- 836 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Öz-Et
Öz-Et
Öz, hem başlangıç hem de sonuçtur.
Beni etkilemeyen veya "Ben" in algılamadığı "Şey" ile ne gibi bir bağlantım olur veya olur mu?
Gözlemlenebilir etki olmadığında gözlem de olmaz. Öz, ayrıntıları kişiye özel açar. Ben, özden doğar. Ben yok ise başka da yoktur.Algılayıcı olmadığında algılanan da yoktur. Özden kasıt, tercih edilen 1. Boyutun, 2. Boyutta tasarlanıp 3. Boyutta ete-kemiğe bürünüp görünmesi. Fiziksel beden, 3. Boyutu; ruh, 2. Boyutu; "Ben", 1. Boyutu ifade eder. Öz, bu 3 boyutu da kapsar. Nihai görünüm, özden yansır. 1. Boyutta tercih edilen fikir, 2. Boyutta tasarlanır, 3. Boyutta "Şey" olarak görünür-algılanır-açığa çıkar.
Düşüncenin zaman-mekan ve hacim kazanması, maddeyi oluşturur. Bu gözlemci "Ben" çökertmesidir. Gözlem, esastır.
Evrende gizli-saklı yok aslında... Sadece gözlemcinin ulaşamadığı alan, gözlemciden saklanır.Bu ulaşılamayan alan, 3. Boyutta da gözlemciye göreceli hacim kazanmayacaktır.
Fikir, özden açığa çıkıyor.
Dogma, bir otorite tarafından ortaya konulur ve şartsız kabul edilir ise kabul edenin özünden çıkmış olmaz. Dogma sahibine ait olur.
Hiçlik, ana kaynak, boyutsuz; sicim (çizgi), 1. Boyutta; düzlem (alan), 2. Boyutta; hacim (küp), 3. Boyutta düşünülür. Sıralama; öz, ben, ruh, beden. Diğer sıralama; kaynak, tercih, tasarı, sonuç. Aslında herkes, kendi tercihini yaşar! İnanılan, tercih edilir; tasarlanır; yaşanır. Özeti bu...
Geleceğe dair güvence aramak, hayali işletir. Gelecek, "An" tercihine bağlıdır. Geçmiş de öyle. Geçmişten geleceğe doğru bir akış var sayılır. Bir de şu açıdan bakalım; Geçmiş ve gelecek "An" noktasından yani "Ben" den yayılıyor.Tercih edilen, yaşandığında geçmişe düşer; tasarı geleceği belirliyor. Sonuçta geçmiş de gelecek de "An" dan yansıyor.
Şimdiyi yani anı erteleyen, son çare geleceği sağlama almak ister. Oysa geçmiş de gelecek de "An" dan yansıdığı için her ikisini de zaten kaçırmış olur. Zararı telafi etmek için ya geçmişin övülen tekrarına adanır ya da gelecekteki vaat ve beklentilere atanır.
İnsan devamlı kendini suçlar ise bu başlangıçta bir hata arayışına neden olur. Suçlu olarak başladığını düşünür ise kendini bu durumdan kurtaracak düşünceyi de üretmesi gerekir. "Suçluluk" düşüncesini ortata atanlar, çareye dair düşünceler üretip sunmayı başarmışlardır. Bu çarelerin bedeli büyük olabiir. Bazen bir altını koruyana-kurtarana, o altını karşılık olarak ödemeye benzer. Korunan ve kurtarılan, adanmış olur.
Tarihi hikayeler ve destanlar, anlatılırken değişir. Sorgulayanlar, kuşkucu veya asi olarak görülebilir. Sorgulamadan kabul edenler ise "Sadık" kabul edilebilir.
Gökler, her çağda insanların ilgisini çeker. Antik uçan adamların, insanları etklediği malum. Göğe uçtuğu veya gökten geldiği iddia edilen kişiler, efendiler olarak kabul görür. Uçtuklarını görmeyenlerde de anlatı ile benzer etki gösterir. Tarihsel süreçteki doğal olaylar ve afetler üzerinden de bazı inanç sistemlerine akış sağlanabilir.
Şuur işleyişi şöyle; bir etki eylem sağlıyor ise eylemdeki şuur, etkileyenin şuurudur. Bir eylemi yapanın, yaptıranın şuurunda olması gerekmez. Şuurun etkili olanı, daha az olanı yönetir. Çiftlikteki hayvanların mahsulü, çiftçinin şuurlu hedefidir. Mahsul verenlerin mahsul alan çiftçi ile aynı şuura sahip olması gerekmez. Yoksa maksat hasıl olmaz. George Orwell’ in "Hayvan Çiftliği" kitabı manidar.
