- 651 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
FETİH VE FATİH
Günümüzün gündemlerini yazılarını ve uğraştığımız işlere bakıyorum da: Artık millet olarak hayallerimizi bile franga vurmuşlar. Milletimizin içindeki insanlardan, ülküsü, duruşu ve inanışı olan kimselere özürlü gözüyle bakar olmuşlar. Hani derler ya:
—Körler ülkesinde görmek hastalıktır.
Türk Milleti tarih sahnesine çıktığı günden bu yana, bir başka değişle tarihin var olduğu zamandan bu yana, hiç bu kadar kısır döndüler ve günü birlik siyasetin içine girmemiştir. Girdiği dönemler olduğunu iddia edenlere de diyorum ki: O zamanlardan sonra devletimiz bölünmüş veya yıkılmıştır. Etrafınıza bir bakın Allah aşkına, nelerle uğraşıyoruz? Bakın, bakın.
Tarihimizin altın sayfalarını anlatırken bile, anlatmaya başlamadan kendi kendime soruyorum: Yine mi başladı? Diyecekler diye.
Boş verin ülkümüzün hayallerimizin, istediklerimizin ütopik olarak algılanmasını, tarihimizin bile bir masal etkisi bile yapmadığı bir zamanda yaşıyoruz. Ne hikmetse. Bu hale getirenler utansın.
Ne zaman şanlı Türk Milletinin insanlık ve medeniyetler üzerindeki gelişmelere katkılarından bahsedecek olsam, kendimi anlatamamaktan daha çok, dinlenmemekten ve anlaşılamamaktan korkuyorum.
Ben bugün eğer çok ağır gelmeyecekse, Türk devletinin temellerini atan, Dünya padişahı Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u Fethiyle ilgili birkaç söz söylemek istiyorum. Çünkü bundan tam tamına 567 yıl önce ecdadımız dünyanın en güzel ve stratejik şehri olan İstanbul’u fethederek bugünkü anlamda Avrupa’nın kimyasını bozmuştur. O günkü anlamda mı? Haçlı zihniyetinin kalbini sökmüştür.
Kahraman, çevresine ölüm yaymaz ama ölüme meydan okur.
Bu söz tarihteki Türk kahramanlarını tarif ediyor. Yine böyle bir kahraman 53 gün kuşattığı, haçlıların kalbi olan, eski dünyanın merkezi, Türklerin Avrupa kapısının kilidi, dünyanın incisi, İslam Peygamberi, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)işaret ettiği, tarihte 29 kez kuşatılan, İstanbul’u alıyor. Fethediyor. Kim bu padişah? Çağ kapatıp, çağ açan, Cihan Padişahı FATİH SULTAN MEHMET.
Tahta geçtiği ilk günden itibaren gündemini, ülküsünü, inancını ve varlığını koyarak gece gündüz çalışıyor. İki yıl boyunca koca Bizans’ı nasıl alabileceğinin hesabını yaparken, 29 kez kuşatıp da alamayanların eksikliklerini araştırıyor. Kendi eliyle ve zekâsıyla icad ettirdiği topları kullanıyor. Peygamberin mazharına kavuşmanın ona yakışır ümmet olmaktan geçtiğini biliyor.21 yaşındaki padişah. Buyurun hayallerimizi karşılaştıralım.
Biz hayallerimizi ve konuşmalarımızı bu konularda yapsak bile icraat olarak bir şey yapabildik diyemeyiz. Bayrak şairi Arif Nihat ASYA bize fetih marşında öyle seslenmiyor mu?
“Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini…
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bensini?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
…
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın…
Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!
Fatih’i Fatih yapan Hoca Akşemseddin, Molla Gürani ve diğer hocalarının hocalıklarını ve eğitimciliklerini bir kere daha düşünelim.
Fetihten sonra kendisine getirilen gülleri hocasına yönlendiren, adeta “manevi fatih odur” diyen Fatih Sultan Mehmet’in mütevazılığını, hoca hürmetini ve II. Mehmet’i “Fatih” yapan iç dünyasını yaşayalım.
(Günümüzün insanları gibi bir yerlere gelince, oraya gelinceye kadar beraber çalıştıklarını, omzuna basarak yükseldiği insanları, hatta çıktığı yumurtayı beğenmemekle Fatih olunmuyor.)
Surlara dikilecek bayrağın Bizans’ın, haçlıların kalbine saplanan bir hançer olduğunu bilen ve o ruhla canının ve kanının son damlasına kadar surların üzerine çıkan, bayrağı burçlara diken ULUBATLI HASAN’I hissedelim.
Geçen yıllarda sözde tarihçiler çıkmışlar:
-“Ulubatlı Hasan diye biri yok.” Dediler.
Hadi yok denince yok oldu. Ne olacak şimdi? İstanbul fethedilmemiş mi olacak? İstanbul’u savaşmadan mı aldık? Surlara bayrak dikilmedi mi? Siz kimden yanasınız? Hem tarihte Ulubatlı Hasan yoksa: Binlerce hasan var. Bunlar tarihi kötülemeye ve küçültmeye çalışan, fakat şanlı tarihin karşısında küçülen insanlar.
Tarihin her döneminde, yeni fetihler ve Allah’ın dinini daha uzaklara götürme gayretinde olan milletimizin, Avrupa kapılarındaki duruşunu, altınını kaybedip, elin tenekesinin peşinden koşmasını ben tarihini, milletini, dinini, tanımamasına ve yaşamamasına bağlıyorum. Yoksa bugün biz yeni buluşlarımızla, icatlarımızla, yenidünya düzenine yön verme çabalarımızla fethi anacak zaman bile bulmada zorlanmamız gerekirdi.
Hele hele 4–5 yılda yapılan hükümet değişimlerinin çekişme ve kavgalarıyla hiç uğraşmamamız gerekir. Bizim tek uğraşımız bilim, teknik ve inancımız olmalıdır. Unutmamalıyız ki! Dünya Sultan Süleyman’a bile kalmadı.
Yazımı İstanbul aşığı şairimiz Yahya Kemal BEYATLI’NIN bir rubaisiyle bitirmek isterim.
Bir âlem açan zaferlerin en genişi;
İstanbul’un fethi, Allah’ın kutlu işi,
Gün doğmadan evvel, o güzel saatte
On bin yiğidin büyük gedikten geçişi;
Muhabbetle…
[email protected]
Eğitimci, Yazar-Şair Osman GİRGİN’İN "BİR GÜL DE BENDEN" adlı makale kitabından alınmıştır. "BİR GÜL DE BENDEN" makale kitabını internette ve Nazilli’deki kitapçılarda bulabilirsiniz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.