- 585 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
yansıma
Vatan aynı değerlerle beslenen aynı duygularla ortak kültür ortak amaçla varlığı perçinlenen toprak parçsası ve devlet bu toprağın üzerindeki meşru otorite ! devletle vatan birbirini tamalıyan birbirinden bağımsız olma şansı bulunmayan içselleşmiş bir olgu. Devlet hukuk içinde çağdaş yapısıyla vatanı olgunlaştıran gerçeklik.bu nedenledirki devletin konumu daim eleştiri olabilmiştir.kutsiyeti sorgulanma cesaretini düşünceye sunabilmiştir. Bu durum devlet+vatan bütüncesligini ortadan kaldırmaz.
Vatan özsel gerekliliği olan bir olgudur devletçe o olguyu resmileştirir.
Günümüzde devlet yönetim yansımaları tartışılır bir konumda olabilmektedir. ‘Kutsal devlet’ kavramı öne çıkarılabilmektedir. Vatan içseli devletle bütüncede olduğundan devletinde kutsiyeti toptan yok kabul edilemez olarak ifade edilebilmektedir. Gelecekte özgürleşmiş bireylerin oluşturduğu toplumlarda kutsiyet hukuk gerçeginin çevresinde anlamlaşacaktır kuşkusuz. Bu süreçte vatan +devlet birlikteliğinin gerekliliğini kabullenmek durumunda olmalıyızdır. Çağdaş devletin tek bir kalıbı vardır onun adıda hukuk gerçeğidir.
Giri bululutlar şehrin tepesine çöreklenmiş güneş şehri tek ederken ufukta kızıl bir çizgiye bürünmüştü. Oturduğu banktan laciverte dönüşmüş akdenize bakıp çok yorgun gözlerini kıpırdatmadan öylece bekliyordu. Altmış yaşlarında sıska çelimsiz bir kadıncagazdı .hayattan bıkmiş gibi bir halcesi vardı yinede ince dudaklarına kırmızı bir ruj sürmeyi ihmal etmemişti.
Evin yakınındaki Atatürk parkında anlamsızca dolaşırken bu kadın niçin ilgi alanıma girmişti .ne sıkıntısı vardı niçin mutsuz bakışları tüm parkı kaplar olmuştu anlamaya çalışıyordum.ben bunları düşünürken yerinden kalktı o miskinliğin kalkmakla bırakmış gibiydi hızlı adımlarla yola doğru yürüdü.parkın diğer misafirleri rus turistlerle genç öğrencilerdi kimi basket oynuyor kimide paten kaymaya çalışıyordu.
Gençlerde herecanlı bir yaşam umudunu görebiliyordunuz. Böyle oluncada insanın içi hoşnutlaşıyor !
Sessizce merdivenlerden iner bunu genelde el ayak çekilince gece yarısına doğru yapardı oldukça sinsi gülüşleri anlamsız bilgiçlikleri vardı .yıllar evvel orta anadolunun bir yerlerinden almanyaya göç etmiş orda bir şeylere tutunmayı başarmıştı. Her fırsatta ülkeyi kötülemeyi almanları ise yere göğe taşımayı kendine pirensip edinmiş .etrafındaki her canlıya tepeden bakmayı görev bilmişti.
Niçin böyle davranıyordu gerçekten yüksek bir kültürel birikimemi sahipti yoksa loş odada vızıldıyan bir sinek misalimiydi pek anlaşılamazdı.
İnsan tipleri böyledir özellikle biraz yağlanmış popoları olanlar diğer lerinden kendilerini farklı görüyorlar herhalde ‘ben biliyorum ,ben akıllıyım ‘ ortak paydaları oluyor.
Biliyordu pek ciddi bir duruşu olmuyordu bir kadının cıvık bir yapısı vardı hani sanki bu ülkede yaşamıyor. Ahlak günah ayıp kavramını bilmez görünüyordu .Tanrı korusun kişiliksiz bir erkeğin histerik sapkınlıklarında tüketilmeye müsait bir yaşayışa müsait gibiydi. Niçin böyler olmuştu rahat davranmak bir hatamıydı yoksa böyle olmak bir doğal sonuç muydu bu süreçte bunu yorumlamak cesaret isterdi.
Bugün oldukça kasvetli bir gün şu alanyanın sıcağının şehri terk etmeye niyeti yok gibi. Devlet memurları bu gün yeni haftanın iş gününü yaşıyorlar .en azından bir işleri var .bazı kadın memurların oldukça rahat giyinerek işe gittiklerini sokaklarda gözlemliyorsunuz. Neredeyse ev kıyafetiyle geçiverecekler iş yerlerine kimilerindeyse bir general edası var.
Eh nihayet hazan yapraklarını yerlere dökecek genç kızları yeniden aşık edecek bitirim gençleri sorumsuzluğa itecek biz geçkin yaşlarda olanlar için ölümü hatırlatacak ekim geliyor.