Zihin esareti, kabuller üzerinden olur. Beden esareti ise maddi sınırlayıcı unsurlar ile olabilir. Bireysel kabullerle oluşan zihin esareti, kolay kolay kalkmaz. Zihin, kabullendiği düşüncenin etkisindedir. Bedenin esaretindeki parmaklıklar ardına hapsetmek, zahmetli olur iken zihin esaretindeki ruh için fazlaca zahmete gerek yoktur.
İyi olarak bilinen bir şeyin aksi, mutlak kötü olmak zorunda değildir. Herşey, kıyas ile bilindiği için "İyi" olarak belrleme yapmak için bir "Kötü" belirlemek ihtiyacı doğar. Aynı mantıkla "Kötü" belirleme için de "İyi" belirlemesi ihtiyacını doğurur. Sadece belirleme yapmak ile zıddını da belirlemek zorunda kalmak söz konusu. Belirleme olmadığında ise 2. belirlemeye ihtiyaç kalmaz.
Tüm kabullerin merkezinde insan vardır. Aslında sadece "Kabul" vardır. İnsan kabul ettiğini yaşar. Kabul veya ret için kişisel "Geçerli neden" vardır. Bu özgür iradenin açığa çıkmasıdır. Bireysel olan "Geçerli neden" dışarıdan telkin ile oluşur ise özgür irade, sınırlanmış olur. Sorumluluk ise bireyseldir, dışarıdan gelen etkiye aktarılamaz. Bireysel sorumluluk, "Geçerli neden" kabulünün bireysel olmasından kaynaklanır. Birey, kendin reddettiğinde sorumluluktan kurtulduğunu sanır. Sonuçlar açısından fayda-zarar, bireysel olur.
Zaman konusu: Geçmiş ve geleceğin, andan belirlenmesi "Tercih" ile oluyor. Tercih ise "Ben" yani "An" gibi...
Basit örnek işe yarar; anda ekşi elma yendiğinde, geçmişe ekşi elma yeme eylemi düşer. Geleceğe ise karın ağrısı programlanır. Yunus, "Çıktım erik dalına, anda yedim üzümü." derken sadece erik dalında üzüm yeme eylemini anlatmıyor bence. Yani cebine üzüm koyan birinin erik dalına çıkıp orada yemesi bildik bir şey. Buada çok daha geniş manalara işaret var. "An", "O" zamiri gibi düşünülebilir. An, "Ben", tercih ve zaman olarak düşünülebilir.
Sayı doğrusunu bilirsiniz; ortada "Sıfır", tanımsız-belirsiz; anı temsil eder. İki uç, (+ sonsuz) ve (- sonsuz) şeklinde uzanır. Geçmiş-an-gelecek gibi sıralı düşünülür. Zamanı doğrusal düşünmek hem anlamaya yarar hem de insanı yanıltır. Çünkü zaman, doğrusal akmaz. Başlangıç kabul edilen "Sıfır", sayı doğrusundaki yerinde olduğu gibi zaman kıyasında sabit olmaz. Zaman, andan ileri geri yansır. Sayı doğrusundaki gibi kaydırılmaz. Yani 3 den 5 çıkınca geriye -2 ye gidilmez. Doğal olarak mutlak zamanda ileri ve geri, doğrusal olarak gidilmez. Zamanı çizgi üzerinde değil de 2. Boyutta düzlem üzerinde inceleyelim. Burada da koordinat ekseni karşımıza çıkar. Geçmiş ve gelecek, x-y ekseninde konumlanır. Düzlemde de zaman konusu tam anlaşılmaz. Zamanı, 3. Boyutta mekan ile birlikte düşünmeliyiz. Zamanı 3 boyutlu hacim üzerinde yani en-boy-yükseklik esas alınarak incelemek gerek. Tercih 1. Boyutta, çizgi gibi bilinir. Çizgiye en eklersek 2. Boyutta düzlem-levha-tasarı gibi düşünülür. 3. Boyutta ise sonsuz tercih ve tasarının, üst üste kitap sayfaları-levhaları gibi yükselmesi şeklinde mekan ve zaman birlikte düşünülür. 2. Boyutta levhada, hacim olmadığından mekan düşünülmez. Zaman ve mekan birlikte levhaların yükselmesi benzeri düşünülür. Yani hacim olmadan mekan olmaz. 3. Boyutta hacim yani Dünya, mutlak kalıcı olmuyor. Sanal gerçekliğe benzer, levhada data-bilgi olarak var, hacimde görüntüsü gerçekliği benzer işleyişte. 1 ve 2. Boyutlarda, hacim olmadığı için soyut olarak varlığı düşünülür. 