Kanadı Kırık Ebabil...
Valizi yanında, otobüs saatini bekliyordu yazıhanede, büyük şehre okumaya gidecekti, istediği bölümü kazanamasa da 2-3 yıllık dershane hayatından sonra yapacak bir şey yoktu, hem ek puanlarını da vermemişlerdi Teknik Liselere, düz liseleri uçurmuşlardı. Kaderini devlet i ebed müddet çizmişti..
Hem neden uzak bir şehir seçmişti. Kimsenin gelmemesini istemişti terminale, evden annesiyle vedalaşmış, yakın arkadaşlarıyla da telefonda, taksiye gerek yok demişti, hemen şurası zaten terminal iki adım 15-20 dakikaydı, pişman olmuştu valizleri taşırken taksi çağırmadığına, oldum olası sevmezdi vedalaşmaları, annesi de cebine bir tomar para koymuştu, o kadar çok paraları olduğunu da bilmiyordu, sonraki yıllar öğrenmişti, annesi komşudan bir bilezik borç almış, onu bozdurarak kara gözlü oğlunun cebine sıkıştırıvermişti. Babası hangi ülkede işçi olarak çalışıyordu, alışmıştı aslında babasının da seneden seneye gelmesine izinlerde 15-20 gün.
Gülpembe kim olacak diye düşünmeye başladı. Oğlum zaten buldun ya.. Oysa bilmiyordu ki ne aylar, ne güneşler kararıp gidecek. İnsan ilişkilerinde oldum olası epey dikti kafası. İnsanları yönetmek kendini yönetmekten geçer, aşkı ve sevdayı kitabına uyduramazsın dünyevi, o yazar senin kaderini.. Kah duvara vurdurur kafanı, kah kavgaya tutuşturur, kah ağlamaklı eder, kah şenliğe boyarsın ortalığı.. Sana aşık olanların vay haline.. Vay haline ki meanyeaaklar Türkiye de en ünlü psikiyatrı olacağım hayalindeydi.. Hadi bakem.. Kim ne oldu, kim ne kadar açılabildi yurt dışına kadar.
Barış Manço’nun bir şarkısını dinlerken Lise 1 deyken karar vermişti o şehirde okuyacaktı üniversiteyi. Bir şarkıdan bir hayat çizmişti çoktan kendisine.. Zaten 20 ye yakın tercih hakkından, 8 tercih yapmıştı, yüzde 60 ı o şehirin üniversiteleriydi.. Geçen yıl 5 tane tercih yapmıştın, çıkmaması için de ne dua etmiştin oysa.. Çıkmamıştı.. Gülpembeyi de babaannesine mi, anneannesine mi yazmıştı rahmetli, çok sonradan öğrenmişti.
Çevresine baktı, kimi birisine sarılıyor, kiminin gözleri nemlenmiş, kaptan, bankoda bir tomar parayı sayıyor ve muavin de yolcu listesini alıp, yazıhaneden çıkarak sesini yükseltiyordu, gidecek yolcu kalmasın, otobüsümüz hareket edecek… Bankodaki görevli telefonda sesini biraz yükseltmiş, çabuk olun be, dikkat etsenize servis saatlerine, yapacağınız iki servis çekmek…Yok yolcu geç gelmiş, yok şu yazıhanede birisi sorun çıkarmış.. Ne sorunu…Sert bir şekilde kapatmıştı telefonu..
Dışarıya çıktı, cebinden çıkardığı telefonuyla sevgilisine son bir mesaj attı, mesajın üzerinden fazla geçmeden telefonu çalmış, sevgilisi aramıştı hemen, biraz konuşmuşlardı, yüreği bir başka yanmıştı o an. Yeni bir sigara yakmış derin derin çekip üflemişti, iyice akşama dönmüş saatlerde. Rüzgarın kavak ağaçlarıyla dansını seyrederken..Servis gelmeden otobüs hareket etmezdi nasıl olsa..
*
Bir kıpırdı vardı holde, bir şey kapılara duvarlara holun köşesindeki dondurucuya vuruyordu sanki, seslere uyandı, eve biri mi girmişti, nasıl girsindi kaçınca katta oturuyordu, eşine baktı, o da ne oluyor der gibi uyanmıştı sabah mahmurluğuna, sonra bir karartı belirdi, açık duran yatak odasının kapısının önünde, ayağa kalktı ne olduğunu anlamaya çalışıyordu, yolluğun üzerinde kara bir şey vardı, yılan mı, yarasa mı, kertenkele mi...
