- 818 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İTTİHAT VE TERAKKİ (BİRLİK VE İLERLEME)
İttihat ve Terakki Türk tarihine damga vurmuş büyük bir teşkilattır. Teşkilat başarıya ulaştığı için ( başarı dememek gerek, iktidar olduğu için) bugün aleyhinde çok fazla bir şey yazılmamaktadır. Ama unutmayalım ki hala İttihat ve Terakki’nin asıl amacı ve gayesi aydınlığa ulaşmamıştır.
İttihat ve Terakki Osmanlının son zamanında kurulan, kuruluşta gizli bir örgüt olan teşkilattır.
Osmanlı devrinde gizli olarak kurulmanın amacı nedir?
Osmanlı’yı yıkmak ise kendi devletini yıkmak isteyen teşkilatın hükmü nedir?
İkinci Abdülhamid başa geçtikten sonra 13 yıl sonra kurulan bu teşkilat Osmanlı için kurulmasının imkânı var mı?
Önceki Genç Osmanlıların devamı olarak ortaya çıkan kendilerini Jön Türkler olarak kabul eden bu teşkilat mensupları çok fedakâr bir çalışma yapmışlardır.
Kurucularını bakalım mı?
İshak Sübûti, İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, Çerkez Mehmet Reşid sonradan katılan Hüseyinzade Ali Bey, Konyalı Hikmet Emin Bey,Cevdet Osman, kerim Sebatî, Mekkeli Sabri Bey, Selanikli nazım Bey, Şerafettin Mağmumi ve Giritli şefik tarafından kuruldu.
Bu üyelerin hayatlarını iyi incelemek gerekir. Hayatlarının sonraki bölümlerinde kimlerle ve nasıl bir ilişki kurduklarını bilmeliyiz. Sonraları Kürt teali Cemiyeti üyeleri, 1. Dünya savaşında İngiliz yanlıları, Kürt milliyetçiliği yapanlar ve hatta cenazesi Ayasofya’da sahipsiz kalanlar olmuştur.
Aslında tarih sahnesinde önde olan veya tarihin akışını değiştirenlere baktığınızda kurucular listesinden kimse yoktur. Bunlar hep perde arkasında kalmışlardır. Burası normal de önde olanları arkada olanlar mı oynatıyordu diye düşünmeden edemiyor insan.
İttihat ve Terakkinin üç silahşoru Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa’lardır. Fakat bunlar kurucu üye bile değil. Teşkilata girişler neredeyse kuruluştan 15-20 yıl sonradır.
Enver Paşa’nın Kut’ül Ammare kahramanı Halil Kut amcası kendisinden önce girmiştir teşkilata.
Mustafa Kemal Atatürk bile teşkilata kuruluşundan 18 yıl sonra Enver Paşa’dan bir yıl sonra 29 Ekim 1907 yılında katılmıştır. Yakın arkadaşı Ali Fethi Okyar’ın daveti üzerine. Diğer arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’da teşkilattadır zaten.
O yıllar ittihat ve terakkinin revaçta olduğu dönemlerdir. Vatan ve milletin makamlarını ulaşmaya çalışanlar Osmanlı Devleti ve II. Abdülhamid aleyhinde kurulan gizli bir örgüte üye olma yarışındalardır.
Çok tuhaf değil mi?
İşte bu zamanın hızlılarından biri de Mehmet Akif Ersoy’dur. Mehmet Akif Ersoy Türkçü ve Milliyetçi eğilimde olduğunu söyleyen İttihat ve Terakki’ye neden üye oldu ki?
Yine Jön Türklerin kurduğu Dinci Hürriyet ve İtilaf Fırkasına değil de, neden İttihat ve Terakki?
Memleket meselelerinde titiz davrandığını söyleyenler, milli bir devlet ve milletle kurtulacağımızı sloganlaştıranların kurduğu devlet hangisidir?
İşte Türkiye Cumhuriyeti diyorsanız eğer, Kurtuluş Savaşını neden verdik?
Devlet milli olacak, dini olmayacak diyorsanız bu devlet ne kadar ayakta kaldı?
Gelelim bu o günün şartlarındaki heyecan oluşturan, güya milletin her kesimini kucaklayan Türk sevdalısı veya Türkçü kesilen bu insanlar 31 Mart olaylarında başarıya ulaşan sözüm ona idealist Türkçüler İdareyi ele alınca ne oldular?
Daha üç-beş yıl önce İsrail diye toprak isteyenler, nasıl üç-beş yılda Türk devleti ve milleti için can atmaya başladılar?
İçerindeki o günün şartlarında fikir adamı diye öne sürdükleri adamların bugüne gelen veya bugün bize kılavuz olan görüş ve idealleri var mıdır?
En öne çıkan Ziya Gökalp’in bile eserlerini dikkatlice okudunuz mu? Eğer dikkatlice okuduysanız veya okursanız kendi eserlerinde bile çelişkiye düştüğünü göreceksiniz. Bunu belki çelişkiye düşüyor diye değil de yönlendirme ve milletin gazını alma olarak nitelendirebiliriz.
