- 1791 Okunma
- 15 Yorum
- 10 Beğeni
Koridor
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İşte yine orada..
Ayna karşımda duruyor..
Aynanın karşısında boş bir duvar..
Duvarın içinde insanlar..
Uzun zamandır kelimelerin sesini kıstığımı fark ediyorum. Üstelik bunu konuşarak yaptığımı.. Hiçbir şey anlatmadan daimi olarak konuştuğumu.. Görünmez olmaya benziyor bu yaptığım. Yaşlanmanın verdiği huzursuz ruh hali beynimi de ele geçirmiş gibi.. Yaşlanmanın aynı zamanda insanı değiştirdiğini anlamak zor değil. Bir tavşan gibi her yere yetişeceğimi sandığım zamanlar geride kalmış, farkında olmadan bir kaplumbağaya evrilmişim. Çoğunlukla hücrelerden ziyade hislerimde olan bir şey bu. Heyecanımı, birçok şeye olan ilgimi kaybetmeye başlamışım. Eskiden yapmayı sevdiğim şeyler için şuan heves duymamam bunun en iyi ispatı.. Bu öyle bir şey ki, görmezden geldiğinde kaybolmuyor, duymazdan geldiğinde sesi kısılmıyor.
Daimi olarak geçmişi düşünüyorum.. Çocukluğumuzu..
Hemen hergün hasretle o günleri yad ediyorum. Galiba yaşlanmaya başladığında, geçmiş gelecekten daha uzak geliyor. Sona yaklaşmanın bilinciyle, geleceğe karşı merakını da kaybediyor bu yüzden umutsuzca eskiyi anımsıyorsun..
Hani kimsenin kimseyi incitmediği, kimsenin kimseye yanlış yapmadığı, her şeyin toz pembe olduğu çocukluğumuzu düşünüyorum. Kötü insanlar dünyanın var olduğu ilk günden bu yana varlıklarını hep sürdürseler de, çocukken herkesi iyi kalpli masal kahramanı olarak gördüğümüz için, insanlara karşı hissettiğimiz o masumiyeti ve dünyaya karşı takındığımız o pozitif bakış açısını özlüyorum.
Salonumuzdaki vitrinin köşesinde duran, parlak kırmızı bir etiketin üstündeki o ilahi soru geliyor aklıma. "Bugün Allah için ne yaptın?" Her sabah o cümle ile güne başlayıp, çocukluğun yorgunluğuyla cevabını unuttuğumuz, ertesi gün yine üzerinde düşünüp kendimizi sorguladığımız o soruyu düşünüyorum. Ne yapıyoruz veya ne yapmalıyız? Gece başımızı yastığa bıraktığımızda vicdanımız rahat edecek kadar huzurlu muyuz sahiden? Allah’ın bizim yapacağımız hiçbir şeye ihtiyacı yokken, bizim artık bir şeyler yapmaya ihtiyacımız yok mu?
En son ne zaman bir yetimin başını okşayıp elimizi uzattık? Hangi muhtacın yarasına merhem sürdük? Hangi köpeğe ellerimizle su içirdik? Hangi kurak toprağa bir fidan diktik? Kendimizden başka düşündüğümuz kaç canlı var hayatımızda? Sadece Allah rızası için iyilik yapma sırrına kaçımız eriştik? Ne zaman bu kadar vurdumduymaz olduk?
Ne zaman bu kadar sağır.. Ne zaman baktığımız halde göremedik apaçık ortada olan hakikati? Bencilliğimizde boğulan bizler değil miyiz?
Belki içimizde birkaçımız bir şeyler yapma aşkıyla yanıp tutuşuyor.. Nereden başlayacağını bilmeyen fakat insanlığa bir faydası dokunsun isteyen o birkaçımız.. Hep düşen ama yine ayağa kalkan, pes etmeyen, içindeki iyiliğin gücüyle dışındaki kötülüklere teslim olmayan, direnen nice insanlar var. Peki nerede yanlış yapıyoruz? Penceremiz çok mu kirli de dünyaya midemiz bulanarak bakıyoruz? Zalimler yüzünden aldığımız gardımızı hiçbir koşulda indirmememizin sebebi kendini koruma iç güdüsünden mi?