Gözlüklerini de nereye koymuştu komidinin üzerinde yoktu, sonra şifonyerin üzerine koyduğunu hatırladı, gözlüklerini aldı, ışığı açtı, kuş dedi eşine dönerek… sen alır mısın?? Aslında kuşu alıp eşinin üzerine atıvermek gibi bir muzırlık düşündü, lakin daha önce görmemişti bu kuşu sanki.. Yine de korktu istemsizce, yarasa olsa corona morona bulaştırır mı acaba diye düşündü, o bir tanesiydi, coronoyla mücadele ediyordu, illallah gelmişti dezefenkte işlerinden de kendisine..
Hemen geçmişine gitti zihni, bir kuş yerde uçamıyorsa nasıl almalıydı eline, kanatlarını hırpalamadan eline alıp balkona bırakırım o da uçar gider diye düşündü. Elime bir eldiven alsam mı diye düşündü, sonradan vazgeçti, ışığı kapatsam iyi olur, kuşu almaya çalışırken bir de hareket edip kendine zarar verebilir dedi içinden, ışığı kapattı, yavaşça eğildi ve kuşun üzerine bir elini hafifçe koydu, diğer eliyle de sardı iyice, kuş, pençelerini hafifçe patırmıştı eline…Pençe mi bunlar, benden ne istersin garibim..
Balkona yöneldi, kapısını açtı.. Sonra geriye döndü, eşine sordu, balkon kapısı kapalı bu kuş nereden girebilir dedi, diğer balkondan giremezdi, salonun havalandırmasına baktı onda da sineklik vardı zaten. Bir an önce balkona bırakayım da elime pislemesin.. -Kuşlardan da corona bulaşıyormuş, ellerini yıka, kolonyala off düşündükçe hafakanlar basacaktı temizlik işlerinden artık. Kuşu balkona bıraktı, kapıyı örttü. Mutfağa geçti oranın da balkon kapısı kapalıydı.
İhtimal dün sabahtan beri kuş çalışma odasında bir köşede kalmış olmalı, dün eşi işten gelince, hiç mi bakmadın kuşlar girmiş odaya demişti, halıya pislemişler yine… Lakin gün ve akşam boyunca kuş hiç mi sesini çıkarmadı, hiç mi duymadık…
Sanırım ebabildir, kırlangıça da benziyor, ebabil zaten kırlangıçtır, kırlangıç da ebabildir.. Günlük rutinini bozmuştu Tanrının kuşu, kalbi söyleniyordu durmadan.
Kuşu balkona bırakmış, işi bitmişti artık kuşla, lakin kuş yine balkon camına vuruyor, uçamıyordu. Store perdeyi yukarı sardı, kuşu izlemeye başladı. Zaten uçsaydı halının üstünde ne işi vardı diye kendine kızdı… Kuş balkonda biraz döneledikten sonra köşede durdu, kapıyı açtı, tekrar aldı kuşu eline, bu sefer pençelerini batırmamıştı eline.. Ayakkabı kutuları nerede diye seslendi… Küçük bir kaba su koydu, biraz da ekmek kırıntıladı kutuya..
Ne yapacaktı şimdi? Kanadı kırık bir kuş, kendisine verilen en büyük özelliği kullanamayan bir kuş, eline düşmüştü. Hayvanları ne kadar sevse de uzaktan severdi, her şey doğal ortamında yaşamalı derdi hep.. İnsanların yalnızlıklarını gidermek için onlara sarmasını istemezdi veya zevkleri için kulübelere bağlanmasın isterdi.. Kuşlar kanatlı uygarlıktı. Onlar özgürlüktü.. O da bir gün uçacaktı nasılsa.. Öyle merak ediyordu ki ölüm kuşu gibi uçmayı.. Fazla kalmadı dedi şunun şurasında, 40 yıl daha ya yaşarız ya yaşamayız kuş efendi.. Yarısı da uykuda geçer zaten..
15-20 dakika kuş ses çıkarmadan duruyordu masanın üzerindeki ayakkabı kutusunda, nefes alıp verişini izliyordu bunları yazarken dünyevi..Tüyleri belli aralıklarla inip kalkıyor, gözleri de yüzde seksen kapalıydı, yoksa ölüyor muydu?
