- 344 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BAKKAL NİYAZİ AMCA
Yıllar yıllar önce Çorum’un küçük bir mahallesinin küçük bir camiinin yanında büyük bir insanın küçük bir bakkal dükkanı vardı.
O zamanlar bakkal denince akla şimdiki gibi marketlerle yarışan bakkallar gelmesin aklınıza. Gerçekten küçük bir dükkandı. Cephesi iki metreyi geçmeyen, derinliği cephesinin üç katı bir dükkandı. Üzerinde ne olduğunu göremediğimiz bir tezgah ve ardında Niyazi Amcamız. Oldukça zayıf, esmer bir adamdı. Yüzü çok nadir gülümsemeyle süslense de, gülümsemediği zamanlarda bile cana yakın bakışlarıyla hatırlıyorum onu.
Bu dükkandan ne kazanırdı bilmiyorum ama ailesini bakkallıkla geçindirdiğini biliyorum. Dükkan küçük olsa da hemen bitişiğinde güzel görünümlü tek katlı ahşap bir evi vardı. Bir şey lazım olur da dükkanda bulamazsak Niyazi Amcayı evin kapısını çalar, çağırırdık.
Dükkanın arkasında, dükkanın yanından açılan bir kapı daha vardı ki, ince bir yolla arkadaki ahıra giderdi. Ahırda Niyazi Amcanın bir eşeği vardı. bağa giderken arabaya koştuğu. İki tekerlekli eşek arabası de daima dışarıda durur, arka arka duvara kadar yanaştırılıp arabanın okları duvara dik gelecek şekilde sabitlenirdi.
Dükkana iki arkadaş girdiğimizde üçüncüsü sığmazdı.
İçeride yeterince aydınlık da olmadığı için aradığımız şeyin mevcut olup olmadığını ancak sorarak öğrenebilirdik. Aslına bakarsanız zannediyorum yirmi çeşit ya vardı ya yoktu dükkanda.
Zaten bizim çocukluğumuzda ailemizin bakkaldan alacakları da ancak bu kadardı. İhtiyaçlarımız azdı ve birçoğunu annemiz kendi yapardı. Biz bakkaldan reçel, salça, turşu gibi şeyler almazdık. Ketçap, mayonez de daha hayatımıza girmemişti.
Eskiler bilirler, şimdiki gibi bisküviler küçük paketlerde değildi. Küp şeklinde bisküvi ve gofret kutuları vardı. Bisküvi istediğinizde bakkal iline sizin istediğiniz miktarda bisküviyi alacak kadar bir kese kağıdı alır, kutuyu açan ve kese kağıdına özenle doldururdu. İki kefeli teraziye koyar, uygun metal gramları karşı tarafa yerleştirir ve kefelerin dengelenmesini sağlardı.
Bu güzel anılarda Niyazi Amcanın dükkanından başka aklımızda kalan özelliği cami ile olan alakasıydı. Her vaktimiz camide geçmezdi ama ne zaman camiye gitsek Niyazi amca oradaydı. Müezzin olmadığında ezanı okuyan oydu, namazda müezzinlik yapan oydu. Zamanla oğulları da devreye girdi, ezanı onlar okudu. Onlarla yakın arkadaş olamadık. Ama yakından tanırdık. Biz ortaokul, lise okurken onlar İmam Hatip okudular. Yıllar sonra memlekette tanınan, saygı gören insanlar oldular.
Niyazi Amcamıza gelince: biz çeşitli sebeplerle mahalleden ayrıldıktan sonra da onu zaman zaman görürdük. Artık bakkallık yapamaz duruma gelince dükkanı kapattı. O eşek arabasıyla bağına gelip gittiğini biliyorum. Bizim ihtiyarlara nazaran çok da uzun yaşadı. Zayıf ve sağlıklı bir insandı. Kötü alışkanlığı da yoktu elbetti.
Allah rahmet eylesin, bir kenarda bir bakkaldı ama o bizim için sanki aileden biriydi. Biz onun dükkanının önünden sigar içerek geçemezdik, bırakın şu mereti diye kızardı. O, bizim amcamız, dayımız gibi bize karışırdı, biz de asla: “Sen bize karışamazsın.” demezdik, diyemezdik.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.