Ekim ayında köylerde neler yapılır yaylada olanlar ana yerleşkelerine iner ötesi belki ekimde ekin ekilir belkide ekilmez öğretmenler derslere ısınmış olur artık. Üniveristelerde ne okuduğunu bilmez gençler üniveristeli olmanın bir farklı hazını yaşar olur. Ekim benim içinse serinlik demektir o rutubetli akdeniz sıcağından biraz olsun kurtulmak demektir. Birde akşamları izlediğimiz izlencede şu siyasilerin tepeden konuşmaları olmazsa insan yaşadığına memnun olacak gibi olur. Ekim böyle bir şey işte.
Ekimde ankarada olmak isterdim.sıhıye kızılay ulus oralarda dolaşmak gençliğimin ayak izlerini bulmaya çalışmak belki esmer zeytinm gözlü bir kadının izleride karışırdı bu beklentiye.hani geçmiş yakalamak varya istenen öyle bir şey olsa gerek.
Yokluğu ceplerine doldurmuş umudu hayellerde yakalamaya çalışan genç ptt teknisyenini ankara hatırlarmıydı bilemiyorum.
Birazdan güneş yagınıyla tavanı lekelenmiş arabamıza binip Toroslara doğru yol alacağız, htimal biraz yükseklere çıkınca hava birazdaha serinliğini yaşatacak bize. Oldukça sıkıldık damlataştaki bu köhne apartmandan biraz kendimiz dışarı atalım.
Müstakil bir evde oturma keyfiyetini yakaladınızmı bu sıkıcı duygu içinizde barınmıyor, tavuklar kedi belkide köpek sizin hükümdarlığınızın tescil edildiği müstakil bir evde yoldaşınız olabiliyor .bir dut ağacı çitin yakınında bir zeytin ağacı belki bir limon narenciyesi müstakil evin kirli badanasına genç bir acemi ressamın vurduğu fırça gibi dursada renklerdirdigini hoşnutlukla hissedebiliyorsunuz.
Ah o beyaz kireç badanalı muhacir evleri yokmu üzerinde kırmızı kremitleri ile burdayım diyen mazlumlukları camlarına vurmuş mahzunluğun konutları.
Eğitim çok önemli diyenler aslında bindikleri jopon marka jiplerini daha çok önemser görünüyorlardı. Yeterki bu durumu siz onlara hissetitrmeyin.
Tanrı şahittir bu saçmalıklara artık katlanılacak gibi değil bu cehalet bizi tüketecek gibi. Güneş dahi ısıtamıyor bu ayazı .sözcükler yanyana dizilince şiirleşmiyor. Biliyorum oluyor böyle bazen. Kediler dahi miyavlamaktan vaz geçiyor.
Gedevet yaylasındayım ,yayla deyince aklınıza keçi sürüleri geniş düzlükler ahşap karedeniz evleri gelmesin sakın,bu yerleşke alanyanın sıcağından kaçabilmek için dag yamacında çam ormanına gizlenmiş hali vakti iyilerin koca koca binaları diktiği bir yerleşke. Akşam balkondayım güneş batmak üzre ve akşam ezanı okunuyor ‘allahu ekber ‘ diye başlayıp dağlar ağaçlar ve ben bu sesi içimizde hissediyoruz yaşadıgınızı ölümlülüğünüzü bu zaman dilimin geçkenliginde göçer olduğunuzu anımsatıyor size.
Doğaya yakın oldunuzmu tanrıya daha yakın oluyor gibisiniz. Ağaçlar dağlar orman gökyüzü ve laciverte kayan ufukta batışıyla bir genç kız yemenisi gibi allanan güneşin son ışıkları. Ve ezan sesinin o huzur veren yankısı.
Artık zamanı geldi geçiyor gibi büyük bir korkunun ecelindeyiz. öyle yoğun düşünmeninde anlamı yok. korkulan neyse başa gelirse yaşanır. Kimselerin görmezden geldiği solgun düşünceli gözlerim yine ağlamaklı niçin ? sorusuna yanıt veremiyorum.
Niçin ruhunun bir yerlerinde sızıyı yaşıyor bedenim. Niçin erişilmez görünen kadınların hikayesinden ıraktayım. Niçin düşünüyorum. Niçin !
Herşeyi yeniden kurmalı bir köstekli demiryolu saati olmalı kader ve tanrı yeniden yazmalı tüm insanların kaderini. İşçiler güleş yüzlü bir sabaha uyanmalı kadınlar yaşamalı sevinçlerini bir çocuk dahi ağlamamalı kaderine. Herekz eşit olmalı şu köşede bekliyen polis simit satan simitçi ankarada gençlik parkında anlamsızca dolaşan ben. Biliyorum hep öyle geçti ömrün kısık bir şiirdi gözlerin bakıpta görmesini bilene.
