- 603 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TERSE GİDENLER
İnceleyici bir dikkatle insan davranışlarına baktığımızda insanların içinde tıyneti koyun, keçi, kaz, akrep, yılan, sülük, aslan, tilki, arı, sinek… vb gibi hayvanların tıynetine benzeyen insanları açıkça görürüz. Halkımız Anadolu irfanıyla güzel eşleştirmiştir. Uyanıklık edip başkasının elindekini alana çakal, elinden aldırana kaz, üretmeden başkasından geçinene sülük veya asalak, söyleneni doğru yanlış sorgulamadan kabul edip yapana koyun, çıkarı için haktan ayrılarak yalakalık yapanlara köpek, çok inatçı olanlara keçi, fırsatçılık edip karşısındakine zarar verenlere akrep, her şeyi çıkarına kullanan kurnazlara tilki gibi diyerek ve daha birçok eşleştirme yaparak bu insanları sınıflandırmıştır. Bu tiplerin tıyneti, kalıpları insan olduğu halde kendi tıynetlerinden başka, yani insan tıynetinden başka tıynetlere benzerler. Bu sınıflandırmaya katılmakla birlikte ben de örnek olarak arıların ve sineklerin tıynetlerini insanlardan benzeyenlerle karşılaştıracağım. İsterseniz önce bu hayvanları biraz tanıyalım.
Arı: Bilinen ilk fosili 100 milyon yıl, ilk insan fosili ise 300 bin yıl öncesine ait. Yani biz yokken arılar vardı. Ortalama bir arı hayatı boyunca bir çay kaşığının 12’de 1’i kadar bal üretiyor Bir bal arısı saniyede 230 defa kanat çırpıyor. Sadece dişi arılar sokuyor.
Çünkü sadece dişi arıların iğneleri var. Üzücü olan ise bal arılarının herhangi birini ya da bir şeyi soktuktan sonra ölmeleri… Arıların, 5 gözü 6 bacağı vardır. İnsanların en yakın böcek dostudur.
Karasinek veya ev sineği, dediğimiz türün 4 bin küçük gözü bulunuyor. Karasinekler arkalarını görebilirler, dişleri yoktur. Yemeklerinizin üzerinde uçuşuyorlarsa onların üzerine kusmuş olabilirler. Meydana bir miktar pislik bırakın, yüzlerce sinek konacaktır. Bir de bal bırakın birkaç arı gelecektir. Kimin nereye konduğuna bakın, ürettiği şeyle birlikte kendi değerini de anlarsınız; tabii irfan sahibi iseniz.
Kişiliği gelişmemiş üretmeyen insanın kendine faydası yoktur ki başkalarına faydası olsun. Bazı arılar da vardır ki onların da bal yapma yetenekleri yoktur, beleşe konan asalaklardır. Asla üretmezler, daima tüketirler. Eşek arısı tıynetinde ki insanlar da üretmezler bunlar da insanların asalaklarıdır. Üretmeden tüketirler. Tek düşünceleri ve kaygıları her zaman çıkarlarıdır…
Bal, çiçeklerden yapılır ama çiçeğe benzemez. Bin bir çeşit çiçeğin özünden arı bal yapar; ne var ki hiçbir çiçeğin adı söylenmez balda, onun adı yalnızca baldır.
Öze ulaşan insanın isme, şana, şöhrete ihtiyacı yoktur; çünkü bilir ki, bütün bunlar kabuktur, öz yani bal değildir. Öze ulaşmadan insanın tadını almak mümkün müdür? Gerçek dostun tadı, yaratılmış tüm nesnelerin tadından daha tatlıdır. Çıkın bir gün kırlara ve çiçekleri seyredin; onların içindeki balı düşünün. Aklı gözünde olan, görmediği için bu çiçekten bal çıkmaz diyenler, henüz bal arısıyla tanışamamış, eşek arılarıyla ömür tüketenlerdir.
Şimdi arı ve sinek üzerine yapılmış bir deneyi inceleyelim:
Arıları ve sinekleri bir şişeye koymuşlar. Şişenin taban tarafını ışığa doğru, açık olan ağız kısmını da karanlığa doğru yerleştirmişler. Arıların hepsi ışık olan tarafa doğru üşüşmüşler. Ama şişenin tabanı kapalı olduğundan çıkmayı başaramamışlar. Bu arada sinekler, şişenin ağzına doluşmuşlar ve karanlıkta dışarı çıkıp kaybolmuşlar. Ağzı açık olan şişenin karanlık tarafına doğru tek bir arı bile gelmemiş! Camın önünde ışığa doğru çabalarına devam etmişler.
