- 350 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Seher Vakti Dosta Mektup
SEHER VAKTİ DOSTA MEKTUP
Merhaba değerli dostum!
Satırlarıma başlamadan, selamların en güzeliyle selamlarım.
Hani son mektubunda “Bu satırları sana seher vakti
yazıyorum.” demiştin ve güzel cümleler kurup derdimi
paylaşmış, tavsiyelerde bulunmuştun.
Ben de “seher vakti” denen vakti merak ettim.
Sabah erkenden kalkıp odamın camını açarak dışarının
sessizliğini ve yalnızlığını seyretmeye başladım.
Ne kadar huzur doluydu! Serin bir rüzgâr esiyordu.
Başımı sağa sola çevirip sessizliği dinliyordum. Birden
uzaklarda bir camiden bir ezan sesi işitmeye başladım.
İçimi bir ürperti aldı, camı kapatmak istedim. Tam bu
sırada daha yakın bir camiden ses gelmeye başladı.
Sonra bir başkası, bir başkası, sessizlik içerisinde boşluğa
bakakalmıştım. Tam o anda bizim sokağın müezzini
“Allah-u ekber!” demeye başladı. Elim pencerenin
kolunda, gözüm boşlukta, dizlerim titreyerek kaskatı
kaldım.
Sanki herkes beni izliyor ve ne yapacağımı merak ediyorlarmış
gibi geldi! Sessizce ve pürdikkat bu daveti
dinledim. Sabah sessizliğinde ne de güzel yankılanıyordu!
Bitince kendime geldim, toparlandım. Evin içinde,
camın önünde yalnızdım. Ne yapacağımı bilemez
hâldeyken sokağın ışıkları tek tük yanmaya başladı.
Karşı apartmanda bir yaşlı amca, elinde havluyla
cama çıktı. Sağa sola baktıktan sonra, evin içine bereketi
davet eder gibi camı açık bırakarak tekrar içeri girdi.
Sonra bir gencin hızlı adımlarla camiye gittiğini gördüm.
Sonra sokağın köşesinden iki adam, sohbet ederek,
camiye doğru yöneldiler. Yüzleri mutlu gözüküyordu.
Tam bizim evin önünden geçerken biri beni fark
etti, eliyle selam vererek camiyi gösterdi ve yoluna
devam etti. Dondum kaldım! Şimdi ne yapmalıydım?
Yatağa dönüp bunların hepsi bir rüyaymış gibi kaldığım
yerden devam mı etmeliydim, yoksa… “Ama ben
namaz kılan birisi değilim. İnanırım, fakat ibadet zor!
Namaz! Hem de bu saatte?” Ellerimi saçlarımın arasında
gezdirdim.
Sonra seninle konuşmalarım ve bana verdiğin, ama
benim kulak asmadığım tavsiyelerin geldi aklıma.
“Madem kalktım, bir kere ben de denemeliyim.” dedim
kendi kendime. Gerçi biliyordum; ama unutmuş olabilirim
diye hızlıca kitaplığa koşup, resimli ilmihâli buldum.
Abdest ve namaz konusuna şöyle bir göz gezdirdim.
Camiye doğru ilk adımı attığımda, gönlüme bir huzur
doğdu. Ne olduğunu anlayamadım “Bismillah!”
diyerek avluya vardım.
“Burası bana yabancı!” diye düşünürken, mahalleden
birkaç arkadaşı gördüm. Abdest alıyorlardı. Onlara
yanaştım. Selamlaştık, birkaç kelamdan sonra bütün
yalnızlığım gitti.
İçeri girdiğimde ise sanki gül kokulu bir bahçeye girmiş
gibi hissettim çok hoşuma gitti! Önceden gelenler
sünnete başlamıştı. Ben de bir köşeye giderek ayakta
dikildim. Bir kendime baktım, bir içinde bulunduğum
ortama, bir de secde yapanlara. Ben ne yapıyordum?
Ara sıra geldiğim Cuma namazları kadar kalabalık
değildi, yetişmem gereken bir işim yoktu. Geniş bir
alanda yapayalnızdım.
Sonra elimin tersiyle “Her şeyi geri atıyorum.” diyerek
tekbir getirdim. Allah’ım, ne güzel bir duygu!
Gözlerim yaşararak rükû ve secdemi tamamladım.
Sonra hep birlikte farzı kılarak ellerimizi semaya açtık.
Dışarıya çıktığımda gün ağarmıştı. Güneş görevini
yerine getirmeye, sıcaklığını vermeye başlamıştı. Sessizlik
ve huzur bir aradaydı. Yavaş adımlarla evin yolunu
tuttum. Sessizce kapıyı açıp yatağıma uzandım, tavanı
seyretmeye başladım. Yarım saat içinde yaşadıklarım ve
içimdeki huzur hatırıma geliyor, ezan sesi kulaklarımda
çınlıyor, sessizliğin o esintisi yüzümde dolaşıyordu.
O gün en huzurlu mesaim başlamıştı. Üzerimdeki
rehavet ve ağırlık kalkmış, genç ve dinamik bir adam
olmuştum.
Dostum! Seher vaktini bana hatırlatarak bu sabahı yaşamama
vesile olduğun için, işe gelir gelmez bu satırları
sana yazıyorum. Allah razı olsun! Ben huzurun nerede
olduğunu bulmaya başladım. Şimdi sabırsızlıkla, minareden
o güzel sesin duyulmasını bekliyorum.
Selam ve dua ile değerli dostum…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.