Yoruldum
Birilerinin bir şeyler demesinden yoruldum. Kendimin bir şeyler demesinden de. İç ve dış seslerin olmasından da. Neden telapatiyle konuşamıyoruz, o şekilde konuşabilsek yine de yorulur muyuz?
Köyden kentten siyasetten dinden mahalleden komşudan eşden dosttan ve dahi düşmandan ve dahi "........"..Yorulduk be yaaa, diyordu en son, yorulduk. Kime diyorsun diyorum, yine aynı şekilde konuşuyor, yorulduk ya hu , yorulduk..
biliyoruz, çok biliyoruz, daha çok biliyoruz,
okuyoruz, çok okuyoruz, daha çok okuyoruz,
dinliyoruz, çok dinliyoruz, daha çok dinliyoruz..
anlıyoruz, çok anlıyoruz, daha çok anlıyoruz…
ölüyoruz, çok ölüyoruz, daha çok ölüyoruz…
Her şey çoklardan.. yoklardan haberimiz yok. Vardan demeye takatimiz yok, çünkü yorulduk be yaaa..
İnanın inanmayın önemli değil, yorulmadığımız tek şey yalnızlık..Daha iyi anlıyorsunuz ".......", Neden yalnız diye, isteseydi kendine eş yaratabilirdi değil mi,
Bildiğimiz
Okuduğumuz
Dinlediğimiz
Anladığımız
Ve
Öldüğümüz kadar diyebilirim ki "..........." yalnızlığı seçti. Neden? Sen de ".........." olsaydın, başka yapacak bir şey bulamazdın ki..Yalnız kalmaktan başka..
Sahi kim yordu bizim nesli bu kadar, neden yordunuz ya hu? Kendi yaşıtlarımdan az çok laftan anlayanlara soruyorum, bakarak gözlerinin içine, yoruldun mu diyorum, susuyor, yoruldun mu diyorum, susuyor, yoruldun mu diyorum, YORULDUM BE DÜNYEVİ diyor.
İyi o zaman, hadi yeniden yorulmaya… Tamam diyor, hadi bakalım, atıyor birkaç adım yorulmaya, arkasına bakıyor, sen gelmiyor musun der gibi bakıyor, işaret yapıyor hadi yürü der gibi, tutup kolumdan çekecek oluyor, tavrımı görüyor,….. bakıyor, konuş der gibi…
Ne diyebilirim ki, YORULDUM BE DOSTUM diyorum..
haydi uğurlar ola sana.
YORUMLAR
sen yorulduysan biz ne edelim be biraderim??
biz dünden yorgunuz vallahi....
ama geçecek her şey yakındır tan vakti...
sevgim saygımla
Yinsani
teşekkür ederim
sevgi huzur ve hürmetlerimle.
Yorulmayan var mı? Beyinler öyle dolu ki bazen konuşmaya bazen yazmaya yazmaya mecalimiz olmuyor.
Yazınız herkesi kucakladı sanırım. Yüreğinize sağlık üstad.
Saygılarımla...
Yinsani
bir de ev hapsi durumları..işsizlik veya ekonomik işler...şehir baskısı..
yorgunluğumuz genelde böyle sanırım..
katkılarınız için teşekkür ederim hocam.
eksik olmayın.
İnsandır insanı yoran yegane varlık. Tam aksine tabiatta tersini yapar alabildiğine ruhu arındırır ve dinlendirir insanı... Yine de sabırla, azimle yola devam... Kutlarım...
Yinsani
katkılarınız için teşekkürler.
eksik olmayın.
sağlık ve huzurla..
Bu yazını okuyunca bi rahatlama geldi abi...belki bencilce ama öyle...sadece bu kadar yorulan ben olmadığımı anlayınca..Acaba biz mi kendimizi çok yoruyoruz başkaları mı?
Velhasıl yorulmuşuz...
Tebrikler
Yinsani
bir de zaman daha hızlı akmaya başladı gibi geliyor bana..
dünyanın dönüş hızını bir kontrol etmeliyim:))
teşekkür ederim.
eksik olmayın..
