SOYGUN
SOYGUN
Yıl 1975 Aylardan şubat taşranın ayrı komşu iki köyünden iki genç İstanbul’a gitmeye karar verirler. Ailelerini bu konuda ikna ederler onlarda desteklerini esirgemezler. İstanbul’a iş için değil orada dershaneye gidip üniversiteye hazırlanmak. Neden İstanbul o yıllarda dershane Ankara, İzmir ve İstanbul da bulunmaktadır. İstanbul da ise delikanlılardan birinin akrabası üniversite de öğrenim görmektedir. Nede olsa o İstanbul’u iyi bilmektedir. Delikanlılara kol kanat gerer düşüncesiyle yola düşerler.
Ertesi gün Topkapı Otağarına inerler. Yol iz bilmezler koskoca İstanbul da nereye gidecekler. Yazıhane de görevliye bir telefon numarası verirler bu numarayı bize araya bilir misiniz diye ricada bulunur . Gençler liseyi bitirmelerine rağmen hiç telefonla tanışmaları olmamış. Görevli telefonu açar delikanlılardan birine uzatır. Delikanlı hayatında ilk defa telefonla konuşacağı için heycandan eli ayağı ve sesi titrer. Ne söyleyeceğini şaşırır. Karşı taraftan:
-Alo ,alo
Delikanlı titrek bir sesle :
-Alo
Der ama tanımadığı bir ses ben, ben diyerek kekeler:
-Mustafa ile görüşecektim:
-Bekle çağıralım.
Bir müdtet bekledik den sonra
-Alo
Ses tanıdıktır:
-Geldiniz mi:
-Geldik
-Hangi yazıhanedesiniz?
Delikanlı yazıhanenin ismini söyler ve beklemeye başlarlar. Yarım saat sonra nihayet Mustafa gelir. Hoş beş den sonra bir minibüse binerek yola koyulurlar. Yol boyunca pek konuşmazlar. Yarım saat bir yolculuk dan sonra inerler. Valizleri alarak kalabalığın arasında bir müttet yürürler . Nihayet bir binanın önünde dururlar. Burası bir öğrenci yurdudur. Merdivenler den çıkarak dördüncü katta bir odaya varırlar. Oda da beş kişilik bir yatak bulunmaktadır. Boş olan iki yatağa yerleşirler. Ertesi günü Mustafa’yla birlik de dershaneye doğru yürürler. On dakikalık bir yürüyüş den sonra bir meydana varırlar. Sol taraf da büyük bir kapı üzerin dede İstanbul Üniversite’si yazılıdır. Hemen onun ilerisinde de muhteşem bir cami gözükmektedir. Mustafa burası Beyazıt Camisi bu meydanda Beyazıt Meydanı der. Gençler etrafına biraz şaşkın biraz da hayranlıkla seyrederler. Oradan karşı tarafa geçerek bir binanın merdivenlerinden son kata çıkarlar. Burası dershanedir ve kayıtlarını yaptırırlar. Artık ders başlamış hızlı bir çalışmaya adım atmışlardır. Hiç aksatmadan dershaneye beraberce giderler gelirler. Ders çalışmada yurt da sıkıntılar olmaktadır. Hukuk Fakültesinde okuyan Mustafa bu böyle olmayacak bir ev tutalım daha iyi ders çalışabiliriz diye dile getirir. Gençler de bu fikri olumlu karşılarlar . On beş günlük bir arama sonucunda nihayet bir ev bulurlar. Ev Aksaray Vatan Caddesi ile Millet Caddesi arsında Murat Paşa Camisi yanında zemin katta iki odalı bir evdir. Merdivenlerden aşağıya doğru inerek içeri giriliyor. Odaları güneş görmemesine rağmen en azından yurt dan daha iyidir. İki odası birde salon bulunmaktadır. Pencerenin biri sanki havalandırma gibi yukarıya baktığında ancak gökyüzü gözüküyor. Diğer pencere küçük ve insanın başından yukarda. Ayak uçların da kalkıp dışarıya bakınca sokak dan geçen insanların ancak ayaklarını görebiliyorsun.