Evet dünyada kötülük adında bir salgın var. İlacı henüz yok!
Tabulaşmış gaddarlıkları yıkmak zor. Hangi coğrafyada büyürsen büyü bazı şeyler hiç değişmiyor..
Allah’ın sevgili kulu olmak için ’’çok şükür, elhamdülillah’’ dememiz bizi ayrıcalıklı yapıyor sanıyoruz. Oysa mükemmel kul olmanın yolu yalnızca iyi insan olmaktan geçiyor. Aslında o kadar karmaşık da değil. Belli başlı şeylerden kendini uzak tuttuğunda iyi insan olmak için çaba sarf etmek bile gerekmiyor. Kimseyi kandırmamak, yalandan, riyadan kaçınmak, haset etmemek, hak yememek, her koşulda adaletli olma hünerini göstermek bu kadar zor değil.. Herkesin kendini sorgulaması gereken mevzular var. Kendinde olmayana hayıflanmak yerine elindekiyle dünyanı mükemmele çevirmek, bolluk içinde cehennemi yaşayanların hayatından daha gıpta edici.
Hayattan beklentin ne diye sorsalar, pek çoğumuz şüphesiz bir şey olmasını istediğimizi söyleriz. Bir şey olsun! Ne olduğu çok da mühim değil. O şey ne, biz de bilmiyoruz. Ama delice bir tutkuyla o ’ufak’ bir hamlenin olmasını ve hayatimizin yönünü değiştirmesini bekliyoruz..
Mucizenin aslında ’kendimiz’ olduğunu idrak edemiyoruz. O beklediğimiz şey içimizdeki olağanüstü güç! Her şey istemekten ve harekete geçmekten oluşuyor. Beklediğimiz de kendimizden başkası değil..
Hayat yalnızca içinde olduğumuz bir koridordan ibaret. Bazen dışına taşmak istediğimiz, bazen en kuytusunda saklanmak istediğimiz, bazen yeni yüzler gördüğümüz, bazen ıssız, bazen oldukça karanlık, bazen çok kalabalık, bazen yapayalnız kaldığımız bir koridor..
Ne kadar güven verse de sığınağa benzeyen darlığı, kimi zaman bir o kadar ürkütücü.
Peki biz bu koridorda ne yapıyoruz? Neyi bekliyoruz? Neden buradayız?
Herkes bir çıkış yolu bulma telaşında. Buradan başka bir dünya var mı, bilme merağında..
Sanki bu dünyanın üstesinden gelebilmişiz, hakkını verebilmişiz gibi, yeni bir dünya arzusu hastalığına tutulmuşuz sanki..
Peki bugün Allah için ne yaptık o koridorda?
Başkaları için ne yaptık?
Kendimiz için ne yaptık?
İnsanlık adına, dünya için ne yaptık?
Peki ya insanın insana faydası dokunmayacaksa insan niye var? Yalnızca kendi nefsimizi, kendi egomuzu doyurmak için gelmiş olabilir miyiz dünyaya?
İnsanlığımızı belirleyen kaderimiz değil. Kaderini insanca yaşaması gereken bizleriz. Hangi dünyada olduğumuzun önemi yok, varoluşumuz her yerde bize yakışan biçimde sürdürülmeli. Bizden daha iyi bilen, anlayan, belirleyen, gören, işiten bir kudret var.. Peki biz o kudret için, en mükemmel şekilde donatılmış insanlığımıza yakışan ne yaptik?
Sahiden burası bir tarlaysa, biz ekebilecek, biçebilecek ve layıkıyla gidebilecek miyiz?
haziran2020
YORUMLAR
Dünyanın geldiği son nokta
Önce ben...