Neden yorgunsun diyeyim mi?
Bilmekten.
Bilgi adamı yorar canım arkadaşım.
Öperim gözlerinden.
Yinsani
hürmetlerimle..
kafatası işleri fazla karışık ...düşün düşün çıkışı yok dünyanın:)
Yinsani
teşekkürler meyzem hnm
eksik olmayın..
PENCERE....
Ne kadar temizlersen temizle aynanı, seni göstermeyecek asla. Bakma öyle kendine, aleme bir deli daha çok gelir. Herkese delirmiş gözüyle bakıyorsun, biliyorum, senden başka kimse Zeus da olamaz, Thor’da. Dahası bereket olanını kim kaybetmiş demeyeceğim, herkes arıyor, aşağıdan yukarıdan kısacası 7, evet evet, yedi cihetten, döne döne üflüyorsun nefesini sanki bir etkisi olacakmış gibi..
Aynalardan neden korkar insan, pencerelerde neden umut arar. Birinci katta yaşasaydın umut olurdu pencereler altlar giderdin.. Peki ya, üst katlarda oturuyorsan nasıl atlayıp gidersin, kanatların yok ki!
Bisikletin çarklarını düşünsen bir, önde büyük çarklar, arkada daha küçük, mekanik,fizik,sürtünme, çevre uzunluğu, katılık ve yumuşaklık.. Hani o parmaklarınla bastığın veya çevirdiğin vites zamazingoları..
Hayatınızda en uzun kaç km yol yürüdünüz, ben 14 km. daha uzununu yürüdüğümü hatırlamıyorum. Sayılar yine buldu birbirini, 7 nin 2 katı değil mi 14.
Şehre düştüğünden beridir, kaç pencere saydım hatırlamıyorum. Yolların kenarındaki ev pencereleri, otobüslerde, dolmuşlarda, arabalar da… Hele bir de var ya; şehrin yüksek bir tepesine, dolunayda çıksan gecenin ilerleyen saatlerinde ve baksan ışıklardan geçip ışıklı pencerelere… Kendini yine de bulamazsın işte.
Bu pencereler başka elbette. Gözler diyorum değil mi, kafatasımızın dünyaya açılan havalandırmaları olamaz, çünkü burundur havalandırma.. Kulak diyemezsin kulak zarı var.. Gözlerde de var göz kapağı.. İşte hep bunlardan bahsederek yıkandı beynimiz.
Pencere deyince aklıma yine geldi o roman, jack london’nın Beyaz Diş’i. Hani o mağaradaki esrarengiz ışık hüzmesi.. Romanı ne kadar güzelse, sineması o kadar kötü geldi bana. Oysa ikisi de gözlerden giriyordu içeri. Gözlerdi pencerelerimiz.. Yazılar zevk veriyor da bana, görüntüler neden aynı etkiyi yapmıyor? Oysa ikisi de pencereyle alakalı değil mi..