Artık aylardan Nisan havalarda iyice ısınmış bulunmaktadır. İyi bir ünüversite kazanma hayalleriyle ders çalışma hızlanmıştır. O gün onlarda havanın güzelliğine kapılarak evden çıkarlar.Yürüyerek Yenikapıda bulunan bir aile bahçesine giderler. Hava güzel her taraf cıvıl cıvıl, kuşlar ,insanlar ve çocuklar sokaklarda sahillerdelerdir. Mustafa kalkar ben biraz sahilde dolaşacağım der ve ayrılır. Veli ile Halil ise biraz daha otururlar sonra onlarda kalkar eve giderler. Evde her zamanki gibi yemekler yapılır. Mustafa’nın gelmesi beklenir. Saat iki gibi oda gelir. Sofraya otururlar bir yandan sohpet bir yandan da yemekler yenir. Tam o sırada kapı çalınır. Veli kalkar kapıya yönelir. Kapıyı açmadan:
-Kim o
Ses yok ama kapı kırılacak şekilde çalmaya devam eder. Tekrar sorar:
-Kim o
Yine ses yok ama sürekli kapı çalınır. Nihayet kapıyı açar. İçeriye elleri otomatik silahlarla dolu beş kişi dalar. Teröristler evi bastı korkusuyla ne yapacağına şaşırır ve dona kalır. İçlerinden biri adlarını sorar.
-Mustafa
Diğerine sizin adınız
- Veli
Hemen Mustafa’ nın bir eline tak diye kelepçe takılır. Kelepçenin diğer ucunu da Veli’ye takarlar. Veli ile Mustafa amca çocuklarıdır. Veli O zamana kadar terörist sandığı kişilerin polis olduğunu kelepçeler sayesinde anlar. Gençlerin üzerinde pijamaları bulunmaktadır. Veli:
-Bırakında üzerimizi giyelim.
Bunun üzerine kelepçe çıkarılır. Veli üzerini giymeye başlar oradan birisi kalın giyinin diye ikaz da bulunur. İçerde Veli ile Halil üzerlerini giyerken, o ara da Mustafa’yı götürürler. Halil’le Veli ‘nin kollarına giren polisler merdivenlerden dışarıya çıkarırlar. Birde ne görsünler dışarı da balkonlar, pencereler, sokaklar insanlarla dolmuş taşmış meraklı gözler ne olup bittiğine anlam vermeye çalışıyorlar. Halil ile Veli’yi bir arabanın araka koltuğuna bindirirler yanlarına da birer polis biner. İki kişide öne binerler. Araba öyle hızlı gitmektedir ki Yeni kapı üzerinden sahil boyunca ilerlemektedir. Sirkeci oradan Eminönü’nde bir binanın önünde dururlar. Binanın girişinde Emniyet Müdürlüğü İkinci Şube yazılıdır. Merdivenlerden ağır ağır ikişerli olarak son kata kadar çıkarlar. Orada bir kişi cepleriniz de ne varsa masanın üzerine koyun der. Veli cebinde olan üç beş lirasını çıkarır masaya koyar. O sırada arkadaşının nereye götürdüklerinden haberi bile olmaz. Veli yi bir görevli alır bir koridorlardan birine götürür. Koridor çok dardır. Sol taraf da sıra sıra demir kapılar bulunmaktadır. Demir kapıların önünden birer birer geçerek nihayet bir kapının önünde dururlar. Kapıyı açarken kapı gacır, gucur bir ses çıkarır. İçeriye Veli yi koyar ve kapı gürültülü bir sesle arkasından kapanır. Bir müddet ayakta kıpırdamadan durur. Etrafına şöyle şaşkın şaşkın bakınır. Tahmini üç metreye bir buçuk metrelik bir oda yerde 70x100 ebadında bir kontraplak parçası bulunmaktadır. Demir kapı tamamen kapalı açık bir yeri yoktur. Tavan da bir ampul onun da etrafı kalın tellerle çevrilmiş. Bir müddet daha durur ve duvarlardaki yazıları okumaya başlar. ‘8 gün yattım’ ‘on beş gün kaldım’ gibi bir çok yazılar vardır. Saatlerce ayakta o odada durur ne gelen var nede soran. Kendi kendine niye bizi buraya getirdiler diye düşünür düşünür ama bir sonuca varamaz. Yine de acaba biz Yenikapı da Mustafa’yı bıraktığımızda başına bir iş mi geldi diye de düşünmeden de geçemez. Bom boş koridor da ne ses ne seda vardır . Saate bakar saatin geçtiği de yok. Veli ayakta durmak dan bitkin bir halde demir kapıya vurmaya başlar. Bekler gelen var mı diye ne gelen nede bir ses var. Uzun bir bekleyiş den sonra tekrar demir kapıya vurmaya başlar. Bir müddet sonra ayak sesleri gelmeye başlar ve gelir:
-Ne var ne diyorsun
-Çıkarın beni buradan ayakta duracak halim kalmadı:
- OOO ne çıkarması yat keyfine bak:
-Bura da yatılır mı?
