- 860 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
LÛTÎ ve LÛTÎLİK Yanılgısı
Diyanet İşleri Başkanı ilmî duyarsızlığını ilahiyatçılara da mı yutturdu? Bu yazı bir uyarı ve çağrıdır.
İman ve inanç doğrultusunda Allah’ın sevgili ve seçilmiş kullarından biri olan Lût peygambere saygım gereği bu yazıyı kaleme almayı kendime bir borç bildim.
Geçenlerde Diyanet İşleri Başkanı tarafından gündeme gelen hutbede (24 Nisan 2020) gerek konu gerekse kullanılan sözcükler açısından inanılmaz bir aymazlığın ve yanılgının yansıdığını gördük. Hutbede geçen bir söz vardı ki aklı başında olan inançlı birinin kabullenebileceği türden değildi.
O cümle aynen şöyleydi:
"İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, eşcinselliği lanetliyor…”
Bu yazımda eşcinselliği (livâta) konu edinmeyeceğim. Bir önceki yazımda gereğince işlemiştim.* “Lûtîlik” ne demektir? Bugün üstünde durmak istediğim konu işte bu sözcük ve bu sözcüğün çıkış noktası olan “Lûtî” kavramıyla ilgili. Öncelikle bu sözcükleri yapıları açısından incelememiz gerekiyor.
Lût+î > Lûtî (Bir isimden sıfat yapılmış) / Lûtî+lik > Lûtîlik (Bir sıfattan isim yapılmış)
Görüldüğü gibi Lût peygamberin adına, şapka “^” (uzatma, düzeltme) işareti almış bir “î” harfi eklenmiş. Bu “î” harfi ne anlama geliyor ve özelliği nedir? Birlikte kullanıldığı sözcüklerin yapısını ve anlamını ne yönde, nasıl etkilemektedir?
Eski söylemiyle “ya-yı nisbî” (ism-i mensûb = o isme ait, o isimle ilgili) denen bu harf bugünün söylemiyle “nispet i’si”dir. “Nispet” bir dil bilgisi ögesi olup sözcük anlamı “bağlılık, ilgili” kavramlarını içerir. Osmanlı Türkçesinde bu tür kelimelere sıklıkla rastlanmaktadır. Özellikle dilimize girmiş olan Arapça ve Farsça sözcüklerle birlikte kullanılarak eklendiği isimle ilgili sıfatlar türetmeye yarar. Örneğin: Tarih, tarihî; kitap, kitabî; asker, askerî; ticaret, ticarî…
Bu kısa ve öz açıklamadan da anlaşılacağı gibi bu ek sonuna geldiği kelimeyi de içine alarak bir sıfat oluşturmaktadır. Örneğin konu “tarih” ise sonuna bu ek (î) getirilerek aldığı “tarihî” biçimiyle, sözcük anlamını değiştirmiş, genişletmiş, sıfat olarak “tarihle ilgili” kavramını ortaya çıkarmıştır. Ki “tarih” kavramı hâlâ içinde barınmaktadır. Dahası konunun tarihten kaynaklandığı aşikârdır. Yine aynı şekilde “asker” ve “askerî” sözcüklerine bakarsak sonucun dil, söylem ve kavram açısından bilimsel olarak tamamen aynı özellikleri yansıttığını görürüz. “Askerî” demek “askerle ilgili” demektir. Yine işin içinde ve özünde askerden yansıyan, kaynaklanan bir anlam, bir kavram söz konusudur.
Bu açıklamalar doğrultusunda gelelim “Lûtî” sözcüğünün doğurduğu akıl almaz yanılgılara: Sözcüğün açılımına bakarsak “Lût+î” yani “Lût ile ilgili” kavramı ortaya çıkıyor. Bu durumda işin özünde, içinde olan Lût peygamberdir. Daha da açık söylemek gerekirse “Lût peygamberle ilgili, Lût peygamberden kaynaklanan” kavramlar içermekte, yansıtmaktadır. Dolayısıyla eğer bu sözcüğü eşcinsellik, homoseksüellik (livâta) gibi sapıklıkların tanımı olarak kullanıyorsanız büyük bir yanılgı ve gaflet içindesiniz demektir. Ahlâksızlığı ve sapıklığı peygamberlik vasfı ya da nebevî bir özellikmiş gibi Lût peygambere ait bir sıfat olarak göstermek nasıl bir aymazlık, nasıl bir çelişki yumağıdır. “Lûtî” demek, bu sapıklık Lût a.s. tarafından gündeme getirilmiş gibi bir yanılgıya neden olmaktadır. Bu da konunun aslını ve özünü bilmeyenlerin, bilinçsizce, eşcinselliğin Lût peygamberin kendine özgü bir -tövbe hâşâ- icraatıymış gibi bir yanılgıya kapılmaları ihtimaline neden olacaktır. Oysa aşağıdaki Kur’an ayetlerinde de gördüğümüz gibi Allah’ın, Lût peygamberden ve kavminin sapıklıklarından ayrıntılarıyla Hz. Muhammed’e bilgi verdiği bilinmektedir. Ama konuyla ilgili ayet ve surelerin hiçbirinde hâşâ, Lût peygamberle ilgili olarak “Lûtî, Lûtîlik” diye bir söyleme ve yakıştırmaya asla rastlanmamaktadır.