‘Yeni ilaçlar çıkmış. ‘dedi ‘hedefe yönelik ‘ büyük ihtimal bu derde faydası olur ‘ onkoliji korkulan kılinik doktorları asla anlıyamaz ölüm denen korkuyu ! asi ve saldırgandır bu hücreler ah önünü kesebilecek bir yasada görünmüyor bu anarşinin. Başına buyruk ar damarı çatlamış sokak fahişesi gibi tutunabilecek bir dalı yok bu nusubetin. Dersin faşizimin bedendeki militanı.
Bizimkiler uykularındayken ezan sesiyle ayaktayımdır. Kalkıyorum karanlıkla aydınlığa geçisin o güncel devinimini izliyor gözlerim.dışarda bir sessizlik yoldan sessizce bir polis otosu geçiyor. Uykusuz bir halcede otomobil.içindekiler ne alemde bilmiyorum.
Karşıda muze bahçesinde tavuş kuşları var kendileri ne kadar güzelse sesleride o kadar bedbah. Tanrı onları öyle yaratmış bizide böyle doyumsuz bilgiç ve ukela canlılar. Hep benci hep toplayıcı kibirli evet gerçek bu. Herkes bir önde olmak istiyor.
Kültürel etkenlikte geride kalmış yolcular gibiyiz.ne kendimizi ifade edebiliyoruz ne yaşamın gerçekliğiyle ruhumuz olurluyoruz.sadece varsal bir yolculukta sonu bekliyoruz.
Bu ülkenin tüm insanlarını mutsuz kılan şey birazda güvensizlik oluyor. Kendimize güvenimiz yok. Bekliyoruz siyasetin aktörleri ülkeyi güzelleştirsinler .ruhumuzdaki karmaşanın karanlığında hangi güç ışığını parlatırki. Yok böyle bir şey kimsesiz yetim duygulara sahibiz. Karanlıkta oturmuş aydınlığı bekliyoruz .olacak işmi bu güneş yok sayıp karanlığa mahkumiyete eyvallah demek.
Yılar geçtikçe durulacağına azgınlaşan ruhunu kibirli bakışlarında belli etmeyi bir marifet bilir ana dili Türkçede bile sözcükleri uzatarak kendine farklılık yaratmaya çalışırdı yıllarca yalnız kalmış ruhunu göreceli evliligide olgunlaştımamış olacakki arasıra gittiği kaçamak tatillerde tüm ahlak verilerini arkasına iter günün tadını çıkarmaya çalışırdı. Koyu siyah saçları tıknaz bedenine inat kendini oldukça alımlı gören bir yapısı vardı. Zaman zaman ciddi bir resmi ünüformalı generaller gibi tepeden bakan tavrını bırakır ne hikmetse sevecen cana yakın bir halceye bürünürdü. Bu durum onu çekici yapar görünsede ruhundaki yapmacık yansımayı fark etmemek imkansızdı.
Birgün ansızın tüm havalı eylemlerini terk ettiğini gözlemleyince yorgun bedeninin muzdarip bir hastalığa mahkum olduğunu kim bilebilecektiki .Artık o kadından eser yoktu,nerde o havalı bakışları tepede gezen ayakları yok yok öyle bir çöküntünün içindeydiki .çaresiz kalmış bir mahkumiyeti yaşıyor gibiydi.
Tiren istasyonları hep ilgimi çekmiştir baba yadigarı köstekli saati her kurduğumda bu şehirde olmayan o tiren garlarının mistik varlığını düşlemişimdir. Hoş bir kadın gibidir garlar hep hüzün dağıtır.gelenede gidenede. Bekliyenede.birgün seni anlatır hikayesinde ankara garı güney ekspiresi üçüncü peronda birincide doğu ekspiresi. Ve sen yataklı kompartumanın penceresinde elinde bir kitap bakınıyor duruyorsun acemice.
Sonra ben seni görüyorum .aksilik b u ya hiç gitmeyecekmiş gibi duran demir tekerlekler dönmeye başlıyor.avuçlarımda kırmızı tükenmez kalemle yazdığım mektup bilmiyorum mevsimlerden kış olsa gerek üşüyorum çünkü ötede mavi ışıkları ile bir tabela selamlıyor geceyi Ankara tıp .içinde nece hasta var kim bilir.
Yanlış düşünüyoruz başka bir şey değil bu. İnsanın inanası gelmiyor böylesi aymazlığa kol kanat gerip görmezden gelmek .konuşmanında bir anlamı kalmıyor.daha geçen yıl hükümetin yanlış kararlarına çene yorduğumuz ingilizce öğretmeni bir akşam üsü kalp kirizinden ölümle yitikleşti. Sormak isterdim imkan olsa ölüm nedir diye. Her Cuma mimbere çıkıp hükümetin verdiği nutku hütbe diye okumayı dinin gereği bilen cübbeli imamada soracak olsam büyük ihtimal terslenirdi varlığım. En iyisi sus düşünme ve günahlaşma. Tanrı gün olur hepimizi toplar ruhlarımızı hoşnutlar. Günahlarımızı siler. O esirgeyen bir tanrıdır. Ben bunu biliyorum.