Parmağıyla kuşa dokundu, hemen kıpraştı gözlerini açtı..Rahat bırakayım belki üşümüştür dedi, odada evin içinde kaldıysa nasıl üşüyecek, ekmekleri yemiyordu sanki, su içmiş miydi acaba.. Ne de olsa Tanrı misafiriydi…
Çekirge sana bir arkadaş geldi, bir hoş geldin desen, yok usta, onlar bizi avlamalarıyla meşhur, yanlış eve geldi, gönder gitsin..
*
Gece yarısını geçerken otobüs ilk molasını vermişti. 2 sene önce o şehre giden sınıf arkadaşından mesaj gelmişti, -Tamam sen otobüsten inince bekle, ben almaya gelirim…
Mesajları birikmişti, sevgilisinden gelen mesajları okudu, daha ne kadar olmuştu ki, dershane arkadaşlarından biri de mesaj çekmişti o başka bir şehirde öğretmenlik kazanmıştı -off ya patlıyorum sen ne yaptın yurda yerleştin mi diye soruyordu Derya da? Derya hiç sevmezdi Nimet’i, nerden buldun bu kızı diye takılırdı devamlı. – daha yoldayım, stop, inince ararım seni stop.. deyip cevap verdi.
Diğer mesaja geçti; - gözlerini oymaktan bahsediyordu, kıskanıyor diye düşünürken, içten içe de kendiyle övünüyordu. Neyimi kıskanıyorsa…
Yanına gelen kendi boylarında aynı yaşlarda birisi, çakmağını bir uzatırsan gardaş.. diye seslenmesiyle bulunduğu mekana döndü. Sıra sıra otobüsler, her birinde farklı şehir isimleri, plakaları farklı, insanları farklı… Soğuk esiyordu rüzgar.. Sigarasını söndürerek ihtiyaç molasını ihtiyaç için kullanmalı diye lavabo tuvalet yazılarını aramaya başladı.. Döndüğünde kendisinden çakmak isteyen kara yağız genci de gördü bir başka masada, göz göze geldiler, kulakları tırmalayan anons sesiyle çocuk masadan kalktı ve başka bir şehre giden otobüse yöneldi.. Kendisi de bir çay kaptı garsondan.. Parasını verdi.
*
Kuş kutuda iyice kıpraşmaya başlamıştı, pençeleriyle kutuda çıkardığı sesler kulaklarını tırmalıyordu, -eğer bir kartal olsaydım dedi, büyük gagamla göğsünde bir delik açar, içinde ne var ne yok tırtıklamaya başlar, ziyafet çekerdim. Bulmuşsun sıcacık kutuyu, suyun ekmeğin de konmuş önüne daha ne istiyorsun diye iç sesleri hırpalıyordu zihnini. Şimdi çıkacaksın da kutudan ne olacak, oraya pisle buraya pisle, çam bardak indir aşağıya.. bilmem ki kanat sarmayı da… Dur hele..
Kuş iyice kendine gelmişti, durmuyordu, öyle ya, göklerin özgürlüğünden bir kutuya tıkılsan sen de aynısını yapmaz mısın dünyevi? Senin de Kanun Hükmünde Kararname ile kanadını kırdılar, bir eve hapsoldun, bankalar da terörist diye hesaplarını kapatmaya başlar yakında, hadi uçup birkaç bıldırcınının göğsünü yar, ziyafet çeksene..
Çekirge bugün sesin çıkmıyor…
Kuşu aldı yeniden eline, balkona gitti, belki yarasını kendi sarmıştır uçar gider dedi, yere bıraktı, kuş balkon kapısından tekrar eve yöneliyordu, madem eve yöneleceksin neden kutuda sessizce durmuyorsun sen Tanrımın misafiri mübarek …Tekrar aldı kuşu eline, muhabbet kuşları geldi aklına, ancak bu kuş epey büyüktü onlardan 2-3 katı irilikteydi, iyi ki güvercin değil dedi.. Burnuna yaklaştırdı hadi bir gagak al, ısırsana dedi sevimli ses tonuyla..
Telefonu çaldı, dünyevi beyle mi görüşüyorum, evet, bir kuş varmış galiba kanadı kırık, evet, kutuda mı şuan, evet kutuda, biraz kıpraşmaya başladı.. adresinizi tam alabilir miyim..