Biliyorum bahsettiğin bu pencereler değil senin dostum. Lakin başka da pencere göremiyorum.. Bir ara iyi takıldıydım ağa, belki de aynı ağdayım hâla. Şapkamızı da koydusak â-a harfine.. İşte bütün mesele bu kadar basit değil ki…
Pencerelerimi çekip çıkarıyorum yuvalarından ve kendimi seyrediyorum. Sahi siz, hiç mi görmediniz kurbanlık hayvanların gözlerini, çok ağır gelmedi mi size de, bir gün önce okşayıp, sevip, otunu verdiğiniz hayvanın boynuna bıçak çalmanızı.. Görüntü çok kötüdür, bir de o’nun sonraki gözleri.. Donuk, mat, gözlerini de bağlasınız nafile.. Sanki pencerelerini kan bürümüş alemin.. O’nu yazmayacağım buraya, O’nunda kan bürümüş görüyorum gözlerini.. ve ben bu pencerelerimde bir daha asla kurban görmeyeceğim? Sahi mi, sahi.. peki mecbur kalırsam alıp başımı nereye gidebilirim cancağazım.. Bu kelimeyi orada okumuştum, Mevlana’nın mesnevisinde, yeni bir şeyler söylemek gerek diyordu sanki Şems…Şimdi sadece gülüyor pencerelerim… Niye bu kadar önemli ki pencereler.. Onlar olmasa zifir karanlık, hep karanlık, karanlık, daima karanlık.. Nur veya ışık kendi karanlığını göremediğindendir tüm bu yaşadıklarımız, oysa bir pencereleri olaydı karanlığa açılan, utanırdı kendinden bundan eminim işte sonuna kadar.. Çıkıp bana demeyin ki, neden utansın. Bir de gözümüze gözümüze sokarlar, utanmadığın sürece istediğini yap diyenler.. Öyle ya, kalmadıysa ar’ın seyret pembe gözlüklerle O’nu.. Yine yazmadım işte o’nu buraya.. Artık yazmayacağım ve belki daha az, çok daha az yazacağım. Lakin kimse engelleyemeyecek o’nun karanlığını anlatmama.. Çünkü karanlık, pencereleri olmayan bir karanlığın ta kendisi..
Peki buna ne idyeceksin dostum? Öyle çok ihtiyacım var ki aslında benim pencerelere.. Lakin bir İskender lazım işte bu kördüğümü çözmeye??
Ah
B
E
N
Ve benim pencerelerim!
Yansıtmayı bilirsiniz değil mi, isteseniz de istemeseniz de yansıtır aynalar, onlardan aşağı kalırsa da pencereler de yansıtır mutlak.
Oysa hiçbir aklı inandıramazsınız, o dipsiz karanlığı pencerelerin aydınlatacağını..
İzlediniz mi o bölümü?? Canlandırabilir misiniz zihninizde? Görmediğini canlandırabilir mi zihin?
Hangi filmin hangi bölümündeydi o sahne?? Legacies, yani miraslar dizisi..
Ve artık inanmamalı hiçbir kimse, bizim baktığımız gözden ötesi diyenlere..Ve dahası renk kuşakları vardır, Kızılötesi, morötesi, ….yeşil ötesi duymadınız, ben de, mavi ötesi de duymadınız, ben de, en önemlisi de beyaz veya akın ötesini de duymadınız, siyah veya kara ötesi de duymadınız, ben de duymadım ve görmedim daha..Ton farklarını ise hangi pencere gösterebilir bize??
İyice dibe sardık değil mi? Hangi ip pencerelerden uzanır da çeker alır sizi, hem kendinizden hem de bu sonsuz aydınlıktan ve sonsuz karanlıktan…
Şimdi bana diyebilirsin dostum, Ying ve yang.. O da kâr etmez bizlere inan!.. hele hele üçgenin tepesindeki pencere de çok hafif gelir gördüklerimize.. Bizim pencerelerimiz pencereden ötesini görür desem, inanmayacaksınız, zaten inanmayın ben de inanmıyorum artık! Lakin var biliyorum işte, iş'te!
black_sky
Evet hiç gormedigimiz şeyi canlandiramayiz zihnimizde işte tam bu yüzden gormek istediği şeylerle donatır zihin görmeyi arzu ettiği şeyi. Hayal gücü bu ya...gördüğü her şeyden bir parca alıp örer yeni hikayesini. Neye inanmak istiyorsa bir süre sonra ona inanır...Her şeye gözü kapalı bakar. Penceresine her zaman perdesi kapalı yanaşır.
Sen içinden geldiği gibi yaz be nesildaşım elde kalan bir tek o zaten...
black_sky
Kusura bakma actigin pencereye izinsiz girmiş bulundum. Hicbir onerim yok...sadece en azindan anladığımı söyleyebilirim o kadar.
Diliyorum huzurlu kalasın hep.