İzdüşüm yaşamın ruhtaki izi ruhun sözcüklerdeki yansıması belkide yaşam yanılgısı olan bir hikayenin anlam izleridir .gede dağılmış bir yanlızlıktır yazmak .biliyorumki kimse mutlu değildir bu yaşamda sadece kendini bilmemenin bir deli gönül arayışı vardır gülüşlerde anlamsız ve zalim.
Böylesi özlemek olmamalı içinizi yakıyor çiçekleri solduruyor sizi boşluğa bırakıyor .kimdiyebilirdiki bağlarda fatih caddesinde yaşananlar ırakta bir silik anı kalacak.o dar çamurlu sokağında geçen ömür ne var ne yok heybesine katıp çekip gidecek. Nerde o torak damlı evin sıcaklığı .
Ölümün şarkılar söylediği bir dünyanın yolcularıyız.oldukça ilkel hükümdarlıkların aç ve sefil tebası ettiler bizi. Biliyorum bu böyle gitmez bu ayaz sıcaklığı getirmez.
Loş bir fikir kendini ifade edemez.fikrin bir anlamı olmalı onunda işlevi gerçekçilikten geçiyor.tüm arayışlarımızda insanca bir ömür sürmek var olanı insanca paylaşmak asalak silik ruhların hükümdarlığına eyvallah etmemek ve bireyselliğimizle toplumculuğumuzun birbirini besledigi bir sosyal yapıya kavuşmak var. Arzu edilen aranılan sadece bu olmalı diye uğraş var.
Kimsesizlerin çok garipleştiği bir yaşamı kabullenmek mümkün olamıyor. İstiyoruzki kimse toplumda kendini mazlum görmesin.kimse bir diğerine üstün olma şansını yakalamsın eşitcil bilginin öne çıktığı bir umut olsun yaşamda.
Erkence bir vakitte hastalanıp ölümü yanına taşıdığı bir kaderi yaşarken hiçbir şeyin kıymetinin olamayacağı bir dönemeçteydi. Çok şöhretli bir hastanenin kendi kadar şöhretli hekimlerinin bulunduğu hastaneninde bir morg bölümünün bulunduğunu görmek istemiyordu. Bir kamu hastanesinin hekiminin yazdığı reçeteyle bir ticarethane edasındaki hastanede yazılan reçetenin arasında ne fark olabilirdiki ! evet varmıydı böyle bir fark bilge hekimlerin özel hastanelere yöneldiği kamuda vasat hekimlerim olduğu gerçekçi bir görüş olmazsada özel kıliniklerde çizgi üstü bir etkenlik
olduguda açık bir gerçeklikti. Yinede ülkenin şanlı hastanelerinde şöhret olmuş sahışların ölüm haberleri rutin bir durum olarak kendini hatırlatıyordu.
Yeni açılan üniveriste araştırma hastanesinin sakız çigniyen sekreter kızlarını saymasak ordada tecerubeli hekimleri görmek mümkün olabilirdi.
Sağlık bu dikat etmek lazım !
Sağlık hukuk gibidir toplumcu olmak zorundadır. İnsan odaklı olmak durumundadır .ve akedemik unvanlı hocaları görmezden gelen ciddiye almayan bir ölüm vardır yaşamda belkide tek gerçeklik.
Yıkık bir duvarın altında kalmış gibidir geçmiş daim yüktür yüreğinize birde geri dönüşü olmazya yaşananın .konuşulmayan aslında gerçek olandır.
Kısık karekterli ilkel bir yansımadır görülen.gözleri yalan dolu sözcükleri duymazdan gelirsiniz.hani sanki çok dürüst bir gülümseme görürsünüzde arkasında şeytanlığı vardır görünenin.’ Nasılsın ‘diyenlerin sahte gülücükleri sinsice yaşıyan akreptir .
Biliyorum benimde olmuştur yanlışlarım kolaymı yalakalık kolaymı kıç yalamak yapamadım afet beni yanlızlıgım.
Hiç konuşulmayanlar gerçeğin damıtılmış halidir. Orda bulur kendine huzuru orda aydınlanır gece hiç yaşanmamış günahlardır yaşadıklarım. Ne yapalım bu devran böyle işte yetim bırakır duygularını aşkın.
‘gece kirpikli kadın ‘ nasıl anlatılır senin varlığın gülüşlerin baş örtünün altında saçların.
Katıl yanlızlıgama benim üstümüze bir parke yüreğimizde ülke haydi tüm işçilerini alıp işsizliğin bir dünya kuralım.
