- 342 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
K U L D A R A L M A Y I C A
KUL DARALMAYINCA..
Rahman-ı Rahim dostu Hızır Aleyhisselam’ın, Nebi’mi? yok sa, Evliyatullah bir zat’mı? ol duğu tam olarak bilinmemekte. Bu konuda farklı görüşler var. Ancak gönüllerde yerini alan Hızır Aleyhisselam’ın, Allah’ın dostu olduğu kesin. Bunda tereddüt bulunmamakta. Allah-ü TeAla, şevkatli ve merhametli olduğu için mütedeyyin kulunu asla darda, sıkıntıda koymaz. Yardım isteyen her kuluna, hazır ve nazır bekleyen yetmiş bin melek ile gönül gözü açık E ren, Evliya, Kutup mertebesine erişmiş Mürşid-i Kamil kulları marifetiyle anında yardım e der. Bu bağlamda, “Kul daralmayınca, Hızır yetişmez” sözü kalben tasdik edilip dille de te rennüm edilir. Bu söz, Allah’a kalbi yakarışın sonucu gerçekleşmenin özetidir.
Rızkını helalinden temin etmek, yokluk ve yoksulluk belasından kurtulmak isteyen Anadolu ’nun yağız yiğitleri, anadili Türkçe’yi bile doğru telaffuz edemezken Kapıkule’den ötede Av rupa ülkelerinde iş, aş aramak için yollara düşer. Muhanete muhtaç olmamak ve hem ailesi hem de çocuklarının geleceğini daha rahat, refah içerisinde geçirmesini temin etmek amacıy la her türlü zorluğu yenmeye azmedip akın akın yabancı memlekete giderler.
Toros Dağlarının yaylaklarında yaz, kış keçi sürülerinin ardında konar-göçer yaşam sürdü ren Çoban Osman’da, iş aş için dil bilmeden, yol bilmeden, Rab’bine sığınarak İstanbul-Sir keci Garından Paris’e gidecek trene biner. Tren gece, gündüz gider ve değişik ülkeleri geçer. Fakat yol bir türlü bitip Fransa’nın Paris şehrine ulaşamaz. Yağız delikanlı Çoban Osman’ ın yüreğinde hafiften bir sıkıntı başlar. Seyehat süresince alıştığı trendeki güvenli ve günler den beri sürdürülen sakin ortamın sonlanacak ve akıbeti belirsiz yeni bir mücadeleye başlanı lacak olması keyfini kaçırır. Hemşehrisi ve arkadaşı Salim, tren garında beklemezse, hali nice olacak. Trenden iner inmez, ilk göreceği kişinin Salim olması lazım. Elin gavur memleketinde boynu bükük, şaşkın olmaması gerek. Bu tür derin düşüncelere gark olunca ve kör şeytanda vesveseyi verdikçe bunaldıkça bunalır. Nerdeyse kendinden geçip aklını kaybedecek duruma gelir. Bir yandan da; “Ademi insanın, nimet verilince şükretmeyip şer, belayla karşılaşınca Rab’bine yalvarıp yakarmayı alışkanlık yaptığı gibi” Salim’de yakarışlarını sürdürür. Bu dü şünceler içinde yoğrulurken Tren Paris’e gecenin kör vakti olan saat bir’de ulaşır.
Çoban Osman, çantasın sırtlayıp ağır ağır trenden iner. Bilmediği bir memlekette derin düşünce içinde ayak basar. Fakat peronda Salim karşılamaz. Sağına, soluna bakınır, göremez. Tereddütlü durumu zirve yapıp şaşkınlığı artar. Belirsizlik dolu bu düşünceler yüre ğinin yağını erittikçe eritir. Aksilik bu ya, hafiften de yağmur yağmakta. İşe nereden başlaya cağını, hemşehrisi Salim’e nasıl ulaşacağını bilemeyecek kadar afallar.
Paris tren Garı peronunda bu güne kadar görmediği siyah tenli, uzun boylu izbandot gibi gençler önünden bir o yana, bir bu yana geçmekte. Aklı şaşar, tüm düşünme melekelerini yi tirmekle birlikte can güvenliğinin bile tehlikeye düşeceğini sanıp paniklemeye başlar. Yolcu bekleme salonuna geçerek, burada bekleyen dilini, ırkını bilmediği diğer yolcuların arasında güvenliğinin daha emniyetli hale getirir.
Bekleme salonunda bir saate yakın oturan Çoban Osman, sabah’ın olmamasından sıkılınca Salim’in verdiği ev telefonundan aramayı düşünür. Fakat ankesörlü telefonu çalıştıracak je tonu yoktur. Peron başında bulunan büfeden Türk Lirası ile jeton satın almak istese de, der dini anlatamaz. İşaret diliyle de anlaşamaz. Satıcı da meramını anlayıp yardımcı olmaz. Böy lece bir jeton alamadığı için naçar hale düşer.
Çoban Osman, çaresizlik içinde ankesörlü telefonun bulunduğu kabine girer. Allah’tan baş ka kimsenin görmediğine kani olunca cebindeki bir TL.yi telefonun jeton atma yerine yerleş tirir. Para hiç bir yere takılmadan, tınğır, mınğır iade holüne düşer. Ankesörlünün bozuk olduğunu sanan Osman, sessizce diğer kabine geçer. Bu kabinde de jeton bölümüne TL. yi yerleştirir. Bir müddet sonra, para iade holüne TL.si düşünce parasını almak için elini hole uzatacağı anda ankesörlü telefondan bir kez daha para düşme sesi duyar. Para iade holünden iki para alır. Birisi kendi parası TL ve diğeri bir Fransız Frangı’dır. O kadar çok sevinir ki, bir güne yakın çektiği tüm sıkıntılar, yürekte biriken darlık son bulup ferahlar.
“Kul daralmayınca, Hızır yetişmezmiş” sözünü yaşayarak doğrular. Bu darlığın, geçen ömrü yaşamında, Allah’ın sevgili bir kuluna yaptığı iyiliğin karşılığı sayesinde Rab’binin kerem ve inayetiyle geçmesine yorumlar.
Bu bağlamda karşılaştığı kişilere karşılık beklemeden imkanı ölçüsünde iyilik yapmaya de vam eder. Zira iyiliği kabul ve makbul eden Allah-ü Teala’nın, inanan her kulunu elbet bir gün sevindireceğine dair inancı sarsılmadan devam eder.
Yeter ki, “Her geceyi Kadir, her nefesi Ahir ve her kişiyi Hızır bilerek” takva içinde ya şayalım.
Süleyman YILDIZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.