• “Siz Cenab-ı Hakkın sizin için yarattığı kadınlarınızı bırakarak insanların içinden erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Gerçekten siz Allah’ın koyduğu ölçüleri aşan kimselersiniz.” Dediler ki: “Ey Lût! Sen bu davadan vazgeçmezsen, and olsun ki seni sürgün edeceğiz.” Lût dedi ki: “Bu çirkin davranışınıza karşı elbette elimden geldiği ölçüde mücadele edeceğim. Ey Allah’ım!.. Beni ve fertlerimi bunların yapmayı huy edindikleri çirkin işin bir gün çökecek felaketinden koru.” Bunun üzerine biz Lût’u ve ailesinin tüm fertlerini kurtardık.” (Şuara / 165 -168)
• “Lût’a da hüküm/hikmet ve ilim verdik. Onu habis eylemlerde bulunan o şehirden (ve halkından) kurtardık. Şüphesiz ki onlar, fasıklar(dan oluşan), kötü bir kavimdiler.” (21/Enbiya 74)
• Demişti ki: “Ben, sizin bu yaptığınız işten nefret ediyorum.” (26/Şuarâ 168)
• Lût’u da (kavmine gönderdik.) Hani (Lût) kavmine: “Sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı bir fuhşiyatı mı yapıyorsunuz?” demişti. (7/A’râf 80)
Bir Diyanet İşleri Başkanı’nın bu sapıklığa “Lûtîlik” adını koyarak ifade etmesini gaflet ve duyarsızlık olarak değerlendiriyorum. Bu sapıklığı bir peygamber adıyla bağdaştırmak bağışlanası bir hata, dahası aymazlık değildir. Bu söylemler resmen, Kur’an öğretilerini gereğince ve yeterince anlayamamış olma gafletinden kaynaklanmaktadır. İmanın en belirgin özelliği, Allah’ın mesajlarına karşı duyarlılıktır. Bu duyarlılığın Kur’an’daki ifadesi “müttakîn” kavramıdır. Bunun anlamı da kişilerin sorumluluklarının bilincinde olması demektir. Sözün nereye gittiğini düşünmeden, araştırmadan sarf etmek, sorumsuzluğun ve cehaletin ta kendisidir. Sapıklıklara ve her türlü şirke Mûsevîlik, İsevîlik, Lûtîlik gibi peygamber adlarını içeren adlar yakıştırılamaz, verilemez. Bu tür söylemler ne dil açısından, ne inanç ne de İslâm literatürü açısından kabul edilemez. Gayrimüslimler bile bu tür sapıklıkları peygamber adına yakıştırma cür’etini göstermezken, makam sahibi Müslüman din adamlarının bu gâfilâne ve çirkin tanımlamaları gündeme getirmesi, dillendirilmesi inanç ehli kişileri incitmiştir, incitecektir. Dolayısıyla bu ve benzerî söylemler asla ve asla kabullenilemez.
Kısacası ve işin özü olarak söylemek gerekirse, bilinçsiz bir şekilde “Lûtîlik” adı verilen, Hz Lût aleyhisselam kavminin yapmış olduğu sapkınlıklar, onun mübarek ismi ile anılmamalıdır. Bu çirkin söylem hiçbir şekilde gündeme getirilmemeli ve yapılan yanılgıdan dolayı tövbe edilmelidir.
Bir dil bilimci olarak konunun bilimsel açıklamasını yapmak, bu yanılgıyı gündeme getirmek boynumun borcuydu. Türkiye Diyanet Vakfı’nın yayınlarından olan İslâm Ansiklopedisi’ndeki “livata” maddesinde de yer alan ve bu zamana kadar kullanılmış olan “Lûtî” ve “Lûtilik” sözcüklerinin hangi mantıkla ortaya atıldığını anlamak çok zor. Kanımca bir delinin kuyuya taş atması misali… İşin ilginci ise hiç kimsenin bu konuya değinmemiş olması. Bugüne kadar ilahiyatçıların bir girişimi, açıklaması olduğunu sanmıyorum. Eğer olsaydı bugün bu kullanım gündeme gelmezdi. Bu da istemeden “Acaba neden?” sorusunu akla getiriyor. Nedeni, konuyu ciddiye almamak mı, yoksa sözcük yapısındaki inceliği çözememek mi bilinmez.
Bu yanılgının, yanlış kullanımın sözcük dağarcığımızdan kesinlikle ve derhal çıkarılması gerekmektedir. Biz dil açısından bilimsel olarak üstümüze düşeni yapmanın vicdanî huzuru içerisinde olacağız; sıra ilahiyatçılara gelmiştir. Onları bu yanılgıya karşı ilmî duyarlılık gereği birliğe ve dayanışmaya davet ediyorum. Umarım gerçekler itibar görecektir ve konu küllenmeye, gaflete, cehaletin yansımasına bırakılmayacak; Lût peygamberin mübarek şahsına vasf edilmemesi gereken bu ve benzeri söylemler kullanılmayacaktır.
Tahsin MELAN / Dil Bilimci, Araştırmacı Yazar
*TOPLUMSAL AHLÂK
www.ha-ber.com/makaleler/toplumsal-ahlak/
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.