Belediye hizmet noktasını aramış, veterinerlik hizmetlerinden kanadı kırık kuşlar için yardım talep etmişti, telefonu açan bayan, veterinerlik hizmetlerimiz kanatlı hayvanlar içinde değil, sizi park ve bahçeleri arayın.. Telefonunu alabilir miyim, tabii.. Bir dakika kalem bulmalıyım,
Alo, park ve bahçeler mi, kanadı kırık bir kuşumuz var balkondan evin içine kadar gelmiş, sizin numaranızı verdiler, veterinerlik işlerinden.. Tamam bir dakika, sizi şefimize bağlayayım.. … Alo, şefimizle görüştüm, adresinizi alabilir miyim bir ekip göndereceğiz…
Veterinere gitmeden kanadı kırık kuş için ehli bir bakıcı buldum dedi.. Eşine seslendi, park ve bahçelerden aradılar birazdan almaya gelirler..
Çocuklar da böyle olmalı, hem bu ülkede çocuk mu yapılırdı, hem de bu devirde, ya kanadı kırılırsa çocukların, çocuk yürekleri.. Park ve bahçeler mi sarardı, insanların da kanadı vardı sonuçta görülmeyen, hissedilmeyen. Eski düzen ideolojik yalancıların ve eski kuşak devlerin eline kalmıştı ülkesi. Ha bire masallarla uyutuyorlardı milleti. Devlet sistemi çökmüş, mahkemeler işlemiyor, dostlar alışverişte görsün Ohal komisyonlarıyla yapmadıkları zulüm kalmamıştı. Daha ne kadar bekleyebilirdi mahkemeleri saçma saçma iddianameler için.. Milleti iyi keklemişler ve korkutmuşlardı. 4 yıla yaklaşıyordu, bir evin içinde zaman su gibi akıp gidiyordu.. Eşin çalışmasa dedi hapı yuttun oğlum.. Çay suyunu koydu, kuşa seslendi, hey tanrı misafiri ne istersin kahvaltıda??? Resmen yatak odasına girecektin oğlum, kim yönlendiriyor seni.. Cip mi var yoksa içinde..
Bekle az kaldı, gelirler az sonra park ve bahçelerden…Yoksa seni kendim mi götürsem veterinere, ne dersin?? Niye konuşmuyorsun, ebabil efendi. beğenmedin mi ismini kırlangıçların şahı.. Çekirgeyi emekli mi etsem, lakin ben bakamam ki sana. Sana cehennem gibi gelmez mi dört duvar, bu küçücük kutu göklerin yanında ne ki..
Oğlum konuşsana, tekrar aldı eline kuşu, türü neydi ki bunun, oğlum diyorum ama yoksa kadın mısın sen dedi, nereden çıktın karşıma.. Boşuna gelmedin bilirim, Tanrı boşuna iş yapmaz diyeceğim ama bir küfür dolanıyor dilime sorma gitsin ebabil efendi..
*
Lan Aplak nerde kaldın oğlum, soğuk be.. Otobüs indikten sonra yarım saatten fazla olmuştu, arkadaşını aradı, telefonu uykulu açmıştı, tamam geliyorum diye kapatmıştı.. Köftehor dedi içinden.
Olsundu bu şehirde tanıdığı tek kişiydi o, yapacağı bir şey yoktu, hem o da arkadaşını kaç sefer misafir etmişti evlerinde.. O başka bir ilçedendi, yatılı kalıyordu, Çevresine baktı, demek ki burası dedi, liseden beri gelmek istediğim şehir.. Tek üzüldüğü bilgisayarını almamıştı yanına, koca ekranlı, kocaman kasalı masa üstü bilgisayarını da getirseydi ne güzel olurdu, bir yerleşeyim sonradan gönderttiririm dedi veya kendim gidip alırım, 700 km öteye bir selam göndermişti annesine ve kendisinin gözünde cennetlik olan babasına, acaba onunla aralarında kaç km mesafe vardı… Ve yârine…Sabahın erken saatlerinde inmişti o şehre, bir arasam mı dedi Nimetimi.. Yok daha uyuyor olmalı.. Kardeşiyle zaten pek anlaşamazdı.. Lakin derdi büyükleri hep, kardeş kardeşi bıçaklamış dönüp kucaklamış …Öyle yazıyordu takvim yaprağında, bir aile reisi nafakasını çıkarmak için evden abdestli çıktığında, her adımına bir sevap yazarmış melekler.. Babasını düşününce zaten evliya gibi mübarek şimdiden garantiledi cenneti diye düşündü.
