayarak şükürler olsun “TURNANIN FERYADI” adlı bir roman zar zor iki yılda ancak yazabildik. Roman bu, ihmale gelmez, hele bir göz ardı edin vallahi koca bir bölüm yok olup gider. (Kısmet olursa yakında basılacak. )
Bir gün kendi kendime düşürürken bu alemi yaratan Rabbim, insanoğluna her türlü nimeti vermiştir ve bu nimetlerden dolayı da bir gün mutlaka hesap soracaktır. Ben Yüce varlığa inanan biri olarak; - Dini asla menfaat için kullanmadan - bana vermiş olduğu yeteneğin hesabını sormayacak mı? Bu yeteneğin ürünlerini insanların hizmetlerine sunmama gibi bir lüksümüz var mıdır? Şart oldu artık... Ve yazılması en kolay olan anıları hikayeleştirmek değil midir?
Hadi, Ya Bismillah…
Bazı şeyler vardır ki ekmek gibi, su gibi ihtiyaçtır. Aşk gibi bedenimizi saran, sevda gibi yüreklerimizi yakan bir peri kızıdır. Adı konulmamış bir şey vardır, neye benzediği bilinmez, yumruk büyüklüğündeki yüreğimizin bir köşeciğinde kendi halinde hiç görünmeden öylecesine durur.
Gün gelir bakarsın kükremiş aslana çevirmiş seni, atılırsın korkusuzca hasımlarının tam ortasına, haksızlıklara karşı kurumuş çınar ağaçları gibi dimdik durursun hak yiyenlerin gözlerinin önüne, diken olur saplanırsın göz bebeklerinin ta orta yerine…
Gün olur semanın mavi derinliklerinde kanatlandırmış seni, adına aşk konulmuş, sevda başında duman beyaz bulutların arasından süzülür geçersin…
Ve gün olur ki adını bilmediğin, gözünle göremediğin, elinle tutamadığın o küçücük şey var ya, çevrene cennetin bütün meleklerini toplamış, yumruk büyüklüğündeki yüreğine merhamet tohumlarını serpmiştir. Merhametin yücelere varır yine doymazsın…
Geçmiş zamanda bir İlköğretim Okulunun idareciliğini yapıyordum. İlin ve okulun adını yazmamda her hangi bir sakınca bulamıyorum, çünkü “GÜN OLA DEVRAN DÖNE “ başlıklı yazımızda yirmi yıl yöneticiliğini yaptığım okulu daha önce yazmıştım.
Yine Yavuz Selim İlköğretim okulundayız ve karınca kadarınca çalışmalarımızı yürütüyoruz. Okullarda zaman zaman ani aramalar yapıldığını bilirsiniz, amaç öğrencileri zararlı olan sigara, uyuşturucu, kesici alet vs. şeylerden korumaktır. Sekizinci sınıflardan birine giriyoruz, arka sıralarda oturan irice bir öğrencimizin rengi aniden değişmesi gözlerimden kaçmadı. Arkadaşlarıma aramalarına devam etmelerini söyledikten sonra, adını söylemeyeceğim; aslında aile durumu iyi sayılan çok zeki, ama nedense okula pek önem vermeyen öğrencimin yanına gittim. Ellerini başının üzerine koymuştu, korkuyla sadece gözlerime bakıyordu. Okullarda öğrenciler müdürlerden biraz çekinirler ne de olsa. İlk aramamda ceketinin iç cebinde henüz açılmamış bir paket sigara gördüm, bedenen erken geliştiği halde neredeyse korkudan yere düşecekti. Ruh halini fark ettim, sigara paketini cebinden çıkarmadım, kimseye çaktırmadan gizlice kulağına;
"Şimdilik otur, teneffüste odama gel." dedim. Sınıftan çıktık. Zil çalınca odama geldi, rengi kaçmış, korkudan titriyordu, oturmasını istedim ve sordum;
"Cezanı biliyor musun?" Diye sorunca,
"Evet, müdürüm, beni okuldan atacaksınız, ya da başka okula göndereceksiniz." dedi sesi titreyerek.