3. Boyutta ise hacim, somut gözlenebilir. Teoriden pratiğe geçiş. Soyut olan tercih ve tasarı, somutlaşıyor. Zaman ve mekanın açığa çıkması da bu yüzden. Zamanın somut şeylerde tanımlı olduğu gözlemlenebilir. Entropi gibi. Uzay-zaman ilişkisi, 3. Boyutun, madde boyutunun ürünü. Uzayda hareket, zamanda da hareketi gerektirir. Zamanı, ileri veya geri almak için mekanı da hareket ettirmek gerek. Zamanın hareketi, mekanın mutlak konumunun kopyalanmasını gerektirir. Tarihi sahnelerin çekimlerinde, mekan göreceli olarak kopyalanır. Benzer ya da aynı an, mutlak olmayan şekilde kopyalanır ise küçük ölçekte (en, boy, yükseklik), gibi zaman ve mekanın kısmi kopyalanması mümkün. 3 boyutlu yazıcıların kısmen yaptığı da böyle bir şey. Hedef ürünün bilgileri uzaktan benzer şekilde imal edileblir. Datasının gönderilmesi ile. Bu kopyalama işlemine, hedef maddenin tüm bilgileri moleküler ve atomik yapıları da eklenirse mekanda yolculuğa benzer bir durum söz konusu. Zamanda yolculuk ise tüm mekanın mutlak kusursuz kopyalanmasını gerektirir. Bu şimdilik imkansız! Mekan, 3. Boyutta hacim ile görünür. Zamanı bazıları 4. Boyut olarak adlandırabilir. Ama zaman da mekanın bir ürünü. Yani Zaman da 3. boyutta işliyor.
Sonsuza ulaşmak, teorik olarak imkansız. (-) sonsuza doğru gidildiğinde başa ulaşılmaz. (+) sonsuza doğru da sona ulaşılmaz. Matematikteki devreden kalana benzer. O halde başlangıç ve son, mutlak olarak görünmüyor. Ezeli ve ebedi konusu. Başlangıcı olmayanın sonu da olmaz! Madde için başlangıç, 1. Boyutta tercih. Boyutsuz-tanımsız olandan tercih. Başlangıç için veya sonuç için mutlak-kesin bir şey gözlemlenemiyor. Enerji, maddeye; madde, enerjiye dönüşür. Her ikisi de mutlak olarak var olmaz. Değişimle varlığı kabul edilir! Zaman nasıl izafi ise mekan da izafi oluyor. Her ikisi de başlamamış ise sonlanması düşünülemez. Ezeli ve ebedi olmak ise başlangıç ve sona bağlı olmamakla bilinir.
Maddi hacimde yani 3. Boyutta, kayda değer bir etki sunamayan bazı mistiklerin, mana alanında yetkin görünme çabasından kaynaklı mana güzellemeleri yapmaları, mevcut hali kurtarmak içindir. Mana zaten soyut alanda, levhada biinir; madde ise somut hacimde ortaya çıkar. Yaşanan hal, tercihe bağlı olduğundan bireysel sorumluluğu kabul etmek istemeyenler, ikincil muhatap arayışına girer. Tercihlerinin sorumluluğunu üzerlerinden atmak için kader, şeytan, düşman, melek gibi tanımlara yapışırlar. "Ben tercih ettim, ben, yaptım." diyemediğinden dışsal, ikincil muhataplar imdada yetişir.
Kurallar, insanların faydası içindir. İki ana bakış var. Birisi, kurallar insanlar içindir bu nedenle insan ile uyuşmayan kural, değiştirilir. Diğeri, kurallar insanların belirli bir hedefe ulaşması içindir. Hedefi kim belirliyor? Bir nedenle insan, kural ile çelişir ise kural kalır insan değiştirilir veya imha edilir. Tufan ve benzeri imhaların meşruiyet nedeni bu görüştür.
İnsanın en önemli hakkı, akıl yürütme hakkıdır. İnsanları uyarma görevini kendilerine meslek edinenler, bir bakımdan diğerlerinden daha üstün olduklarını ima ederler. Uyaranın, uyarılandan daha uyanık olduğu düşünülür. Uyarma görevine talep bu nedenle fazla olabiir. İnsanın öğrenmesi, deneyim ile olduğundan uyarıcıların bazı telkinleri pratikte etkili olmaz. Telkincilere menfaat sağlanması fayda açısından yeterli görülebilir. Maddenin, manadan önemsiz olduğunu iddia etmek, maddenin manadan yansıdığını göz ardı etmektir. Madde, mananın sonucudur. Madde önemsiz olsa mana da önemsiz olmalı...
