- 441 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AYDINLIK YARINLARA YİNE BİR,BERABER VE GÖNÜL GÖNÜLE
Bir arada ve yüzyıllardır bizi biz yapan şuuru yitirmeden, her zorlukta omuz omuza olabilmek, her millete haiz bir özellik değildir. Milletten aldığı güçle, yine millete dayanan bu erk, onu asli unsuru olarak kabullenmiş, ona en büyük payeyi vermiş ve devlet kudretini tecelli edebilmiştir.
Yakın tarihimizde nice çetrefilli günlerden alnının akıyla muzaffer olarak çıkabilmiş bu ulus, onun tecelli ettiği kökene değil, onu oluşturan ortak; duygu, ülkü,tarih,vatan,bayrak gibi olmazsa olmazları mihenk edindiğinden bugün de vardır, yarın da var olacaktır.
Üniter yapısı içinde de farklılıkları asla bir yadsıyıcı unsur olarak görmemiş, aksine bu kültürü zenginleştirici, geliştirici renkler olarak kabullenmiştir. Başka bir millette sıklıkla görülemeyen bu kudsi değerler, bizleri bu vatanda kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına değin, kederde de sevinçte de ortak kılabilmiştir.
100. yılını büyük bir gurur ve aynı zamanda da şuurla idrak edeceğimiz “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”, milletin zengin tarihî seyri içinde paha biçilmez bir değerdir. Bunu yeni nesillere anlatabilmek ve yarınlara da aynı ortak mirası taşımak anlamında her birimizin fert fert görevi olduğu da aşikârdır.
Aynı kökten beslenen bu yurdun insanlarının bizi var eden ve aynı bayrak altında tek bir millet olarak özgürce yaşayabilmemizi sağlayan değerleri asla ihmal etmemesi de gerekir. Zira, onların kıymetini bilemeyen toplumların zamanla ne hallere düştüklerini görmek için çok uzaklara gitmeye de gerek yoktur. Tıpkı aile içindeki dayanışma ruhu gibi, milleti bu meydanda bir arada ve kardeşçe buluşturan, güçlü kılan unsurların vücudun sinir sistemi misali hayatla ölüm, var olmakla yokoluş benzeri zaruretler olduğu unutulmamalıdır.
Vücutta her bir hücrenin, dokunun, organın, sistemin varlığı nasıl ki ona hayat veriyor,milleti oluşturan fertler de bu anlamda geleceğe yönelik hedeflerin, hayallerin gerçekleşmesinde aynı rolleri üstlenir. Devlet millete rağmen değil, millet adınadır yani.
Üniter yapısıyla her bir farklılığı kucaklayan, önemseyen, yadsımayan ve bunların tümünü asli unsurlar olarak gören devlet, milletinin iradesiyle vardır, gücünü ve varlığını da oradan almaktadır. Millî egemenlik dediğimiz bu husus, milletin iradesi ile devletin şekillenmesi, yetkilendirilmesi ve organize olmasıdır nihayetinde.
Zorlu bir coğrafyada yaşama tutunmuş ve Malazgirt`ten bu güne bu torakları vatan edinmiş milletimiz, farklı isimler altında olsa da, aynı şuur ve beraberlik ülküsünde bugünlere gelebilmiştir. Şanlı tarihimiz bize, yarın da var olabilmenin yolunu çokça defa ve sayısız şehit ve gazi verdiğimiz bu topraklarda anlatmış, anlata da gelmektedir. Bu coğrafyanın her bir metrekaresi için dökülen yaşın,akıtılan kanın, fakru zaruretin ve dramların başka bir coğrafyada bu ölçüde yaşanmadığı ise mutlak bir gerçektir. Bu millet, tarihinin hiçbir yerinde başka bir bayrak altında yaşamamıştır. Çünkü bu milleti var eden asli anlayışların başında istiklâli gelmektedir. Ulu önderin de işaret ettiği “Ya istiklâl, ya ölüm” parolası, her birimizin dimağında, kalbinde en önemsenen, uğrunda her şeyimizden geçebildiğimiz yegâne unsurdur. Bugün varoluşumuzun özündeki giz, dünün bu kudsi değerler için kendilerini kutlu vatana adamalarıdır.
Milli şairimiz, Mithat Cemal Kuntay`ın de dediği gibi, “Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Zor günlerde gereken dayanışmayı gösteren milletimiz, gelecekte de aynı hissiyatla var olmaya devam edecektir. Bu topraklar bize ecdadımızdan miras kaldı. Bu oldukça doğru bir cümle ancak, biz onu gelecek için el üstünde tutuyor ve bu yüzden onu bir ana,baba gibi aziz biliyoruz.
