- 1553 Okunma
- 3 Yorum
- 9 Beğeni
DİL BEYNİN GELİŞİM KAYNAĞIDIR
Dil denince yalnızca ses çıkaran, konuşan dil akla gelmez.
Dil aslında beynin uzantısıdır.
Yüz yıllarca bir dili yasaklarsanız, buyurun konuşun dendiğinde, hiç bir şey olmamış gibi konuşulmaz.
Yüz yıllarca yasaklamanın neden olduğu sonuçlarla karşılaşmanız kaçınılmaz olur.
Beyinle dil arasındaki ilişki üzerinden sayısız teoriler üretilebilir.
Dil hakkında düşündüğünüzde, şaşırır kalırsınız.
Her şeyden önce konuşulmayan dil unutulur, çünkü dil nankördür.
Ülkemizde dil yasaklanmıştır, ancak buna rağmen konuşulmuştur.
Yasakların gölgesinde bu konuşma, dilin ortadan kalkmasına yetmemiştir.
Ancak çok zayıflamasına neden olmuştur.
Kürtçe dilde yazma durumunu ise adeta ortadan kaldırılmış, silip süpürülmüştür.
Türkiyede Kürtlerin tamamına yakını, şöyle böyle Kürtçe konuşur. Ama, kürtçe yazabilenin sayısı çok az hata yok denilecek kadar azdır.
Dil, sanıldığı gibi ev ortamında, ya da bir kaç kişi arasındaki iletişimi sağlamaz.
Dil anlaşmak için okur yazar olmak gerek.
Bu kaşıktır, bu çataldır, bu ekmektir, bu sudur, biçiminde öğrenilmez.
Dil annelerin rahmindeyken annelerin söylediği ninnilerde, radyoda çalan bir ezgide, bir söylevden, bir meselden, bir hikayeden kısacası her şeyden gıdasını alarak beslenir.
Saydığım ve sayamadıklarımdan birini tıkarsanız, dilin yaşam damarlarından bir kaçını kesmişsiniz demektir.
Bizim ülkemizde yapılan tam anlamıyla dilin yaşam damarları kesmek olmuş.
Sonra karşılaşacağınız kelimeler şaşırtır sizi.
Gelmişke, gitmişke, sevmişke, bakmişke haline getirirsiniz. Ve tüm olanlara rağmen bu gelmişke gitmişke sevmişke diye konuşmakta ısrar edenlerin inatlarındaki asil duruşlarını anlatamazsınız.
Siz ne düşünürsünüz bilmem ama, ben dünyanın en yetenekli insanların şairler olduğunu düşünüyorum.
Çünkü ancak yetenekli ve gelişmiş bir beyin kelimeleri gümüşçü ustasının gümüşü işlemesinden daha titizce işleyerek resim yapar gibi bir kurguda sunabilir kendini ve derdini.
Bir şairden abuk subuk bir konuşma, bir mesaj alamazsınız.
Bir filozoftan cümlenin başı sonu beli olmayan bir sunum bekleyemezsiniz.
Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün ancak gereği yok.
Dil beynin uzantısıdır dediğinizden her şey anlaşılır.
Ancak dil beynin uzantısıdırla kalmaz. Dil, beynin gelişmesinin en önemli aracıdır.
Hikaye yoksa, roman yoksa, tiyatro yoksa, folklor yoksa, gazete yoksa, bunları öğrenmek için okul da yoksa dil nasıl gelişecek.
En önemlisi, beyin nasıl gelişecek. Anlaşamamanızın sebebi bu olmasın...
11 Haziran 2020
Hüseyin Taşdemir
YORUMLAR
Başlığınızdan yola çıkarak 'sadece' dil üzerine düşüncelerimi paylaşmak için sayfanızdayım.
'Dil beynin gelişim kaynağıdır'... doğru, ama eksik!... 'Beyin de dilin gelişim kaynağıdır!...'
Bu sarmalı bilirsek biraz daha geniş düşünebiliriz.
Bu konuda en büyük zorlamayı yaşayan dillerden biri olan Türkçenin günümüze ulaşmasındaki en büyük katkıyı yüzyıllarca okuma yazma bilmediği halde diline ısrarla sahip çıkan ANADOLU insanı yapmıştır.
O MEHMET AMCALARA, AYŞE TEYZELERE çok şey borçluyuz.
Bu süreçte verilen anonim eserlerdeki dil ustalığı takdire şayandır, Aşık Tarzı Halk Edebiyatımızın ozanlarının da çoğu ümmidir ( okuma yazması olmayan ) üstelik ve KARACAOĞLAN da buna dahildir. Hecelerini parmakla sayarak, uyaklarını kulaklarına güvenerek dillerini nakış gibi işlemişler ve böylece yazıyla kayda alamadıkları halde hem dillerinin gelişimesine ve günümüze ulaşmasına katkı sağlamışlar hem de kalıcılığı için kaynaklara girecek belge niteliğinde eserler bırakmışlardır.
Destansal öykülerimizin analtım dili de ayrı bir değerdedir. Dünya edebiyat tarihçileri, DEDE KORKUT ÖYKÜLERİ'nin ( Türkçe o döndemde yazı dili olarak kullanılmadığı halde ) dil gelişmişliğinin hayranlık uyandıracak düzeyde olduğunu belitirler. Bu saptamalar, taa 8. yüzyıldaki Göktürk Kitabeleri için de belirtilir. Bu dilbilimcilerin hiçbirinin etnik kökeni Türk değil, anadilleri de Türkçe değil.
Bilim, taraf tutmaz!..
Sekiz yüzyıl, resmi dil olma vasfını kaybeden Türkçe, Doğu dillerini okuyup yazmanın bir meziyet, bunları bilmemenin de bir kusur gibi görüldüğü süreçte ( şimdi bu karmaşa çok daha farklı dillerle taraflaşmaya kadar döndü ne yazık ki!... ) bile yok olmamasını:
- Kuruluşundaki güçlü ve istisnaları olmayan matematiksel yapısına,
- Dil bilincini kültürel genleriyle getiren ve gözü gibi koruyup sürekli geliiştiren ANADOLU insanının çabasına borçlu.
Konuyu gündeme taşıdığınız için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Hüseyin TAŞDEMİR
Saygılarımla dostça kalın...