"Hayır, seni okuldan atmayacağım, başka okula da göndermeyeceğim, ailene de bildirmeyeceğim." dedim. Merakla yüzüme bakıyordu.
"Sana başka bir ceza vereceğim. Önce sigara içmeyeceğine beni inandıracaksın." dedim.
"Tamam, söz bir daha sigara içmeyeceğim." dedi.
Çalışma saatlerinde fırsat bulmasam da, çoğu zaman öğlen arası kendime okuma saati olarak ayırdığım için masamın üzerinde kitap eksik olmuyordu, içlerinden bir roman aldım;
"İşte senin cezan bu kitabı okuduktan sonra gelip bana anlatacaksın." deyince yüzü açıldı, sevinçle kitabı aldı, cebinden sigara paketini çıkardı, büktü, kırdı çöp kutusuna attı.
Aradan kaç yıl geçti, saymadım... 2005 yılında doktor olan büyük kızımın, Gaziantep Üniversitesi Hastanesine ilk ataması yapılınca oraya gitmiştim. Hastanenin önündeki büyük caddenin kaldırımlarında yürüyen insan seline ben de katılmıştım. Aniden;
"Hocam..." diye bir ses duydum, refleks olarak birden geriye dönmek istedim, sonra ;
"Beni burada kim tanır" düşüncesiyle vazgeçtim. Ses tekrar;
"Hocam... Mehmet hocam..." adım söylenmişti, geriye döndüm, arkamdan uzun boylu, hafif sakallı, gözlerinin içi gülen bir genç bana doğru koşarak geldi, ellerime sarıldı ve öptü. Doğrusu tanımamıştım, ama bir yerlerden öğrencim olabileceğini düşünerek bozuntuya vermedim.
"Hocam beni tanımadınız galiba?
"Öğrencilerimizden birisiniz, ama nereden?"
"Yavuz Selim’den hocam." Burada ne yaptığını sordum, üniversiteyi göstererek;
"Burada mühendislik okuyorum, hocam." Sevindim ve sevincimi onunla paylaştım.
"Hocam, senin sayende burada okuyorum.” Deyince,
“Teşekkür ederim, ama kendi çabalarınla buralara gelmişsin ve beni de çok mutlu ettin.” Diye cevapladım kendisini.
“Hocam, hatırlamadın galiba?”
“Neyi, hatırlamadım?”
“Eğer siz olmasaydınız, belki şimdi sokaklarda sürünmüş olacaktım. Hatırlamadınız mı hocam, bende sigara yakalamıştınız. Eğer başka ceza verseydiniz, okumayacaktım, kitap verdiniz, ben de kendime söz verdim okuyacağım dedim ve şimdi buradayım."
“Peki, ya sigara… Sigarayı bıraktın mı?”
“Evet müdürüm, o günden beri hiç içmedim bir daha.”
Biz öğretmenler küçük dostlarımızla fazla haşir neşir olmamızdan olsa gerek, çabuk duygulanırız. İnanmayacaksınız belki, o anda farkında olmadan gözlerimden sevinçten yaş akmıştı.
Sınıfta arama yaptığımız gün, bu gencimizin bir gün mühendis olacağını tabi ki bilmiyorduk. Sormak içimden gelmiyor, ama sormadan da edemiyorum.
Okul müdürü olarak o gün farklı davranıp, farklı kararlar vererek bu gencimizi sokaklarda çaresiz kaldığını görseydim, acaba bugün kendimi affedebilecek miydim…?
NOT : Müslüm BAYRAM üstadı memnun edebildik mi, bilmem?
27 Haziran 2020
Mehmet AKIN
YORUMLAR
Değerli Öğretmenim...
Askerlerin - Öğretmenlerin - Doktorların - Avukatların... anıları her zaman çok zengindir, çümkü malzemeleri insandır.
Cezaların kazançtan çok kayıp getirceğini ilk önce ve mutlaka öğretmenler bilmeliler. Ben de buna hiç inanmadığım için görev yaptığım her okulda disiplin kuruluna mutlaka seçildim ve her seferinde 'azlimi' istedim, hiç görev almadım. Bu kadar farklı ortamlarda ve sosyal çevrenin çocuklarıyla ders yapmama rağmen disipline öğrenci hiç vermedim.