O günlerin fikirlerinden ve dava adamlarından günümüze gelen hiç kimse yoktur. O zaman biz koskoca devleti neden bu hale getirdik?
Sonraki kuşaktan sadece doğru ve akıllı bir fikir üreten Alparslan Türkeş vardır. Tabi oda ittihat ve Terakkici değildir. Çünkü rahmetli Başbuğ’un doğumun birinci yılında İttihat ve Terakki kendisini feshetmiştir.(1 Kasım 1918)
Alparslan Türkeş’te 1968 yılına geldiğinde kurduğu Ülkü Ocakları ile bu fikirde olmadığını göstermiştir. Eğer Ülkü Ocaklarını kurmamış olsaydı yine kendisi veya Bozkurtları İttihat ve Terakki yoluna girebilirlerdi. Ülkü Ocaklarını İttihat ve Terakki’den ayıran en belirgin özellik Türk-İslam düşüncesinde olmasıdır.
Aslına bakarsanız İttihat ve terakkinin düşüncesi net değildir. Kurucular takiyye yapmışlardır. Çünkü kuranlar Osmanlı devletini, Türklüğü yok etmek için, milletin temiz ve münevver evlatları ise Türklükte birlik ve ilerleme için çalıştılar.
Bu davalar şirket yönetme davaları değildir. Dünyayı bu hale getirmek için çok uğraştılar. Sistem kurdular, insanları güya uzmanlaştırdılar. Sistemler arasında bölücülük ve rekabet geliştirdiler. Dünya da komünizm ve kapitalizmden başka sistem yoktur düşüncesini insanların aklına yerleştirdiler. İşte bu dönemde kendi milletimizi ve inancımızı ezik gösterenler ayağa kalkıp bir sistem daha var o da: İslamiyet’tir dedirtmediler. Tarihleri iyi bakın komünizmin ve kapitalizmin çıkışı, kurucuları, iki sisteminde tüm kurucuları masonlardır. Sadece komünizm kurucularından biri Rus’tur. Yoksa dünya boşu boşuna bu hale gelmedi. Mesele dünyayı yamyam düzeni ile yönetmek değildir. Mesele bunu bir dava olarak görmektir.
Bu dava kuru bir cihangirlik davası değildir. Olmamalıdır. Bu dava insanlık davası, nizamı âlem ilahi kelimetullah davası olmalıdır. Böyle olmadığı müddetçe başarıya ulaşamaz.
İşte Osmanlının başarısı bundandır.
Ne dini ne de milli, cihangirlik davası bir slogandan öteye gidemez. Belki kısa dönemde bazı başarılar görülse de uzun vadede yok olup gitmeye mecburdur.
Gelelim İttihat ve Terakki’nin altın yılları olan 1900 yıllara. Makam mevki ve şöhret elde etmek isteyenlerin üşüştüğü yıllardır. Milli Şair Mehmet Akif Ersoy bile İttihat ve Terakki’ye üye olduktan sonra meşhur olmuştur.
Şimdi soruyorum Mehmet Akif gibi birisi padişaha neden bayrak açtı?
Sakın padişahın mandacılardan yana olduğunu, dinle ilgisi olmadığını, tebaasının aleyhinde çalıştığını hatta ve hatta 31 Martçıların meşhur sloganı ile şeriat isteriz diye bayrak açtığını söylemeyiniz. Çünkü o zaman daha başta II. Abdülhamid vardır. II. Abdülhamid devleti çok güçlü olmamasına rağmen diplomasi ile Avrupa’yı idare eden padişahtır. Sonrakilerle karıştırmayalım.
Mehmet Akif İttihat ve Terakki üyeliği sayesinde o gün meşhur bir şair, düşünür ve yazar olmuştur. Daha nimetleri bitmedi. İlk mecliste Burdur milletvekilliği yapmıştır.
Eğer İttihat ve Terakki üyeliği olmasa 1. TBMM Burdur milletvekili olabilir miydi?
Belki bazılarınız şimdi diyecek ki, Milli Şairi mi küçümsüyorsunuz?
Bu soruyu soranlara diyorum ki; Akif’in sonraki hayatı ve ölümünü biliyor musunuz?
Cenaze namazı ve törenini biliyor musunuz?
Üstelik bu sorduğum dönemlerde Mehmet Akif Ersoy Milli şairdir.
İttihat ve Terakki hakkında en toparlayıcı bilgi olarak şunları söyleyebiliriz:
Dünya devleti Osmanlıyı yıkabilmek için ne kadar düşman varsa toplanmıştır. Bu teşkilat milletin zeki, çalışkan ve nüfuslu öğrenci ve gençlerini ideallerini gerçekleştirme vaadiyle içine almıştır. Memleketin pırıl pırıl gelecek vaat eden kişilerini kime ve neden hizmet ettiklerini bilmeden sloganlarla yürütmüşlerdir. Önlerine çıkan engeller dışarıdaki hain kapitalizm kurucuları tarafından aşılmıştır. Fakat bizim o pırlanta gençlerimiz başarının kendilerine ait olduğunu sandıklarından daha da azim ve inançla çalışmışlardır.