Kimsenin umurunda değil başkalarının ne halt ettiği.
Sanki bir ölümlü olduğunu bilmezmişler gibi..
:(
Fulya CODAL
Uzun bir aradan sonra tekrar sizi görmek ne güzel..
Öleceğiz ya hu bu bencilik neden bu kibir neden değil mi?
Allah hidayet versin inşallah..
Çokça sevgi ve selamlar..
Değerli kardeşim,
Fulya Codal’a ...
“Kötülüğü fark etmeye odaklanmış bir kalbi, “iyilik elbisesiyle” kandıramazsınız. Çok akıllı, çok okumuş, çok iyi bir insan olduğu için değil. Tam tersine iyi olmakla fazla ilgilenmediği için. Onun bütün ilgisi kötü olmamayadır. O nedenle, o şık şıkırdım iyilik elbisesini görmez bile; ardındaki mutlak kötülüğe takılı kalır… Öldürüyorsan, dövüyorsan, zulmediyorsan, güçsüzü eziyorsan, kibirle bağırıyorsan, bütün güç bende olsun diyorsan…
İstediğin kadar “iyilik” mazeretlerine sığın, bütün bunları herkesin yararı için yaptığına inandırmaya çalış; karşındakinde kötülük yapma korkusu varsa göstereceği inada şaşırır kalırsın…”
Bu üçlüden hangisi insan da tam manasıyla yok…
a) Psikopat
b) Makyavelci
c) Narsist
İyi ve kötü tanımının evrensel bir gerçekçiliği yoktur. Neye göre iyi, neye göre kötüyüz. Dayatılmış kavramlar üzerinden tanımlar manzumesi. Tarihimiz boyunca dürtülerimiz sorgulanıyor, Neden “iyi” olmalıyız ya da “kötü” olmaya ne gerek var.
Kötü olmamaya özen gösterelim demekle iyiden uzaklaşmayalım deneyleri Paulhus’un sıkıntılarını tanımlıyor. Doğuştan mı? Çevresel mi? Sizin iyi bir gözlemci ve kalemi kuvvetli olarak gördüğüm için makalenizin tekniğine değil bilakis mantığını haddim olmadan sorguluyorum.
Çünkü makale, sorgulamamızı ve bu sorgulamada kişiliğimizi gözden geçirmeye neden. Bunun için ara ara bu tür yazılar biz okurlara tokat gibi iyi geliyor.
… ve bir soruyla (size ve değerli okurlara) alanınıza saygı ve beğenimi bırakarak ayrılıyorum. Hoş kalın…
İyi bir insan olmak mı önemli, kötü bir insan olmamak mı?
Mektubumu bitirirken gözlerinden saygıyla öperim...
Fulya CODAL
Yakın bir zamanda bir arkadaşım; 'artık iyi insan değilim sadece kötü bir insan değilim' demişti bana. Muhtemelen üst üste yaşadığı olaylar onu bu düşünceye sevk etmişti. Bazen omuzlarımda bir yılgınlıkla ben de yalnızca kötü bir insan olmayım, varsın iyiliğe de bulaşmayım ama yeter ki üzülmeyim sonunda diyorum. Sonra kendi söylemimden dehşete kapılıp, yazıda geçen 'insanın insana faydası dokunmayacaksa insan niye var' cümlesi yıldırım gibi düşüyor aklıma.
Sorgulamak güzel,düşünmek güzel, uygulayabilmek daha da güzel.. Ben yine de kalplerimizdeki iyilik tohumlarının hep filizlenmesinden yanayım.
Bugün kendimi düğün sahibi gibi hissediyorum. :)
Ne iyi ettiniz de geldiniz siz de..
Saygı ve selamlar..
Ne kadar duru bir anlatım.
Yürekleri ihya eden.
Defalarca okunası.
Sevgilerimle yazarım.
Tebriklerim ve iyi dileklerim sonsuzdur.
Fulya CODAL
Beni çok memnun ettiniz..
