- 724 Okunma
- 6 Yorum
- 3 Beğeni
İçsel Bir Söyleyişi (2)
Mücella!
İçinde ne çok şey biriktiriyorsun. Yazdıkların, çizdiklerin ve konuştukların hepsi bir kenara da bir de konuşamadıkların var sen bana onlardan bahset. Benim sana anlattığım gibi...
Zaman hakikaten acı zehrini damarlarımıza zerk ediyor. Hangi dünyada ne yaşıyorsak yaşayalım birgün her şey karşına çıkıyor. Bir bakıyorsun şubat ayazında bir kaldırım kenarında donarken buluyorsun diğer bir zamanda temmuz sıcağında eriyorsun.
Yitirilmiş zamanlar sanırım bizimkisi arayıp duruyoruz. Gaflet diyenler de var. Bir gaflet ki zamanı geri getirmek mümkün. Köprülerin altından çok su aktı geçti. Ne ben eski benim ne sen eski sensin ne de zaman eski zaman. Her şey değiştiği gibi biz de değiştik. Yanılgılarımızın diyeti olur mu bilemiyorum ama ben payıma düşen bedeli ödedim. Sen de ödüyorsundur eminim.
Hayat hatalarla örülü. Yaşam duvarında belirginleşen hatalar sanki bir sanat eseri gibi yükselmiş. Oysa hatanın sanatı olmazdı. Başkalarına inkar ettiğimiz ancak kendimize ikrar ettiğimiz yanılgılar hayatımıza öyle ya da böyle bir şekilde yön veriyor. Yanılgı yanılgı sonsuzluğa doğru yürürken dünyada kovulduğumuz cennetin(!) kapılarının sayısı belli değil. Büyüklük Allah’a mahsustur. Şu kısacık hayatta öyle böbürlenenler, zamanı sonsuzluğa taşıyacaklarını düşünüyorlar sanırım. Neler neler hissediyoruz da asla bizi anlamıyorlar. Anlayamayacaklar da bizi kimseler. Belki yaşadığımız güzel günlerin faturası şimdi çıkıyordur.
Gerçekler üzerimize üzerimize yağıyor. Yağan nisan yağmurları olsa bereket damlaları deyip ellerimizi semaya açıp damlaların sağanak olmasını dilerdik Yaradandan. Lakin hicran yağıyor her bir yandan. Haramiler dört bir koldan avcılık yapıyor. Selamsızlar ordusu sokaklarda dolaşıyor. Ömrümüzü harcadığımız selamsızlara mı yanalım yoksa kaçırdığımız onca güzelliklere mi? Tarih tekerrür ediyor. Ceylanın biri kaçmış bir başına aslanlar pusu kuruyor her bir tarafta. Sahiciliğini kaybeden dünyada biz masumiyet arıyoruz.
Dünya öyle bir yer oldu ki yer yüzünün üzerindekiler altındakileri sürekli mahcup edip duruyor. Öyle mahcup ediyoruz ki dünyayı bitiriyoruz. Son vurgunda ne çok yolcu öldü. Bitmemiş hayallerle hayatları devam ettirmeye çalışmanın anlamı yok. Kanaatimi sorma bana Mücella! Kanaatimden fazlasını yapmak gerek. Sıkıntı sağanak yağmur gibi üzerimize üzerimize yağıyor. Güneşin kardeşleri küskün. Kimse farkına varmıyor farkındalıkların. Farklı olan mı suçlu yoksa farklılığı boğanlar mı?! Bir şehir efsanesi dönüyor her bir yanda. Kirlenen ruhlar sarıyor her bir yanı. Medeniyetin öldüğü yerde medenileşme aramak boş çaba.
Nokta kadar gelecek için bütün benliğini satanlar var. Karakter dediğimiz olgu öyle kolay kolay elde edilmiyor sen de biliyorsun. Neler neler görüyoruz değil mi Mücella?! Üç kuruşa kendini satanlar var. Yaşadıklarını hiçe sayanlar var. Emeline ulaşmak için her şeyi mübah sayanlar var. Anlayamıyorum. Sen bu yaşananları anlayabiliyor musun? Anlat Mücella hep ben anlatıyorum. Biraz da sen anlat farklılığı ,anlayayım.
Biliyorsun bir ayağımız eski anlardan kopamazken diğer ayağımız kuş misali daldan dala konuyor. Belki de hayata eksik kelimelerle tutunuyoruzdur. Hayatın eksik kalan yanları eksik kelimeleri bir araya toplayamamızdan mı Mücella? Anlat Mücella anlat ki bende anlayayım eksik yanlarımı.