Yinsani
gözyaşı veya ağlamak, isteyince yapamaz çoğu insan, birden dip dalga vurur gibi gözlere engel olamazsın, lakin şahsen artık ağlamayı başarıyorum, çok ender veya ağlanacak görüntü ve yazılardan kaçıyorum elbette bir yerde ne kadar kaçarsa kaçsın insan yakalanır..
dünya fazla acı ile doldu, çekeri kalmadı pek insanların...
bir uzun şeyler yazabilirim da daha tereciye tere sattırmayın bana ya hu...
orijinallerden sonra çekilen dizi legacies... miraslar yani..
kurt adam vampir büyücüler çeşitli garip varlıklar...:) hepsi tarihteki söylendilerin bir yansıması ve gitgide tüm söylentiler ve hikayeler efsaneler gerçekleştirilecek dünyanın kopmazsa...
eh tabii elektrik ve enerji durumları çağ atlarsa olacak bunlar.. olmazsa uygarlık bir şekilde kırıldığı zamana çökecek.. ilk çöküş 1600-1700 arasına olur,sonraki 1400-1500 sonrası 1000 li yılların uygarlığı çıkar karşımıza.. yakın destek noktaları buralar dünyanın..
insan ömrü neden çok kısa zaten yarısı uykuda geçiyor 35-50 yıl...
ne diyebilirim ki..
inanmak bambaşka bir boyut ve tek byuttayız hala.. 3-5. boyutlar gelmedi bir türlü.. bu da tüm pencereleri anlamsızlaştırıyor belki de..
sağlık ve huzurla..
eksik olmayın..
Yinsani
black_sky
Çoğu kişiye saçma gelen bu fantasik hikayelerin tarihçesi birçok dinsel öğretiden daha da eski işin garibi....
Ama keşke kötü wampirlere, büyücülere ne bileyim acayip uzaylılarla savaşsaydık en azindan bir umut olurdu...bunlar varsa eee başka şeyler de vardır...Ben o gündür aynaya bakıp karanlıkta cin, peri neyse ona seslenecek cesarete ulaştım çünkü getirisi daha fazla olacaktı....O varsa eğer demek ki....gelelim kendime göre işin en kötü tarafına artık bir şeyler için mücadele etme yeteneğim öldü...ne fark edecek ki....istediğin kadar çabala degistirebildigin ne var diyorum şu hayatta... hayat ya da evren ya da insanlar yine bildiğini okumaya devam ediyor...Sanırım başkasının gerçekliğinde bir hayalden öteye gidemeyeceğim...O zaman mücadeleyi hayal eden yapsın...
Ah be nesildaşım ne de güzel demişsin; yorulduk...
Yalan yok aynen öyle. Bu yorgunluk geçmeyen cinsinden hem de. Artık birileri bir şey konuşunca beynimde ona katılan yüzbinlerle birleşiyor sanki sesleri. Her türlü yüksek sedes hızlı sese, tedirgin sese, dertli sese karşı aşırı bir tedirginlik oluştu bende. Işte o tedirginlik yiyip bitiriyor beni. Tartışmalar, ne gereksiz diyorum çoğu zaman...neden herkes istediğini düşünmesin...kendine goreleri söylemeye neden bu kadar hevesli bazıları ki bu göreler çokça kişiselken ve karşı tarafın kendine göresi ona zarar vermiyorken.
Dünyada bu kadar haklı insan olmaz diyorum sanki kimse hata yapmıyor ve mükemmeliz.
Anlayacağın öyle yorgunum ki ölsem dinlenemem. Dinlenemeyeceğiz sanki.
Ne denir sağlıcakla kal dilerim....
Yinsani
aynen katılıyorum...
"ölsem dinlemem"
yazıyı silip atsam sadece bu sözü yazsam. o zaman daha çok yorulacağım için yapmıyorum!
saygı ve huzurla..
black_sky
mirim
Eğer beni az da olsa takip ettiyseniz ben kesinlikle din eksenli yazılara karşıyım. Kim neye inanır, neye tapar beni hiç ilgilendirmez. Ama ben Ekrem'i severim ve zarar görmesini de istemem. Son zamanlarda abarttı. Ki bunu söylerken onu sevdiğimden şüphesi olmadığını biliyorum. Biraz daha değişik konularda yazarsa onun adına sevineceğim.