Sizin bu yaklaşımınızı da bu anlamda çok değerli bulduğumu belirtmeliyim. Mesleğimiz, topluma yararlı ve donanımlı fert yetiştirmek ve amacımız da 'insan kazanmak' ise yaklaşımınız bunun hayat geçmiş örneği olmuş.
Çok büyük bir ilgiyle okudum yazınızı Mehmet Bey. Özellikle anı kısmındaki anlatımınız çok akıcıyıdı, kutlarım... Daha nicelerine...
Saygılarımla...
Mehmet Burhan AKIN
Değerli Öğretmenim,
Arkadaşlar ortamında edebiyat üzerinde üç beş kelime ile kendimizi kandırmaya çalışırken, sadece yazılarından tanıdığım Serap Öğretmenimi çoğu zaman örnek olarak gösteriyorum, hem ustalıkla yazılan bilgi yüklü metinlerinden, hem de yorumlarından yararlanıyorum.
Yayınlanan yazılara şöyle bir göz attıktan sonra yorumlar kısmına bakarım, eğer Serap Hanım öğretmenin ismi geçiyorsa o metni ya da şiiri bir daha dikkatlice okumaya çalışıyorum. Neden derseniz, çünkü yorumlarınız benim için tam bilgi kaynağıdır.
Dikkatinizden kaçmamış, siz metinleri kültür ve bilgi birikimleriniz ile yazıp bize yol açarken, ben hikayeler yazarken kendimi daha rahat görüyorum.
1978 yılı mezunuyum, siz galiba 1979 mezunusunuz.
Elimizden geldikçe toplum yararına anılarımızı ve hikayelerimizi yazmaya çalışacağız. Bizi yalnız bırakmayın öğretmenim, çünkü yazmaya başlayalı daha bir yıl olduysa da bir roman yazma fırsatını bulduk. Yazılarıma ışık tutacak gerçek eleştirilerinizi bekliyorum.
Sağlıkla yaşayın, Efendim...
çok güzel bir anlatım uzun olmasına ragmen bir çırpıda bitti
baştan sona çok güzel bir yazı kaleme almışsınız
o çocuğun bir tür hayatını kurtarmışsınız
ne mutlu size
insan geriye baktığında pişmanlık duymamalı
iyi bir ögretmene de böylesi yakışırdı
anılarınızı paylaşmanız cok güzel
devam ederseniz okumak isterim
yine güne yakışacak bir yazi
benim penceremden böyle diyelim
saygılarımla...
Mehmet Burhan AKIN
Asude Hanım,
Beni asıl mutlu eden alelade yazılarımı okuyan kişiler tarafından beğenilmesidir, çünkü bütün yazılarımda her daim topluma eğitici bir mesaj vermeye çalışıyorum, yerini bulur mu, bilmem?
Bilmenizi isterim ki, yazılarınızdan ben de ilham alıyorum.
Değerli Mehmet Hoca'm,
Öncelikle yazıyı okuyup bitirince
Dedim ki kendime
Keşke sizinle çalışabilme fırsatımız olsaymış...
Bu mümkün değilse de şu an
Şu dileği geçiriyorum içimden
Sizin gibi idarecilerle çalışmak nasip olsun
Umarım bize de🙏
Ne mutlu ki size
Bir hayatı kurtardınız!
Bu şahit olduğumuz yalnızca biri.
Kim bilir kaç hazine daha kazandırdınız bu ülkeye?
Bizim eğitimciler olarak
O kadar büyük sorumluluğumuz var ki!
İnsan yetiştirmek çok mühim
Ve büyük bir sanat.
Biz de sanatçı olmak zorundayız malum.
Ayrıca öğretmenliğimin başından beri
Küçük anılardan oluşan, 'an'ları yakaladığım kısacık yaşantıları yazdığım bir defter tutuyorum.