İnsanın aklına hemen arıların akılsızca davrandıkları geliyor. Ancak daha derinlemesine düşününce; karşımıza bir anıt gibi dikilen gerçek çok farklı oluyor.
Bilim adamlarına göre arılar olmazsa, insan yaşamı da olmaz. Ayrıca nerede, hangi çiçek ile besleneceğini bilen, yüzlerce kovan arasında kendi kovanını bulan ve o kovanın yüzlerce peteği arasından kendininkine yumurtlamayı hiç şaşırmadan uygulayabilen bir canlıdır arı. Nasıl olur da şişenin ağzını bulup çıkamaz değil mi?
Işığa doğru yürüyenlerin önünde her zaman engeller olacaktır kuşkusuz... Onlar, engellere rağmen ışıktan vazgeçmeyenlerdir. Ne tür engel olursa olsun önlerinde, çabalarını sürdürenlerdir. Ve bu uğurda da gerektiğinde ölebilenlerdir . Yürek, Ahlak, inanç, azim, sevgi, ilkeler, dürüstlüktür bunu yaptıran...
Sinekler, karanlıkta sıvışan kaçaklardır. Karanlığa yürüyenlerdir. Karanlık düşüncelerdir. Şişenin ağzının karanlığa bakmasının onlarca hiçbir önemi yoktur. Sinsi, ilkesiz, yüreksiz, korkak varlıklardır.
Sadece kendi yaşamları söz konusudur. Nerede yemek varsa, nerede rahat yaşayacaklarsa, nerede çıkarları varsa oraya giderler. Onlar için karanlık olması önemli değildir...
Arıyı kovalamak isterseniz savaşır. Engellere aldırmaz. Amacı sadece ışığa ulaşmaktır. İğnesini sapladığında öleceğini bilerek savaşır. Ve değerleri için ölür.
Ama sinekler kaçarlar. Sonra yılışık yılışık tekrar dönerler kovaladığınız yere… Yemeklerinize, kollarınızın üstüne tünerler. Yaşadığımız her yeri pis ayaklarıyla gezerler... Arılar yumurtalarını yalnızca kovanlarına bırakırlar. Oysa sinekler her yere yumurtlar, her yerde ürerler. Çöplüklerde, tuvaletlerde, bataklıklarda… Onlar için yumurtalarını bırakacakları, konup faydalanacakları yerin önemi yoktur. Yeter ki faydalanacağı bir yer olsun, ne olursa olsun…
Odanın bir yerine biri yapay, biri doğal iki çiçek demeti koyalım. Hangisinin yapay olduğunu anlamak için odanın içine birkaç tane arı bırakın hangisine giderlerse o demet doğal çiçek demetidir. Çünkü doğal çiçek canlıdır yani ruhludur. Öbürü ne kadar güzel yapılmış ve albenisi olsa da cansızdır.
Nice insanlar vardır, yapay çiçek gibidir; onlardan bal üretilmediği için arılar, yani dostlar onlara gitmezler. Servetsel veya makamsal üstünlüğe sahip olmaları hiçbir kıymet ifade etmez.
Bu gibi insanlar sonun da en yakınları tarafından bile yalnızlığa terk edilebilirler…
Baktığınız zaman kerli ferli adamlar, bir şeyler umarsınız onlardan, ama eşek arısı gibidirler, bal yapamazlar; ne var ki ısırmayı, zarar vermeyi iyi becerirler… Kuranı kerim bu tipleri “ Duvara yaslanmış kalaslar gibidirler” diye tanımlar.
Gönül çiçeğine konmamış, doya doya gönül kokusu almamış olan insanlardan iyilik bekliyorsanız, hem baldan mahrum olursunuz, hem de eşek arıları evinizi doldurur da anlayamazsınız. Huzursuzluğunuzun, mutsuzluğunuzun kökenini de bulamazsınız.
Yaratılış değerleriyle tanışmamış olan insanın, gönül kovanı bomboştur. Dışarıdan baktığınız zaman ne güzel kovan, ama içinde bal yoktur, arıdan yani dosttan anlayanlar kovanın güzelliğine asla kanmaz…
Selamım, engellere rağmen ışığa yürüyenlere, ışığa ulaşmak için çabalayanlara, insanca değerler yaratma adına hayır üreterek mücadele edenlere ve insanlığa kendileri ışık olabilenlere gitsin...
Işıkla kalın, aydınlıkta olun…
Bu tesbitlerden sonra nereye ?..
Arı gibi aydınlığa, aka mı? Sinek gibi karanlığa bo.a mı? ESEN KALINIZ
Abdullah HAKTANKAÇMAZ
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.