**
Alo Dünyevi bey, efendim.. ben geldim manavın oraya, bir dakika balkona çıkıyorum, kuzeye doğru ikinci apartman, arabayı görmüş olmalısınız o zaman, gri kasalı… tamam gördüm, yavaşla, tam o apartman, yeşil siteler mi, hayır onun altındaki apartman.. Siz bekleyin ben iniyorum aşağı..
Abi bu ebabil, ben bilemedim kırlangıç mı, ebabil mi? Aynı tür mü bunlar? Maskeni indirsene bir, seni bir yerden tanıyacağım, yaşınız kaç hocam, 29 abi.. nerelisin, buralıyım abi, merkez köy… merkez abi.. isminiz… tamam, beni haberdar edersiniz değil mi, mutlaka edin ama.. tamam abi, sen merak etme..
Kuşun fotoğrafımı çektim, siz de kanadı iyileşip uçarken çekerseniz diyecektim, aklıma gelmedi..
**
Oğlum bu evin hali ne, ne kadar dağınıksınız.. Hoş geldin kardeşim, hoşbulduk.. Bu ev arkadaşım… diğeri de sanırım horultusu geliyor..diğeri de işte şuan çalışıyor. Eee kahvaltıda ne istersin.. Birkaç hoş beş..
Oğlum bu mutfağın hali ne, ben şunları bir elden geçireyim, ..Ya otur git salona, aç televizyonu… Yok oğlum sen burada kahvaltı hazırlayana kadar patlarım ben.. Ben bulaşıklara bir el atayım, kaç günlük bunlar… Kardeşim sen otur, daha yeni geldin.. Biz Aplak la hallederiz şimdi.. Yurttan niye çıkıp eve geçtiniz ki… Sen daha yenisin, öğrenirsin. Keşke senin de okul burası olsaydı, tüm notlar ödevler hazır olurdu elinde. Ev de hazır. Bu arada ben 1 saate işe gideceğim.. Ne işi ya hu, Kafenin birinde mutfakta çalışıyorum 3 ay oldu.. Mutfakta mı, o mutfak da bu haldeyse ben olsam kovarım seni.. Okulu uzatmasaydın sen de, amcam tabii göndermez harçlık, gönderiyorlar da yetmiyor..
Ercü, akşama yakın alır gelirsiniz dünyeviyi.. Uykun varsa benim odada uyursun.. Takıl işte kafana göre.. Pazartesi yurda gideriz, kaydın için… Okul kayıtlarını da hallederiz. Yedeklerdeyim yurtta, biraz kalabilirim burada belki.. Sorun değil yurt çıkmazsa bakarız bir çaresine de.. Sağolasın dostum, iyi oldu senin de burada olman valla.. Akşama kızlarla sinemaya gideceğiz, bilet kaldıysa sana da bir tane alırım, kalmadıysa beklersin artık soğukta. Hadi ben kaçtım..
*
Sen ister uzun yaz ister kısa. Her derya nasılsa kuruyacak sonuçta..
Ebabillerin kanatları sarıldığında, dünyeviler yeniden kanatlanacak aşka..
Hadi ben de kaçtım.. Eyvallah çekirge. Eyvallah usta. İki kelam etmedin ya…
*
Ben yürüyüşe gidiyorum arkadaşlar aradı, sen de çıksana bugün evden. Tamam, arkadaş olursa çekirgeler ebeabillerle çıkarım evden, hem çizgiler çok hareketli bu günlerde.. Selam söyle..
YORUMLAR
Geçmiş geçmişte kalmıyor...zaman zaman her anımızda bisi kitleyip içimize sızıyor...dalıp giderken eskilere , bazen bir aydınlanma bile yaşayabiliyor insan. Her ne kadar daha çok gözlerimizi bugulasa da. Sevdim ben hikayeyi...uzun mu bana öyle gelmedi...
Sadece bir yerde dünyevi Ekrem bey olmuş...gözden mı kaçmış bilemedim. Gerçi ikiside nesildaşım..
Kalemine sağlık nesildaşım bugün benim için güzel bir gün oldu. Nesildaşım ve sevgili kardeşim Eflatun çokça güzel hikayelerini okudum. E daha ne isterim...simdi gölün kenarında kanadı kırılmış kuşları iyileştirip uçmalarını izlemek dışında.