Fikir, özden çıkar. Bir fikrin devamı, onun dinamik oluşuna bağlıdır. Eğer fikir, etkisini yalnızca taraftarlarının tezahüratından alıyor ise taraftarlarının desteğine muhtaçtır. Etkili fikir, doğal olarak kabul görür. Dinamik fikir, tezahürata ihtiyaç duymadan yayılır. Etkisini kaybettiği halde taraftarlarının tezahüratı ile ayakta tutulmaya çalışılan fikirler, "Zombi" gibi görünür. Taraftarlar, fikirden beslendiği sürece fikir canlı tutulmaya çalışılır. Menfaat ortadan kalkınca fikir de çöker.
Beslenme konusu: Fikirler, zıddından beslendiğinde etkisini kaybeden fikirlerin devamı için karşıtı tetiklenir. Sık karşılaşılan durum şu; yanlışlığı ortada olan veya ortaya konulan fikirlerin sempatizanları, bazen sırf karşı duruşlarını muhafaza etmek için sahip çıktıkları yanlışlanan düşünceye inadına sıkı yapışırlar. Doğal süreçte zaten bırakacağı düşünceyi, yaşatmaya çalışırlar.
Belirsizlik konusu: Tercihin kapsadığı tasarı levhasının, üst üste binmesi gibi 3. Boyutta hacim açığa çıkıyor. Zaman ve mekan da doğmuş oluyor. Son model bir arabanın bileşenleri için ayrı ayrı gözlem gerekir. Tekerleği, motoru, elektriği, ayrı ayrı gözlemlemek gerekir. Tekerleği ilk bulan için son model bir araç henüz gözlenmemiştir. İlk tekerleğin ileride son model bir arabaya takılacağı belirsizdi.Tüm gelişen-değişen varlık ve canlılar için belirsizlik vardır. Bir şeyin hızı ile konumu aynı anda ölçülemez. Konum belirlendiğinde hız olmayacak, hız belirlendiğinde konum sabit kalmayacak. Yani bir araba, 100 km. hız ile şu noktada duruyor denilemeyecek.
Düşüncenin zaman-mekan-hacim ile işletilmesi yani gözlem, maddeyi nasıl oluşturuyor? Gözlemci baktığında konum belirlenir. Hareket halindeki sonsuz ve sınırsız konular-olasılıklar, gözlemcinin izafi hacim-mekan konumunu seçmesi ile belirlenmiş olur. Gözlemi, gözlemci "Ben" belirler.
Yapay zekaya sahip öğrenen bir robot, başlangıçtaki bilgi ve yetenek kapasitesini çok ilerlettiğinde, başlangıçla bağını kısmen koparır. Organizmalar, çok daha gelişmiş forma büründüğünde başlangıçtan farklılaşır. Bunu insan için de düşünebiliriz. Başlangıçtaki insan, çok ileri aşamalara geldiğinde eski hallerini değiştiriyor. Gelişim, değişimi gerektiriyor. Hem maddi vücut hacminde hem de duygusal alanda gelişim, değişim ile gözlenir. Evrende tekrar yok. Gelişim ve değişim kaçınılmaz. Filin hortumu, aşağı doğru gelişir; Zürafanın boynu, yukarı doğru gelişir. Hedef, maddi ve duygusal olarak yani alan ve hacim olarak en verimli gelişim ve değişime ulaşmak.
Dublör, birinin yapmadığı veya yapmak istemediği şeyi yapan kişi. İki figür düşünelim; ikisi de bulunduğu alandan memnun değil. Her ikisi de asıl benimsediğini diğerinde görüyor. Benimsedikleri ile bulundukları alan çelişiyor. Diğerinin alanı ile uyuşuyor. Bu nedenle birbirlerine gizli hayranlık duyuyor ve destek olurlar. Kendi alanlarında yapamadıklarını diğerinin alanında görüyorlar. Birbirlerinin dublörü gibi. İçinde bulunduğu yaşam tarzından memnun değil, diğerinin tarzına meyilli. Kendilerini konumlandırdıkları alan, diğerinin karşısında yer aldığı için karşı duruşu korumak zorunda hissederler. Beğendiği alana geçmeyi de zihnen kabullenemez. Şuur altında karşı alan için çalışırken zahirde kendi alanında kalır.