Millî birlik ve bütünlüğümüzü gerek içten ve gerekse de dıştan zedeleyebilecek tehditler daima olacaktır. Geriye dönüp baktığımızda, 15 Temmuz Kalkışması buna en çarpıcı bir örnektir kuşkusuz. Buradan çıkarılacak derslerin başında, varlığımızı içten yıkmaya yönelik bu ihanetin, yine milletin dayanışması ve onurlu duruşuyla bertaraf edilmiş olmasıdır. Sözümüzün bu bölümünde dillendirdiğimiz ve şehitler verdiğimiz bu acı gün, bizi daha bir kenetlemiş, daha bir silkelemiş ve millet olma şuurumuzu daha da güçlü şekilde ortaya koymuştur. Bunu başaramayan toplumlar ise, makus kaderlerine razı gelmişler, ezilmişler, silinmişler, her yönden de yağmalanmışlardır.
Mili iradenin teşekkülünde, yeni devletin millet tanımının netleşmesinde fikir babası olan merhum vatan şairi Ziya Gökalp, şecere ve köke değil, hissiyata, ideallere, ahlaka vurgu yaparak, millet tanımına çok derin bir anlam kazandırmıştır. Kendini bu topraklarda Türk gibi hissedebilen, ortak acıda,kıvançta bir araya gelebilenlerin teşekkül ettiği bu millet kavramı oldukça kucaklayıcı, esnek, hoşgörülü ve içerikçe de bir hayli zengindir. Etle tırnak gibi iç içe geçmiş tüm etnik grupları ötekileştirmeden bir arada tutan ruhun özünde de bu anlayış vardır. Milli birlik ve beraberliğimizin dayandığı şey ne sadece toprağa, ne kökene, ne bölgeye ve ne de dile, dine sıkıştırılabilir. Bu irade çok daha büyük ve mefkuresi olarak, bizim mayamızda yer edinmiş duygu birliğidir, kardeşlik bağıdır,yüksek ahlaktır elbette.
Millete rağmen uzun zaman varolabilen bir devlet olmamıştır, olamaz. İç ve dış tesirlere maruz kalındığında en şiddetli tepkiyi gösterebilecek olan unsur millettir. Milleti izole etmiş, onun egemenlik haklarını elden almış bir devlet, en kısa ömürlüsüdür devletlerin. Oysa, dayanağını milletten almış, geleceğe dair kararları da onun iradesine saygı duyarak alan devlet ise ebeden en güçlüsüdür devletlerin. Onun birliği ve bütünlüğü salt menfaatlerle sınırlı değil, bunun çok ötesidir. Mustafa Kemal`in, Kurtuluş Mücadelemiz boyunca Sivas Kongresi`nde ve sonrasında da büyük nutkunda sıklıkla dillendirdiği şey, “milli irade” kavramıdır. Millî iradeyi hakim kılmanın önemini çok iyi bilen büyük komutan ve devlet adamı, milletten aldığı güçle yola çıkarsa, her zorluğun üstesinden gelebileceğinden de emindir çünkü . Millet iradesi, devlet otoritesinde kullanılabilecek ne güçlü enstürmandır. Bizi her türlü zorlukta hâlâ bir devlet ve millet olarak tutan en esaslı kale, en delinmez zırh, en aşılmaz zirve…
Bizi biz yapan bu anlayışın tecellisi olan ve yeniden tarihe nakşedilen her 23 Nisan, resmî bayramların içerisinde ayrı bir tutar. Yüzüncüsüne erişeceğimiz bu kutlu günün ehemniyetini bu birlik ruhu ve anlayışla yine birlikte ve el ele teremnün edeceğiz. Bu anlamda bize öykünen ve kendi yurtlarında ikinci sınıf insan muamelesi gören hakları görmek üzüntü vericidir. Unutulmaması gereken şey, bedel ödenmeden her anlamda özgürlüğün, ikbâlin ve bağımsızlığın kimselerce bize altın tepsiyle sunulmayacağını bilmektir.
Bedelini milletçe geçmişte mükerrer defalar ödediğimiz ve bundan sonra da daha da güçlü bir iradeyle kutlu idealler çerçevesinde yine ödeyecek olduğumuza şüphe yoktur. Bu millet, vatan söz konusu olduğunda ; hayata dair her şeyi bir teferruat görecek asli bir ruha, iki eli kanda da olsa zaman ve mekan sınırı tanımadan imdada yetişecek motivasyona ve bu sevgiyi nesilden nesile aktaracak kadim bir geleneğe haizdir. Bu güzel bayramı kutlamamıza vesile olan merhum ecdadı yâd ile anarken, aynı çatı altında yine el ele, gönül gönüle, nice yüzüncü yılların yaşanabilmesinin yolunun kadim bir ruhta saklı olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Bu millet hür doğmuştur, zincir ve pranga takılamaz. Özgür olunmayan bir vatanda da yaşamanın anlamı olmaz. Yaşasın kardeşlik, birlik,beraberlik,yaşasın bize ana gibi kucak açan ve her rayihasıyla bizi besleyen vatan,susmasın ezan,inmesin bayrak, yaşasın millî ruh ve idealler, var olsun Türkiye, var olsun Anadolu!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.