- 397 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KIRK ADEM "OTOMOBİL" DEMEZ.
DOMOFİL
Avrupa Ülkeleri ikinci dünya savaşı belasından yeni çıktığı için savaşın harabe kalıntıların sarmakla meşğul. Bu savaşın acı yansımaları sonucu Ülkemizde, kıtlık, yokluk ve yoksul lukla kavrulup debeleşmekte. Ailede yavrular öksüz, anaları gözü yaşlı ve gelinler kocasız bırakmamak uğruna milli orduyu savaş meydanlarına sürmemek için her türlü çaba gösteril mekte. Kırsak kesimde köylünün kıt kanaat ürettiği tüm ürünler daha kötü günler için öşür vergisi olarak alınıp, askeri depolarda bekletilmekte.
Devlet, halkın zaruri günlük ihtiyaçlarını karşılayacak fabrikalardan başka altyapı yatırımı yapmamakta. Şehirler arasında doğru dürüst yol ve bu yollarda muntazam işleyen karayolu vasıtası bulmak imkansız. Ahali için; kağnılar ve dağlık kesimlerde at, katır türü binek hay vanları en iyi ulaşım vasıtası. Osmanlı döneminden kalanla birlikte Gazi Mustafa Kemal Atatürk devrinde yaptırılan demiryolu güzergahında ikamet eden yurttaşlar, şehirden şehre ulaşım da daha şanslı kişiler.
Yokluk ve yoksulluk içinde büyüyen KırkADEM yirmi yaşına girince her Türk genci gibi vatani görev yükümlüsüdür. Asker ocağına gitmek üzere ana, baba evinden elleri kınalı olarak dualar eşliğinde gözü yaşlı ayrılır. İlçe Askerlik Şübesinden cülusun (sevk belgesi) aldıktan sonra şehirler arasında eşya ve mahmel sandıklar içinde hasta taşıyan katarla ikisi aynı köyden toplam onbeş asker adayı arkadaş ile dağ, dere tepe demeden üç gün üç gece yol giderek içinden şimendifer geçen şehire ulaşır. KırkAdem’in ayağındaki çarık patika yol da limelime olduğundan ayağı yara, bere içinde kalır. Kara lastik papuçla yürüyen bazı asker adayı arkadaşlarının ayakları ise, lastik vurduğu için kan revan içindedir. Böylece ana ocağından ayrılmanın acısı bir yana yürüyerek şehire ulaşmak çok zahmetli olur.
KırkAdem, asker toplama merkezi şehrin askerlik şübesinden yeni bir cülus alınca askere gi decek arkadaşlarıyla tren istasyonunda toplanır. Şahsi eşyaları ve kumanya azıkları asker lik şübesinden verilen haki bez torbaları içine koyup istasyon hangarının altında bir gün tren (şimendiferin) gelmesin bekler. İstasyon Şefinin önceden istediği yük katarı tren, gecikme li de olsa gelir. Tren, buharlı lokomotifin kara dumanlarını gökyüzüne yayarak rampaya yanaşınca kapalı tahta vagonların kapısı açılır. Elleri kınalı garip askerler sırayla vagona biner. Bir anda küçücük kara vagon için de en az yüz kişi üzerinde asker birikir.İnsanlar üst üste istiflenmiş vaziyettedir. Nefes almak bile çok zor heldedir.
İçi saman çöpeliyle kaplı vagona ilk binen askerlerden olan KırkAdem vagonun bir köşe sine oturup yanı başına da bez torbasını koyar. Köyünden arkadaşı Hasan ve Hüseyin’le yan yana oturur. İmkanlara göre rahatı yerinde sayılır. En azından kapıdan uzakta bir yerde köylüsüyle beraber.
Yük Treni, bozkırın orta yerinde konuşlu istasyondan akşam vakti hareket eder. Güzerğahı üzerinde bulunan her istasyonda uzun süre durup, eğleşir. Tren fecr vakti Hz. Mevlana yur du Konya’dan hareket ettikten sonra kurtuluş savaşının yapıldığı topraklar Afyon, Kütahya, Eskişehir, Bilecik, Sakarya şehirlerini geçerek dünya coğrafyasının en güzel şehri ve incisi İstanbul’un Haydarpaşa istasyonuna bir hafta sonra ulaşır.