Muhtemelen, hayır size hitap etmiyordum diyeceksiniz. Temel gibi ben de
her ihtimale karşı peşin peşin yazayım dedim :)
Saygılar...
black_sky
Tedbirli olmak iyidir ama üzüldüm şimdi size yazıyor gibi düşündürürdugum için. Ben kendi kafamdaki yorgunluk üzerine yazmıştım. Emin olabilirsiniz sizin yorumla alakası yok.
Nesildaşım için takılmış gibi olabilir ama insan bazen içindeki o rahatsız edici duygudan bir an önce kurtulmak için daha yoğun yaşar yani hızlandırılmış bir terapi gibi. Kendi zamanını ondan iyi bilecek başka kişi yoktur diye düşünüyorum...
Konu açıldı diye yazmış bulundum.
Kusura bakmayın tekrar sizin yoruma karşı değildi yorumum.
Yinsani
zaten tehlikeli sulardayız.. tedirginlik tavşan uykusu ne denirse...
şiirim; "çağ bizi aştı gider"deki fon müziğini hediye ediyorum sizlere.. hem nesildaşıma hem çağdaşıma:))
başa gelen çekilir... gelir mi ??? gelene hoş geldin gidene hoş gittin ne diyebilirim..
black_sky
Sağlıcakla kalın
Yinsani
saygı ve huzurla nesildaşım... eksik olmayın..
Bir Eflatun Ölüm
black_sky
Belki tam karşılığı bir örnek olmayacak ama, bir arkadaşım var; Korkunç zeki bir insan. Bir öğretim görevlisi, aynı zamanda film alt yazı işleriyle ve başka bir sürü acayip işle uğraşıyor. Aynı anda, birden çok şey düşünmeye alıştırmış kendini. Başarıyor da. Ama etraftan, dikkati dağınık, sevimsiz, patavatsız bir adam gibi görünüyor. Oysa hiçbiri değil! Adamı, zekası yoruyor resmen!
Senin yazılarını okuduğumda onu hatırlıyorum. Benzer sorgulamalar, bir sürü konu ve aralarında geçişler vs. İnsana “düşünme” ya da “daha az düşün” nasıl denir bilmiyorum. Elbette denmez! Ama bir şekilde seyreltmen gerek belki sorgulamalarını.
Sonra aklıma yeni şeyler gelirse yazarım:)
Seviyoruz seni dünyevi, yalnız değilsin:)
Yinsani
müsait bir anda, hava koşulları uygunken...
sen kimsin??
ben kendime sorduğumda bu soruyu...
zeki görünen/görünmeye çalışan belki, bir aptaldan başka bir şey değilim, diyorum kendime..:))
yalnız kalamayacak kadar kalabalığım sayın eflatun..
ah o yalnızlık.. bulunmaz buluş gibi bir şey bence.. ah o yalnızlık..
katkılarınız için ve zihnimi açan yorumlarınız için teşekkür ederim efendim.
eksik olmayın.
Bir Eflatun Ölüm
Hatta, hiç kimsenin onu sevmediğini düşünüyor. Oysa, sadece anlamıyorlar onu. İçi karmakarışık ve insanlar anlamadıkları şeyden sıkılıp uzaklaşıyor.
İçini sadeleştir dünyevi, nefes alacak pencere aç kendine. Adım atacak alan...
Yinsani
ben zaten sadeyim desem ben de inanmam kendime, lakin sadeyim ya hu.., o yüzden demiyorum..