Hiçmi hiç mutlu olunmuyor bu şehirde ereti bir bakışı var yaşama karşı. Bir devlet beslemeli penguenler memnun .birde ar damarı çatlamış yalanları memleketin. Ah ülkem sen böyle değildin.severdin umutlarını halkının yirmiüç nisanda çocukların rengarenk bir bahar olurdu meydanlar .sen böyle değildin biliyorum.nerde o gülümseyen sokaklar .kırmız karanfilleri özgürlüğün bir sardunya ismi almış köhne apartman .kırmızı tuğlalı bir yanlızlık balkonunda yer ankaramı bilmiyorum hani cebecide ağlaşan serçecikler ağaçta.
Kimseler bilmedi bunu bu ülke böyle değildi gülümserdi akşamları yıldızlar.
Of nedemeli bilmemki bu sessizlik yaşama dair değil .kapısı kırık bir köşk var ıraklarda o dag yamacında güneş altında yitik ömürlerin kabirleri.
Kimseler bilmedi çok özlenir oldular .haydi gitme zamanı şimdi .gerçi bilinmezki nerde otak kurdular !
Hukugun üstünlüğü özgürlüğün üstünlüğüdür.paylaşmanın eşit olmanın eşit katılmanın .suçun madi unusuru yazılı olmasıdır derler .bence maddi unsur gerçekçi olmasıdır.!
Milyonlarca insanın yaşadığı bir ülkeyi milyonlarca düşüncesinin harmanlaştıgı evrensel değerlerle biçimlendirmek varken dar kalıplarda hükümdarlık kurmak çağın gerçeği olmamalıdır !
Özgürlük öyle bir şeydirki aşık olmaktır sevmektir insanları ekmeğini paylaşmayı bilmektir.
‘Dünyada yasak olan ne varsa cennette serbest gibi anlamıyorum. dedi ‘
Herşeyi anlıyabilsek bu halemi düşeriz diye söylenmek istedim .ya yasakları abartıyorduk yada yanlış yorumluyorduk. Başka ne olabilirdiki.
Tüm insanlar bu yaşamın içindeysek olasıdır ölüm sonrasıda aynı kümenin içinde olabiliriz. Orda eşitliğin mümkün olabileceğini düşünmeliyiz.mülkiyet yok paranın egemenliği yok egemen bir sınıf yok. Toplumsal asalak sömürgenler yok. Tanrının hikmet ve ebedi yaşam vadi var. kimbilir çok korktuğumuz ölüm belkide kurtuluşumuz olacaktır.
İsteseydin her şey farklı olabilirdi ekmeğimizin yanına bir zeytin alabilirdik ! kimselere eyvallah etmeyen ruhumuz daha bir keyifçe yaşardı günlerimizi .öyle olmadı istemedin huzuru ekmeğine sahip çıkmadın hep birileri öne geçti soytarı yalan renklere beledi zamanı hep yaralı kaldı yüreğimiz anlamak istemedin. Artık tuvalda izdüşümün ağlayışı var. Çok geç biliyorsun terse akmaz yağmurlar. Umut. karanlığı sevmez.
Siz tanrıyı biliyorsanız şüphe yokturki tanrıda sizi bilir.geçiciliginizi biliyorsanız (ölümlülük ) buna hazır olmanın yollarına yönelmekten ruhunuzda bu pencereyi açık bırakmaktan vazgeçmemeliniz.
Bir çakıl taşıydım keda çayında tıpkı dicledeki gibi tuna daki gibi ıslakta bağrım kahrım sularımda
Benim yoğunlaşan kavgalarım yüzyılların çökertesi heybemde. Bende bilmem nasıldır sevişmelerim. Hani ay doğunca memleketin üstüne çocuklar yetimleşince . yaman olur ağlamalarım.
Ah meneveç tüm kadınların tutkusundaki gece bir sen yoktun birde özgürlüğüm .biliyorum şarkılar mırıldandı kadınlığın kendince.
Özgürlük yoklukla olgunlaşır bunu anladım. Bir kara zeytin misali sokak
Yoktun bir küçük odada saraylar kurdu dağarcığım imparotoriçem sen yatağım hükümdarlığın.
Bana küçük çakıl taşlarını anlatın hevsel bahçelerinde yitirilen gençliğimi
Çoğaltın dağıtın ekmeğimi sofrada . bir öpüşmesi olsun ahlaksızlığın.
İşçiler garip yaşar bu ülkede bilirim. Sevişmek dikenli yolda gezmek gibi bakmayın balkonumda begonya çiçekleri olduğuna çölde susuz kalmış biriyim.
Ah sana nasıl kıydılar közlediler yalanlarında ruhunu .kimdiler nerden kaçtılar sen böyle değildin kınalı kuzu. Ah varlığımın anadolusu. Seni nasıl harcadılar zifiri karanlıkta. O büyük devrimlerin hikayesini sakladılar .