-Senin için orası saray saray:
-Saraysa gel de sen yat:
Diye aralarında böyle bir diyaloğ geçer. Görevli koridorda ayak sesleri giderek azalarak uzaklaşır. Yine ne gelen nede giden vardır. Saat gece 12 ye gelmek üzeredir. Uzaktan hafif konuşma sesleri geliyor. Ne konuşulduğu anlaşılmamaktadır. Konuşmanın sonunda ayak sesleri duyulur. Ayak seslerinden anlaşılıyor ki biri geliyor. Demir kapının önünde ses kesilir ve kapı açılır. Görevli
-Beni takip et der.
Koridor da yürürler merdivenin başındaki odalardan birine girerler. Bur da oturabilirsin der. Delikanlı saatlerce ayak da durmanın yorgunluğu ile koltuğun birine gömülür. Odada üç koltuk bir masa birde sehpa bulunmaktadır. Sehpanın üzerinde birkaç gazete ve dergiler bulunmaktadır. Kapı açıktır ara sıra görevli polis gelerek niye getirdiler suçunuz nedir diye sorar. Delikanlı suçum yok bende bilmiyorum der. Görevli yine kapıyı açık bırakarak çıkar gider. On dakika sonra geri gelir.
-Aç mısın ?
-Açım
Görevli gider bir müddet sonra elinde çeyrek bir ekmek bir elma birde portakalla döner. Elimizde ancak bunlar var. Bunlarla idare et der ve gider. Delikanlı bunları bir iştahla yer . Gece saat biri geçmektedir. Görevli tekrar gelir beni takip et der ve hemen yanındaki kapıyı açar amirim getirdim der. Kapıdan içeri giren delikanlı odaya şöyle bir bakar. Geniş bir salon tam kapının karşısında bir masa masanın arkasında sivil bir görevli elinde bir telsiz sürekli telsizle konuşmaktadır. Sağ taraf da duvarın dibinde bir sandalye üzerin de Halil Oturmaktadır. Sol taraf da duvarın dibinde bir bank ,bank üzerinde tek başına Mustafa oturmaktadır. Hemen onun ilerisinde yine bir bank onun üzerinde de eli yüzü kanlı vahşi görünümlü biri kelepçeyle banka kelepçelenmiş. Bu kişi gazetelerde o yıllarda yazan ve korku saran Kasımpaşa Canavarının ta kendisiymiş. Veli hemen Mustafa’nın yanına oturur ne oluyor diye sorgular. Oda yok bir şey der ve anlatmaya başlar. Benim bir ehliyetim vardı. Ehliyetimi kaybetmiştim. Kaybettiğime dairde gazeteye ilan vermiştim. Bu ehliyeti bulan kişiler araba kiralayarak banka soyarlar. Arabayı da şehir dışında bırakırlar. Araba bulunur araba kiralık çıkar. Araba sahi bulunur. Kime verdin bu arabayı diye sorunca oda bakar ehliyet de ki bilgilere göre bilgi verir. Bundan dolayı da bizleri banka soyguncusu diye yakalarlar. Bu nezarette kaldığım süre için de Mustafa’yı araba sahibine götürürler. Araba sahibiyle yüzleştirilir. Araba sahibi kiralayan bu değildi diye ifade verir. Birde ehliyetin hükümsüz olduğuna dair gazete ilanını polislere gösterince suçsuz oldukları anlaşılır. Ogün sabaha kadar emniyette sabahlarlar.
Ertesi günü üç delikanlıyı alırlar soyulan bankaya götürürler. Bankanın girişinde bir konserve kutusu içinde bir fitil bulunmaktadır. İçeri girerler komiser sorar banka görevlilerine bankayı soyanlar bunlar mıydı diye bakarlar şöyle bir gençlere yok komiserim onların boyları uzun saçları kısaydı bunların ise boyu kısa saçları uzun derler. Orada bir tutanak tutulur gençleri aldıkları gibi geriye evlerine bırakırlar. Evin içini hallaç pamuğuna dönüştürmüşler. Her yeri dökerek bir şeyler aramışlar. O ardada evinizden kaybınız var mı diye sorarlar. Bizde olmadığını söyleyerek bir tutanak tutarak bizleri serbest bırakırlar. Asıl suçluların ise üç gün sonra yakalandığını gazetelerden öğrenirler.
Yıllar geçse de hikayede adı geçen Veli’nin yemiş olduğu elmanın, portakalın ve çeyrek ekmeğin lezzetini hiç bir yerde bulamamış dır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.