Asker treni iki gün Haydarpaşa istasyonunda bekledikten sonra feribotla Sirkeci’ye hareket edip, beş günde de Edirne’nin Uzunköprü istasyonuna varır. KırkAdem’ın acemi birliği U zunköprüdedir. Gazi Mustafa Kemal Paşa komutasındaki şanlı ordumuzun 26 Ağustos 1922 tarihinde Afyon Kocatepe ve Kütahya Dumlupınar siperlerinde bozguna uğrattıktan sonra İzmir’de, (9-Eylül) denize dökülen düşman ordusunun sınırına daha yakın konumda olması "Türk" benliğini onurlandırır. Fakat ana baba ocağından binlerce kilometre ıraklıkta bulun ması ise, yüreğinde sönmeyen köz. Durdukça harlanarak yakıp kavuruyor.
Okur yazar olmayan KırkAdem asker ocağı Ali mektebinde kısa sürede okuma yazma öğ renir. Düşündüğünü kağıda Türkçe yazabildiği için sevinçten topukları beline değmesinin yanısıra ağzı kulaklarına varmakta. Her günü şen ve neşeli şekilde sona erer. Keyfine söyle necek söz bulunmaz. Akşam içtiması (toplanma) ve yemeğinden sonra Süvari bölüğünde görevli hemşeri Hasan ve Hüseyin ile geç vakte kadar memleket sohbeti yapar. Bu moral kaynağıyla verilen her görevi üstün başarıyla tamamlayan KırkAdem, arkadaşlarının arasın dan sivrilip komutanların gözüne girer ve destek bölüğünde araç bakım eri olarak görevlen dirilir. Zira askeri araç bakım-onarım bölüğünde envantere girmiş yeni yeni araçlar mevcut. Bu araçların içinde komutanlar için binek Jeepler var. Askerin mekanize olması, hizmette kullanılan binek hayvanları ile kağnıların peyderpey önemin kaybetmesin sağlar. "Tüfeğin icad olup mertliğin bozulması" hikayesi gibi.
KırkAdem bölüğün sabah içtimasından sonra direkt sorumlu olduğu askeri Jeep’in bulundu ğu hangara gider. Rüyasında bile görmediği Jeep’e imrenerek bakar. Baktıkça bir sevgili gi bi aşık olur. Elinde üstübü beziyle etrafında topaç gibi fırfır dönüp üzerine uçan sinek ve havadan zerre toz kondurmaz. İşini namusu bilen şanlı bir askerdir, O.
KırkAdem’in, Bölük komutanı ve çavuşu hangarda işin başında olunca keyfi kaçar, moralı bozulur. Komutanlarıyla bir arada olmayı pek istemez. Komutanlar araçların isminin "Oto mobil" olduğunu belirtip, bu şekilde hitap edilmesin talimatlar. Okuyup yazamayan ve ken dini dahi düzgün ifade edemeyen KırkAdem’e, komutanların emri vaki, metazori yaklaşımı olumsuz etki gösterir. “Tatlı dilin, yılanı deliğinden çıkaracağının” farkında bile değiller. Halbuki KırkAdem’in köyünde, şehrinde halk hep motorlu araçlara, "Domofil" ve katar ka tar yük taşıyan trenlere ise, "Şimendifer" olarak söyler. Bu kelimeler, yabancı dilden Türk çe’mize bir kere girmiş ve halk yoklukta bu şekilde öğrenmiş. Beyni ve dili, bu kelimeye a lıştığı için otomobil demeyi asla benimseyip kabullenemez. Kör olası dili, alışmış bir kere, "Domofil" demeye. "Domofil"e, otomobil denmesini, köyüne yeni adet getirilmesin çok yadırgayıp kabullenemez. Nerdeyse “günah” addedecek kadar içerler.
KırkAdem, binek araçlarına “Domofil” diye her söylediğinde şiddet görür. Bu şiddeti yapan larda çok sevdiği komutanı ve çavuşudur. Şiddet gördükçede işi inatlaşmaya kadar vardırır. Her seferinde özellikle, “Domofil” demeyi ısrarla sürdürür. Söyledikçede aynı işlem gün lerce tekrarlanır. Askerlik biter, fakat “domofil” gündemden düşmez.
Nihayetinde KırkAdem dört yıl askerlik yapar. Hava değişimi ve izin kullanmaz. Sabrın en iyi ilaç olduğun bilir. Askerlik hizmetin tamamlayıp memleketine varınca aile büyükleri ve arkadaşları sorar.
-"Adem, askerlik nasıl geçti. Dört yıl ne yaptın? ve Ne gördün?. Rahatın nasıl dı?"
KırkAdem’in cevabı çok kısa ve net.
-" Yedim dayağı, demedim, "Otomobil." Ne yani eski köye yeni adet mi getireceğiz. Kırk yıllık “Kani”, olur mu? “Yani”. Gene Domofil, hep, domofil.
Süleyman YILDIZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.