İkame konusu: Yerine koyma, eksik olan bir şeyin yerine konan ve eksikliğin bu şekilde giderilmesi çabası. Bu her konuda geçerli. Sosyal alanda eksikliğin ikame yoluyla giderilmesi veya bireysel düşünce alanında ikame çabalarının sonuçlarını değerlendirmek gerek. Birey, özünde çözemediği sorunlar ve cevap bulamadığı sorularda ikame yoluna girer. Belirli olmayan sonuçlar, insanı her durumda endişeye düşürür. İnsan, kendi akıbetini düşünür. Belirli olmayan sonucu, belirli olan ile ikame etmeye çalışır. Mesela ölüm sonrası için belirli olmayan bir durumu kabullenmek istemez. İkame için belirli sonucu üretir ya da hazır alır. Belirli olduğunu düşündüğü sonuç, şöyle olabilir. İyi bir insan olarak yaşadığını düşündüğünden kendi gibi iyi insanların hep bereber olduğu bir yer düşünür. Bu belirsizliğin ikamesidir. Teselli vermesi umulur. Aynı şekilde ebedi olma arzusu da ikame edilmiş olur. Sosyal yaşamda da ikame işe yarar. Birey, kendini sıradan ve çaresiz hissettiğinde "Seçilmiş" olma ikamesine yapışır. Seçilmiş ırka ait veya seçilmiş kişi olma ikamesi devreye girer. Böylece hem diğer insanlardan daha seçkin ve önemli olduğunu düşünür. Sosyal alanda da bunun karşılığını aramaya başlar. Diğer insanlardan daha üstün ya da ayrıcalıklı olmanın sağlayacağı faydalar için ikame yoluna gider. Ancak bu avantajın diğerlerince kabul edilmesi sağlanmalı. Kadim dönemlerde, "Seçilmiş ırk" veya "Seçilmiş kişi", "Kurtarıcı" gibi kutsal kişiliklerin kabul görmesi yaygındır. Bu kişilerin himayesi de bir çeşit ikamedir. Himaye ve aidiyet üzerinden ikame sağlanabilir. Toplumsal alanda, "Seçkin" olma araçları, zamanla çeşitlenir. Mesela; vatanseverlik, dinsel alanda topluma fayda sağlamak, yardımseverlik, çevrecilik, hayvanseverlik gibi özellikler, ikame olarak görülebilir. Saygınlık ve seçilmişlik ikamesi, saygınlığı ve seçilmişliği kabul görmüş olan kişileri taklit ederek de yapılmaya çalışılabilir. Onlar gibi giyinmek, onlar gibi davranmak şeklinde saygın olma ikamesi çalışır. Sevgi ve nefretin ikamesi, sevilen veya nefret edilen ikon üzerinden yapılır. Sevilmesi ve övülmesi geçerli olan ikon, tüm sevinçli durumları ikame eder. Aynı şekilde nefret ve lanet edilmesi serbest olan hal ve kişiler üzerinden de nefret ve lanet, ikame edilir. Basit bir örnek; çivi çakarken çekici eline vuran birisi, sinirini hazır nefret ikonu olan birine lanet okuyarak çıkarmak ister. Sevinçli bir durumda da sevgi ve övgü ikonu üzerinden sevincini yaşar. İyi durumda, sevdiğini över; kötü durumda, nefret ettiğini yerer. Asıl nedenler, ikonların gölgesinde kalır.
Evrene iyilik yaymak veya evrenden iyilik çekmek konusu. Aslen evrende iyilik veya kötülük mutlak olarak ayrışmamıştır. Yani belirsizlik vardır. Kişi, iyi veya kötü olarak bellirlediği şeyleri, evrene yolladığını veya evrenden çektiğini düşünür. Oysa evrenin içinde olan, dışa çıkmaz. Dışında olan da tanımsızdır. O halde iyi veya kötü belirlemesi, tamamen izafi-göreceli bir durumdur. Bir kişinin beğendiğine, iyi; beğenmediğine, kötü demesi gibi.
Gaipten gelen görüntü veya ses, yine insanın özünden gelir. Bilinçaltı durmadan çalışır. Düşünceler üretildiğinde beyindeki işitme merkezine ses dosyası, görme merkezine de görüntü dosyası gönderilir. Hatta diğer duyular, koku ve dokunma duyuları da benzer şekilde uyarılır. Düşünce, eyleme geçmeden tüm işlemler yapılıyor. Eylem olmasa bile kaydı üretilebiliyor. Bu kayıtların hariçten geldiği sanılır.