Eksik olma dilerim hiç.
Sağlıcakla kal
Yinsani
sarılır be nesildaşım, sarılmadık yara kalmaz bilirim. lakin zaman çok hızlı akıyor..giden dönmez.. dünyanın çivisini bir kontrol edecektim :))
eksik olma dilerim penceremizden..
ne denir ki ..
en sevdiğine emanet olsun tüm dilekler.
saygı ve huzurla daim.
black_sky
Güzel bir gün...fazla beklentim yok uzun zamandır. Eee o zaman teşekkür ederim güzel bir gün hâline getirdiginiz için.
Bir kuş ile Karınca öyküsü:
Yağmur sonrası oluşmuş göletlere bata çıka yürüyordu çocuk okul sonrası eve giderken. Bir karıncanın su birikintisi içinde çırpındığını gördü durduğu o an da. Bir kuş dönüyordu etrafında. Çocuk sandı ki kuş ağzında taşıdığı çöpü suya bırakacak ve Karınca da hayata tutunacak. Kuş önce çöpü parktaki ağaca yaptığı yuvaya bıraktı. Geri döndüğünde ise karıncayı avladı.
Çocuk dikkat edince ayağı sarılı kuşu hemen tanıdı. Bu o sakar kuştu. Kanadından sonra ayağını da sakatlamıştı. İki kez kendisine gösterilen merhameti karıncadan esirgemişti. Çocuk birikintiye bir tekme savurdu.
- Ah be , Dünyevi abi!
Sevgilerimle
Yinsani
Ne diyeyim deniz hanım. ayak parmaklarımız kırıldı tekmelemekten dünyayı..
sizi de kuştan çektik sanırım kısa (bayağı uzun:) hikayemize..:)
Eksik olmayın, varlığınız ve yorumlarınız değerli efendim.
Saygı ve huzurla..
önce Abi bu kadar uzun yazmaya mecbur musun? :)))
valla atlaya atlaya okuyacaktım ama öylesine kaptırmışım ki
yeminle atlamadan okudum.
oysa bilmiyordu ki ne güneşler aylar kararıp gidecek...
belki birisi sonsuza kadar ışığını esirgemeyecek... kim bilir
ya da ne bileyim birisinin ışığı baktığın her yerde olacak...
kırlangıç konusuna girmiyorum, gerekeni yapmışsın teşekkürler
yalnız bu temizlik konusu falan sesin çok çıkmaya başlamış dikkatli ol :))
güzeldi yazı vallahi beğeniyle okudum :))
Yinsani
uzun bir yazıyı atlamadan okumana ayrıca sevindim..
ve
temizlikçi tutacağım abi bu gidişe.. lakin yine de iş çıkıyor hiç olmazsa da bıkıttı ama:))
sevgim ve hürmetim daim. eksik olmayın..
Bir kuş hikayesi.
O kadar mı?
Değil elbette.
Geri dönüşlerle bir insanlık manzarası.
Okudum. Yüreğim o ebabil gibi çırpınarak.
Bir sigara yaktım.
Şimdi masamda iki bardak var.
Birinde su, diğerinde mi?
Söylemem...
Öperim gözlerinden...
Yinsani
gönlümüz yüreğimiz çırpındığı kadar nefesimiz dökülüyor işte..
teşekkür ediyorum, saygı ve huzurla daim..
Söylemeyi unuttum; benim yol hikayesinin ilkine ne güzel göndermeler vardı.
Yinsani
sizin elinize su dökemeyiz bu konuda..
Umut, gel gitler yaşamış Dünyevi... "Çocuklar da böyle olmalı, hem bu ülkede çocuk mu yapılırdı, hem de bu devirde, ya kanadı kırılırsa çocukların, çocuk yürekleri.. Park ve bahçeler mi sarardı, insanların da kanadı vardı sonuçta görülmeyen, hissedilmeyen." benim gözlerim dolmaya yer arıyor galiba bugün... Çok sevdim yazıyı.
Ebabillerin kanatları sarılır elbet bir gün. Sabretsin Dünyevi!..
Sevgilerimle
Yinsani
teşekkürler sayın eflatun.
sarıldığı kadar ötesi kader mi demeliyiz..
saygı ve huzurla..