Dıştaki ve içteki (amaçlarını bilmeden de olsa) düşmanlar (gizli teşkilat İttihat ve Terakki) devleti ve milleti yıkınca yani başarıya ulaşınca tuzla buz olup dağılmıştır. Zaten dağılmamış olsaydı da bir yere varamazlardı. Çünkü herkes kendi ideallerini uygulamak için kendi içlerinde savaşmak zorunda kalacaklardı.
Mustafa Kemal Atatürk Selanik’ten yola çıkan Hareket Ordusunda var mıdır?
Evet vardır. Hatta Selanik’te komutan Mahmut Şevket Paşa ve Kurmay başkanı Kolağası Mustafa Kemal’dir.
Peki, ordu İstanbul’a yola çıkıp İstanbul’a geldi. İstanbul’da durum nedir?
Ordu komutanı Mahmut Şevket Paşa ve Kurmay başkanı Kurmay Binbaşı Enver Bey’dir.
Neden?
Sonra bu Enver Bey (Paşa) saraya damat oluyor?
Hangi saraya?
Mısır sarayına değil, kendi padişahını indirdikleri Osmanlı Sarayına…
Biz Enver Paşa’ya da haksızlık ettik. Sarıkamış’ta yüz bin askeri kurşun atmadan donduran Paşa diye (Sarıkamış’ta söylenen kadar askerimizde donmamıştır. Donsa zaten Ruslara bu kadar ölü verdiremeyiz) yerden yere vurduk.
Enver paşa ile ilgisi ne?
Dönemin tek adamıdır. Başbakan de, Milli Savunma Bakanı de, Genelkurmay Başkanı de ne dersen de. Sadece padişah demeyin yeter.
Aynı Enver Paşa aynı yetki ve makamlarda olduğu halde bir yıl bile geçmeden yapılan Kutül Amare ve Çanakkale savaşlarında adı yok.
Neden?
Çünkü bunlar zaferle sonuçlandı da ondan.
Peki, Çanakkale’de bir hezimete uğrasaydık fatura yine Enver Paşa’nın değil miydi?
Sarıkamış’ta galip gelseydik o zaman Sarıkamış’ta bulanan amcası Halil Kut ‘mu kahraman olacaktı?
O iyi niyetli, fakat bilmeden de olsa başkalarına hizmet eden adamı tanıyamadık bir türlü.
Sonunda kendisi anladı ama iş işten geçmişti. Belki affettirebilirim diye Türkistan dağlarında öldü gitti.
Hareket Ordusu komutanı Mahmut Şevket Paşa ne oldu?
Mahmut Şevket Paşa baba tarafından Gürcü ve Bağdat’ta doğan İstanbul Mektebi Harbiye mezunu (1882) paşamız sadrazamlığa kadar yükseldi. Sonra da İstanbul’da 11 Haziran 1913 günü Beyazıt’ta suikast sonucu öldürüldü. Mezarı Hürriyet-i Ebediye Tepesindedir.
Şaşırdınız mı?
Biz Milli Mücadelede Kazım Karabekir’in Mustafa Kemal’e gelip seninle beraberim demesini hep kırılma noktası diye anlatırız. Peki, sizce emrinde ordusu olan, hala resmi görevde olan, Millet tarafından da sevilen sayılan, padişahla arasının da Mustafa Kemal’e göre daha iyi (ki ordu komutanı ) olan kişinin askerlikten istifa eden veya atılan Mustafa Kemal’e yanındayız demesi, kendi komutanlık adına bir istek ve arzusu olmaması nasıl açıklanır?
Sadece vatan ve milletin bekası derseniz, kendisinden bir halt olmaz düşüncesinde olduğunu gösterir.
Peki, Kazım Karabekir böyle bir paşa mı?
Hayır, hayır hayır!
Mustafa Kemal Paşa zaten olayın böyle olacağını biliyordu. Çünkü Kazım Karabekir Paşa ile 1909 da Selanik’te İttihat ve Terakki’nin gizli kongresinde beraberlerdi.
Şimdi yukarıda bahsettiğim gizli teşkilat ve güya Türklüğü birleştirme ve ilerleme birlikteliğinin aynısı yaklaşık yüz yıl sonra bu memlekette bir kere daha denendi mi?
Bir kere daha temcit pilavı gibi ısıtılıp milletin önüne kondu mu?
Eğer başta yine II. Abdülhamid olsaydı başarıya ulaşırlar mıydı?
Evet, evet evet!
Demek ki tarih tekerrür ediyor. İbret almazsak gelecek kuşaklarda yine karşımıza aynısı çıkacaktır.
Osman GİRGİN
Eğitimci, Yazar-Şair
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.