Cehalet konusu: Cahillik, bilgi sahibi olmamak değildir. Cahillik, doğru bilgiye ulaşma kabiliyetinin körelmesi veya olmaması. Bilgiyi işleyecek kabiliyetin olmaması da cahilliği doğurur. Gözlem yapmamak veya deneyim kazanmamak, cehaleti getirir. Bizzat gözlem yapmayan veya deneyim kazanmayanlar, öğrenilmiş hazır bilgiyi işlemeden ham kullanmaya çalışırlar. Ham-hazır bilgi, kısıtlı bir fayda sağlar. Gelişen ve değişen ortamda yeterli olmaz. Bilgi ve deneyim durağan değil, dinamiktir. Tazelenmesi gerekir. Sonuçta cahillik, bilgi sahibi olmamak değildir, onu geliştirip işleyememektir.
Onur konusu: "Onur" dendiğinde, geçmiş zaman onurlularına atıf yapılır. Ve onlar üzerinden değerlendirme yapılır. Eski zaman onurluları ile eski zaman onursuzları üzerinden genelleme yapılır. Günümüzde birinin onurlu veya onursuz sayılması, eski zaman kabullerine bağlı olmaz. Onların hareketlerini benimsemeyenlere onursuz yakıştırması mutlak olmaz. İzafi olur ki o da kişiye özel bir belirlemedir. Hukuki açıdan onurlu olmak veya olmamak sonuç doğurmaz. Hukuk, hak ihlalini değerlendirir. Kişinin kendini sınırlaması, diğerleri açısından mecburi olmaz. Sınır koymak, sadece hukuki olabilir. Birey topluma kendi kısıtını dayatamaz, aynı mantık ile toplum da bireye hukuki olmayan kısıtı dayatamaz. Toplum ile bireyin kısıt çakışması, aslında toplumu oluşturan bireylerin ayrı ayrı kısıt çakışmasıdır. Yani birey topluma, toplum bireye feda edilmez. Fedakarlık, bireysel olarak yapılabilir. Toplum bireyin hukukunu çiğneyemez. Aslında bireysel alan korunsa, toplumsal alan da kendiliğinden korunmuş olur.
Tekamül konusu: Güncellemeye benzetebiliriz. Program geliştirmek için güncellenir.Bazı güncellemeler iş aksatılmadan yapılır, bazısı ise cihazın kapanıp açılmasını gerektirir; iş aksatılır. Bireysel ve toplumsal tekamül için de benzer durum vardır. Bireyin deneyimlerini genetik aktarımına eklemesi güncellemeye benzer. Temel değişilik gerektiren deneyimlerin bir ömre yetmediği de olur. Önemli güncellemeler, birkaç nesil alabilir. Öyle ki bazısı başarısız olur. Tekamül kolay olmaz. Toplumsal güncellemeler, daha uzun dönemler alabilir. Bazısı bir asırda yerleşirken bazısı da binyıllar sürer. Bireysel ve toplumsal tekamül olsa da birey için genetik aktarım, toplum için geleneksel aktarım, arka planda çalışır. uygun ortam oluştuğunda açığa çıkar. Ben, gende kopyalanır. Gen, nesillere aktarılır. Gen aktarımı mutlak olmaz, aynen olmaz. Gen kapasitesi, canlılığın ilk aşamasından başlar. Devamlı ek yapılan bir kitap gibi büyür. Aktarım tamamen olsa da aktif olan kısımlar farklılaşır. Aynı soydan olanlar arasında çok zeki, yetenekliler de olur; yeteneksiz ve zeki olmayanlar da çıkar. Bu gendeki aktif olan kısımların baskın olmasındandır. "Eğitim şart" klişesini bilirsiniz. Eski aklımla, tüm insanların eğitimle gelişip değişebileceğini sanırdım. Şimdi anlıyorum ki eğitim sadece gen aktarımında aktif olanı açığa çıkarır. Genin eğitime etkisine örnek; bir odun kütüğünden eğitimle sanatsal bir ürün çıkarılabilir. Çıktının kalitesi, odunun cinsiyle doğrudan bağlıdır. Kütüğün cinsi ve kalitesi, gen gibidir; işçilik ise eğitim gibidir. Kısacası herkes eğitilerek ideal amacı karşılayacak kadar gelişemez. Bazı kişi ve toplumların neden gelişemediği veya gelşemeyeceği örnekteki gibi düşünülebilir. İnsan bilinci nasıl kütüğü şekillendirebiliyor ise bilinci güçlü olanlar da diğerlerine hükmeder. İnsanlar genel olarak duygularıyla hareket ederler. Duyguların çalışması otomatik oluyor. Duygunun yönetimi ve sorumluluk genellikle göz ardı edilir. Bu nedenle insanların çoğu aklını kullanmayı zahmetli gördüğüden, akıl yerine nakil ve duyguyu seçer. Aklıyla yapmayacağı bazı yanlışları duygularıyla veya nakille yapabilir.
