AYGÜN ÖĞRETMEN (2)
Kapının zili aralıksız çalmasıyla uzandığı kanepeden sıçrayarak kalktı, ürperdi. Bir an afalladı, Kalbi küt küt atmaya başladı. Birinin eve gelmesi için sözleşmediğini iyi hatırlıyordu. Çok yakın arkadaşlarının başına kötü bir durum geldiğini sandı. Uyku sersemliği ile kolundaki saate gözleri gitti. Sanki sis perdesi inmişti yelkovanla akrebin üzerine. Uyku sersemliği ile göremedi saatin kaç olduğunu. Gözlerini iyice oğuşturarak tekrar baktı saatine. Şimdi tam görebiliyordu. ’’Offf be! Bir iki saatliğine uzandım, saat 22.00’ye gelmek üzere. Amma da uyumuşum ölü gibi...’’ diye mırıldandı kısık sesiyle. Kapının zili tekrar çalmaya başlayınca:
-- Patlama be, geliyoruz işte! Kapıdaki kişi duysun diye sertçe bağırdı. Ansızın, habersiz gelenin kötü haber getirecek endişesiyle kalbi de hızlı hızlı çarpmaya devam ediyordu.
Telaşlı adımlarla kapıya gitti. Kapının kilidini aceleyle çevirdi başını öfkeyle sallayarak. Kapıyı açtığında karşısında gülümseyerek karşılayan Züleyha idi. Uyku mahmurluğu ile gözlerini kısarak Züleyha’nın endamını söyle bir süzdü. Yutkunurken:
-- Hayırdır kız, ne oldu da bu saatte geldin?
-- Yok bir şey! İllâ bir durum mu olması lazım? Evde canım sıkıldı, geldim. Azıcık çene patlatalım. Hem özledim seni!
-- Deli şey! Daha dün geldim sana.
Züleyha yüzünü hafifçe buruşturur gibi yaptı.
-- Ne o kız, istemiyor musun beni? Sana bi hal olmuş. Suratın ekşimiş. Sen uykuda mıydın yoksa? Züleyha ağzını ayırarak esnerken sözüne devam etti. Kız valla keşke gelmeseydim, uykunu böldüm. Özür dilerim. Uyuyacaksan, gidebilirim bak!
-- Yahu saçmalama! Ayakta mı sohbet edeceğiz? haydi geç içeri. diyerek içeri girdi Züleyha mahcup olmuş öğrenci gibi.
Züleyha, Aygün’ün çocukluk arkadaşı ve aynı mahallede büyümüşlerdi. İki sokak ötede ailesiyle birlikte oturuyordu. O da Eskişehir’de Anadolu üniversitesinde iktisat okumuş, üç yıl kadar traktör aksamı üreten bir fabrikanın muhasebe bölümünde daire şefi olarak çalışmıştı. Daha sonra işinden ayrılarak en yakın sınıf arkadaşının teklifi ile birlikte malî müşavirlik kurmuşlardı şehirde. İş ortağı arkadaşı Zühal’de Ziraat bankasında çalışmış, oradan edindiği tecrübeyle bir iş yeri kurmayı planladığını Züleyha’ya açılmıştı bir gün. İş teklifini iki hafta kadar düşünmüş, ailesinin de rızasını ve desteğini alarak Ankara’nın güzide şehri Gölbaşı’nın işlek caddesi üzerinde bir yer kiralamışlar ve bir ay içinde modern tadilat sonrası görkemli bir açılış yapmışlardı.