Sevgi ve selamlar daim olsun..
Merhaba
aynalar sır ve sırlar muhasebesi
çok zamandır okuduğum en yalın ve en güzel yazı
insan olmanın ve öyle de kalmanın sancısı
bu dünyaya bir manifesto yazısı
evet hamd ve şükür dünya insan ve Yaradan
Fatiha sûresi, “Âlemlerin Rabbine hamd” ile başlar.
Demek ki âlemlerin terbiye edilmeleri insan için bir ihsan, bir ikramdır; Ona Rabbinin bir lütfudur.
San’atkârını bilen eser, kâtibini tanıyan kitap... İnsan kendisinde tecelli eden kemal
Bir çiçek de Allah’a hamdeder.
Bir kuş da, yaratılmış olmanın bilinci altında hal diliyle
Suyu, toprağı terbiye ederek çiçek hâline getirdiği için Allah’ı hâl diliyle medih ve sena ettiği gibi, kendisine çiçek olmayı lütfettiği için de yine Rabbine şükreder.
İşte bu medih ve şükür onun hamdidir.
Kuşlar kanatları ve gökyüzü için yuvasına taşıdığı çalı çırpı bir avuç yemiçin
Cahit Zarifoğlunun dediği gibi;
Burası Dünya!
Ne çok kıymetlendirdik...
Oysa bir tarla idi;
Ekip biçip gidecektik.
sonra o zarif insanın Zahmet vakti şiirinde dediği gibi;
Düşünün
Tohumlar ekilir
Yağmurlar başlar
O zaman filizler bir karış boyu yükselmiştir
...
çünkü benden bir kahramanlık kalacak
çünkü besmeleyle başlandı
çünkü desturla tuttuk ne tuttuksa
çünkü imanla çok şeylere çağrıldık gözümüz
dağlarda kaldı eşya geride kaldı
dünya arkada bırakıldı
bir diş gibi ayrıldık çenemizden
dil çağı kapandı göz bağı koptu
bir tövbe sancağı açıldı bir zevk süreci değil
çünkü bütün o zamanlar toptan kullanılmış oldu
...
çünkü tövbe edildi izin verildi besmeleyle başlandı
...
bilindi
kabul edildi
razı olundu
ağlanmadı
peki ekmek istenmedi mi istendi
Sadece bir parça ekmek istendi tapınmaya bedensel güç olarak
Yalvarılmadı HİÇKİM
SE
YE
ağlanmadı
razı olundu kabul edildi öpüp başa kondu
ve çünkü tövbe edildi
bir tövbe sancağı açıldı bir zevk süreci devrildi
bir isyan kazanı devrilmedi
itiraz isyan akmadı
bir tövbe sancağı açıldı
...
ağıt güzel vakitlerindendir
estağfirullaaaaah ve işte böyle uzatarak
kalbim aç
etim yanık
Dünya diz çöktüğüm yer kadardır dizimin yanında bir diz
dizimin yanında bir diz sağdan biri iki üç
dört beş altı yedi soldan bir iki üç
dört beş altı yedi
bir sana bir sana bir sana... avucunu aç avucunu kapa
dilini tut aklını kravatın gibi çöz at
şimdi bir damla gözyaşı bir iri yahut
çok güzeldi gün için tebriklerim saygı ve esenlik dileklerimle
Aşkar...
Fulya CODAL
Evet burası DünYa!Hu ne çok kıymetlendirdik..
Çok teşekkür ediyorum. Sizi burada görmek onurdur benim için..
Saygı, selam ve hürmetler..
Aşkar...