Sana tüm söyledikleri kırık camlar gibi yaralıyor gerçeği kanatıyor.
Ölmemeli şimdi zamanı değil. Daha güleşemedi işçi kadınlar. Çocuklar sevinemedi yirmiüç nisanda.ah ne degişr anlatsamda
Kocatepede bir savaş dağlar gibi yürekli bir komutan. Bilmem artık ne anlatsam şiirler anlamsız bakışlarında sözcüklerin boynu bükük. Bir kadın sevsem ah bir sevsem ,dicleden tunadan Kızılırmak olsam anadolum.
Karadenizde o dağlar ülkesi akdenizde bir zambak biliyormusun artık anlamsızlık var serde. Sen kimin yatağında kirlendik aşk .kim çaldı ayrılık şarkılarını.
Bir anlasam niçin yavan bu düşünceler. Bisikletsiz çocuklar gibi ışığı olmayan günlerde yaşamak varmış.
Ey Anadolu yedi düvelin sevdalısı benim ölülerim yatar toprağında .benim türkülerimi dinler dağların .bir sen bilirsin beni bir seni tanır ağlamalarım.
Bulundukları kümede (sınıf ) kendi kalıplarında hoşnut olanlar o yapının bozulmaması için gerçeği ters yüzetmekte bir çakınca görmezler .bunun panzehiri bilinçli bir toplum olabilmek (aydınlanma) o yolda mücadele etmekle ilgili bir durum.
Büyük asker büyük devrimci önder Atatürk,ün toplumda öne çıkmasının vazgeçilmez olmasının gerekçesi bu olsa gerek .bilimsel gerçeklik.bilimi öncül kabul etmek .gittiginiz yolda bilimi aklı ve mantığı kendinize rehber edenmediginizde sonuç yanılgı oluyor. İnsanların yanılgısıyla toplumsal yanılgı birbirine yakın olsada etkisinin farklı olduğu net bir souç olarak önümüze çıkıyor.
Büyük devrimci Atatürükün ülkeyi coğrafyasının ötesine taşıdığı çağını aştırdığı gerçeklik olarak yaşamda hissedilirken .dialektigin içselliginde sorgulanır olmasıda bir başka sonuç ortaya çıkartıyor.
Sorgulama ya daha iyiye gidebilme için (dinamizm ) yada sitatikoyu (durulganlık ) korumak için gerçekleşir.
Bilmek durumundayızki bu topraklardan bir mustafa kemal Atatürk çıkmazsaydı belki süreç bu toplumu yine çağdaşlığa getirebilridi. Ama bu sürecin ikiyüzüçyüzyıllık bir zamana ihtiacı olacaktı . bu sürecinde yetersiz olabileceği toplumların çağdaşlaşma yolculuğunun çetin bir yol olduğunu bilmek durumunda olmak gerçekçi bir bakış olur kuşkusuz.
Tüm toplumlarda iki ana akım toplumsal gelişme için duvar olur görünüyor. Gereklilikleri sorgulamaz düzeydiki bu akım milliyetçilik ve din olgusudur.
Her ikiside toplumun içsel birliğinde yüksek öneme sahip olduğu halde (gerekli zorunluluk )hukuk ve kültür içselligi bu iki olguyu yeterince toplumsal gerçekliğe taşıyamamaktadır .
Hitler almanyasında ortaya çıkan tablo sosyolojik olarak ırkçı bütüncenin toplumları götürdüğü yolun nekadar bedbah ve ilkel olduğunu bize göstere dursun miliyetçiligin içselligini farklı algılama gerçeğini kabullenmenin pekte zor olmayacağı aşikar bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aynı torak parçasında çoğulda aynı dili konuşup aynı değerleri benimsiyen toplumcu bir milliyetçilik kabullenilmiş bir gerçeklik olarak içimizde yaşarken. Çağdaş getiri en önemli örgüt olan mülkün (devlet ) hukuk yoğun toplumcu bir birlikteliği işlevleştirmesiyle ilgili bir sonuç olmaktadır. 1789 fıransız devrimi ulus yapıya topulmları yöneltirken miliyetçiligi bir gereklilik olarak öne çıkarmıştır. Günümüzde devletlerin içsel varlığı milliyetçilik temeline dayanır buda normal bir sonuçtır .burda esas olgu çizgiyi aşmamak olmaktadır .miliyetçilik ırkçılıktan farklı bir durumdur.çizgi kalın ve gerçekçil olmak durumundadır. İkinci olgu olan din insanlık tarihi boyunca ölümün ruhlarımıza dikta ettiği bir sonuçtur. Çaresizliği ve meçhuliyeti ölümle üst düzeyde yaşıyan insan denen canlı bir yanda yaradılışı (yada var oluşu ) gereği doğanın bir parçası olarak doğaya egemen olmaya çalışırken çok kısa sayılacak bir yaşamda doğanın bir yansıması olarak ölüm denen meçhuliyettle karşılaşmaktadır. Burda inanç gereksel bir zorunuluktan başka ne olabilirki .