Malî müşavirlik, getirisi çok, götürüsü az olan sermayesiz bir işti. Büronun hesaplı ve sade düzenlemişlerdi. Salon ve çalışma odasında dört beş sandalye, küçük boy orta masası ve önlerindeki ceviz kaplamalı iş masası, döner koltuk, camlara yazılacak iş yeri yazılımı. İş terine ilk harcayabildikleri masrafın hepsi bu kadardı. İlerili yıllarda işleri iyi gederse iş yerini daha alımlı hale getirmeyi düşünmüştü iki can ortak. Şimdi önemli olan çevrelerine, şehir esnafına kendilerini tanıtacak mahalli gazete ve radyo tanıtım reklamları yeterliydi. Her iki arkadaş tecrübe ve iş deneyim birikimlerini birleştirerek Gölbaşı’nda ses getireceğine yürekten inanmışlardı. Züleyha’ın her alandaki aktifliği müşteri bulmada kolaylık sağlayacaktı. Konuşma tekniğini, vücut dilini ustaca biliyordu. Genelde iç işlerine Zühal, dış ilişkilerine Züleyha bakacaktı.. Ve bu ikilinin birbirleriyle anlaşamadıkları hiç bir konu yoktu.
Aygün, Züleyha ile salona gülümsemelerle girdiler. Şehirde önemli esnaflarla görüşmeleri vardı Züleyha’nın. Neşesi yerindeydi ve arkadaşına bunu hissettirmek onu mutlu ediyordu.. Anlaşılıyordu ki, güzel işler koparmışlardı iş ortağı Zühal’le. Züleyha salondaki mavi koltuğa geçip oturdu. her zaman ki gibi. Mavi koltuk onundu. Her gelişinde o koltuktan başkasına oturmazdı. Mavi onun için sonsuzluk ve aşktı, Aygün mutfağa yönelirken:
-- Kuzum ne içelim? Çay mı, kahve mi?
Züleyha koltukta yorgun ve neşeyle sesiyle Günay’a:
-- Aşkım, sen çayı sevdiğine göre, çay içelim. Kahve uykumuzu getirmez. Bende biraz yorgun düştüm müşterilere koşacağım diye. Biraz sıkıntımızı, yorgunluğumuzu atalım diye geldim bi tanem. Harika müşteriler bağladım. Umarım tanıdıkları esnafları da bize yönlendirecekler gibi. Ama ne anlatım yaptım onlara..? Eve zar zor attım kendimi. Bir şeyler atıştırıp, koltukta yarım saat kadar kestirdim. Bir kaç gündür okuduğum bir aşk roman var. Onu aldım okudum sana gelinceye kadar. Bitmek üzere. Gözlerim yorulunca bırakıp sana geldim. İnan şahane roman. Sevdim. Birbirine delice aşık ama bazı sebeplerden dolayı kavuşamayan açıklı bir aşk serüveni. Bakalım sonu nasıl olcak? Ben de merakla bekliyorum.
Mutfakta çay koymakla meşgul olan Aygün gülerek:
-- Kız, ne dedin sen? Aşk romanı mı okuyorsun? Aşık mı oldun yoksa? Sessiz durur, saman altından suyu yürütür seni seni! Vay be!. Biz de henüz bir delikanlıya rast gelemedik!..
-- Yok be öyle bi şey deli!.. Biz kim, aşk kim? İşlerden başımızı kaldıracak zaman bulup da gönlümüzü aşka mı açacağız. Senin gibi kısmetim kapalı gözüküyor daha... Son cümleleri söylerken salona dönen Aygün ellerini böğrüne koyarak kafasını sallaya sallaya:
-- Benimle kafa mı buluyon kız sen? Yakında kokusu çıkar. Ben evde kalıcam bu gidişle eminim. Dudak bükerek koltuğa geçip oturdu Aygün.
Züleyha, Aygün’ün çalımlı tavırlarına kahkahayı basarken:
-- Aşk olsun kuzum; senden bir şey saklar mıyım ben? Şöyle filinta gibi bir delikanlı çıksın karşıma, tav olacağım ona. Ve hemen sana söyleyeceğim. Bu zaman da gençlerimiz aile kurmaktan ziyade gönül eğlendirmeye meyilliler. İyice tanımadan balıklama atlamak yok kuzum! Sözlerinin ardından kahkahayı devam ettirirken Züleyha:
-- Tamam, tamam anladık be! Şimdi mutfağa koş sen, çay demini almıştır. Mutfaktan getir şu çayı da içimiz ısınsın gari. Haydi naş! Zıpla!
