Yataktan Kalktık mı Gerçekten Uyanmalıyız
Uyumak… Gözlerin görmemesi, kulakların işitmemesi…Yorganın altında mışıl mışıl uyumak bizim ihtiyacımızdır her gece. Ama uyanıkken etrafına bakıp da ne olup bitiyor görmemek, gelen sesleri, ses ile öğütleri işitmemek de uykudur. Bu hal, gerçekten büyük bir hastalıktır ve yaşayan kişi tedavi edilmelidir, en azından uyarılmalıdır. Bu uyku, kişinin kendisine ve etrafına vereceği büyük zararları işaret eder. Koronavirüsten ölen vardır görmez, o öldürür derler işitmez sokaklarda gezer.Virüs kaptığının farkına varmaz, gittiği ve paylaştığı herkese onu bulaştırır. Etrafını ölüme ve yangın yerine çevirir.
İnsan ancak, bu dünyada birisini kurtarmak için çabalar. En doğruyu yaşaması için öğüt verir, doğru örnek olur, zekat ve sadakayla açın karnını doyurur. İnsan öldükten sonra, yeniden dirildiğinde, etrafında ki kimseyi tanımaz, görmez, kendi derdine düşer, kendini kurtarmak için gerekirse eşinden, çocuğundan hakkını arar ve amelinde ki sevapları artırır. İnsan öteki dünya sorgusunda, kimseye yardım etmez, edemez. Bu yüzden insan ölmeden önce ne yapacaksa yapacak sevdiğine. Etrafında ki insanları koruyacak… Ancak, bu dünyada da ne kadar doğruyu yaşasan, doğruyu anlatsan, örnek olsan dokuz köyden kovuyorlar. Sana mı düştü diyorlar benim amelim, dinim, rızkım sana… İnsana güzelliklerini ne kadar göstersen, o hep kötülüğe gidiyor. Uyuyor da!
Bahar geliyor, çiçekler açıyor, ne güzel kokuyorlar ama bunu bile hisseden ne kadar insan var ki… Nisan yağmurlarının bardaktan boşanırcasına değdiği toprak, doğayı doğuşun ötesine taşırken, sanki bütün bu düzen verilmesi gerekliymiş gibi sıradanlaşıyor. Ya yağmazsa yağmur, toprak kurusa, kuraklık gelse… Halimiz nice olur! İnsan uyuyunca bunu düşünemiyor. Ancak virüs geldiğinde, toprak bir şey vermeyince, barajlar boşaldığında ne olacak halimiz demeye, panik atak yapmaya başlıyoruz. Doğaya ne veriyoruz ki… Ondan bekliyoruz. Her şey bizim irademizle, onun ne istediğini görmekle, işitmekle ortaya çıkıyor.
İnsanın başkasını sevmesi, fiziksel değildir. Onun ne istediğini, neler beklediğini, neler planladığını görmesi, işitmesi ile güzelleşiyor ve paylaşım renkleniyor. İnsan olarak biz işitmezsek ve duymazsak, fiziksel birliktelik en kısa sürede ölüyor. Ortaya kavgalar, cinayetler çıkıyor, masum yavrular anasız ve babasız kalıyor. Yatağa uzanıp uyumak bedeni dinlendiriyor. Ona gıda oluyor ama uyanıp da uyumak ona zehir oluyor, insanlığı yok ediyor. Sevmek demek yataktan fırladıktan sonra, işitmek ve dinlemektir. Sonrası ise paylaşmaktır. Ben ancak uyanık insanlara yardım edebilirim yahut faydam olur, yahut okusunlar diye şiir yazarım… Aşkın yolculuğu uyanmaktan geçiyor… Doğa ancak uyanık insanların kalplerini güzelleştiriyor… Çiçeklerini ona sergiliyor ve güzel kokusunu yayıyor.
Uykunun diğer hali olan sanalın dünyasında yaşamak, uyuştucunun görevini yaptığı… Uyanık olmadığı dünyayı yaşattığı, kimseye faydası olmadığı, bir başkasının yaşadığını yaşattığı ezber bir soluk ve uyuşukluktur. Kişi, insanlığını unutmuştur. Bir robot gibidir. Ne uzuvları hareket eder, ne gerçeğe dokunur, ne de yediklerinin tadını anlar. Artık bu yaşam bu dünyaya ait değildir, ölmüştür. Her ne kadar bu gibi şeyler bizi mutlu ediyor gibi görünse de dış dünya ve doğanın mucizesini görmek ve işitmek gerekir. Yataktan kaldık mı uyanmalıyız sonuçta. İnsan gibi yaşamlıyız.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
Allahım bizi hakkı görüp hakça uyanık olankardan eylesin... Tebrikler güzel bir yazı idi...