Böylesi keskin varsalı olan bir gerekçenin kendi sınıfını ve egemenliğini toplum üzerinde oluşturmasıda kaçınılmaz olmaktadır. Tarih boyunca inancın kalıplaşıp dinsel olgu olarak işlev kazanmasının gerekçesi bundan başka bir şey değildir. Ölüm varinanç olacaktır .inançsa gereksel bir sonuç olmakla birlikte kalıpsal baskınlığa ortam oluşturmamalıdır. Bilmeliyizki kutsal kitapların bize bildirdiği din aklın bizi götürdüğü gerçeklikten öte bir şey değildir. Düşünmeliyiz sorgulamalıyız ve inançlarımızı içselleştirmeliyiz. Bu bizi aydın birey olmaya götüren tek sonuç olmaktadır.
Gerekçe ! çoğumuz gerekçeyi bilmiyoruz niçin varız niçin ömrümüz sınırlı ölüm sonrası sınırsız bir ebediyet müjdelenirken niçin ölüm denen agır yükle yaşıyoruz.bu kısa ömürde niçin yüksek beklentilere girip mülkiyet özlemini yaşıyor .madem her şeyi bırakıp gidiyoruz mülkiyetin ne anlamı kalıyor !
Toplumsal yaşamda niçin sınıfsal yapılanma oluşuyor. Bir emekçinin zengin olma şansı ne olabilir. Olabilligin sonucunda kaç emekçi yoksulca ömür tüketiyor. Mülk (devlet ) niçin sosyal adaleti sağlamakta zorlanır oluyor. Farklılıkların çatışkısal boyutu bir yana çark nerden beslenir oluyor.
Halk kitleleri niçin yaşamları boyunca azla yetinmek zorunda kalıyorlar. Öncül gerekliliklerin niçin geriye öteleniyor.toplumda birlikteliğin ana içselinde ekonomik yapının konumu ne olabilir. Sadece madde yada mana huzur için yetersel bir öz olabilirmi.
Bütüncenin içeriği ikisinide kaplıyorsa toplumsal varlık neye göre biçimlenmeli .devlet nerede varsal olarak ortada olmalı !
Toplumbilimcelerin birleştikleri ana nokta devletin olmazsa olmaz ana çatı olduğu ve gerekliliğinin yadsınmaz olmasıdır. Devlet toplumsal otorite olarak vardır olmasıda gereklidir.
Burda durum var olan devletin sosyal demikratik ve hukuksal zeminde eşitcil kucaklayıcı devlet ana olma vasfının gerekliliği durumudur.
Edebiyat kültür bu süreçe katkı verebilecek ana birikim havuzlarından biri olarak varlık gösterir .edebiyat kültürün yazınsal bir ilerleyiş sürecidir. Bu süreçte düşünme algılama ve his etme bir yoguncal birliktelikle edebiyata öncel bir otağ sunmuş olur. Yazı ve düşünceyi yazıya dökmek bunun için önemseldir.
Bu köhne binanın kapısını çekince kırallıgımı kurmuş olurdu. Tüm hükümdarlıları maddenin evet artık şimdi o kapının arkasında o tozlu sokakların kış çamurlarında kalıyordu. Bir o kadını düşündü meneveç,i siyah saçlı krmızı alacalı baş örtülü kadını bir tuvala fırça sallar gibi gözünün önüne getirdi onu hoş bir kadındı .belkide şehrin en çekici yaşanınca cenneti yaşatacak bir işvesi vardı aykırı bir beklentiydi bu .olmazları çok bir arayışın karanlığıydı onu düşünmek.
Biliyordu o kendisini pek düşünecek halde değildi haberi bile yoktu varlığından yessin içsin gezsin ötesi ne olacaktiki. Hiç kitap okumamıştı muhtemel neyini okuyacaktı anlamsız kitapların .azmı görmüştü kasıntı prefesörlerin cehaletini.
İşte şükürler olsun ekim ayı geldi gökyüzünü yağmur bulutları kapladı o nemli sıkan sıcakları gerilerde kaltı ,kış dediğin bu şehir için neki nem yok hava serin gökyüzünde yıldızlarda görülmeye başlayınca kış geldi sayılır.
cennette kavuşma şansım olsa babamla olmak isterim .hasret kaldığım huzuru babanın gölgesinde bulurum sanıyorum.düşünsenize altından ırmaklar akan cennet bahçesinde sevdiklerinizle birlikte oluyorsunuz. Hani olası olsaydı inşam ömrü birkaç yüzyıl olsaydı her şey farklı olurdu .hiçbir şeyi tam anlamadan ölüm sizi buluyor.ve ölümü hiç yaşamamış birileri sizi (sözde ) ölüme hazırlıyor.