çok teşekkür ederim var olun siz
selamlarım ve saygılarımla değerli Şair/Yazar
İnsan yaş alınca hayat da hareketlerde yavaşlıyor haliyle... Oysa çocukluk ne de güzeldi değil mi? Çocuklarda az kavga az kötülük bile olsa günah sevap kavramı yok belli bir yaşa gelinceye kadar. Sorgulamak hayatın her aşamasında insana, insan olana, azıcık vicdanı olana en gerekli olgu aslında... Etrafımızda bir sürü kötü insanların kol gezdiği, kötülüklerin zirve yaptığı bir devirde de yaşıyor olsak, o umut işte bizi ve tüm iyiliğe meyilli insanları yaşatan. Bir düşünürümüz zamanında ne güzel söylemiş ''İyiliğe karşı iyilik adalettir, iyiliğe karşı kötülük cinayettir.Kötülüğe karşı iyilik ise insanlığın en yüksek derecesidir.'' ne de iyi etmiş... Hayat değer verilmeyi hak ediyor hem de onca kötü ve alçak insana rağmen... Kutlarım güzel yazınızı Fulya Hanım güne yakışan bir yazı olmuş...
Fulya CODAL
''İyiliğe karşı iyilik adalettir, iyiliğe karşı kötülük cinayettir.Kötülüğe karşı iyilik ise insanlığın en yüksek derecesidir.''
Ne kadar muhteşem bir cümle. Değerli yorumuz için onur duydum..
Teşekkür ediyorum..
Selam ve saygı ile..
Fulya Codal kalemi bu portalda sıra dışı diye etiketledigim bir kaç kişiden biri. Şiirlerinde kullandığı o akıl uçuran ironik dili ve etkili benzetmeleri zaten bildiğim bir şeydir. Yine kendisine de bahsettiğim bir yazısına verdiğim tepki aynen şöyleydi " sanki Balzac okuyor gibi hissettim kendimi". ki gerek o yazıdaki hayli karışık iç dökümlemelerindeki muhakeme yeteneği gerekse o muhakeme esnasında zihnimi sıyıran ve beni bu düşünceye yaklaştıran akıl izdüşümleriydi ( Balzac'a benzetmem).
Bu yazıya gelince; yine oldukça derinlikli bir düşünce jimnastiği görülüyor. Bu hâliyle bile buradaki bir çok örneğine iki üç gömlek fazla gelir. Fakat ben şiirlerini okuduğum yazılarını takip ettiğim Fulya hanımın yazabileceği seviyenin altında hissettim nedense. Ki bu da bende bıraktığı o yüksek çıta intibâdan olsa gerek herhalde. Ya da daha kabul götürür bir seviyede yazma ihtiyacı hissetmiş olabilir ki bunu şahsen desteklemesem de haksız da saymam pek.
Teknoloji ve bilimde ilerledikçe kaybettiğimiz insani değerler. Üstelik de giderek daha inanç eksenli bir rotaya girmişken ülkemiz ve dünya. Vücuduna sardığı bombayı din adına -hâşâ Müslümanlık adına- cennet adına "Allahuekber" diye kalabalık ortamda patlatanından tut yüzlerce binlerce katliam örnekli şahsi menfaat, çıkarcılık giyimli örnek sunabiliriz buna. Doğrunun tekliği ve hakkaniyetin yamulduğu "ama"larla sulandığı her yerde belâ selleri akmıştır insanlık üzerine tarihte.
İnsan tutku ve hırs dolu yaratılmış. Ve bu hırsını törpüleyebilme dersinden de imtihanda. Paylaşabildiğince de cenneti avuçlarında. Dün Almanyada yaşayan ve İstanbul'da misafirim ettiğim ilahiyet kökenli bir akademisyen arkadaşımla ettiğimiz sohbette de buna yakın bir yere gelmişti. Şöyle dedi " insanlar su içmeye kaynağa giderse şifadır tertemizdir" ama
" kaynak bana gelsin derse! hem su giderek kirlenir hem seni hasta eder!"
Yazdığı okuttuğu ve ürettiği için
tebrik ve teşekkürlerimle.
Fulya CODAL
Sizin kadar derinlemesine analiz yapan bir okuyucu olması inanı sahiden gururlandırıyor hatta umutlandırıyor. Ama biraz da, ben ne yazmışım diye kendi azlığına da hayıflanıyor.