Çip konusu: Genelde mekanik çip akla geliyor. Oysa duygusal çip, çok daha etkili ve zahmetsiz. Bence nihai çip, duygusal çip. Aslında ruhsal çip, en eski çip. Antik dönemlerde başlıyor ve günümüze kadar işlevi devam ediyor. Bu şöyle işliyor; insanların yani hedef kitlenin, tüm duygusal alanına öğreti, din ve ideoloji ile hükmetmek. Duygusal çip ile mühürlenen hedef kitlenin, belirlenmiş davranışın dışına çıkması çok zor veya imkansız. Yeni dönemde de nihai hedef bu aslında, perde arkasında duygusal çip gizlenir; perdede ise mekanik çip gösterilir. Duygusal çipin, mekanik çipten çok daha etkili olmasının sebebi, çok eski (3000 yıldan önce) pratiğinin olması. Olimpos döngüsü gibi. Günümüzde elektromanyetik dalgalar ile böceklerin yönlendirilmesine benzer şekilde bilinci duygusal olarak çiplenmiş olanların, duygusal etkilerle yönlendirilmesi mümkün. Böcekleri insanlara musallat etmeye benzer insanları, insanlara musallat etmek de mümkün.
Toptancı zihniyet: Tümüne evet-hayır, tümünü kabul-ret şeklinde işler. Kabul veya ret, tümüne yapılır. Ayrıntıları anlayamayan veya anlamayı zahmet olarak görenlerin tercih ettiği bir yol. Tümünü kabul durumunda şahsın, başta kabul ettiği bazı ayrıntılardan sonradan anladığında vazgeçemeyeceği var sayılır. Tümünü ret durumunda da reddettiği bir ayrıntıyı, sonradan kabul edemeyeceği var sayılır. Ayrıntıdan vazgeçmek, tümünden vazgeçmeyi gerektirirmiş gibi kişi kendine uymayan hususları da kabul etmiş veya reddetmiş gibi yapar. Toptancı seçeneklerin önemli bir nedeni de budur. Toptancı zihniyette ayrıntılarla başedemeyenler, güvenli şahısların veya güvenli öğreti ve grupların yönlendirmesine ihtiyaç duyar. Böylece toptan kabul veya ret, bu kişi ya da gruplara göreceli yapılır. Bu şahıslar arasında da işler. Birisi "İyi" ise tüm halleri de iyi kabul edilir. Kötü ise tüm halleri de "Kötü" kabul edilir. İyi kabul edilenin "Kötü" hali olsa o dahi "İyi" kabul edilecektir. Kötü kabul edilenin "iyi" hali de kötü olmak gerek.
Subliminal mesajların amacı, zihinsel alt yapı oluşturmaktır. Fazla zeki olmayanların, açık mesajları aldığı zannedilir ama durum öyle değil! Zeki olanlar, açık mesajları alırlar. Zeki olmayanlar ise ne açık ne de gizli mesajları alamazlar. Zeki olanların onay ve açıklamasına muhtaçtırlar. Bu nedenle subliminal mesajlar, gizli veriliyormuş gibi yapılır ki akıldaneler o mesajları çözsün ve diğerlerine anlatsın. Böylece hem akıl verenler tatmin olur, diğerleri de gizemli olana ulaşmış olur. Mesaj açık verilse idi zeki olanlar zaten anlayacaktı. Diğerlerine de anlatmayı gereksiz veya basit göreceklerdi. Mesaj, hedefe ulaşmayacaktı. subliminal mesajların çoğunun gerçekleşme nedeni, mesajı verenlerin kararlılığındandır.Mesaj almaya alışmış olanların zaten mesaj vermek gibi bir amaçları da yoktur. Çünkü mesaj çözücülerin aklıyla hareket etmeye adeta kendilerini şartlamışlardır. Kararlılıktan anladıkları, akıl verenlerin gösterdiği yoldan ayrılmamaktır.