Şehir şehir dolaşıyoruz. Kavuşmaları bir kenara bıraktım. Sen doğu isen ben batıyım. Hangi şehirden hangi hikaye çıkarırlar bilemiyorum. Gönlündekilere ulaşmak için kuleler, gökdelenler dikmeye gerek yok. Gönlünün sesini dinle Mücella. Haykır içinde biriken hikayeni! Belki ben sana yol gösterebilirim Mücella!
Pastörize edilmiş hayatlarımız vardı değil mi? Fanustan çıkardılar seni de beni de. Ah Mücella! Şimdi bizi kim arındıracak hayatın zararlı bakterilerinden , kim?
Belli belirsiz umutlarla hayatın sıcaklığına sarılabilecek miyiz? Hani bir mucize olsa ruhumuz ve bedenimiz o karanlık dünyadan çıkıp dinginliği kavuşsa. Mucizeler ikimizin dünyasında da yok. Sabretmek gerekiyor sabretmek. Sabırdan ötesi yalan bu dünyada. Sabretmeyi öğreneceğiz. Kim bilir sabır sonrası hayatın ritmini yakalayıp o sıcaklıkla tekrar tutunuruz hayata!
Ne dersin Mücellal?! Tekrar tutunabilecek miyiz?!
YORUMLAR
Serkan bey aslında siz iç sesinizin haykırışı,bizim dışımızı aydınlatan güneş gibi doğal ve içtendi.. Tebrikler ve saygılarımla
Serkan BOL
Saygı ve selamlarımla...
Aslında çok belirgin olan tek şey Herkesin yalnız kendine ağlaması her fırsatta. Dünya uçuruma doğru ilerleyen bir otobüs ve bizler bile bile yolculuğumuzu sürdürüyoruz can telaşıyla. Yanımızdaki da can diyemediğimizden otobüs yerini, seyahate; Diğerleri de yerini arkadaşa, terk etmiyor.Top yekün aynı acıları ayrı tatlarda tada tada ölüyor ve ölürken bile fedakarlıklarımızı değil. Bize yapılan ihanetleri anlatıyoruz. Zira anlatılacak fedakarlık yok ki hiç. Neticesinden emin olduğumuz sabırlar var sadece. Fedakarlık zannettiğimiz.
Dedirtti yazınız.
Evet okurken benimde yandı canım. Elinize sağlık.
Serkan BOL
Değerli yorumunuza çok teşekkür ederim.
Saygılarımla...
yeğinadnan
Hayırlı akşamlar.:)
Kolay değildir içindekileri böyle sözcüklere dökebilmek. O yüzden hep hayranlık duyarım başarabilenlere. Burada, bu konuda sayılı yazarlardansınız Serkan Bey!
Teşekkürler, bizi de yolculuğa dahil ettiğiniz için...
Bir Eflatun Ölüm tarafından 5/18/2020 3:17:26 PM zamanında düzenlenmiştir.
Serkan BOL
Saygı ve selamlarımla...
Mücalla ile yolculuğunuz devam ediyor. Bence de bu söyleşinin seri halinde olması daha iyi olmuş..
İnsanın içinden dökülenler her zaman güzeldir.. Bu söyleşi de öyle..
Bir defasında da Mücalla'nın söyleşini okumak isteriz.. Öyle de güzel bir yazı çıkabilir Serkan Bey..
Saygı ve selamlarımla...
Serkan BOL
Elbet Mücella'nın da söyleyecekleri vardır. Anlatırsa onu da yazmak ve yayınlamak isterim.
Kıymetli yorumunuz ile şeref verdiniz Neslihan Hanım.
Saygılarımla...
Bir düşünür ''Hayat tecrübesi yediğimiz kazıkların bileşkesidir.'' demiş. İnsan hata yapa yapa, en yakınlarından zaman zaman kazık yiye yiye, saçlarına da aklar düşürerek tecrübe sahibi oluyor. Kimsenin dört dörtlük hayatı yok. Çok fazla hüzün yaşayanlar ve biraz daha az hüzünlenenler var diğerlerine göre... İnsan ilişkileri son otuz kırk yıldır artık çıkarlar üzerine kuruluyor genellikle... Makinelerin hayatımızda ki önemi artınca insanın duygu ve düşünceleri de adeta mekanik hale geldi, yazık ettik ve hala da ediyoruz insanlığa... Zenginler yedikçe yiyor zenginleşiyor, fakirler daha da fakirleşiyor, zenginler paylaşmayı bilmedikleri, merhameti kaybettikleri için... Özetle güzel bir yazı olmuş kutlarım içtenlikle...
Serkan BOL
Saygılarımla...