En son yazdığıma baktım da, iki yıl falan geçmiş üzerinden. Kaleme mi küsmüşüm, bilinçsizce mi uzak durmuşum bilmiyorum fakat uzun zamandır yazmamıştım. Sanırım biraz yüzersem açılırım. Kesinlikle daha iyilerini yazmışımdır :) Kalem körelmiş işte malumunuz, yeni yeni yürümeyi öğrenen bir çocuk gibiyim karşısında..
Geçen sözünü ettiğiniz yorumu okudum ama biraz iltifat alma özürlü olduğum için, Balzac fazlaca geldiğinden sanırım cevap bile veremedim, ne diyeceğimi bilemediğimden. Kibir gibi algılanmasın, haşa biz aciz kullarız, kimiz ki kibirlenelim.. Kim olursak olalım tabi.. O kısmı da ayrı..
Kalemimiz bazen kendi kendine içine kapanıyor. Eskiden kendimi çok açık ederek yazardım. Hiç de gardımı almazdım. Ama yaş ilerledikçe,insanlardan müdemadiyen darbeler aldıkça, insan galiba farkında olmadan her yerde bir koruma kalkanı oluşturuyor kendine. Kendini koruma iç güdüsü. Kelimeler dahi daha üstü kapalı.. Anlıyorsunuz siz biliyorum.. Yine yazar mıyım.. Yine birkaç yıl daha susar mıyım ben de bilmiyorum..
Düşünceler yine esir alırsa gelirim :) Özgür kalabilmek için..
Şimdilik görüşmek üzere
Saygı selam ve çokça hürmet ile değerli Şair..
Serhat AKDENİZ
hürmetle
Fulya CODAL
Selamlar..
“…..Hani kimsenin kimseyi incitmediği, kimsenin kimseye yanlış yapmadığı, her şeyin toz pembe olduğu çocukluğumuzu düşünüyorum….”
Şuraya bir şerh düşeyim; zira, taa yontma taş devrinden cilalı İbo devrine kadar, yazının icadı, rakının icadı, alaca karanlık kuşağı, ilk çağ, yakın çağ, Erzurum cağ kebabı, Devran Çağlar vs dahil olmak üzere ahanda milenyumu da geçtik, tarihin hiçbir döneminde “kimsenin kimseyi incitmediği, kimsenin kimseye yanlış yapmadığı” bir devir yok maalesef. O düşündüğünüz lokal toz pembeliği saymazsak buna sizin çocukluğunuz da dahil.
Yazınızı okuyunca aklıma yıllar önce bir yerde okuduğum ama kimin dediğini unuttuğum meşhur bir deyiş geldi. Acaba kim demişti bunu yav diye internete bir baktım geçen zaman içinde o kadar popüler olmuş ki bu deyiş meğer herkes demişmiş de demeyen kalmamış neredeyse.
Affınıza mağruren; hangar gibi bir mevzuyu koridora hapsedince sezon finali Cuma hutbesi gibi olmuş. Ama olmuş
Bu arada başka dünya merağı için maddi manevi kıçını yırtan üçgen badem gözlülere (!) naçizane tavsiyem, gerçi beni kale almayacaklardır ama olsun. uzaya çıkınca hep kuzeye gitsinler hep kuzeye ,kuzeyin de derinliklerine. (çaktırmayın belki böyle kurtuluruz bunlardan)
Tebrikler,
Selamlar, saygılar
not: “cehennemde ateş yoktur, herkes odununu kendi götürür”. O deyiş bu deyişti
Fulya CODAL
Cilalı İbo ve Devran Çağlar kısmına hala gülüyorum :))
Söylemlerinizde sonuna kadar haklısınız. Benim gözlük nasıl bir gözlükse o zamanlar, adeta toz pembe kazanına düşmüş gibi. O kısım epey pollyannaca olmuş.
Yazıdan ziyade inanın gelen yorumlar, okuyan değerli site sakinleriyle bir yazının altında buluşabilmek güzel.