Uyarı konusu; uyarı, aklı özünde olan için fayda sağlar. Ahmakları uyarmak da bir ahmaklık olabilir. Dışarıdan dolma aklı uyarmak, aklı dolduranı uyarmakla olabilir. Yapay zekanın insanları esir alması konusunda da uyarı, yapay zekayı üretebilecek akla sahip olana olmalı. Kuklayı uyarmak yerine kuklayı oynatanı uyarmak gerek. Uyarı sonda yapılmaz. Halk arasında vardır, kaza olduktan sonra uyarı fayda vermez. Uyarı önceden yapıldığında fayda sağlar mı? Aslında uyarılar sonucu fazlaca etkilemez. Ne önceden, ne de sonradan. Halk arasında "Yüz defa uyardım yine yaptı!" sözünü çok duyarsınız. "Öldürmeyin" uyarısı, önceden yapılmış olmasına ramen sonucu fazlaca etklemiyor. Uyarı yerini algoritmaya bırakıyor. "Çimlere basmayın!" uyarısı yerine çimlere basmadan o alanın kullanılmasına dair algoritma üretmek. Algoritma, "Öldürmeyin" uyarısı yerine öldürmeyi ortadan kaldıracak sistemi kurmayı amaçlar. Bazı yeniliklere uyum sağlayamayanları bilirsiniz. Bankamatik yerine gişeden para çekmeye çalışırlar. Banka kapalı ya da yoğun ise zahmete girerler. Gelecekte algoritma etkili olacak, günümüzde de öyle ama daha leri safhasını düşünelim. Uyarıcıların yerini algoritma alıyor. Yapay zeka, etkisini artırıyor. Büyük data etkisi artıyor.
Son tahllde; insanlığın ilk bilinç kazandığı dönemlerde bireyin kendini ve yeteneklerini keşfetmesi önemliydi. Sonraları başkalarına hükmetmek, üstünlük sağlamak gelişiyor. Daha sonraları toplumsal alanda hüküm sürmek önem kazanıyor. En son günümüzde bireyin kendi ve toplumu terbiye etmek, yola getirmek isteği de önemini kaybediyor. Tüm disiplinler, etkisini azaltıyor. Şimdiki gelinen noktada yetenekler işliyor. Pratik, teorin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Etki açısınan şuur işliyor. İnsanlığın tekamülünde şu an bireysel yeteneklerin geliştirilmesinden öte tüm yönleriyle açığa çıkması önemli. Günümüz insanı, varsa bir mahareti, gösterir; yok ise izler ve öğrenir veya öğrenmez. Kimse başkasının yeteneğine-tercihine sınır koyamaz. Kimse zorla başkasının umurunda olamaz. Şuursuz eylemlerin arkasında da eylemi kurgulayan-yaptıran bir şuur var. İnsanların geleceği hakkında hüküm vermek, güncelliğini yitiriyor. Bir insan, insanlık kadar önemli. İnsanların geleceği hakkında hüküm vermek, popüler bilgi ve fikir üretmek yerine her birey, insan olarak insanlığı tek başına temsil edebilir. Popülizm, yerini bireyselliğe bırakmak durumunda. Bu sürü yönetimi olmayacak anlamına gelmiyor. Aksine sürü oldukça yönetimi de olacaktır. Yeteneksiz ve vasat kalabalığın, bireysel yeteneklerden daha etkin olamayacağı açık. Bilgi ve akıl çağı olarak görünen yeni dönemde etki, şuur ile oluyor. Bir kurdun koyun sürüsünü tek başına talan etmesi, bireysel etkinin gücüne örnek olabilir. Eski çağlarda insan ilah veya güçlü kralların, firavunların, kalabalıklara etkisi genellikle zorla, korku ve ödül ile sağlanır. Günümüzde şuur ve algoritma ile sağlanıyor. Ön planda zorlama görünmüyor. Arz, öyle etkili ki talep gönüllü sağlanıyor. Arzı yöneten talebi de kontrol ediyor. Talep kaliteyle oluşuyor, önemli yaygın yazılımların vazgeçilmezliği veya talebi ortada. Akıllı cihazlara olan talep de ortada. Özgür irade, bireyin kendi tercihlerinin sorumluluğunu almasını sağlar. Bu da bireyin daha tutarlı ve dürüst olmasını sağlar. Sorumluluk, bireyde olduğunda böyledir. Sorumlukuk, öğrenilmiş ideolojilere ve geleneklere, ırksal tercihlere veya kadere atıldığında ise bireyin tutarlı olması bunlara bağlıdır. Özde tutarlılık çabası 2. alana atılmıştır. Birey sorumluluğu 2. alana attığında sorumluluktan kurtulduğunu sanır ama sorumluluk bireyseldir.
Saygılarımla,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.