Bir Eflatun Ölüm
Sade filan değilsin dünyevi! Karmakarışıksın karşıdan bakınca:)
Yinsani
Yinsani
Ne kadar temizlersen temizle aynanı, seni göstermeyecek asla. Bakma öyle kendine, aleme bir deli daha çok gelir. Herkese delirmiş gözüyle bakıyorsun, biliyorum, senden başka kimse Zeus da olamaz, Thor’da. Dahası bereket olanını kim kaybetmiş demeyeceğim, herkes arıyor, aşağıdan yukarıdan kısacası 7, evet evet, yedi cihetten, döne döne üflüyorsun nefesini sanki bir etkisi olacakmış gibi..
Aynalardan neden korkar insan, pencerelerde neden umut arar. Birinci katta yaşasaydın umut olurdu pencereler altlar giderdin.. Peki ya, üst katlarda oturuyorsan nasıl atlayıp gidersin, kanatların yok ki!
Bisikletin çarklarını düşünsen bir, önde büyük çarklar, arkada daha küçük, mekanik,fizik,sürtünme, çevre uzunluğu, katılık ve yumuşaklık.. Hani o parmaklarınla bastığın veya çevirdiğin vites zamazingoları..
Hayatınızda en uzun kaç km yol yürüdünüz, ben 14 km. daha uzununu yürüdüğümü hatırlamıyorum. Sayılar yine buldu birbirini, 7 nin 2 katı değil mi 14.
Şehre düştüğünden beridir, kaç pencere saydım hatırlamıyorum. Yolların kenarındaki ev pencereleri, otobüslerde, dolmuşlarda, arabalar da… Hele bir de var ya; şehrin yüksek bir tepesine, dolunayda çıksan gecenin ilerleyen saatlerinde ve baksan ışıklardan geçip ışıklı pencerelere… Kendini yine de bulamazsın işte.
Bu pencereler başka elbette. Gözler diyorum değil mi, kafatasımızın dünyaya açılan havalandırmaları olamaz, çünkü burundur havalandırma.. Kulak diyemezsin kulak zarı var.. Gözlerde de var göz kapağı.. İşte hep bunlardan bahsederek yıkandı beynimiz.
Pencere deyince aklıma yine geldi o roman, jack london’nın Beyaz Diş’i. Hani o mağaradaki esrarengiz ışık hüzmesi.. Romanı ne kadar güzelse, sineması o kadar kötü geldi bana. Oysa ikisi de gözlerden giriyordu içeri. Gözlerdi pencerelerimiz.. Yazılar zevk veriyor da bana, görüntüler neden aynı etkiyi yapmıyor? Oysa ikisi de pencereyle alakalı değil mi..
Biliyorum bahsettiğin bu pencereler değil senin dostum. Lakin başka da pencere göremiyorum.. Bir ara iyi takıldıydım ağa, belki de aynı ağdayım hâla. Şapkamızı da koydusak â-a harfine.. İşte bütün mesele bu kadar basit değil ki…
Pencerelerimi çekip çıkarıyorum yuvalarından ve kendimi seyrediyorum. Sahi siz, hiç mi görmediniz kurbanlık hayvanların gözlerini, çok ağır gelmedi mi size de, bir gün önce okşayıp, sevip, otunu verdiğiniz hayvanın boynuna bıçak çalmanızı.. Görüntü çok kötüdür, bir de o’nun sonraki gözleri.. Donuk, mat, gözlerini de bağlasınız nafile.. Sanki pencerelerini kan bürümüş alemin.. O’nu yazmayacağım buraya, O’nunda kan bürümüş görüyorum gözlerini.. ve ben bu pencerelerimde bir daha asla kurban görmeyeceğim? Sahi mi, sahi.. peki mecbur kalırsam alıp başımı nereye gidebilirim cancağazım.. Bu kelimeyi orada okumuştum, Mevlana’nın mesnevisinde, yeni bir şeyler söylemek gerek diyordu sanki Şems…Şimdi sadece gülüyor pencerelerim… Niye bu kadar önemli ki pencereler.. Onlar olmasa zifir karanlık, hep karanlık, karanlık, daima karanlık.. Nur veya ışık kendi karanlığını göremediğindendir tüm bu yaşadıklarımız, oysa bir pencereleri olaydı karanlığa açılan, utanırdı kendinden bundan eminim işte sonuna kadar.. Çıkıp bana demeyin ki, neden utansın. Bir de gözümüze gözümüze sokarlar, utanmadığın sürece istediğini yap diyenler.. Öyle ya, kalmadıysa ar’ın seyret pembe gözlüklerle O’nu.. Yine yazmadım işte o’nu buraya.. Artık yazmayacağım ve belki daha az, çok daha az yazacağım. Lakin kimse engelleyemeyecek o’nun karanlığını anlatmama.. Çünkü karanlık, pencereleri olmayan bir karanlığın ta kendisi..