Cuma hutbesi okumak değildi elbette derdim, sadece kafamın içindeki kalabalığı anlatmaya çalıştım biraz. :)
Kuzeye gitme fikri de fena değil. En az ''Doğuya doğru gidersem belki batmam'' kadar :)
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim
Saygı, hürmet ve selamlar..
Her insanın içinde kökleşmiş değerler var. Gerek sözlerimizle gerekse davranışlarımızla tüm bu değerlerimizi esasında dışa yansıtıyoruz. Kimimizde bunlar fazlasıyla varken; kimimizde ise gün yüzüne çıkmayı bekleyen değerler olarak gizlenmekte. İyi ve kötü arasında hakemlik yapan iç sesimiz ise bize “ iyi insan olma” yolunda adım atacak gücü veriyor. Bu iç sesi duyabilmek, işte esas mesele bu. Hepimiz mâsum bir bebek olarak dünyaya geliyoruz da aynı mâsumiyeti ne derece idame ettirebiliyoruz.
“Bugün kendin için ne yaptın yahut bugün Allah için ne yaptın?” minvalinde sorular, insanın kendisini tanımasına, hâlini anlamasına ve varlığının durduğu yeri kavramasına yardımcı olur.
Her şey verilen söze itaatle başlar. Biz iyi bir insan olarak yaratıldık ve iyi bir insan, iyi bir kul olma sözüne itaate geldik buraya. Emânete ihânet etmesek kâfi.
Kıymetli yazınız için, düşündürdükleri için teşekkür ederim ve yazının başarısını tebrik ederim.
Saygı ve selamlar,
Fulya CODAL
Elbette hem kendini, hem hayatı sorgulamalarımız hiç bitmeyecek. Bitmesin de zaten.. İyi insan olamıyorsak bari kötü insan olmayalım..
Değerli yorumunuz için teşekkür ediyorum..
Sevgi ve selamlar..
Gideceğiz her giden gibi biz de gideceğiz.
Belki "anlamını bilerek sevdin mi?" olacak ilk soru.
"SEVDİM " ise cevabın.
Sorun kalmayacak bence...
Selamlarımla...
Fulya CODAL
Herkesin imtihanı başka başka, Allah hepimize kolaylıklar versin inşallah..
Teşekkür ederim
Selam ve hürmetler..
Maneviyatımızı güçlendirmek için örnek bir yazı... Edebi cümlelerle anlatmış olduğunuz eksik yönlerimizi, unuttuğumuz insani duygu ve düşüncelerimizi bir lahza da olsa hatırlama fırsatını bulduk eserinizde. Bedenler yaşlanmış ne çare, yüreğime nakş ettiğiniz Allah sevgisi yetmez mi? Yaptığımız her işte Allah'ın payını bırakmamız gerekirken, gaflet uykusuna dalarak sadece kendimizi düşünür olmuşuz.
Keşke, herkes sadece dokuz saniye "Ben ne kadar dürüstüm" düşünebilseydi..
Hem günün yazısından, hem de güzel ifadelerinizden dolayı sizi kutlarım.
Fulya CODAL
Ben de bu güzel yorumunuzdan ötürü çok teşekkür ederim. Eğer bir şeylere vesile olmayı sağlayabildiyse ne mutlu. İnsan olarak biraz hislerimizle etkileşime geçmemiz gerekiyor, kalplerimizde saklı kibrimizi dürtmemiz, huzursuz etmemiz gerekiyor, ki huzurlu olabilelim..
Dokuz saniye, bize sulan kocaman bir ömrün yanında nedir ki.. Ama onu bile vermekten aciz kalıyoruz maalesef..
Saygı ve selamlar..
ben de kendimden bir şeyler buldum...
yazınızı okuyunca çok mutlu oldum.
yalnız değilmişim...gibi hissettim.
kutluyorum günün yazısını.
bir de hediye bırakıyorum.dilerim beğenirsiniz.