Gerçi defterler desek daha doğru olur.
Demlenince kitap olacaklar inşallah🙏
Çok güzel oldu bu yazı,
Bu yaz sabahının kavuran sıcağında.
Masada kahve, balkonda serçeler onlara ayrılan buğdaylarla kahvaltı yaparken.
Şu kuştan bile öğrenecek ne çok şeyimiz
Var bizim!
Şu ağaçtan, şu taştan
Var olun.
Çok kıymetli bir yazıydı.
Saygı ve sonsuz sevgiyle.
Sihirli Kalem tarafından 6/27/2020 11:18:46 AM zamanında düzenlenmiştir.
Mehmet Burhan AKIN
( Sihirli Kalem ) Sevgili Nuray ÖĞRETMENİM,
Sizinle çalışmak elbette biz de arzu ederdik, ama içiniz rahat olsun, 39 yıl hizmetim boyunca onlarca değil, yüzlerce Nuraylarla, Seraplarla... Bekirlerle, Sezginlerle görev yaptık ve Anadolu' nun her yöresine yelpaze gibi açıldılar, yeniden feth ettiler Anadoluyu tabiri caizse.. "BABALAR GÜNÜ HEDİYESİ " başlıklı yazımda , hafızam beni yanıltmıyorsa bu konuları işlemiştik. Şu anda ülkemizin her ilinde her zaman kapısı açık beni bekleyen evlerimiz vardır, Allah'a şükürler olsun.
Yüreğiniz sevgi yüklüdür, insanı yazmaya zorlayan sevgi ilhamı değil midir? Küçük notlar halinde de olsa anılarınızı hikayeleştirmeyi unutmayın. Ben zamanında not tutmadım, şimdi binlerce anılarımı unutmuş durumundayım. Ben küçük hikayeleri önemsiyorum, okudukça ya da yazdıkça onlara gülümsüyorum.
Nuray Öğretmenim, sizin yazılarınızdan ben de yararlanıyorum, bilmenizi isterim. İnşallah bu sitede abi kardeş daha çok yazarız.
Sevgilerimle Öğretmenim....
Çok kıymetli Öğretmenim
Müslüm Kardeşinin teferruatlı anlatmadığı tüm ayrıntılar kaleminizden dökülmüş vede Harika olmuş.
Her birey bir öğretmen ve öğrenci adayıdır
Benim adaylığım henüz öğrencilikte kaldı😊sizleri okumak bu bakımdan bana huzur veriyor.
Umudum çoğaldıkça yüzüm gülüyor
Yüzüm güldükçe motivasyonum artıyor
Motivasyonum arttıkça verimli oluyorum
Verimli oldukça şimdilik sağılıyorum😊
Bazen gönüllü sağılmakta iyidir
Aksi durumda herkes kaybediyor
İşte demek istediğim zurnanın zırt dediği yer burası
Herkesin kazandığı kimsenin kaybetmediği bir nizamın çarklarını kurmak.
Bu ise derinlikli LİYAKAT esasında yatıyor.
Kısaca Hakkın üstünlüğü diyelim
Hakka dayanan hiçbir sistem çökmez.
Aksi halde böylesi güzel anıları olan sizler gibi değerlerle yetinmek durumunda kalırız
Tüm dileğim ülkemizin müreffeh mutluluğudur.
Nice saygılarımla
Herşey gönlünüzce olsun Öğretmenim
Mehmet Burhan AKIN
Unutmadan, yorumunuzu "Etkili yorum olarak" seçecektim, lakin güzel yürekli öğretmenim Nuray Hanım ( Sihirli Kalem ) Öğretmenimi göz ardı edemedim, ikinizin de yorumu benim için çok etkili oldu.
Sanırım 26 Haziranda güne gelen yazınızı süslemiş olduk. Keşke iki yazı aynı makale içinde yayınlanmış olsaydı.
Alelade yazılan yazılarımın beğenilmesi, beni asla şımartmıyor, aksine sizin gibi ustalardan o kadar şey öğreniyorum ki..
Güzel günlere hep beraber yazalım, üstadım.