Peki buna ne idyeceksin dostum? Öyle çok ihtiyacım var ki aslında benim pencerelere.. Lakin bir İskender lazım işte bu kördüğümü çözmeye??
Ah
B
E
N
Ve benim pencerelerim!
Yansıtmayı bilirsiniz değil mi, isteseniz de istemeseniz de yansıtır aynalar, onlardan aşağı kalırsa da pencereler de yansıtır mutlak.
Oysa hiçbir aklı inandıramazsınız, o dipsiz karanlığı pencerelerin aydınlatacağını..
İzlediniz mi o bölümü?? Canlandırabilir misiniz zihninizde? Görmediğini canlandırabilir mi zihin?
Hangi filmin hangi bölümündeydi o sahne?? Legacies, yani miraslar dizisi..
Ve artık inanmamalı hiçbir kimse, bizim baktığımız gözden ötesi diyenlere..Ve dahası renk kuşakları vardır, Kızılötesi, morötesi, ….yeşil ötesi duymadınız, ben de, mavi ötesi de duymadınız, ben de, en önemlisi de siyah veya kara ötesi de duymadınız, ben de duymadım ve görmedim daha..
İyice dibe sardık değil mi? Hangi ip pencerelerden uzanır da çeker alır sizi, hem kendinizden hem de bu sonsuz aydınlıktan ve sonsuz karanlıktan…
Şimdi bana diyebilirsin dostum, Ying ve yang.. O da kâr etmez bizlere inan!.. hele hele üçgenin tepesindeki pencere de çok hafif gelir gördüklerimize.. Bizim pencerelerimiz pencereden ötesini görür desem, inanmayacaksınız, zaten inanmayın ben de inanmıyorum artık!
Yinsani
saygılarımla..
Yinsani
bir offff çekiyorum...dağlar nasıl yerinde duruyor hala inanamıyorum..
bir şiir çıkartırsın sen bu sözden...:)) ilhamın bol olsun..
saygılarımla:)
Can kardeşim, senin neslin yoruldu. Doğrudur. Ama unutma, biz eski nesilliler de senin neslinin çağına daha da yorgun geldik... Hayat her şeyiyle yoruyor ne yazık ki. Daha önce demiştim sana özelden; şiir bile yoruyor artık beni. Düşün artık sen gerisini:)
Ama el mecbur, yorula sıkıla yasamaya devam. Belki ölünce dinleniriz... Kim bilir...
Erkan Cem Arslan tarafından 5/3/2020 3:28:35 AM zamanında düzenlenmiştir.
Yinsani
şiir daha yormuyor abi.. umarım yormaz , yazıda şiir de geceçekti de yalan olmasın diye yazmadım, şiir daha yormadı..:)
eksik olma abim..
saygılarımla.
güzel dile gelmiş yorgunluk
yazı su gibi akıp gitti
bizleri insanlar yoruyor aslında
hayat güzel de
sanırım yaşamayı beceremiyoruz...
asude_vuslat tarafından 5/3/2020 11:37:57 AM zamanında düzenlenmiştir.
Yinsani
nasıl yaşadık nasıl geçiverdi zaman??
yorumu düzenlemişsiniz:)
saygılarımla..
sağlık ve huzurla.