Kırmızı biberli bol sarmısaklı kızartmayı haftanın üç günü sofrada hazır koyan annem ihtimal olası olanla öğün atlamanın telaşını yaşıyordu. Yokluk işsizlik ve umudun çokça olduğu yıllarda hep geleceğin daha iyi olacağı varsayımı ömrümüze yoldaş olmuştu. Sonralarda görüldiki mücadele etmekte yetmiyor bakıyorsunuz ömür geçivermiş.
Hani bir kasvet gelir ruhuna çekip gitmek istersin çok ötellerde ismini bilmediğin nehirlerde ıslanmak istersin.
Belki tüm şehirler bu şehirden iyidir. Korkmazsın karanlığından sokaklarının kadınları yıkmaz hükamdarlıgını varlığının.daha nekadar olacak şöyle konuşamadıklarımız seninle. Yakınlaşamadığımız sözcüklerde gerçeği nerde bulacağız.hadi söyle .
Çekip gitsek seninle başka bir yerde başka bir gecede ölümü yakalamadan ruhumuz anlasak birbirimizi. Hani çalışıp çalışıp yoklukla boğuşmak niçin başkaları böyle zengin böyle kibirli ve tepede dolaşan kelaynak.
Çekip gitsek bize gelecek biliyorsun o özlediklerimiz,yitirdiklerimiz .heybemizde yine acı olacak. Çekip gitsekte kimse anlamayacak gittiğimizi .kalsak kim için kalınacak.
Ne sanıyoruz bu kalabalıklar neyi çözecekki kimi anlatacakki kimi durduracakki.içkili kadınların yosma bedenleri neyi mutlu ederki üzülür olurum ancak fahişeleşmiş hayatlara. Kısık kısık konuşmalardaki yalan laflara.Parmaklarındaki yakut kırmızısı yüzüklere hiçbir anlam veremiyen ırak çok ırak bir yerlerde ölüme merhaba diyen kim varsa bana anlatır olur anlamadıklarımı.herşey gece anlaşılır.kimi özlediğin acıktığın yanlızlıgın kalabalıkların gürültüsü ötelerdedir. Bir o vardır yanıbaşında ruhunun .
Sonbahar bana ölümü anlatan mevsim .ırkçı bir kavganın doğadaki esintisi.belkide yaprakların hazen renkleri yaşamın gerçeğidir. Yitikleşilen bir anda yeniden doğmak hayata. Kar tanelerinin gelişinin yaklaşakta olduğunu bilmek hiç sevemediğiniz kış sığırcıklarını çatı kenarlarında gizlenirken görmek.
Biliyorum bu ülkede özgürlük ulaşılması kolay bir yolculuk değil.dikenleri ruhunuzu kanatır.hiç konuşulmaz yanlış kararlar .kadınınız olsun sizi anlamaz.
Biliyorum yorumsuz sözcükler kullanmak gerek. Etekleri tozlu bir kadın yoldaşıdır kavganın .hani yaşamak varya zordur yaşamak. Cehaletin sarmalında kalıp. Güneşin yitişine ağlamak.
Sanki ben bu şehirde yaşamıyor –ne kadar benden ırak _ bir ruhu var.
Basit ince bir tüldür sanılmasın bu şehrin cehaleti. Kanıtır tüm şiirlerini kalemimin. Çekip gitmelimi bilmem .gidince bitecekmi acılar.
Nasıl çekip gideyimki ölülerimi bırakıp buralardan. Hani kedada bir köylü evi içinde kuran okunan odada nasıl terk edeyimki umudu. Kimbilir ahlaksızlık belkide en gerçekcil ahlakıdır düzenin.insanlarına kimsin nerdensin diye sorulmayan bir şehir.
Birde kimsenin kimseyi harcamadığı bir çarşıda ruhum uçuversin kendince şu bahçedeki nar ağacına.
Bana kendinden söz et. işsiz topraksız köylülerden. Hani konuşalım dersen konuşulmuyorki kolaymı yıkmak yalanın duvarlarını. Hiç kimsenin gitmediği gidenin dönmediği o meçhuliyette. Kimbilir belkide tüm istenenler yalan tüm doğru denilen yanlış. Bir yıldızları ıraktır gökyüzünün birde aşk kendince yalnız.
Her gitigimde bizi karşılıyan o yaşlı kadın .o yanlışları tutkuları bolca olan kapının içi. Şimdi son anları anlaşılan kısık bir nefesi pişmanlıkları ve kendi.
‘Afet beni .dedi ‘ benimde olmuştur yanlışlarım ‘ oldu olmasınada ne diyeyim : ‘herkesin kıçı yağlandı! bir biz garip kaldık kendimizce.
Birde o çam ağaçları tahtalı dağının yamaçlarında .kim nerden bilecek beni nerden geçecek kara tiren. Kim sevişecek acılarımla.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.