...
GÜL AĞACI
Mütemadiyen her gece ayakları onu
Gülistana götürüyordu
Gül kokuyordu her yer
Derinden derinden nefesini içine çekıyor
kokluyor
Ruh acıkırmış demek ki
Sanki ruhu doyuyor
Gülistana varıyordu
Yine
Aynı son
Her gece hüsrana gebe
Kanter içinde uyanıyordu
Gül ağacına uzanıyordu eli
Gül koklamak muradı
Ama elleri onun değildi sanki
Çekip koparmak için zorluyordu
Gül fidanını acımasızca sallıyordu
Sonunda dumura uğrayan beyni Hükmediyordu
Bir güç geliyordu
Devasa kerpeten ellerine
çekip çıkarıyordu gül ağacını yerinden
Az ötede bir tezek yığını
Kokusu iğrenç mi iğrenç
Güzel görünüyordu gözüne
İnsan dışkısı
Hayvan fışkısı
Götürüp dikiyordu tam orta yerine
Her gecenin sabahında
Kığı kokardı elleri
Aklı almıyordu nedir gördüğü bu ruyanın asıl nedeni
Tiksinir olmuştu kendi kendinden
Bir bilene sormalıydı
Utansada derinden derinden
Var muhahkkak bir ayıbı
Her gece niye bir insan aynı düş/e
düşer/ki
Sordu bir bilene
Dedi senin var bir meziyetin
ama örtüyorsun onu günahlarınla
Yok dedi
Ben sıradan bir insanım kendi halimde yaşarım
Vardır vardır iyi düşün
Bir kelam ediyorsundur mesela
Ama özlü sözlere değil
Küfre eğiyorsundur dilini
Resim yapma yeteneğin vardır
Güneşi değil de
Geceyi çiziyorsundur
Düşün bulacaksın
Bu ruyayı kendin yorumlayacaksın
Çok düşündü aylardır her gece niye bu gül ağacı
Niye bu fışkı gül ağacını kemire
Bir ses getirdi kendini
Kendine
Ezan okunuyordu
Yııllar yıllar önce Kur’ân öğrensin diye dedesi
Göndermişti hocaya
Bir gün karşısına alıp
Oğlum her gün değil
Her hafta
Her ay değil
Hiç olmazsa senede bir gün
Oku
Kur’ân-ı Kerîm'i
Anlayarak
Ve benide kat dualarına
Dememiş gibi
Tam yirmi sene geçmişti
Unutmuştu belki de
Oysa on yaşında zehir gibi öğrenmişti
Tüh yazık
Yazık etmişti O gül ağacına
...
kendimize yazık ediyoruz. Bir gül ağacıyız aslında. Gül kokan ellerimizi günahla kirletiyoruz.
):
Fulya CODAL
Ne güzel bir paylaşımdı, eksik olmayın..
Bir gül ağacıyız ama sadece dikenlerimizi kullanıyoruz galiba..
Sevgi ve selam ile..
insanoğlunun açlığı, doyumsuzluğu, bencilliği
masumiyeti yok etti maalesef
güzel bir yazı
tebrikler hocam
nice saygılarımla
Fulya CODAL
Allah kalplerimize hidayet versin inşallah..
Teşekkür ediyorum..
Saygı ve hurmetle..
Sizin yazılarınızı okurken ne çok kendimi buluyorum. Okuduğum bir kaç satırda hatırladım bunu
Daha önce de tecrübe etmiştim çünkü...
tekrar dönmek üzere şimdilik..
Fulya CODAL
Buradayız, çünkü hepimiz birbirimize benziyoruz ve birbirimizi tamamlıyoruz.
Farkındalık hastalığı galiba :)
Selamlar..
Fulya CODAL
mucize isteyen kendi içine baksın yeter..
selamlar, hürmetler..
Râzı.
Fulya CODAL
Ben de okumadım. Sağolunuz..
Teşekkürler katkınız için :)