Züleyha koltuğundan fırlayarak ok gibi mutfağa giderek çayı, şekeri, bardakları ve tabağa aldığı kurabiyeleri getirip orta masaya koydu. Çayın demine şöyle bir baktı, ’hıımmm, olmuş’’ dedi. Çaylar koyulduktan sonra koyu bir sohbetin ikinci perdesi aralanıyordu.
Koyu ve derin sohbet uykuyu unuttururken saat gecenin bir’ini gösteriyordu. Sohbetlerini noktalayacak fırsatları olamamıştı. Konuşuldukça yeni yeni konular devreye giriyordu. Gece tamamen sesizliğe gömülmüş, dışarıda da ayaz kendini göstermişti. Mart soğuğuna benzer soğukluktaydı sokaklar. İn-cin top oynarcasına bomboştu dışarısı. Ne bir araba, ne de insan sesi vardı. Havalar güzel olduğu zamanlarda meyhanelerde kafayı çeken dertli, efkarlı gençlerin sarhoş avazları, naraları duyulurdu. Onlarda soğuklardan dolayı ya evlerinden dışarı çıkmıyorlar, ya da meyhanede sızıp kalıyorlardı. Mahalle bekçilerinin düdükleri de suskundu geceye. Gecenin bu vaktinde uzaklarda, bir yerlere tünemiş baykuşun sesi ara ara yankılanıyordu. Gecenin sesizliğine acı acı ötmesi ürkütüyordu. Mutlaka bir derdi olmalıydı baykuşun! Züleyha sözünü noktalarken yutkunurken Baykuşun sesi beynine dank edince irkildi Züheyla! Aniden koltuğundan fırlayarak hayretler içinde saatine baktı!
-- Kız saat kaça gelmiş? Biz hâlâ sohbetin belini kırmanın peşindeyiz. Kaç anam ben gideyim ya! Sabah işe gideceğiz uykusuz uykusuz! Haydi ben çıkıyorum, diyerek vestiyerdeki ceketini sırtına takıştırdı. Aygün onu kolundan tutarak koltuğa oturttu. Dargın ifadeyle:
-- Bu saatten sonra seni eve mi yollayacağım? deli misin sen kız? Sokaklar tekin değil bu saatlerde. Yatak mı yok? Ben hemen sana yerini hazırlarım. Buradasın bu gece benimle tatlım. Sabah birlikte çıkarız kahvaltıdan sonra. Züleyha boynunu bükerek;
-- Haklısın valla. Bu gece senle kalayım bari canım arkadaşım. Ama ne sohbetti de mi konuştuklarımız?
-- Eveeettt, çok hoş vakit geçirdik. Hep böyle olalım kuzum. Şimdi artık yatma zamanı. Ben sabah erken kalkar, kahvaltımızı hazırlarım. Sen rahat rahat uyu bebişim, dedi tebessüm ederek.
Salona Züleyha’nın yatağı serildikten sonra, birbirlerine iyi geceler, en tatlı rüyalar dileyerek uykuya çekildiler sabaha, yeni bir dünya başlangıcına uyanabilmek umuduyla gözler uykuya dalıp gitti tatlı rüyalara yolculuk etmek umuduyla...
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
Karabulut
YORUMLAR
Direniş Hocam bu hikaye de yarım mı bırakılacak acaba. Heyecanla okuyup sonra da sonunu merakla bekliyoruz. Bu defa hikayeyi tam okuyalım.
direniş
olur.
Beşinci kısmı bitti. yarın 6.kısım yazılacak :) )))
Teşekkür ederim beğendiğine....